28 Mart 2024 Perşembe
MENÜ
SON YAZILAR

A’RÂF SÛRESİ

7/56 A’RÂF SÛRESİ  

(46ncı ve 48nci âyetlerde cennetliklerle cehennemlikleri ayıran yüksek yer olan A’râf’tan bahsedildiği için sûreye A’râf adı verilmiştir. Mekke döneminde nazil olmuştur. Mushaf’ta 7nci, inişte 56ncı sıradadır ve 206 âyettir.)

E’ûzu bi’llâhi min’eş-şeytâni’r-racîm/kovulmuş şeytandan Allah’a sığınırım. Bismillahirrahmanirrahim/Rahmân ve Rahîm Allah’ın adıyla.

.1.Elif! Lâm! Mîm! Sâd!

2.Bu sana indirilen bir Kitap’tır. Onunla uyarıda bulunman ve mü’minlere öğüt vermen konusunda göğsünde bir sıkıntı olmasın!

3.Rabbinizden size indirilenlere tabi olun/uyun. O’nun peşi sıra evliyâ/ koruyucu-destekçi edinmeyin. Ne kadar da az öğüt alıyorsunuz!

4.Biz nice kentleri helâk ettik. Azabımız onlara gece veya gündüz uyurlarken gelmişti.

5.Azabımız onlara geldiğinde: Biz gerçekten zalim kimseleriz! demekten başka bir sözleri olmadı.

6.Kendilerine Rasûl gönderdiklerimizi de gönderdiğimiz Rasûlleri de mutlaka hesaba çekeceğiz!

7.Onlara yaptıklarını bir ilimle/bilgiyle anlatacağız. Zira, Biz onların yaptıklarından habersiz değiliz.

8.O gün/Mahşer Günü terazi/ölçü hakk/doğru olarak kurulacaktır. Kimin tartısı/sevapları ağır gelirse onlar kurtuluşa erecektir.

9.Kimin tartısı/sevapları hafif gelirse, âyetlerimize zumetmeleri/haksızlık etmeleri yüzünden onlar kendilerine yazık edenlerdir.

(NOT:A’râf 8nci ve 9ncu âyetlerden açıkça anlaşılmaktadır ki: Mahşer Günü, terazi/ölçü hakk olarak kurulacak ve:

A)Tartısı/sevapları ağır gelenler kurtuluşa erecekler (cennete gidecekler),

B)Tartısı/sevapları hafif gelenler kendilerine yazık edenlerdir (cehenneme gidecektir).

C)Görüldüğü üzere Mahşerde şefaat/torpil diye bir şey yoktur.

D)İnsanlar için iman etmeleri ve amellerinden/yaptıklarından başka hiçbir şeyin faydası olmayacaktır. Yüzlerce âyet: âmenû ve âmilüs sâlihâti/iman edip salih amel işleyenler diye başlamaktadır. H.S.)

10.Andolsun ki sizi yeryüzüne Biz yerleştirdik ve orada size geçim imkânları sağladık. Ne kadar da az şükrediyorsunuz?

11.Andolsun ki sizi Biz yarattık. Sonra size şekil verdik. Sonra meleklere:Âdem’e secde edin! dedik. İblis hariç hepsi secde ettiler. O secde edenlerden olmadı.

12.(Allah): Sana emrettiğim halde secde etmeni engelleyen nedir? diye sordu. (İblis): Dedi: Ben ondan hayırlıyım, beni ateşten yarattın, onu çamurdan yarattın! 

13.(Allah): Hemen oradan in! Orada büyüklük taslamak senin haddin değil, çık git. Çünkü sen aşağılanmışlardansın! dedi.

14.(İblis): Yeniden diriliş gününe kadar bana (yaşam) süresi ver! dedi.

15.(Allah): Sen (yaşam) süresi verilenlerdensin! dedi. 

16.(İblis): Beni saptırmana karşılık, ben de onları (saptırmak) için Sen’in dosdoğru yolunun üzerine oturacağım! dedi.

17.Sonra önlerinden, arkalarından, sağlarından ve sollarından sokulacağım ve onların çoğunun Sana şükretmediğini göreceksin! dedi.

18.(Allah): Kınanmış ve kovulmuş olarak oradan çık, onlardan kim sana uyarsa hepinizi cehenneme dolduracağım! dedi.

19.(Allah): Ey Âdem! Sen ve eşin şu cennete/bahçeye yerleşin. Dilediğiniz yerden

yiyin, yalnız şu ağaca yaklaşmayın yoksa zalimlerden olursunuz! dedi.

20.Şeytan, kapalı/örtülü yerlerini kendilerine göstermek için onlara vesvese verdi ve Rabbinizin size bu ağacı yasaklamasının sebebi: Melik/hükümdar olmanızı önlemek veya ölümsüz olmanızı önlemek içindir! dedi.

21.Ben size nasihat ediyorum! diyerek de yeminler etti.

22.Böylece, onları aldatıp (yasak ağaca) yöneltti. O ağaçtan tadınca bedenleri kendilerine göründü. Cennet/bahçe yapraklarıyla örtünmeye çalıştılar. Rableri onlara: Ben size bu ağacı yasak etmedim mi? Bu şeytan sizin apaçık düşmanınızdır! demedim mi? diye seslendi.

23.Ey Rabbimiz! Biz kendimize zulmettik; eğer bizi bağışlamaz ve bize merhamet etmezsen, şüphesiz biz hüsrana uğrayanlardan oluruz! dediler.

24.(Allah): Birbirinize düşman olarak inin! Size belli bir süre yeryüzünde yerleşme ve yararlanma imkânı vardır! dedi.

25.Orada/yeryüzünde yaşayacak, orada ölecek ve (Kıyamet Günü) oradan (diriltilip) çıkarılacaksınız! 

26.Ey Âdemoğulları! Size, bedenlerinizi örtecek ve sizi süsleyecek elbise indirdik. Takvâ elbisesi daha hayırlıdır. İşte bu Allah’ın âyetlerindendir. Umulur ki düşünüp öğüt alırlar.

27.Ey Âdemoğulları! Şeytan, ebeveynlerinizin/ana babanızın elbiselerini soyup bedenlerini birbirlerine göstererek o cennetten/bahçeden çıkardığı gibi sakın sizi de aldatmasın! O ve yandaşları, sizin onları göremeyeceğiniz yerlerden sizi görürler. Muhakkak ki Biz, şeytanları iman etmeyenlere evliyâ/destekçi yaptık. 

28.Onlar bir fâhşâ/aşırılık yaptıkları zaman: Atalarımızdan böyle gördük, Allah bize böyle emretti! derler. De ki: Allah Fahşâ’yı/ aşırılıkları emretmez. Allah hakkında bilmediğiniz şeyleri mi söylüyorsunuz?         

29.De ki: Rabbim bana adaleti emretti. Her mescitte yüzlerinizi/ bütün benliğinizi O’na yöneltin ve dini yalnız O’na has kılarak O’na dua edin. Sizi ilk yarattığı gibi yine O’na döneceksiniz!

