19 Nisan 2024 Cuma
MENÜ
SON YAZILAR

EN’ÂM SÛRESİ

6/73 EN’ÂM SÛRESİ

(En’âm, (koyun, keçi, sığır ve deve gibi) geviş getiren evcil hayvanlar anlamına gelmektedir. En’âm kelimesi 136ncı,138nci,139ncu ve 142nci âyetlerde geçmektedir. Sûrenin büyük bir kısmı Mekke döneminde nazil olmuş, bazı âyetleri de Medine döneminde nâzil olmuştur. Mushafta 6ncı sırada inişte 73ncü sıradadır ve 165 âyettir.)

E’ûzu bi’llâhi min’eş-şeytâni’r-racîm/kovulmuş şeytandan Allah’a sığınırım. Bismillahirrahmanirrahim/Rahmân ve Rahîm Allah’ın adıyla.

1.O hamd, gökleri ve yeri yaratan, karanlıkları ve aydınlığı var eden  Allah’a mahsustur. Buna rağmen kâfirler başkalarını Rablerine denk tutuyorlar.    

(NOT: Hamd: Övgüye ve şükre lâyık olan, noksanlığı bulunmayan gibi anlamları ifade etmektedir. Kâfirlerin başkalarını Rablerine denk tutması demek, onların Allah’a şirk koşmaları demektir. H.S.)

2.O sizi tıyn’den/balçıktan yarattı sonra bir ecel/süre belirledi. O’nun katında bir ecel-i müsemmâ/belirlenmiş bir ecel daha vardır. Sonra siz hala şüphe ediyorsunuz.

3.Göklerde ve yerde Allah O’dur. Gizlinizi de açığa vurduklarınızı da bilir, ne kazandığınızı da bilir.

4.Onlara Rablerinin âyetlerinden bir âyet geldiğinde, ondan hemen yüz çevirirler.

5.Kendilerine gelen hakkı/gerçeği yalanladılar. Onlar neyi yalanladıklarını yakında öğrenecekler.

6.Kendilerinden önce nice nesilleri helâk ettiğimizi görmediler mi? Onlara; yer yüzünde size vermediğimiz imkânları vermiş, gökten bol yağmurlar indirmiş, bağ ve bahçelerinde ırmakları akıtmıştık. Ama işledikleri günahları yüzünden onları helâk ettik ve onların ardından başka nesiller var ettik.

7.Eğer vahyi sana, kâğıda yazılı bir kitap halinde indirseydik ve onlar ona elleriyle dokunsalardı yine de o kâfirler: Bu apaçık bir sihirdir! derlerdi.

8.Ve dediler: Ona bir melek indirilmesi gerekmez miydi? Eğer bir melek indirseydik işleri bitirilmiş olurdu ve onlara fırsat da verilmezdi!

(NOT: Onlar: Bu nasıl Rasûl? Yiyip içiyor, çarşılarda dolaşıyor. Ona kendisiyle birlikte uyarıcılık yapacak bir melek indirilmesi gerekmez miydi? dediler. Bak. Furkân 25.7 H.S.)

9.Eğer onu (Rasûl’ü) bir melek yapsaydık, onu insan şeklinde yapardık ve onları yine şüpheye düşürürdük.

10.Andolsun ki senden önceki Rasûl’lerle de alay etmişlerdi, fakat alay ettikleri şey onları çepeçevre kuşattı (cezalandırdı).     (Bak. 13.32*15.11,95*21.41)

11.De ki:Yeryüzünde dolaşın sonra (Rasûlleri) yalanlayanların sonunun nasıl olduğunu görün!

12.De ki:Göklerde ve yerde olanlar kimindir? De ki: Rahmeti kendi üzerine yazan/ilke edinen Allah'ındır! Geleceğinden şüphe olmayan Kıyamet Günü mutlaka sizi bir araya toplayacaktır. Ama kendilerine yazık edenler (kâfirler) buna asla  iman etmezler. (Bak. 1.2*6.54,147*7.156)

13.Gecenin ve gündüzün içinde barınan her şey O’nundur. O; Semî’dir/ işitendir, Alîm’dir/bilendir.

14.De ki: Göklerin ve yerin Fâtır’ı olan, herkesi beslediği halde kendisi beslenme ihtiyacı olmayan Allah’tan başkasını mı veli/koruyucu-destekçi edineceğim? De ki: Bana, Allah’a tam bir teslimiyetle teslim olanların öncüsü/ilki olmam ve asla müşriklerden olmamam! emredildi. (Bak.6.163)

(NOT: Fâtır teriminin: Yoktan var eden, yarıp çıkaran, yaratma sürecini başlatan, yaratılış ve işleyiş yasalarını koyan gibi manaları vardır. H.S.)    

15.De ki: Eğer Rabbime isyan edersem, büyük bir günün/Kıyamet Günü’nün azabından korkarım!                                                                                                    

16. O Gün/Mahşer Günü kim azaptan uzak tutulursa ona rahmet edilmiştir. İşte apaçık kurtuluş budur.

17.Allah sana bir sıkıntı/zarar verirse onu O’ndan başka giderecek kimse yoktur. O sana bir hayır/iyilik dokundurursa O her şeye Kâdir’dir/gücü yetendir.                                                                                       

18.O, kulları üzerinde tam hüküm/eğemenlik sahibidir. O, hâkimdir, her şeyden haberdardır.         

19.De ki: Şahitlik yönünden en büyük olan hangi şeydir? De ki: Benimle sizin aranızda Allah şahittir. Bu Kur'an; sizi ve kime ulaşırsa onu/ulaştığı herkesi onunla uyarmam için bana vahyedildi! Yoksa siz Allah ile birlikte başka ilahların olduğuna şahitlik mi ediyorsunuz? De ki: Ben şahitlik etmem! Şüphesiz O tek ilâh’tır. Şüphesiz ben, ortak koştuğunuz şeylerden uzağım!  (Bak. 6.92)

20.Kendilerine Kitap verdiklerimiz/Ehl-i Kitap, onu kendi oğullarını tanıdıkları gibi tanırlar. Kendilerine ziyan edenler ise ona iman etmezler.                                                                                           

21.Uydurdukları yalanlarla Allah’a iftira edenden veya O’nun âyetlerini yalanlayandan daha zalim kim olabilir! Muhakkak ki zalimler asla kurtuluşa eremezler.

22.O gün/Kıyamet Günü onların hepsini bir araya toplayacağız, sonra ortak koşanlara, boşu boşuna ortak saydıklarınız şimdi nerede? diye soracağız.

23.Sonra, Rabbimiz olan Allah’a yemin ederiz ki biz ortak koşan kimseler değildik! demekten başka bahane bulamazlar.

24.Bak! Kendi aleyhlerine nasıl da yalan uyduruyorlar? Uydurdukları şeyler de onları bırakıp kayboldu.

25.Onlardan (müşriklerden) seni dinlemeye gelenler de vardır. (Sanki) anlamasınlar diye onların kalplerine perdeler çekip, kulaklarına da ağırlık koymuşuz! Onlar, her türlü âyeti/mucizeyi görseler de yine iman etmezler. Kâfirler sana geldiklerinde seninle tartışırlar ve: Bu eskilerin masallarından başka bir şey değildir! derler.

26.Onlar, kendileri ondan uzak durdukları gibi başkalarını da ondan uzaklaştırmaya çalışırlar. Ve onlar kendilerini mahvederler de bunu idrak etmezler.

27.Ve ateşin karşısına getirildiklerinde onları bir görsen! Ah keşke geri döndürülsek de Rabbimizin âyetlerini yalanlamayıp biz de mü’minlerden olsaydık! derler.

28.Hayır! Daha önce gizledikleri karşılarına çıktı. Eğer dünyaya geriye gönderilseler yasaklanan şeyleri yine yaparlardı. Çünkü onlar yalancıdır.

29.Ve dediler ki: Hayır! Hayat bu dünyadaki hayatımızdan ibarettir, biz bir daha diriltilecek değiliz!  

30.Rablerinin huzuruna çıkarıldıklarında onları bir görsen! (Rableri): Bu gördüğünüz (diriltme) gerçek değil miymiş? diyecek, Onlar: Evet! Rabbimize andolsun ki gerçekmiş! derler. (Rableri) Der ki: İnkâr ettiğiniz için azabı tadın!                                                                                         

31.Allah’ın huzuruna çıkmayı yalanlayanlar gerçekten hüsrana uğradılar. O Sâat/Kıyamet ansızın geldiğinde onlar: Dünyada yaptıkları kusurlardan dolayı günâhlarını sırtlarına yüklenmiş bir vaziyette, bize yazıklar olsun! derler. Dikkat edin, onlar ne kötü şey yüklenmişler!

32.Dünya hayatı oyun ve eğlenceden başka bir şey değildir. Takvâlı olanlar için ahiret yurdu daha hayırlıdır. Halâ aklınızı kullanmayacak mısınız?

33.Onların söylediklerinin gerçekten seni üzdüğünü elbette biliyoruz. Aslında onlar seni yalanlamıyorlar, lakin o zalimler Allah’ın âyetlerini inkâr ediyorlar.

34.Şüphesiz senden önce de Rasûller yalanlanmıştı. Yalanlanmalarına ve eziyete uğramalarına rağmen, yardımımız ulaşıncaya kadar onlar sabrettiler. Allah’ın kelimelerini değiştirebilecek kimse yoktur. Şüphesiz o Rasûllerin haberlerinden bazısı sana da gelmişti.

35.Eğer onların yüz çevirmeleri ağırına gidiyor ve gücün de yetiyorsa, yerin derinliklerine doğru bir tünel kaz veya göğe merdiven daya da böylece onlara bir âyet/mucize göster. Eğer Allah dileseydi, elbette herkesi hidayet/doğru yol üzerine toplardı. O halde sakın cahillerden olma.

36.Senin davetini ancak seni dikkatli dinleyenler kabul ederler. Ölülere gelince onları ancak Allah diriltir. Sonra O’na döndürülürler.

37.Onlar: Rabbinden ona bir âyet/mucize indirilmesi gerekmez miydi? derler. De ki: Şüphesiz Allah âyet/mucize indirmeye kadirdir! Fakat onların çoğu bunu bilmez!

38.Yeryüzünde hareket eden hiçbir canlı ve gökyüzünde kanat çırparak uçan hiçbir kuş yoktur ki sizin gibi bir ümmet olmasın. Biz Kitap’ta hiçbir şeyi eksik bırakmadık. Sonra Rablerinin huzurunda toplanacaklar.

39.Âyetlerimizi yalanlayanlar karanlıklar içinde kalmış summüv ve bükmün/sağır ve dilsizlerdir. Allah dileyeni/müstehak olanı saptırır, dileyeni/hak edeni doğru yola iletir.

40.De ki: Bir düşünün, eğer Allah’ın azabına uğrasanız ya da Son Saat/ Kıyamet Günü gelip çatsa, Allah’tan başkasına mı yalvaracaksınız? Eğer doğru sözlüyseniz cevap verin?

41.Hayır, yalnız O’na yalvarırsınız. O, dilerse/uygun görürse duanızı kabul eder ve sıkıntınızı giderir, siz de ortak koştuklarınızı unutursunuz.

42.Andolsun ki senden önceki ümmetlere de Rasûller gönderdik. Tevazu ile yalvarıp yakarmaları için onları çeşitli sıkıntı ve darlıklara uğrattık.

43.Kendilerine sıkıntılar gelince yalvarıp yakarsalar olmaz mıydı? Ama şeytan yaptıkları şeyleri onlara çekici gösterdi ve kalpleri katılaştı.

44.Kendilerine hatırlatılanları unuttukları zaman (üzerlerindeki sıkıntı ve darlığı kaldırıp) her şeyin kapısını açtık. Kendilerine verilen nimetlerle şımardıkları zaman onları ansızın yakaladık. Bütün ümitlerini yitirdiler.

45.Böylece zulmeden kavmin kökü kesildi. Hamd, âlemlerin Rabbi olan Allah’a mahsustur!

46.De ki: Hiç düşündünüz mü? Eğer Allah sizin işitmenizi ve görmenizi alsa, kalplerinizi de mühürlese Allah’tan başka hangi ilâh onları size geri verebilir? Bak, âyetlerimizi çeşitli şekillerde nasıl açıklıyoruz. Buna rağmen onlar yine de yüz çeviriyorlar!

47.De ki: Bir düşünsenize, Allah’ın azabı size aniden veya açıkça gelecek olsa zâlim kavimlerden başkası mı helâk edilir?

48.Biz Rasûllerimizi sadece haber verici ve uyarıcı olarak göndeririz. Bundan sonra da kim iman eder ve kendini düzeltirse, onlara korku yoktur, onlar üzülmeyeceklerdir.

49.Âyetlerimizi yalanlayanlar da fâsıklık yaptıkları için azaba mahkûm edileceklerdir.

50.De ki: Allah’ın hazineleri benim yanımdadır demiyorum, ben gaybı da bilmem! Ben bir meleğim! de demiyorum. Ben sadece bana vahyedilene uyuyorum. De ki: Kör ile gören bir olur mu, hiç düşünmüyor musunuz?

51.Rablerinin huzurunda hesaba çekilmekten korkanları onunla/vahiyle   uyar. Onların, O’nun peşi sıra veli/koruyucusu ve şefaatçısı/aracısı yoktur! Umulur ki takvâ sahibi olurlar.

52.Rablerinin rızasını isteyerek, sabah akşam O’na yalvaranları yanından kovma! Onların hesabından sen sorumlu değilsin, senin hesabından da onlar sorumlu değiller. Eğer onları yanından kovarsan zalimlerden olursun!

53.Böylece onları birbirleriyle imtihan ederiz ki: Allah’ın lütfuna layık gördüğü kimseler bunlar mı! desinler. Şükredenleri en iyi bilen Allah değil midir?

54.Âyetlerimize iman edenler sana geldiklerinde de ki: Selâmün aleyküm/ size selam olsun! Rabbiniz rahmeti kendi üzerine yazmıştır/ilke edinmiştir. Haberiniz olsun ki içinizden kim bilmeyerek bir kötülük yapar, sonra tevbe eder ve ardından kendini ıslah ederse, şüphesi O Gâfur’dur/bağışlayandır, Rahıym’dir/merhamet edendir! (Bak. 1.2*6.12,147*7.156)

55.Ve işte böyle âyetlerimizi ayrıntılı olarak açıklıyoruz ki mücrimlerin/ günahkârların yolunun yanlış olduğu iyice belli olsun.