30.Bir kısmını (hak edenleri) hidayete/doğru yola iletti. Bir kısmına (müstehak olanlara) da dalâlet/sapıklık hak oldu. Çünkü onlar Allah’ın peşi sıra şeytanları evliyâ/destekçi-taraftar edindiler. Ve kendilerinin doğru yolda olduklarını sanıyorlar. 

31.Ey Âdemoğulları! Mescidlerde ziynetlerinizi takının (temiz ve güzel giyinin). Yiyin için fakat israf etmeyin. Muhakkak ki O israf edenleri sevmez!

32.De ki: Allah’ın kulları için çıkardığı ziyneti/süsü ve temiz rızıkları kim haram kılmış? De ki: Bunlar dünya hayatında mü’minler içindir (kâfirler de faydalanır). Kıyamet Günü’nden (sonra) sadece mü’minler içindir (kâfirlere değil). Bilen bir kavim için âyetlerimizi böyle açıklıyoruz!

33.De ki: Rabbim şu (eylemleri/fiilleri) haram kılmıştır: Fahşa’nın/ hayasızlığın açık veya gizli olanını, (her tür) günâh işlemeyi, haksız yere saldırmayı, Allah’a şirk/ortak koşmanızı ve Allah hakkında bilmediğiniz şeyleri O’na isnat etmenizi!

(Bak. 6.145 dip notunda geniş bilgi verilmiştir. H.S.)

34.Her ümmet/toplum için belli bir ecel/vâde belirlenmiştir. Ecel/vâde gelince ne bir an ertelenir ne de bir an öne alınır.

(NOT: Ümmetin/Toplumların eceli için Bak. 7.34*10.49*15.5*16.61*23.43*H.S.)

35.Ey Âdemoğulları! İçinizden âyetlerimi size anlatan Rasûller geldiğinde, herkim kendini düzeltip takvâlı davranırsa onlara korku yoktur ve onlar üzülmeyecektir.

36.Kibirlenip âyetlerimizi yalanlayanlar ise onlar ateş/cehennem ahalisidir ve orada ebedi kalacaklardır.

37.Allah’a iftira eden veya O’nun âyetlerini yalanlayandan daha zalim kim olabilir? Kitapta yazılan payları/cezaları onların başına gelecektir. Sonunda Rasûllerimiz (ölüm melekleri) canlarını almaya geldiklerinde onlara: Allah’ın peşi sıra yakardıklarınız (ilâhlar) nerede? diye sorunca, onlar: Bizden uzaklaşıp gittiler! derler. Böylece kendilerinin kâfir olduklarına dair kendi aleyhlerine şahitlik ederler!

38.(Allah): Sizden önce geçmiş ve cehennemi hak eden cin ve insan topluluklarıyla siz de ateşe girin! diyecektir. Oraya giren her topluluk kendi yoldaşlarına lânet edecek/ dışlayacak, hepsi bir araya geldiklerinde sonrakiler öncekiler için: Rabbimiz! Bizi işte bunlar saptırdı, Sen bunlara kat kat azap ver! derler. Allah: Hepinize (hak ettiğiniz) azap var ama siz bunu bilemezsiniz! der.

39.Öncekiler de sonrakilere: Sizin bizden ne farkınız var ki, siz de yaptıklarınıza karşılık (hak ettiğiniz) azabı tadın! derler.

40.Âyetlerimizi yalanlayan ve büyüklük taslayanlara göğün (rahmet) kapıları açılmayacak ve deve iğne deliğinden geçmedikçe (ebedi olarak) onlar cennete giremeyecektir. Biz, mücrimleri/günahta ısrar edenleri işte böyle cezalandırırız. 

41.Cehennem (ateşi); onların altlarına yatak, üstlerine örtü (yorgan) olacaktır. Zalimleri işte böyle cezalandırırız.

42.İman edip salih amel işleyenlere gelince, Biz bir kimseye ancak gücünün yeteceği bir yük yükleriz, onlar cennet ehlidir ve orada ebedi kalacaklardır.

43.Göğüslerindeki kini söküp atarız. Onların altlarından dereler akar: Bizi buna ulaştıran Allah’a hamdolsun! Allah bize doğru yolu göstermeseydi, biz kendiliğimizden doğru yolu bulamazdık. Andolsun ki Rabbimizin Rasûlleri hakkı/doğruları getirmişler! derler. Onlara: Dünyada yaptığınız işlerin karşılığında hak ettiğiniz cennet budur! denilir.

44.Cennet halkı ateş/cehennem halkına: Rabbimizin bize söz verdiklerinin gerçek olduğunu gördük. Rabbinizin size söylediklerinin gerçek olduğunu siz de gördünüz mü? derler. Onlar: Evet gördük! der. Bunun üzerine içlerinden bir çağırıcı: Allah’ın lâneti zâlimlere olsun! der.

45.Onlar, Allah’ın yolundan alıkoyan ve yolu eğri gösteren ve âhireti de inkâr edenlerdir!

46.İki taraf (cennetlikler ile cehennemlikler) arasında bir hicap/perde vardır. A’râf (en yüksek yer) üzerinde de herkesi simalarından tanıyan kimseler vardır. Cennete girmek için sabırsızlanan cennet ehline: Selamün aleyküm/size selam olsun! diye seslenirler.

47.Gözleri ateş/cehennem ehline çevrilince de: Rabbimiz! Bizi zâlim kavimlerle bir araya getirme! derler.

48.A’raf halkı; yüzlerinden tanıdıkları (cehennemlik) kimselere: Çokluğunuzun da büyüklük taslamanızın da size hiçbir faydası olmadığını işte gördünüz! derler.

49.Cehennemliklere: Allah böylelerine rahmet etmez! diyerek yemin ettiklerinize (mü’minlere) ise: Girin cennete, size hiçbir korku yoktur ve siz üzülmeyeceksiniz! denilir.

50.Ateş halkı, cennet halkına: Suyunuzdan veya Allah’ın size verdiği rızıklardan biraz da bize verin! diye yalvarırlar. Onlar: Allah bu nimetleri kâfirlere haram kılmıştır! diye cevap verirler. (Bak. 7.32)

51.Dünya hayatı onları aldattı ve dinlerini oyun ve eğlence yaptılar. Onların âyetlerimizi inkâr edip bugünü/Hesap Günü’nü unuttukları gibi Biz de bugün onları unuturuz.

52.Andolsun ki Biz iman etmek isteyen bir kavim/toplum için; bir ilimle/ bilgiyle açıkladığımız, hidayet/doğru yolu gösteren ve rahmet olan bir Kitap indirdik/ gönderdik..

53.Onlar illa onun te’vilini/yorumunu mu bekliyorlar? Onun te’vili/yorumu gerçekleştiği gün/Mahşer Günü: Rabbimizin Rasûllerinin bize getirdikleri hakmış/gerçekmiş. Bize şefaat edecek şefaatçılar/aracılar var mı? Yahut dünyaya geri dönmenin ve orada yaptıklarımızın aksini yapmanın bir yolu var mı? derler. Onlar elbette kendilerine yazık ettiler, uydurdukları şeyler (şefaatçılar/aracılar) da kendilerini bırakıp gitmiştir.

54.Şüphesiz Rabbiniz olan Allah; gökleri ve yeri altı günde/aşamada yarattı, sonra arşa istiva etti/hükümranlığını kurdu. Gündüzü, sürekli kovalayan geceyle örter. Güneş’i, Ay’ı ve yıldızları emrine âmâde kılan O’dur. Bilin ki; yaratmak da emir/hüküm de O’na mahsustur. Âlemlerin Rabbi olan Allah yüceler yücesidir!

55.Rabbinize yalvararak/boyun bükerek ve sessizce/içten içe dua edin, çünkü O haddi aşanları sevmez.

56.Islah edildikten/düzeltildikten sonra yeryüzünde bozgunculuk yapmayın. O’na; korku ve ümitle dua edin. Şüphesiz ki Allah’ın rahmeti muhsinin/iyilik yapanlara yakındır.

57.Rüzgârları müjdeci olarak rahmetinden/yağmurdan önce gönderen O’dur. Rüzgârlar, yağmur yüklü bulutları taşımaya başlayınca, onları ölmüş/kuru bir beldeye sevk ederiz. Onunla indirdiğimiz suyla orada her türlü ürünü çıkarırız. İşte ölüleri de (Kıyamet Günü) böyle diriltip çıkarırız. Umulur ki düşünüp ibret alırsınız! (Bak.30.46)

58.Toprağı iyi olan beldenin bitkisi Rabbinin izniyle verimli olur. Çorak toprağın bitkisi ise cılız ve verimsiz olur. Biz, şükreden bir kavim için âyetleri böyle açıklıyoruz.

59.Andolsun ki, Nûh’u kendi kavmine gönderdik. Dedi ki: Ey kavmim! Allah’a kulluk edin, sizin O’ndan başka ilâhınız yoktur. Doğrusu ben, size gelecek büyük bir günün (Mahşer Günü’nün) azabından korkuyorum!

60.Kavminin ileri gelenleri dedi ki: Muhakkak ki, biz seni açık bir sapıklık içinde görüyoruz!  

61.Dedi: Ey kavmim! Bende sapıklık yok, lakin ben âlemlerin Rabbi’nin bir Rasûlüyüm!

62.Rabbimin mesajlarını tebliğ ediyor/bildiriyorum, size öğüt veriyorum. Allah’tan gelen (vahiy) sayesinde sizin bilmediklerinizi biliyorum!

63.Takvâlı olmanızı sağlamak ve böylece merhamet olunmanız için içinizden sizi uyaracak birine Rabbinizden bir öğüt gelmesine neden şaşıyorsunuz?

64.Onu/Nûh’u yalanladılar. Onu ve onunla birlikte gemiye binenleri (mü’minleri) kurtardık. Âyetlerimizi yalanlayanları suda boğduk. Onlar gerçekleri görmeyen bir kavimdi. (Bak. 7.84 Dip Notu H.S.)

65.Ad kavmine de kardeşleri Hûd’u gönderdik. Dedi ki: Ey kavmim! Allah’a kulluk edin. Sizin O’ndan başka ilâhınız yoktur. Hâlâ takvâlı olmayacak mısınız?

66.Kavminin ileri gelen kâfirleri dedi ki: Biz, senin akılsız ve yalancının biri olduğunu sanıyoruz!

67.Dedi ki: Ey kavmim! Ben akılsız biri değilim. Ve lakin ben âlemlerin Rabbinin Rasûlüyüm!

68.Rabbimin mesajlarını size tebliğ ediyorum/iletiyorum. Ben, sizin için güvenilir bir öğüt vericiyim!

69.Sizi uyarması için içinizden birine Rabbinizden vahiy gelmesine mi şaşırdınız? Nûh kavminin yerine sizi getirdiğini ve yaratılışta sizi onlardan güçlü kıldığını unutmayın! Allah’ın nimetlerini hatırlayın, umulur ki kurtuluşa erersiniz!

70.Dediler ki: Sen bize, sadece Allah’a kulluk etmemiz ve atalarımızın tapmakta olduklarını bırakmamız için mi geldin? Eğer doğru söylüyorsan bizi tehdit ettiğin şeyi/azabı getir de görelim!

71.Dedi ki: Rabbinizin azabı da gazabı da hakkınızda kesinleşti! Allah’ın haklarında hiçbir delil indirmediği, sadece sizin ve atalarınız uydurdukları birtakım isimler hakkında benimle tartışıyor musunuz? O halde bekleyin, ben de sizinle beraber bekliyorum! dedi.

72.Onu/Hûd’u ve onunla beraber olanları rahmetimizle kurtardık. Âyetlerimizi yalanlayarak iman etmeyenlerin kökünü kuruttuk.  

73.Semûd (kavmine) de kardeşleri Salih’i gönderdik. Dedi ki: Ey kavmim! Allah’a kulluk edin. Sizin O’ndan başka ilâh yoktur. Rabbinizden size apaçık bir delil gelmiştir: İşte şu Allah’ın dişi devesi sizin için bir âyettir/ mucizedir. Onu kendi haline bırakın, Allah’ın arzında/toprağında serbestçe otlasın. Sakın ona bir kötülük yapmayın, yoksa elem verici bir azaba uğrarsınız!

74. Hatırlayın; Allah, Ad kavminden sonra sizi halife/sorumlu yaptı ve yeryüzüne yerleştirdi. Siz o bölgenin ovalarında köşkler, dağlarını oyarak evler yapıyordunuz. Allah’ın nimetlerini hatırlayın ve yeryüzünde karışıklık ve fesat çıkarmayın!

75.Kavminin melelerinden/ileri gelenlerinden büyüklük taslayanlar; iman edenlerin zayıf ve güçsüz olanlarına: Salih’in Rabbi tarafından gönderilen bir Rasûl olduğuna gerçekten inanıyor musunuz? dediler. Onlar: Biz onunla gönderilen her şeye iman ediyoruz! dediler.

76.Büyüklük taslayanlar: Doğrusu biz sizin iman ettiklerinizi inkâr ediyoruz! dediler.

77.Derken Rablerinin emrine isyan ederek dişi deveyi vahşice kestiler ve dediler ki: Ey Salih! Eğer sen gerçekten Rasûllerdensen bizi tehdit ettiğin azabı getir de görelim! dediler.

78.Bunun üzerine şiddetli bir sarsıntı onları yakaladı ve yurtlarında diz üstü çöküp kaldılar. (Bak. 7.84 Dip Notu H.S.)