56.De ki: Ben, sizin Allah’ın peşi sıra kulluk ettiklerinize kulluk etmekten men edildim! De ki: Ben sizin arzularınıza uymam, aksi halde doğru yolu bırakıp, sapıklığa düşmüş olurum, hidayete eremem.

57.De ki: Ben Rabbimden gelen açık bir delile dayanıyorum ve siz onu yalanladınız. Sizin acele istediğiniz azabı vermek benim elimde değildir, hüküm yalnız Allah’ındır. Hakkı O anlatır. Ve O, hakkı batıldan ayıranların en hayırlısıdır.  

58.De ki: Acele gerçekleşmesini istediğiniz şey (azap) benim elimde olsaydı, aramızdaki hüküm çoktan gerçekleşmiş olurdu. Allah zalimleri en iyi bilendir!

59.Gaybın anahtarları O’nun yanındadır, onları O’ndan başkası bilemez. O, karada ve denizde olan her şeyi bilir. Bir yaprak düşse onu mutlaka bilir. Yerin derinliklerinde bulunan bir tek tohum, canlı ve cansız ne varsa hepsi apaçık bir kitapta kayıtlıdır.

60.Geceleyin sizi vefat ettiren/ruhunu alan, gündüzün neler yaptıklarınızı bilen O’dur. Sonra ecel-i müsemmayı/belirlenmiş ecelinizi tamamlamanız için sizi uyandıran/ruhunuzu geri gönderen O’dur. Sonra dönüşünüz O’nadır ve yaptıklarınız size bildirilecektir.

61.Kulları üzerinde mutlak otorite/egemenlik sahibi olan sadece O’dur. O size koruyucu melekler gönderir. Sizden birine mevtü/cesedin ölüm vakti gelince Rasûllerimiz/elçilerimiz (melek-ül mevt) hiç kusur etmeksizin onu mevta ederler.

(NOT:En’âm 60-61âyetleri ve Zümer 42nci âyeti birlikte ele aldığımız zaman görüyoruz ki: Ruh’un ceset’ten ayrılmasına vefat denir. Bu halde ceset uyku halinde ve diridir. Daha sonra diri olan bu ceset’e ruh’un geri dönmesiyle önceden olduğu gibi hayat hali devam eder. Ceset’in ölmesiyle başlayan gerçek ölüm haline ise mevta olmak denir. Bu durumda; ceset ölür ve ruh bu ölen ceset’i terk eder. (Mahşerde) Ceset yeniden yaratılıncaya kadar Ruh, ruhlar âleminde bekler. Kıyametin kopmasından sonraki yeniden dirilişle birlikte; her ruh kendi ceset’ine geri döner ve âhiret hayatı başlar.                                                          

Zümer 39.42: Allah mevta olacakların ruhlarını ölümleri anında alır, ölmeyecek olanların ruhlarını da uykularında alır. Ölümüne hükmettiğinin (ruhunu) yanında tutar, diğerlerinin (ruhunu) ecelim müsemmâya/ belirlenmiş vadeye kadar serbest bırakır. Şüphesiz bunda düşünen kavimler için dersler vardır. Doğrusunu Allah bilir. H.S.)

62.Sonra onlar/mevta olanlar gerçek Mevlâları olan Allah’a döndürülürler.  Dikkat edin! Hüküm yalnız O’nundur ve O hesabı en seri görendir.

63.De ki: Karanın ve denizin karanlıklarında başınıza bir musibet gelip de içten içe yalvararak: Eğer O bizi kurtarırsa kesinlikle şükreden kimselerden olacağız! dediğinizde sizi kurtaracak olan kimdir?

64.De ki: Sizi ondan ve bütün sıkıntıdan kurtaracak olan sadece Allah’tır! Sonra siz yine O’na şirk koşarsınız!

65.De ki: O size, üstünüzden (gökten) veya ayaklarınızın altından (yerden) azap göndermeye kâdir olduğu gibi, sizi birbirinize düşürerek paramparça bir toplum haline getirmeye de kâdirdir! Bak iyice anlasınlar diye ayrıntılı olarak âyetlerimizi nasıl açıklıyoruz!

66.O hakk/hakikat olduğu halde kavmin onu/Kur’an’ı yalanladı. De ki: Ben size vekil değilim!

67.Her haberin/olayın kararlaştırılmış bir zamanı vardır, yakında bileceksiniz/öğreneceksiniz!

68.Âyetlerimiz hakkında ileri geri konuştukları zaman, onlar konuyu değiştirinceye kadar onlardan yüz çevir. Eğer şeytan sana unutturursa hatırladığın zaman o zalim kavimle birlikte olma.  

69.Takvâ sahibi olanlara onların hesabından bir sorumluluk yoktur. Fakat bu bir hatırlatmadır, umulur ki takvâlarını korurlar.

70.Dünya hayatına aldanarak dinlerini oyun ve eğlence haline getirenleri bırak/terk et. Herkes yaptıklarının karşılığında hak ettiği azaba mahkûm olacağı ve hiç kimsenin Allah’tan başka velisi/koruyucusu ve şefaatçısı/ aracısı olmayacağını onlara hatırlat/uyar. Fidye olarak her şeyini verse bile ondan kabul edilmeyecektir. İşte bu yaptıklarına karşılık rehin alınan kimseler içindir. İnkâr etmeleri sebebiyle onlara kaynar sudan bir içecek ve elim bir azap vardır!

71.De ki: Allah’ın peşi sıra bize bir fayda ve zarar veremeyen şeylere mi yalvaralım? Allah bizi hidayete/doğru yola ilettikten sonra gerisin geriye, inkâra mı dönelim? Arkadaşları: Bizimle gel! diyerek doğru yola çağırırken, onları bırakıp da şeytanın ayartmasına kapılan kimse gibi mi olalım? De ki: Allah’ın gösterdiği yol doğru yoldur. Biz âlemlerin Rabbine teslim olmakla emrolunduk!

72.Ve en ekıymüs salâte/o namazı dosdoğru kılın diye bize emredildi. O’na karşı takvâlı olun, O’nun huzurunda toplanacaksınız.

73.Gökleri ve yeri hakk/gerçek ile yaratan O’dur. Ol dediği gün varlıklar oluşmaya başlar. O’nun sözü hakk’tır. Sur’a üflendiği gün mülk/hüküm O’na aittir. O, gaybı/idrak edilemeyeni de şehadeti/idrak edilenleri de bilir. O, Hakîm’dir/hikmet sahibidir, Habîr’dir/her şeyden haberdardır.

74.Bir zaman İbrahim, babası Azer’e: Sen putları ilâh mı ediniyorsun? Doğrusu ben, seni ve kavmini açık bir sapıklık içinde görüyorum! dedi.

75.Böylece mûkınîn/mûtmain olması için, İbrahim’e göklerin ve yerin melekûtunu/hükümranlığını gösterdik.

76.Gecenin karanlığı çökünce bir kevkeb/gezegen gördü: Benim Rabbim bu (mu)! dedi. O (kevkeb/gezegen) batınca: Ben batanları sevmem! dedi.

77.Doğarken Ay’ı görünce: Benim Rabbim bu (mu)? dedi. O batınca:  Rabbim bana hidayet etmeseydi/doğru yolu göstermeseydi, ben de sapık kavimlerden olurdum! dedi.