79.Salih onlardan yüz çevirdi ve dedi ki: Ey kavmim! Rabbimin mesajını size tebliğ ettim ve size öğüt verdim. Ancak siz öğüt verenleri sevmiyorsunuz!

80.Lût’u da kavmine gönderdik, dedi ki: Sizden önce âlemlerde hiç kimsenin yapmadığı fuhşuyatı/aşırılığı mı yapıyorsunuz?

81.Şüphesiz ki siz kadınları bırakıp şehvetle erkeklere yaklaşıyorsunuz. Doğrusu siz haddi aşan bir kavimsiniz!             

82.Kavminin cevabı: Onları ülkenizden çıkarın, çünkü onlar güya çok temiz insanlarmış! oldu.                                                                                                                 

83.Bunun üzerine onu ve ailesini kurtardık. karısı hariç, o geride kalanlardan oldu.                                                                                                       

84.Üzerlerine bir azap yağmuru yağdırdık. Mücrimlerin/ suçluların sonunun nasıl olduğunu bir bak!             

 [NOT: Kâfirlerin/müşriklerin toptan helâkı için uygulanan cezalar ve geçtiği âyetler şunlardır:                                                     *Denizde Boğduk: 2.50*26.66*28.40*                                                                                                             

*Suda Boğduk: 7.64*10.73*26.120*29.40*71.25*                                                                      

*Şiddetli Sarsıntı: 7.78*7.91*29.37*                                                                                            

*Azap Yağmuru Yağdırdık: 7.84*11.84                                                                            

*Şiddetli Bir Sayha/Ses: 11.67*11.94*29.40                                                                                               

*Pişmiş Balçıktan Rabbin Tarafından İşaretlenmiş Taşlar: 11.82-83*51.32-33*                                 

*Pişmiş Balçıktan Taşlar:15.74                                                                                                          

*Azap Yağdırdık: 26.158                                                                                           

*Taştan/Sağanak Yağmurlar: 26.173*27.58                                                             

*Kara Bulutlarla Kaplı Günün Azabı/Gölge Gününün Azabı: 26.189                                                           

*Bela Yağmuru: 27.58                                                                                                

*Taş Savuran Kasırga: 29.40*54.34                                                                           

*Yerin Dibine Gömdük: 29.40                                                                                             

*Arim Seli: 34.16                                                                                                      

*Çamurdan Pişirilmiş Taşlar: 51.33                                                                                 

*Taş yağdırdık: 54.34                                                                                                                                                                                *Kuşların Attığı Pişmiş Balçıktan Taşlar: 105.4]  

85.Medyen’e de kardeşleri Şuayb’i (gönderdik). Dedi ki: Ey kavmim! Allah’a kulluk edin. Sizin için O’ndan başka ilâh yoktur. Rabbinizden size apaçık bir delil gelmiştir. Ölçüyü ve tartıyı tam yapın. İnsanların eşyalarını eksik vermeyin. Düzen sağlandıktan sonra yeryüzünde bozgunculuk yapmayın. Eğer mü’minler iseniz, sizin için bunlar daha hayırlıdır!                                                                                                             

86.İman edenleri tehdit ederek Allah’ın yolundan çevirmek ve doğru yolu eğri göstermek için her yola başvurmayın. Siz az iken (Allah’ın) sizi nasıl çoğalttığını hatırlayın. Bozgunculuk yapanların sonunun nasıl olduğuna bir bakın!                                                                                        

87.Madem ki benimle gönderilen (vahye) içinizden bir kısmınız inanıyor, bir kısmınız inkâr ediyor. O halde Allah aramızda hüküm verinceye kadar sabredin, çünkü O hüküm verenlerin en hayırlısıdır!                                                                              

88.Kavminin melelerinden/ileri gelenlerinden büyüklük taslayanları: Ey Şuayb! Ya bizim dinimize dönersiniz ya da seni ve seninle birlikte iman edenleri yurdumuzdan süreceğiz! dediler. Şuayb dedi ki: Biz istemesek de mi?                                                                                                             

89.Allah bizi kurtardıktan sonra sizin (o bâtıl) dininize dönecek olursak Allah’a iftira etmiş oluruz. Rabbimiz olan Allah istemediği sürece biz sizin dininize asla dönmeyiz. Rabbimizin ilmi her şeyi kuşatmıştır. Biz yalnız Allah’a tevekkül ettik/ güvendik. Ey Rabbimiz! Bizimle şu kavmimiz arasında adaletle hüküm ver. Sen hüküm verenlerin en hayırlısısın! dedi.                                                                                                                    

90.Kavminin melelerinden/ileri gelenlerinden kibirlileri dedi ki: Eğer Şuayb’e tabi olursanız hüsrana uğrayanlardan olursunuz!                                             

91.Şiddetli bir sarsıntı onları yakaladı ki yurtlarında yere yığılıp kaldılar. (Bak. 7.84 Dip Notu H.S.)

92.Şuayb’i yalanlayanlar, o diyarda sanki hiç yaşamamış gibi yok oldular. Şuayb’i yalanlayanlar sonunda hüsrana uğradılar.                                             

93.(Şuayib) Onlardan yüz çevirdi ve dedi ki: Ey kavmim! Rabbimin mesajlarını ben size tebliğ ettim ve size öğüt verdim. Kâfir bir kavme ben şimdi nasıl üzülürüm!                                                                                             

94.Nebi gönderdiğimiz beldelerin halkını, tevazu göstermeleri için muhakkak çeşitli sıkıntı ve zorlukla deneriz.     

95.Sonra sıkıntıları iyiliğe çevirdik, zenginlik ve refaha kavuştular. Dediler ki: Atalarımızın da sıkıntılı ve bolluk dönemleri olmuştu! Biz de onları farkında olmadıkları bir sırada ansızın yakaladık.                             

96.Eğer o beldelerin halkı iman edip takvâlı olsalardı, onlara gökten ve yerden bolluk ve bereket yağdırırdık. Lakin onlar yalanladılar, Biz de yaptıkları sebebiyle onları yakaladık.                                           

97.O beldelerin halkı, geceleyin uyurlarken azabımızın onlara gelmesinden güvende miydiler?                

98.Ya da o beldelerin halkı, kuşluk vakti eğlenirlerken azabımızın onlara gelmeyeceğine dair güvende miydiler?

99.Onlar Allah’ın planından güvende miydiler? Halbuki, hüsrana uğrayanlardan başkası, Allah’ın planından güvende olamazlar.                                            

100.Önceki sahiplerinden sonra o yerlere mirasçı olanların şunu bilmeleri gerekir: Biz eğer istersek suçlarından dolayı onları da cezalandırırız. Kalplerini mühürleriz de (gerçekleri) duyamazlar!                                             

101.O beldelerin bazı haberlerini sana anlatıyoruz. Andolsun ki Rasûlleri onlara apaçık deliller getirmişti. Ama onlar daha önce inkâr ettikleri şeye iman etmediler. Allah o kâfirlerin kalplerini işte böyle mühürler.       