78.Güneş’i doğarken görünce: Bu daha büyük benim Rabbim bu (mu)? dedi. O da batınca: Ey kavmim! Ben sizin ortak koştuğunuz şeylerden uzağım! dedi.

79.Çünkü ben, hanif/tek Allah’a inanan biri olarak bütün varlığımla gökleri ve yeri yaratana yöneldim ve ben, müşriklerden değilim! dedi.

(NOT:Bazı ilahiyatçılar En’âm 76-78nci âyetlere şöyle meal veriyorlar: En’âm 76:Gecenin karanlığı çökünce bir gezegen gördü: Bu benim Rabbimdir! dedi. O batınca: Ben batanları sevmem! dedi.

En’âm 77: Ay’ı ışık saçarak doğarken gördüğünde: Bu benim Rabbimdir! dedi. Kaybolduğunda da: Eğer Rabbim doğruyu göstermezse gerçekten ben de bu sapık topluluktan olacağım! dedi.

En’âm 78: Güneş’i ışık saçarak doğarken gördüğünde de: Bu benim Rabbimdir! Bu daha büyük! dedi. O da kaybolunca dedi ki: Ey halkım! Ben sizin ortak saydıklarınızdan uzağım.

Bu meallerde İbrahim a.s.’ın: Gezegen, Ay ve Güneş’in her birine ayrı ayrı: Bu benim Rabbimdir! dediği beyan edilmektedir. Bunda ne sorun var, İbrahim a.s. bu beyanlarından daha sonra vazgeçmiştir, şeklinde bir görüş ileri sürülebilir.                                                                                   

Peşinen ifade ifade edelim ki: İbrahim a.s. bu sırada küçük bir çocuk değil Allah’ın kendisini bazı imtihanlara tabi tuttuğu ve o başarılı olunca da: Ben seni insanlara imam/önder yapacağım! dediği bir Rasûl’dür. (2.124)  De ki: Hayır! Biz hanif olan İbrahim’in dinine/milletine uyarız. O, asla müşriklerden değildir! (2.135)

Böylece mûkınîn/mûtmain olması için, İbrahim’e göklerin ve yerin melekûtunu/hükümranlığını gösterdik. (6.75)

İbrahim a.s., Bu benim Rabbimdir! demeden hemen önceki (6.76) âyette onun olgunlaştırıldığının delilidir bu âyet.  

Eğer Rabbim doğruyu göztermezse gerçekten ben de bu sapık topluluktan olacağım! dedi şeklinde verilen meal de hatalıdır. (6.77)

Doğru meal: Rabbim bana doğru yolu göstermeseydi, ben de sapık kavimlerden olurdum! dedi (6.77) şeklindedir, yani Rabbi ona doğru yolu zaten (önceden) göstermiştir, zira o bir Rasûldür.

Ey babacığım! Sana gelmeyen bir ilim bana geldi. Bana tabi ol ki seni doğru yola çıkarayım! dedi. (19.43) İbrahim a.s.’a ilim verilmiştir.

Andolsun ki, daha önce İbrahim’e doğruyu bulma gücünü verdik. (21.51)

Ey İbrahim! Bunu ilâhlarımıza sen mi yaptın? dediler. (21.62)

O: Hayır, şu büyükleri yapmıştır. Eğer konuşabilirse ona sorun! dedi. (21.63)

O Rabbine teslim olmuş bir kalple gelmişti. Babasına ve kavmine şöyle dedi: Siz neye tapıyorsunuz? Allah’ı bırakıp da uydurma tanrılar mı istiyorsunuz? Siz âlemlerin Rabbini ne sanıyorsunuz? Sonra gezegenlere bir göz attı, Ben hastayım! dedi. Onlar da onun yanından çekip gittiler. Onların putlarının yanına gitti ve onlara: (yemekleri gösterip) yemez misiniz? dedi. Neden konuşmuyorsunuz? Onlara yaklaşıp var gücüyle vurdu. (37.84-93)

İbrahim a.s.’ın kavmiyle alaycı bir ifadeyle konuştuğunu açıkça gösterdiği için 6.76-78’inci âyetlerde de aynı alaycı ifadeyi kullanarak onlara; Bu benim Rabbimdir! demesi yerine: Benim Rabbim bu (mu)? diye meal verilmesi uygundur.                

Diğer bir proplem de: Bu benim Rabbimdir! diye meal verildiği zaman derin bilgiye sahip olmayan müslümanların hatalı meali okuduklarında onların da Gezegen’i, Ay’ı ve Güneş’i veya benzer diğer varlıkları (putları) Rab edinmelerini tenkit etmek ve önlemek mümkün olabilir mi?

Allah’ın müşrik birisini Rasûl olarak tutmasını ve onu cezalandırmadığını düşünmek de Allah’ın kanunlarına açıkça aykırıdır.

Daha geniş bilgi almak isteyenler; KUR’AN’IN REHBERLİĞİNDE KONULU TEFSİRLER SERİSİ (2)-KUR’AN’IN ANLATTIĞI PEYGAMBER/RASÛL KISSALARI adlı kitabımıza bakabilirler.

Bakara 2.124-141,260* En’âm 6.74-81*Hicr 15.51-60*Nahl 16.120-123*Meryem 19.41-43* Enbiyâ 21.51-73* Şu’arâ 26.69-104* Ankebût 29.16-27* Sâffât 37.83-113* Sâd 38.45-54*

Âyetlerin hepsini birden incelediğimizde yukardaki âyetlere (ve diğer bütün âyetlere) doğru meal verme imkanı bulunur. Aksi halde âyetlere tek tek meal verildiği takdirde konunun bütünlüğü kaybolur ve hatalı meal verme riski doğar. Doğrusunu Allah bilir! H.S.)

80.Kavmi onunla tartışmaya girdi. Dedi ki: Beni doğru yola ileten Allah hakkında benimle tartışıyor musunuz? Ben, sizin O’na ortak koştuğunuz şeylerden korkmam. Ancak Rabbimin diledikleri olur. Rabbim ilmiyle her şeyi kuşatmıştır, hâlâ düşünmüyor musunuz?

81.Allah’ın; haklarında hiçbir hüküm indirmediği şeyleri siz O’na ortak koşmaktan korkmazken, ben sizin ortak koştuklarınızdan neden korkayım ki? Bu iki taraftan hangisi emin/güvende olmaya daha lâyıktır? Eğer biliyorsanız söyleyin!

82.İman edenler ve imanlarına zulüm bulaştırmayanlar güvene lâyık olanlardır, onlar doğru yolu bulanlardır!

83.İşte bunlar, kavmine karşı İbrahim’e verdiğimiz delillerdir. Dilediğimiz kimselerin derecelerini kat kat yüceltiriz. Senin Rabbin; Hakîm’dir/hikmet sahibidir ve Alîm’dir/bilendir.

84.Biz ona (İbrahim’e) İshâk’ı ve (İshâk’ın oğlu) Yakûb’u bağışladık, hepsini de hidayete/doğru yola ilettik. Daha önce Nûh’u ve onun soyundan gelen Davûd, Süleymân, Eyyûb, Yûsuf, Mûsa ve Hârun’u da doğru yola ilettik. Biz, muhsin olanları/güzel davrananları böyle ödüllendiririz. 

85.Zekeriyâ, Yahyâ, İsâ ve İlyâs’ı da (doğru yola ilettik). Hepsi de sâlih kimselerdi.

86.İsmail, Elyasâ, Yûnus ve Lût’u da (doğru yola ilettik) ve her birini âlemlere üstün kıldık.

87.Onların atalarından, nesillerinden/soylarından ve kardeşlerinden

bazılarını da seçtik ve doğru yola ilettik.

88.İşte bu Allah’ın hidayetidir. O, dileyen kullarına hidayet eder. Eğer onlar şirk koşsalardı yapmış oldukları her şey boşa giderdi.

89.İşte bunlar kendilerine Kitap, Hikmet ve Nübüvvet/Nebi’lik verdiğimiz kimselerdir. Eğer onlar inkâr ederlerse, onların yerine inkâr etmeyecek bir kavmi getiririz. 

90.İşte bunlar/Nebi’ler, Allah’ın hidayet ettiği kimselerdir. Sen de onların yoluna uy. De ki: Ben yaptığım tebliğden dolayı sizden bir ücret istemiyorum. Bu (Kur’an) âlemler/insanlık için bir öğüt ve hatırlatmadır.

91.Onlar Allah’ı gereği gibi takdir edemediler. Zira, Allah hiçbir insana bir şey/vahiy indirmedi! dediler. De ki: Mûsa’nın insanlara bir nûr ve hidayet olarak getirdiği Kitab’ı indiren kimdir? Siz onu kâğıtlara yazıyor, bir kısmını açıklıyor, birçoğunu da gizliyorsunuz. Size de atalarınıza da bilmediğiniz şeyler (Kitap’la) öğretildi. De ki: Kitab’ı indiren Allah’tır! Sonra onları bırak daldıkları batılda oyalanıp dursunlar.

92.İşte bu Kur’an, kendisinden önceki ilâhî Kitapları tasdik eden; şehirlerin anası/Mekke halkını ve çevresindekileri uyarman için indirdiğimiz mübârek bir Kitap’tır. Âhirete iman edenler buna/Kitab’a da iman ederler. Onlar alâ salâtihim yuhâfizûn/namazlarını muhafaza ederler/korurlar. (Bak. 6.19)

93.Allah adına yalan uyduran veya kendisine hiçbir şey vahyedilmediği halde: Bana da vahyedildi! diyenden, ya da: Allah’ın indirdiği gibisini ben de indiririm! diyenden daha zalim kim olabilir? Melekler ellerini uzatıp: Ruhlarınızı teslim edin! Allah hakkında gerçek dışı sözleriniz ve büyüklük taslayarak O’nun âyetlerini inkâr etmeniz yüzünden Ceza Gününde/Hesap Gününde-Mahşer Gününde alçaltıcı bir azaba uğratılacaksınız! dedikleri an can çekişirlerken onların halini bir görsen!

(NOT: Bugün de onlardan bazısı var: Bana da vahyedildi veya ben de indiririm! diyen zalimlere/sahtekârlara karşı lütfen dikkatli olun. H.S.)

94.Andolsun ki, sizi ilk yarattığımız gibi yapayalnız olarak (Mahşer Günü)  huzurumuza geldiniz. Dünyada size verdiklerimizi de arkanızda bıraktınız. Allah’ın ortakları sandığınız şefaatçilerinizi/aracılarınızı da yanınızda görmüyoruz. Aranızdaki bütün bağlar kopmuş, güvendikleriniz sizi terk edip gitmişler!

95.Şüphesiz ki tohumu ve çekirdeği çatlatan/yaran Allah’tır. O, ölüden diriyi, diriden ölüyü çıkarır. İşte Allah budur! O halde nasıl yüz çevirirsiniz?

96.Geceyi dinlenme vakti yapan, karanlığı yarıp tan yerini ağartan O’dur. Güneş ve Ay’ı zaman/hesap ölçüsü yapandır.  Bunlar, Azîz/kudret sahibi,  Alîm/bilen (Allah’ın) takdiridir/ölçüsüdür.

97.Karanın ve denizin karanlıklarında yönünüzü/yolunuzu bulmanız için nücüme/yıldızları kılavuz yapan O’dur. Bilen bir kavim için âyetleri ayrıntılı olarak açıkladık.

98.Sizi nefs-i vâhide’den/tek bir özden (süzülmüş çamurdan) yaratan O’dur. Sonra bir karar yerine/rahime götüren kanala, bir de vüstevda /veda etme yeri (ana rahmi) vardır. Anlayan bir kavim için âyetlerimizi ayrıntılı şekilde açıkladık.

99.Gökten suları indiren O’dur. Biz bu suyla her türlü bitkiyi yetiştirdik, o bitkiden yemyeşil filizi, filizden de üst üste dizili başakları çıkardık. Hurma tomurcuğundan sarkan salkımları, üzüm bağlarını, zeytin ve narı bitirdik. Onlardan birbirlerine benzeyeni ve biri diğerinden farklı olanı vardır. Onların meyvelerinin bir ham haline, bir de olgunlaşmış haline bakın. Elbette bunlarda iman eden bir kavim için nice âyetler/ibretler vardır.                  

100.Cinleri Allah’a ortak koştular, halbuki onları da yaratan O’dur. Cehaletleri sebebiyle Allah’a oğullar ve kızlar yakıştırdılar. Allah, onların uydurmalarından uzaktır, yüceler yücesidir!                                                  

101.O, göklerin ve yerin Bedî’idir/bir örneği olmadan/yoktan yaratanıdır. O’nun bir karısı/eşi olmadan çocuğu nasıl olabilir ki? O, her şeyi yaratandır, Alîm’dir/bilendir.                                                                                             

102.İşte Rabbiniz Allah budur. O’ndan başka ilâh yoktur, O her şeyin yaratıcısıdır. O halde O’na kulluk edin. O her şeye vekildir.                         

103.Gözler O’nu idrak edemez/göremez, fakat O bütün gözleri idrak eder/görür. O, bütün ayrıntıları bilir, her şeyden haberdardır. (Bak. 7.143)                                                                                                 

104.Rabbinizden size basiret/idrak etme gücü verilmiştir. Kim gerçeği görürse/idrak ederse kendi yararınadır, kim de görmezse/idrak etmezse kendi aleyhinedir. Ve ben sizin üzerinize bekçi değilim!                           

105.Biz âyetlerimizi işte böyle ayrıntılı olarak açıklıyoruz: (Onlar varsın) Sen ders almışsın desinler! Bilen bir kavim için iyice açıklamış olalım.         

106.Rabbinden sana vahyedilene uy! O’ndan başka ilâh yoktur. Müşriklerden yüz çevir!                                                                             

107.Eğer Allah dileseydi onlar müşrik olmazdı. Seni onların üzerine bekçi yapmadık ve sen onlara vekil/koruyucu da değilsin.                                            

108.Onların, Allah’ın peşi sıra ilâh saydıklarına hakaret etmeyin ki onlar da cehaletin verdiği öfkeyle Allah’a hakaret etmesinler. Esasen her  ümmet kendi yaptıklarını doğru görmektedir. Ancak sonunda hepsi Rablerinin huzurunda toplanacak ve yaptıkları kendilerine bildirilecektir.                                                                                   

109.Kendilerine bir âyet/mucize gelmesi halinde, ona inanacaklarına dair olanca güçleriyle Allah’a yemin ettiler. De ki: Mucizeler yalnızca Allah’ın katındadır! Onlara bir âyet/mucize gelmiş olsa bile inanmayacaklarını anlamıyor musunuz? (Bak. 6.157)

110.Onların gözlerini ve gönüllerini ters çeviririz de ilkin iman etmedikleri gibi azgınlıklar içinde bocalayıp dururlar.