102.Onların çoğunda ahde vefa/sözlerine sadakat görmedik, onların çoğunu fâsık/yoldan çıkmış gördük. 

103.Sonra, onların ardından Musa’yı mucizelerimizle Firavun’a ve melelerine/ileri gelenlerine gönderdik. Fakat onlar mucizelerimizi inkâr ettiler. Gör bak; bozguncuların sonu nasıl oldu?                                               

104.Musa dedi ki: Ey Firavun! Ben âlemlerin Rabbi tarafından gönderilmiş bir Rasûlüm!                                                       

105.Allah’a karşı görevim hakk/gerçek dışında bir şey söylememektir.  Rabbinizden size apaçık deliller getirdim. İsrailoğulları’nı benimle gönder!                                 

106.(Firavun) Dedi ki: Eğer bir âyet/mucize getirdiysen ve doğru söyleyenlerden isen onu göster de görelim?                            

107.Musa asasını yere attı, asa sahici büyük bir yılan oldu.                                                                      

108.Musa elini (koynundan) çıkardı, eli bakanların gözünü kamaştıran bembeyaz oldu.                      

109.Firavun kavminin meleleri/ileri gelenleri dedi ki: Bu adam belli ki çok alîm/bilgili bir sihirbaz!               

110.Sizi yurdunuzdan çıkarmak istiyor. (Firavun): Görüşünüz nedir?                                               

111.Dediler ki: Onu ve kardeşini/Harun’u alıkoy ve şehirlere toplayıcılar/görevliler yolla.                    

112.Bütün alîm/bilgin sihirbazlarını sana getirsinler!                                          

113.Sihirbazlar gelip Firavun’a dediler ki: Şayet biz galip gelirsek bize büyük bir mükafat var, değil mi?           

114.(Firavun) Dedi ki: Elbette! Benim yakınlarımdan olacaksınız!                                                                      

115.(Sihirbazlar) Dedi ki: Ey Musa! Önce hünerini sen mi ortaya atacaksın, yoksa biz mi atalım?                    

116.(Musa) Dedi ki: Önce siz atın! Attıkları zaman halkın gözünü büyüleyip onları dehşete düşürdüler. Böylece büyük bir sihir ortaya koydular.                                                                                                          

117.Musa’ya: Asanı at! diye vahyettik. Bir de ne görseler; asa onların uydurdukları şeyleri (sihirleri) yutuyor! 

118.Böylece hakk/gerçek ortaya çıktı, onların yaptıkları batıl/yok olup gitti.                                               

119.Onlar orada kendilerini küçük düşüren bir mağlubiyete uğradılar.                                                   

120.Ve sihirbazlar hep birden secdeye kapandılar.                                         

121.Dediler ki: Biz âlemlerin Rabbine iman ettik!                                             

122.Musa ve Harun’un Rabbine!                                                                  

123.Firavun dedi ki: Ben size izin vermeden O’na iman ettiniz ha? Şüphesiz ki siz halkı şehirden çıkarmak için bir hile kurmuşsunuz. Ama yakında göreceksiniz!                                                                               

124.Kesinlikle ellerinizi ve ayaklarınızı çaprazlama keseceğim ve sonra hepinizi asacağım!                 

125.Dediler ki: Şüphesiz ki biz Rabbimize döneceğiz!                                   

126.Rabbimizin bize gelen âyetlerine iman ettiğimiz için sen bizden intikam alıyorsun! Rabbimiz! Üzerimize sabır yağdır ve bizi müslüman olarak vefat ettir!                                                                       

127.Firavun’un kavminin meleleri/ileri gelenleri dediler ki: Musa ve kavmini yeryüzünde fesat çıkarmaları ve seni ve ilâhlarını terketmeleri için mi bırakacaksın!  (Firavun) Dedi ki: Onların oğullarını öldürüp kadınlarını sağ bırakacağız. Elbette biz onların üzerinde ezici bir güce sahibiz!                                                     

128.Musa kavmine dedi ki: Allah’tan yardım isteyin ve sabredin. Şüphesiz yeryüzü Allah’ındır ve kullarından dilediğini/layık olanları oraya mirasçı kılar. Mutlu son muttâkilerindir! (Bak. 7.137)                                                

129.(Kavmi) Dedi ki: Sen bize gelmeden önce de geldikten sonra da bize eziyet edildi! (Musa) Dedi ki: Umulur ki Rabbiniz düşmanlarınızı helak edecek ve sizi yeryüzünde halifeler yapacak ve sizin nasıl davranacağınıza bakacaktır! (Bak. 7.137)                                                                                 

130.Andolsun ki, belki ders alırlar diye Firavun ve ailesini/ hanedanını yıllarca kuraklığa ve ürün kıtlığıyla cezalandırdık!

131.Onlara (Firavun hanedanına) bir iyilik geldiğinde derler ki: Bu zaten bizim hakkımızdı! Onlara bir kötülük isabet ettiğinde; Musa ve onunla birlikte olanların uğursuzluğu yüzündendir! (derler). İyi bilin ki, onların uğursuzluk saydıkları şeyler kendilerinin (yaptıkları yüzünden) Allah’tan gelmiştir. Fakat onların çoğu bunu bilmezler.            

132.Dediler ki: Bizi büyülemek için hangi âyeti/mucizeyi getirirsen getir, yine de sana inanmayacağız!   

133.Bunun üzerine Biz de ayrı ayrı âyetlerdi/mucizeler olarak onlara; tufan, çekirge, haşarat, kurbağa ve kan gönderdik. Fakat yine de büyüklük tasladılar. Çünkü onlar mücrim/suça batmış bir kavimdi.             

134.Başlarına azap/musibet geldiği zaman derler ki: Ey Musa! Sana verdiği söz hürmetine bizim için Rabbine yalvar! Eğer bu azabı/musibeti üzerimizden kaldırırsan sana inanacağız ve İsrailoğulları’nı seninle birlikte göndereceğiz!                                                                                    

135.Fakat, başlarındaki azabı/musibeti sözlerini tutmaya yetecek bir süreliğine kaldırdığımız zaman, verdikleri sözden hemen dönerlerdi.                                                                                                 

136.(Bu yüzden) Biz de; âyetlerimizi/mucizelerimizi yalanlayıp onu umursamadıkları için onların hepsini denizde boğarak cezalandırdık.                                                                                                   

137.Hor görülüp ezilen o kavmi (İsrailoğulları’nı), bereketli kıldığımız toprakların doğusuna ve batısına mirasçı kıldık. Rabbinin; İsrailoğulları’na sabırlarına karşılık olarak takdir ettiği hüküm gerçekleşti. Firavun ve kavminin özenle yaptıkları ve yükselttikleri binaları da yerle bir ettik. (Bak.7.128-129)                                                 

138.Ve İsrailoğullarını denizden geçirdik. Derken kendilerine has putlara tapan bir kavme rastladılar. Dediler ki: Ey Musa! Bize de bunların ilâhları gibi bir ilâh yap! (Musa) Dedi ki: Siz gerçekten cahil bir kavimsiniz!     

139.Bunların (din diye) içinde bulundukları (yol) helak sebebidir, yaptıkları (ibadetler) de batıldır!               

140.Sizi âlemlere (iman etmeyenlere) üstün kıldığı halde, size Allah’tan başka bir ilâh mı arayayım?

141.Ve hatırlayın, oğullarınızı öldürüp kadınlarınızı sağ bırakarak size azabın en kötüsünü yapan Firavun ve hanedanının zulmünden sizi kurtarmıştık. Bütün bunlarla Rabbinizin sizin için çetin bir imtihanı vardı. 

142.Musa’ya otuz gece süre verdik ve buna on gece daha ilave ettik. Böylece Rabbinin belirlediği süre kırk geceye tamamlandı. Musa kardeşi Harun’a dedi ki: Kavmimin içinde benim yerime geç, onları ıslah et ve sakın bozguncuların yoluna uyma!                                                                                                            

143.Ve Musa belirlediğimiz yere vaktinde gelip, Rabbi onunla konuşunca, (Musa) dedi ki: Ey Rabbim! Bana kendini göster de Seni bir göreyim! (Allah) buyurdu: Beni asla göremezsin! Fakat şu dağa bak, eğer dağ yerinde kalırsa o zaman sen de Beni görebilirsin! Rabbi dağa tecelli edince dağ paramparça oldu, Musa da baygın düştü. Ayılınca dedi ki: Ey Rabbim! Sen sübhansın/yüceler yücesisin, Sana tevbe ettim, ve ben mü’minlerin öncüsüyüm! (Bak.6.103)                                                                                                       

144.(Allah) buyurdu: Ey Musa! Sana Rasûllük vererek ve seninle konuşarak insanlar üzerinde seçkin kıldım. Sana verdiklerimi al ve şükredenlerden ol!                                             

145.Ve ona verdiğimiz levhalarda her türlü öğüdü ve ayrıntılı açıklamaları yazdık. Onlara sıkıca sarıl ve kavmine de onlara sıkıca sarılmalarını emret! Yakında, fasıkların/yoldan çıkanların yurdunu size göstereceğim.  

146.Yeryüzünde haksız yere büyüklük taslayanları âyetlerimden uzaklaştıracağım. Onlar her türlü âyeti/mucizeyi görseler de yine ona iman etmezler. Rüşt yolunu  (doğruyu eğriden ayırmayı)  görseler onu yol tutmazlar, eğer sapkınlık yolunu görürlerse onu yol tutarlar. Bu onların âyetlerimizi yalanlamalarından ve onlardan gafil olmalarındandır.               

147.Âyetlerimizi ve âhirette hesaba çekilmeyi yalanlayanların bütün amelleri boşa gitmiştir. Onlar yaptıklarından başka bir ceza mı bulacaklar?                                                            

148.Musa’nın kavmi, onun (Tur’a gitmesinin) ardından ziynet eşyalarından böğüren bir buzağı heykelini (ilâh) edindiler. O heykelin kendileriyle konuşamadığını ve onlara yol gösteremediğini bilmiyorlar mı? Onlar onu (ilâh) edinmekle zalimlerden oldular.                                                                   

149.Akılları başlarına gelip dalalete saptıklarını anladıklarında dediler ki: Eğer Rabbimiz bize merhamet etmez ve bizi bağışlamazsa mutlaka hüsrana uğrayanlardan olacağız!                                                               

150.Musa kavmine dönünce, üzgün ve öfkeyle dedi ki: Benden sonra arkamdan ne kötü şeyler yapmışsınız. Rabbinizin emirlerini bekleyemediniz mi? Levhaları yere bırakıp kardeşini başından tutup kendine doğru çekti. (Harun) Dedi ki: Ey anamın oğlu! İnan ki bu kavim beni güçsüz buldu, neredeyse beni öldüreceklerdi. Bana kızıp da düşmanları sevindirme ve bu zalim kavimle beni bir tutma!  (Bak. 20.92-94)                                                

151. (Musa) Dedi ki: Rabbim! Beni ve kardeşimi bağışla. Bizi rahmetine al. Çünkü, Sen merhametlilerin en merhametlisisin!                                                                

152.Şüphesiz buzağıya tapanlar Rablerinin gazabına uğrayacaklar ve dünya hayatında zillete/alçaklığa mahkûm olacaklar. İftiracıları işte böyle cezalandırırız.                                                                                    

153.Kötü amel işledikten sonra tevbe edip arkasından iman edenlere, şüphesiz Rabbin bundan sonra Gafûr’dur/çok bağışlayandır, Rahîm’dir/rahmeti boldur.                                                                                       

154.Musa’nın öfkesi geçince levhaları aldı. Onlardaki nüshalarda Rablerine karşı günah işlemekten korkanlar için hidâyet ve rahmet bildiren âyetler vardı.                                                                                   

155.Musa, belirlediğimiz yer ve zamanda hazır olmak üzere kavminden yetmiş adam seçti. Onlar şiddetli bir sarsıntıya yakalanınca Musa dedi ki: Rabbim! Eğer dileseydin bunları da beni de daha önce helâk ederdin. Aramızdaki akılsızların yaptıkları yüzünden bizi helâk mı edeceksin? Bu, Sen’in imtihanından başka bir şey değildir. Böylece; dileyeni/müstehak olanı sapıklıkta bırakır, dileyeni/hak edeni doğru yola iletirsin. Sen bizim velimizsin/koruyucumuzsun, bizi bağışla, bize merhamet et. Sen, bağışlayanların en hayırlısısın!             

156.Bize bu dünyada da âhirette de iyilik yaz. Şüphesiz biz sana yöneldik! (Allah) Buyurdu: Dilediğimi/müstehak olanı azaba uğratırım, rahmetim ise her şeyi kuşatmıştır. Onu; takvâlı olanlara, zekâtı verenlere ve âyetlerime iman edenlere yazacağım!                                                                                                                   

157.Onlar ki; ellerindeki Tevrat ve İncil’de yazılı buldukları, Ümmi olan Nebi ve Rasûl’e tabi olurlar/uyarlar. O; onlara ma’rufu/iyiliği emreder, münkerden/fenalıktan engeller. Temiz şeylerin helal, pis şeylerin haram olduğunu tebliğ eder/bildirir. Onların üzerlerindeki Isr’larını/ağır yüklerini indirir, bağlarını ve zincirlerini çözer. Ona iman eden, ona saygı gösteren, ona yardım eden, ona indirilen Nûr’a/Kur’an’a uyanlar kurtuluşa erenlerdir.         