111.Biz onlara melekleri indirsek, ölüler onlarla konuşsa ve her şeyi önlerine döksek-Allah dilemedikçe-yine de iman etmezler. Onların çoğu cahillik ederler.                                                                                   

112.Böylece her Nebiye insan ve cin şeytanlarını düşman yaptık. Onlar, aldatmak için birbirlerine yaldızlı yalanlar fısıldarlar. Rabbin dileseydi onlar bunu yapamazlardı. Sen onları yalan ve iftiralarıyla baş başa bırak.

113.Onlar, âhirete inanmayanların gönüllerini yaldızlı yalanlarla çelerek hoşlansınlar ve suçları işlemeye devam etsinler diye bunu yaparlar.

114.Bu Kitab’ı size ayrıntılı olarak açıklayarak gönderen O olduğu halde ben Allah’tan başka bir hakem mi arayayım? Kendilerine Kitap verdiklerimiz de bilirler ki bu (Kur’an), Rabbin tarafından hakk/gerçek olarak indirilmiştir. Sakın şüpheye düşenlerden olma.                            

115.Rabbinin sözleri/hükmü; doğruluk ve adalet bakımından tamamlanmıştır. O’nun sözlerini/hükmünü değiştirmeye kimsenin gücü yetmez. O, Semî’dir/işitendir, Alîm’dir/bilendir.                                               

116.Eğer yeryüzündeki insanların çoğunluğuna uyacak olursan, onlar seni Allah’ın yolundan saptırırlar. Onlar sadece zanna uyarlar ve onlar sadece saçmalarlar.                                                                                               

117.Şüphesiz ki Rabbin, yoldan sapanları en iyi bilendir. Ve O, doğru yolda olanları da en iyi bilendir.

118.Eğer O’nun âyetlerine iman ediyorsanız, Allah’ın adı anılarak/ bismillah denilerek kesilenleri yiyin.                                                                           

119.Neye dayanarak Allah’ın adı anılarak (kesilenlerden) yemiyorsunuz? Halbuki Allah, yenmesi haram olanları size ayrıntılı olarak bildirmiştir; zorda kalıp yedikleriniz hariçtir. Onların birçoğu, hiçbir bilgiye dayanmadan keyiflerine göre (haram uydurarak) başkalarını saptırmaktadır. Muhakkak ki Allah, haddi aşanları çok iyi bilmektedir.

120.Günahın açığından da gizlisinden de uzak durun. Günah işleyenler  işlediklerinin cezasını çekecekler.                                                             

121.Üzerine Allah’ın adı anılmamış olanları-fısk/yoldan çıkmış olduğunu anlarsanız-yemeyin! Şeytanlar kendi evliyalarına /destekçilerine sizi tartışmaya çekmeyi telkin ederler. Eğer onlara uyarsanız siz de onlar gibi müşrik olursunuz!

(NOT: Bu konudaki âyetlerin hepsinin meallerinde ittifak olduğu halde En’âm 6.121’in mealinde farklı iki görüş olduğu görülmektedir.

Meal (A): Üzerine Allah’ın adı anılmamış olanları-fısk/yoldan çıkmış olduğunu anlarsanız-yemeyin!..

(Yani: Allah’ın adı anılmadan kesilenlerin hepsi haram değildir, onlardan sadece fısk/yoldan çıkmış olduğunu anladıklarınızı yemeyin!..)  

Meal (B): Üzerine Allah’ın adı anılmayanlardan yemeyin, onlar fısktır/ yoldan çıkmaktır, yani haramdır!  Yani: Allah’ın adı anılmadan kesilenlerin hepsi haramdır!

(M. İslamoğlu-Hayat Kitabı KUR’AN-Gerekçeli Meal Tefsir-S:239 Dip Not 103 ile Süleymaniye Vakfı Yayınlarının En’âm 6.121 âyet mealinin Dip Notunda Bu çevirinin dil açısından problemli olduğu konusunda ayrıntılı bilgi verilmektedir. H.S.)

Meal (B)’deki gibi meal verenler: Başta En’âm 6.145nci âyetin mealiyle çelişmektedirler: Bana vahyedilenler arasında, yenmesi haram olan yiyecekler olarak sadece: Leşi, kanı, domuz etini-ki o pisliktir-Allah’tan başkası adına kesildiği için fısk/yoldan çıkma olan hayvan etini! görüyorum...BU BİR!

Bakara 2.173*Âl-i İmrân 5.3*En’âm 6.145*Nahl 16.115 âyetlerinde de aynı şekilde haramlar bir bir sayılanlardan ibarettir. BU İKİ!

De ki: Allah’ın size indirdiği rızıktan bir kısmını helal, bir kısmını ise haram yaptığınızı görmüyor musunuz? Allah mı izin verdi, yoksa Allah’a iftira mı ediyorsunuz? (10.59)

Dillerinizin uydurduğu yalana dayanarak: Şu helaldir, şu haramdır! diyerek, Allah’a iftira etmeyin. Allah’a yalan uyduranlar asla kurtuluşa eremezler. (16.116) BU ÜÇ!

Onlar Kur’an üzerinde gereği gibi düşünmezler mi? Eğer Allah’tan başkası tarafından gönderilmiş olsaydı onda/Kur’an’da birçok çelişki bulurlardı! (4.82)

Yüce Allah: Kur’an’da çelişki yoktur! dediği halde, Meal (B)’deki gibi meal verenler: Üzerine “Allah’ın adı anılmayanlardan yemeyin, onlar fısktır/yoldan çıkmaktır, yani haramdır!” diyerek yukarıdaki diğer âyetlerde belirtilen “Allah’tan başkası adına kesilen hayvanlar haramdır” hükmüyle çeliştiğinden, (zımnen) Kur’an’da çelişki var! demektedirler. BU DÖRT!

Kur’an sadece Kurban Keserken: Allah’ın adının anılmasını yani; Bismillâhi Allahü Ekber! denilmesini zorunlu kılmıştır. (Hac 22.28,34,36) Kurban Kesme dışındaki hayvanların kesimlerinde Allah’ın adının anılmasını şart koşan hiçbir âyet yoktur. (Elbette bir işe başlarken Allah’ın adının anılması kadar güzel bir şey de yoktur!). BU BEŞ!      SONUÇ: Allah’ın adı anılmadan kesilenler haram değildir, (onlardan sadece fısk olduğunu anladıklarınız haramdır). Allah’tan başkası adına kesilenler ise kesin haramdır. H.S.)

122.Ölü gibiyken dirilttiğimiz ve insanlar arasında gideceği yolu bulması için bir nûr/ışık verdiğimiz kimse, karanlıklar içinde bocalayıp duran kimse gibi olur mu hiç? Ama, kâfirlere yaptıkları işler güzel görünür.

123.Böylece her kentin mücrimlerini/günahkârlarını oranın ekâbirleri/ileri gelenleri yaparız. Oysa, kurdukları tuzaklar kendi aleyhlerine döner amma bunun bile farkına varmazlar.