(NOT: Ümmi; kısaca Mekkeli olup, Ehli Kitaptan olmayan demektir. Meallerin çoğunda Temiz şeyleri helal, pis şeyleri haram kılar” şeklinde tercüme edilen bu ifadeye; okurların kafa karışıklığına düşmelerini önlemek için ben: Temiz şeylerin helal, pis şeylerin haram olduğunu tebliğ eder” şeklinde meal verdim. Zira; Helal ve haram koyma yetkisi sadece Allah’a aittir ve bu konuyla ilgili âyetler şunlardır: 2.173*5.3*6.145*7.32-33,157*16.115*66.1 H.S.)                                                                                                

158.De ki: Ey insanlar! Ben Allah’ın hepinize gönderdiği bir Rasûlüyüm.  Göklerin ve yerin mülkü/hükümranlığı O’na aittir. O’ndan başka ilâh yoktur. Dirilten/yaşatan ve öldüren O’dur. Allah’a ve O’nun bütün sözlerine/âyetlerine iman eden bu ümmî Nebi ve Rasûle iman edip tabi olun/uyun ki hidayete/doğru yola eresiniz!           

159.Musa’nın kavminde de hak ve hakikate uyan ve adaleti gözeten bir ümmet/topluluk da vardır.        

160.Onları (İsrailoğulları’nı) topluluk olarak oniki boya/oymağa ayırdık. Kavmi ondan su isteyince Musa’ya: Asanla el hacer/şu taşa vur! diye vahyettik. Ondan oniki pınar fışkırdı. Her boy /oymak kendi içeceği kaynağı bildi. Bulutları (çölde) onların üzerine gölgelik yaptık, onlara kudret helvası ve bıldırcın eti verdik. Size verdiğimiz temiz rızıklardan yiyin! dedik. Onlar Bize değil lakin kendilerine zulmettiler!                                                                  

161.Hani onlara denildi ki: Şu şehre girin, dilediğiniz şeylerden yiyin ama kapısından bizi bağışla! diyerek tevazu içinde girin ki sizin günahlarınızı bağışlayalım. İyilik edenlerin ödüllerini artırırız!                                    

162.Ancak, onların arasındaki zâlimler kendilerine söylenen sözü başka bir söze çevirdiler. Biz de yaptıkları zulümden dolayı üzerlerine gökten bir azap gönderdik.                               

163.Deniz kıyısındaki kasabanın durumunu onlara/ İsrailoğulları’na sor. Onlar Cumartesi günü yasağını çiğneyerek haddi aşıyorlardı. Balıklar, (avlanmanın yasak olduğu) cumartesi günü akın akın geliyor, (avlanmanın serbest olduğu) diğer günlerde ise gelmiyordu. Yoldan sapmaları sebebiyle onları işte böyle imtihan ediyorduk.  (NOT: İSRAİLOĞULLARI’nın İSYANI VE HİLESİ BİT-Mİ-YOR: Allah; deniz kıyısındaki bir kasabada yaşayan İsrailoğulları’nın cumartesi günü orada balık avlamalarını yasaklıyor. Haftanın diğer günlerinde ise orada balık avlamalarını serbest bırakıyor. Balıklar cumartesi günü oraya akın-akın geliyor, diğer günlerde ise gelmiyordu. (Balıkların cumartesi günü akın-akın oraya gelmesi ve diğer günlerde gelmemesi, Allah’ın âyetlerinden/mucizelerinden biridir.)                                                                      

Talmut’ta yapılan açıklamaya göre: İsrailoğulları; cumartesi günü balık avlamaları halinde Allah’ın gazabına uğrayacaklarını biliyorlar. Kendilerinin akıllı olduklarını zannederek bir hile yapmaya karar veriyorlar ve: Ağlarımızı avlanma yasağı olmayan cuma gününden atarız, avlanma yasağı olan cumartesi günü çekmeyiz ve yasağın olmadığı pazar günü çekeriz, böylece hem balıkları avlamış oluruz ve hem de Allah’ın cezasından kurtuluruz! diyerek bunu tatbik ediyorlar.          

Diyorlar amma, Allah’ın Semî’/her şeyi işiten ve Basîr/her şeyi bilen olduğunu düşünemiyorlar. Allah’ın yasağına uymadıkları için yoldan sapma cezasına mahkûm oluyorlar ve onlara: “Aşağılık maymunlar olun!” deniyor. Bak. 2.65*5.60*7.166 H.S.)                                                                           

164.Onlardan bir grup dedi ki: Allah’ın helâk edeceği yahut şiddetli bir azaba uğratacağı bir kavme siz neden öğüt veriyorsunuz?  Dediler ki: Rabbimize karşı mazeretimiz olsun veya belki onlar takvâlı olurlar diye!

(NOT: Olayda üç grup insan söz konusu. Bunlardan birinci grupta olanlar Allah’ın koyduğu yasağı ihlal etmek için çeşitli yollar (hileyi şerriye) arayanlardır. İkinci grupta olanlar: Onlara yaptıklarının yanlış olduğunu hatırlatanlar. Üçüncü grupta olanlar ise; ikinci gruptakilere siz onlara neden öğüt veriyorsunuz! diyenler. İkinci grupta olanların cevabı bizlere de örnek olma özelliğindedir: Rabbimize karşı bizim bir mazeretimiz olması için. Ayrıca, belki de onlar takvâlı olurlar yani hatadan dönerler! Demek ki: Hatalı yolda olanlar için bize ne demeyeceğiz ve onlara yanlış yaptıklarını hatırlatmamız gerekir.  Emr-i bil ma’ruf ve nehy-i anil münkerde de bize bu emredilmiyor mu? H.S.)                                                                                              

165.Kendilerine verilen öğüdü unuttukları zaman, Biz de onları kötülükten men edenleri kurtardık, zulmedenleri ise fasıklıkyapmaları sebebiyle çetin bir azaba uğrattık.                                                                                      

166.Yasakladığımız şeyleri yapmakta ısrar edenlere: Aşağılık maymunlar olun! dedik.     (Bak. 2.65*5.60*7.163-165)                                                                                          

167.Nitekim Rabbin, onların üzerine Kıyamet Gününe kadar kötü azaba uğratacak kimseleri göndereceğini bildirmişti. Rabbin cezayı çabuk verendir. Kuşkusuz O Gafûr’dur bağışlayandır, Rahîm’dir/merhametlidir.                      

168.Onları yeryüzünde ümmetlere/topluluklara ayırdık. İçlerinde salih olanlar da var, kötü olanlar da var. Belki (doğruya) dönerler diye onları hem iyilikle hem kötülükle imtihan ederiz.

169.Onların ardından o Kitaba mirasçı olan bir nesil geldi. Onlar: Nasıl olsa bağışlanacağız! diyerek dünyanın geçici menfaatlerine kapıldılar. Benzer bir menfaat daha gelse onu da tercih ederler. Halbuki, o Kitab’a bağlı kalacaklarına ve Allah hakkında sadece hakkı söyleyeceklerine dair söz alınmamış mıydı? Üstelik onun içindekileri de okumaktalar. Âhiret yurdu takvâ sahipleri için daha hayırlıdır. Hâlâ akletmeyecek misiniz?