124.Onlara bir âyet tebliğ edildiğinde: Allah’ın Rasûlleri’ne gelen âyetlerin benzeri bize de gelmedikçe biz buna inanmayız! derler. Allah kimi Rasûl yapacağını en iyi bilendir. Suç/günah işleyenlere yaptıkları hileler yüzünden Allah katında bir aşağılanma ve şiddetli bir azap vardır.

125.Allah, hidayeti hak edenin kalbini islama açar, dalalete müstehak olanın kalbini de göğe tırmanıyormuş gibi daraltıp sıkıştırır. Allah, iman etmeyenleri pislik içinde bırakır.

126.Rabbinin doğru yolu işte budur. Gerçekten öğüt almak isteyen kavimler için âyetleri ayrıntılı olarak açıkladık.

127.Rableri katında onlar için barış ve esenlik yurdu/cennet vardır. Ve O, yaptıkları güzel işler sebebiyle onların velisidir/ koruyucusudur.

128.Herkesi bir araya topladığı gün/Mahşer Günü: Ey cinler topluluğu, siz insanları saptırmak için çok uğraştınız! diyecektir. Onların insanlardan olan evliyaları/destekçileri de: Rabbimiz! Biz birbirimizden yararlandık ve bizim için belirlediğin sürenin sonuna ulaştık! derler. (O): Allah’ın dilediği hariç sizin ebedi kalacağınız yer ateş olacaktır! der. Şüphesiz Rabbin

Hakîm’dir/hikmet sahibidir, Alîm’dir/bilendir.

129.İşte böyle. Biz, zalimleri yaptıkları kötü işlerden (günahlardan) dolayı birbirlerinin peşine takarız.

130.Ey cinler ve insanlar topluluğu! Size âyetlerimi anlatıp bu günle karşılaşacağınızı bildiren içinizden Rasûller gelmedi mi? Onlar: Kendi aleyhimize olduğu halde biz buna (geldiğine) şahidiz! derler. Dünya hayatı onları aldattı, sonunda kâfir olduklarına kendileri şahitlik ettiler.

131.Gerçek şu ki Rabbin, halkı habersizken/uyarılmadan hiçbir ülkeyi helâk etmez.

132.Herkesin amellerine/yaptıklarına göre farklı dereceleri vardır. Rabbin onların amellerinden/yaptıklarından habersiz değildir.

133.Ve Rabbin Ganî’dir/hiçbir şeye muhtaç olmayandır, merhamet sahibidir. Dilerse sizi yok eder ve yerinize dilediğini getirir. Tıpkı sizi başka bir kavmin zürriyetinden/soyundan var ettiği gibi. 

134.Size vaad edilen (Hesap Günü) mutlaka gelecektir ve siz bunu asla önleyemezsiniz.

135.De ki: Ey kavmim! Elinizden geleni yapın, ben görevimi yapacağım! Yurdun sonunun (âhiret yurdunun) kimin olacağını yakında göreceksiniz. Şüphesiz ki zâlimler kurtuluşa eremezler!

136.Onlar, Allah’ın yarattığı ekinlerden ve en’amdan (koyun, keçi, sığır,  deve cinsi hayvanlardan) birer pay ayırıp ve zanlarına göre: Bu Allah için, bu da ortak koştuklarımız (ilâhlar) için! derler. Üstelik, ortak koştukları için ayrılanlar Allah’a ulaşmazken, Allah için ayrılanlar ortak koştuklarına ulaşıyor. Verdikleri hüküm ne kötüdür!

137.Ortak koştukları; müşriklerin çoğuna çocuklarını öldürmeyi bile güzel/ hoş gösterdi. Böylece hem onları mahvetsinler hem de onların dinlerini karma karışık etsinler. Eğer Allah dileseydi bunu yapamazlardı. O halde, onları uydurduklarıyla baş başa bırak.

138.Kendi zanlarınca: Şu en’amlar ve ekinler kutsaldır, bizim iznimiz dışında kimse onlardan yiyemez! Ayrıca şu en’amların da sırtları (yük yüklemek ve binmek) haramdır! derler. Bunun gibi bazı hayvanları keserken Allah’ın adını da (kasden) anmazlar. Bütün bunlar Allah adına uydurdukları yalandan başka bir şey değildir. Allah onlara yaptıklarının cezasını verecektir.

139.Yine: Şu en’amların karınlarında olanlar (canlı doğarsa etleri) sadece erkeklerimize aittir, kadınlarımıza haramdır. Şayet ölü doğarsa herkes ona ortaktır (kadınlar da yiyebilir)! derler. Allah, bu nitelendirmelerinin cezasını onlara verecektir. Muhakkak ki Allah Hakîm’dir/hikmet sahibidir, Alîm’dir/ bilendir.

140.Bir bilgiye dayanmadan akılsızca evlatlarını/çocuklarını öldürenler ve Allah’ın rızık olarak verdiklerini Allah’a iftira ederek haram sayanlar kesinlikle ziyana uğramışlar, onlar yollarını sapıtmışlar ve doğru yolu bulamazlar.

141.Çardaklı ve çardaksız bahçeleri bağları, hurma bahçelerini, çeşitli ürünler veren tarlaları, birbirine benzeyen veya benzemeyen zeytinleri ve narları yaratan O’dur. Bunlar ürün verdiklerinde onlardan yiyin. Hasat ettiğiniz gün fakirlerin haklarını (zekâtını, sadakasını) verin, fakat israf etmeyin. Çünkü O israf edenleri sevmez.

(NOT: Bağ, bahçe ve tarla gibi yerlerin mahsüllerini hasat ettiğiniz gün fakirlerin haklarını (zekâtını/sadakasını) verin. Hasatın üzerinden (bir yıl gibi) bir sürenin geçmesini veya Ramazan ayının girmesini beklemek gerekmez. H.S.)

142.En’amların yük taşıyanlarını da yününden döşek yapılanını da yaratan O’dur. Allah’ın size rızık olarak verdiklerinden yiyin. Şeytanın izinden gitmeyin. Şüphesiz ki o sizin apaçık düşmanınızdır.

143.Sekiz çift: Koyundan iki, keçiden iki. De ki: İki erkeği mi, iki dişiyi mi veya dişilerin rahminde bulunanları mı haram kıldı? Doğru söylüyorsanız bana dayandığınız ilmi söyleyin!

144.Ve deveden iki, sığırdan iki! De ki: İki erkeği mi, iki dişiyi mi veya dişilerin rahminde bulunanları mı haram kıldı? Yoksa Allah bunları haram kılarken siz orada mıydınız? Hiçbir ilme dayanmadan, insanları saptırmak için Allah’a karşı yalan uydurandan daha zalim kim olabilir? Muhakkak ki Allah zalimleri doğru yola iletmez.

145.De ki: Bana vahyolunanlarda; Leş, akmış kan, domuz eti-ki o pisliktir-, Allah’tan başkası adına kesildiği için fısk/yoldan çıkma olan hayvandan başka, onu yiyecek kimse için haram edilmiş bir şey bulamıyorum.  Zorda kalan olursa haddi aşmadan bunlardan da yiyebilir. Şüphesiz Rabbin Gafûr’dur/bağışlayandır, Rahîm’dir/merhametlidir.

(NOT: Haram yiyeceklerle ilgili âyetler: 2.173*5.3*6.121,145*16.115-116//En’âm 6.121 âyetin dip notunda geniş bilgi verilmiştir. H.S.)

146.Yahudilere (tek) tırnaklı bütün hayvanları haram kıldık. Sığır ve koyunların; sırt, bağırsak ve kemik yağları dışındaki iç yağlarını da haram kıldık. Bu işledikleri zulümler yüzünden onlara verdiğimiz cezadır. Biz elbette sözümüzü tutarız.

(NOT: Bu âyett konulani haramlar, işledikleri zulümler yüzünden Yahudilere verilen özel bir cezadır. Dolayısıyla (tek) tırnaklı hayvanların yenmesi Yahudi olmayanlara haram değildir. At, eşek gibi hayvanların etinin yenmesinde dini bir mahzur yoktur. H.S.)

147.Eğer seni yalanlarlarsa de ki: Rabbiniz geniş merhamet sahibidir, ama mücrim/suçlu kavimlerden azap hükmü geri çevrilemez.

148.Müşrikler diyecekler ki: Allah dileseydi biz de atalarımız da müşrik olmazdık. Ve hiçbir şeyi de haram kılmazdık! Onlardan öncekiler de böyle yalanlara sarıldılar ama sonunda azabımızı tattılar. De ki: Yanınızda bir bilgi ve belgeniz varsa onu bize gösterin, ama siz sadece zanlarınıza uyuyorsunuz ve yalan söylüyorsunuz!

149.De ki: Kesin delil Allah’a aittir. Eğer Allah dileseydi elbette hepinizi hidayete/doğru yola iletirdi! 

150.De ki: Allah’ın bunları haram kıldığına tanıklık edecek şahitlerinizi getirin! Eğer onlar (yalan yere) şahitlik ederlerse, sen onlarla beraber şahitlik etme. Âyetlerimizi yalanlayan ve âhirete inanmayanların arzularına uyma. Onlar Rablerine eş koşuyorlar.

151.De ki: Gelin size Rabbinizin neleri haram kıldığını okuyayım: O’na hiçbir şeyi/varlığı ortak koşmayın, ana babaya iyilik edin. Fakirlik korkusuyla çocuklarınızı öldürmeyin. Sizi de onları da Biz rızıklandırıyoruz. Fuhşiyatın/hayâsızlığın açık olanına da gizli olanına da yaklaşmayın. Haklı bir sebep olmaksızın Allah’ın dokunulmaz kıldığı cana kıymayın! O size bunları öğütledi, umulur ki aklınızı kullanırsınız!

(NOT: Adam öldürmeye sadece şu üç konuda/olayda ruhsat verilmiştir:  

1)Kısas hakkının kullanılması, 2)Düşmanla savaşırken, 3)Bazı terör suçu işleyenlere verilen ceza olarak. Bunların dışındaki sebeplerle adam öldürmenin haklı ve mazur görülecek hiçbir gerekçesi yoktur!)

152.Rüşt çağına (malını yönetebilecek duruma) gelinceye kadar yetimin malına en güzel bir şekilde yaklaşın. Ölçü ve tartıyı hakkaniyetle ve tam yapın. Biz kimseye gücünün üstünde bir sorumluluk yüklemeyiz. Bir söz söylediğinizde akrabanızın (aleyhinde) bile olsa adaleti gözetin. Allah’a  verdiğiniz sözleri yerine getirin! O size bunları emrediyor, umulur ki akledersiniz!

153.Şüphesiz ki bu Benim doğru yolumdur, siz ona uyun, başka yollara uymayın yoksa O’nun yolundan ayrılırsınız. O size bunları öğütledi, umulur ki takvâlı olursunuz.

154.Sonra; iyilik yapanlara nimetimizi tamamlamak, her şeyi açıklamak ve rahmet olmak üzere Musa’ya o Kitab’ı verdik. Umulur ki; Rablerine kavuşacaklarına iman ederler.

155.İşte bu indirdiğimiz mübarek/bereketli bir Kitap’tır, siz ona uyun. Takvâlı olun. Umulur ki merhamete uğrarsınız.

156. Aksi halde: Kitap, sadece bizden önceki iki topluluğa indirildi ve biz onların okuduklarından habersizdik! dersiniz.

157.Yahut: Eğer o Kitap bize indirilseydi, biz ona onlardan daha iyi uyardık! dememeniz için. Rabbinizden size apaçık bir delil, bir hidayet ve bir rahmet geldi. Allah’ın âyetlerini yalanlayan ve onlardan yüz çevirenden daha zalim kim olabilir? Âyetlerimizden yüz çevirenleri, azabın en kötüsüyle cezalandıracağız.

158.Onlar kendilerine; meleklerinin gelmesini mi veya Rabbinin (azap emrinin) gelmesini mi, yahut Rabbinin bazı âyetlerinin/mucizelerinin gelmesini mi bekliyorlar? Rabbinin âyetlerinden/mucizelerinden biri geldiği gün, daha önce iman etmemiş olan veya iman ettiği halde imanını ameliyle tasdik etmemiş olanın o an yapacağı imanı ona bir fayda sağlamayacaktır. De ki: Bekleyin, şüphesiz biz de beklemekteyiz!

159.Dinlerini parça parça edip fırkalara/gruplara ayrılanlar var ya, senin onlarla hiçbir ilişkin yoktur. Onların işi ancak Allah’a kalmıştır, sonra yapmış oldukları onlara bildirilecektir.

160.Kim bir iyilikle gelirse ona on katı (mükafât) vardır. Kim de bir kötülükle gelirse ona ancak kötülüğü kadar/misli bir karşılık vardır. Onlara haksızlık da yapılmaz.

(NOT:İyilik yapan (mü’minlere), yaptığı iyiliğin en az on katı mükafât varken, kötülük yapanlara ise sadece yaptığı kötülük kadar bir ceza vardır. Bu hususu mü’min kardeşlerimizin dikkatine önemle sunmak isterim. Konuyla ilgili âyetler şunlardır: 2.261*6.160*9.121*16.97*24.38*27.89,90* 28.84*29.7*39.35*40.40*42.40*53.31 H.S.)

161.De ki: Şüphesiz Rabbim beni dosdoğru bir yola, gerçek bir dine, hanif olan İbrahim’in milletine/inanç sistemine iletti. O müşriklerden değildi!

162.De ki: Benim namazım, nüsukum/kurbanım-ibadetlerim, hayatım ve ölümüm âlemlerin Rabbi olan Allah içindir!

163.O’nun ortağı yoktur. Ben bununla emrolundum. Ben müslümanların/ teslim olanların öncüsüyüm!  (Bak.6.14)      

164.De ki: Allah her şeyin Rabbi iken ben O’ndan başka bir Rab mi arayayım? Herkes kendi kazandıklarının karşılığını görecek ve kimse bir başkasının günâhını yüklenemeyecektir. Sonunda varacağınız yer

Rabbinizedir. O size, anlaşmazlığa düştüklerinizi haber verecektir.

165.Sizi yeryüzünün halifeleri yapan O’dur. Sizi denemek için, bazınızı diğer bazınıza verdiği derecelerle üstün kılan O’dur. Şüphesiz ki Rabbin cezası hızlı olandır. Muhakkak ki O çok bağışlayandır, çok merhametlidir.

(Harun Sorkun-Gözden Geçirme: Ekim 2023)

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

X