170.O Kitaba sımsıkı sarılıp o salatı/namazı dosdoğru kılanlara gelince, Şüphesiz ki Biz iyilerin mükafatını zayi etmeyiz.                                                              

171.Bir zaman o (Sinâ) dağını bir gölgelik gibi üzerlerine kaldırmıştık, onlar da başlarına düşecek sanmışlardı. Size verdiğimize/Kitaba sımsıkı sarılın ve onun hükümlerini aklınızdan çıkarmayın ki takvâya erebilesiniz! dedik. (Bak. 23.20*95.2)

172.Rabbin âdemoğullarının sırtlarından/bellerinden nesillerini/ zürriyetlerini çıkardı/aldı ve onları kendi öz benliğine şahit tuttu, elestü bi rabbiküm/Ben sizin Rabbiniz değil miyim? dedi. Onlar: Kâlû belâ şehidnâ/Elbette, buna şahidiz! dediler. Kıyamet Gününde: Biz bundan habersizdik! demeyesiniz diye. (Bak. 86.5-7) 

(NOT: B. Bayraklı yeni bir anlayışın ışığında KUR’AN TEFSİRİ Cilt: 7, S. 397-401 Bu zamana kadar bize anlatılan: Yüce Allah ruhları yarattığı zaman onları topladı ve onlara: Ben sizin Rabbiniz değil miyim? diye sordu, ruhlar da: Evet, Sen bizim Rabbimizsin! diye cevap verdikleridir. Bu toplantının adına Bezm-i Elest veya Elest Bezmi denmiştir. Anlatılan bu durum, A’râf sûresinin 172nci âyetine ters düşmektedir. Bu soru ve cevaplamanın ruhlar âleminde değil, insan yavrusu anne karnındayken olduğunu bu âyetten anlıyoruz. Âyetten; Hz. Âdem’in yaratılmasından sonra bu sorunun sorulduğu net bir şekilde ortada durmaktadır. Zürriyetlerini çıkardı/aldı ifadesinden çocuğun yaratıldığı anlatılmaktadır. Onları kendi öz benliklerine şahit tuttu denirken, bu sorunun ruhlar âleminde değil, bedenle ruhun birleştiği an sorulduğu ifade edilmektedir. Demek ki; Bezm-i Elest bir anda olmuş bitmiş değil, tam tersine devam etmektedir. Her annenin karnında yaratılan çocuğun ruhuna bu soru sorulmaktadır. Böylece Bezm-i Elestin bir süreç olduğu ortaya çıkmaktadır. Yüce Allah’ın anne karnında yaratılan çocuğun ruhuna bu soruyu sormasının bir başka anlamı da onların ruhunu Allah’a inanacak şekilde proğramlamış olmasıdır. Demek ki insanın aklı/ruhu tevhîd inancına (Allah’tan başka ilâh yoktur! H.S.) inanacak bir şekilde programlanmıştır. Ama dünyaya geldikten sonra yanlış düşünce ve felsefeler insanın bu proğramını bir virüs gibi bozmuştur… Bayraklı hocaya teşekkür ederim. H.S.)                                                            

173.Veya: Daha önceden şirk koşanlar bizim atalarımızdı, biz ise onlardan sonra gelen bir nesiliz. Batıla dalan o kimselerin yaptıkları yüzünden bizi helâk mı edeceksin? demeyesiniz diye. (Bak.6.156-157*39.56-58) 

174.Ve işte böyle, âyetlerimizi ayrıntılı olarak açıklıyoruz, umulur ki (hakka) dönerler/iman ederler.                                                                                             

175.Onlara, kendisine anlatılan âyetlerimizden yüz çeviren şu kimsenin haberini de anlat. Şeytan da onu kendisine tabi kıldı, böylece azgınlardan oldu.                                             

176.Eğer dileseydik, âyetlerle onu yükseltirdik. Ve lakin o arzularına uyarak yere/dünyaya saplanıp kaldı. Onun durumu; üstüne varsan da dilini sarkıtarak soluyan, kendi haline bıraksan da dilini sarkıtarak soluyan köpeğin durumuna benzer. İşte bu, âyetlerimizi inkâr eden kavmin durumuna benzer. Bu kıssaları anlat ki belki düşünüp akıllarını kullanırlar 

177.Âyetlerimizi inkâr eden ve böylece kendi kendilerine zulmeden kavmin hali ne kötüdür.                                                                                   

178.Allah kime hidayet ederse, o hidayete/doğru yola ulaşır, kimi de dalalette bırakırsa, işte onlar hüsrana uğrayanlardır.

(NOT: Allah; doğru yola ulaşmak isteyen ve buna göre gayret gösteren/hak eden kişiye hidayet eder. Sapıklığı tercih eden ve ona göre çaba gösteren/müstehak olanı da dalalette bırakır. Benzer âyetlerden bazıları:             

Yûnus 10.99: Eğer Rabbin dileseydi, yeryüzünde olan herkes iman ederdi!                                            

Kehf 18.29: Hakk Rabbinizdendir. Dileyen iman etsin, dileyen inkâr etsin.                                                   

İnsan 76.3: Biz ona/insana doğru yolu gösterdik; ister şükreder, isterse nankörlük/inkâr eder.              

Görüldüğü üzere: Allah, hidayeti isteyeni ve ona göre amel edeni/hak edeni hidayete erdirir, buna mukabil sapıklığı tercih ederek ona göre amel edeni/müstehak olanı ise dalalette/ sapıklıkta bırakır. Yani insan neyi ister ve amel ederse Allah onun isteğine yardım eder. Ancak Rabbimizin asıl arzu ettiği insanların iman etmesidir. Bunun için kavimlere Rasûller (elçiler) yoluyla vahiyler göndermiştir. Ancak Rasûller sadece vahyi tebliğ etmişler, asla zorlama yapmamıştır. H.S.)                                                                                   

179.Andolsun ki insanların ve cinlerin birçoğu cehennemliktir. Zira; kalpleri vardır onunla idrak etmezler, gözleri vardır onunla görmezler, kulakları vardır onunla işitmezler. Onlar en’âm/ hayvanlar gibidir, hatta daha da şaşkındırlar. İşte gafil olanlar bunlardır.                                                                                                     

180.Ve lillâhil esmâül husnâ/Ve en güzel isimler Allah’ındır. O’na o isimlerle dua edin. O’nun isimlerinden sapanları terk edin. Onlar yaptıklarının cezasını çekeceklerdir. (Bak.:17.110*20.8*59.22-24)   

181.Yarattıklarımızdan; insanlara hakkı tavsiye eden ve adil davranan bir ümmet/topluluk da vardır.                                                                                           

182.Âyetlerimizi yalanlayanları bilmedikleri yönlerden yavaş yavaş kötü sona yaklaştıracağız.                                                                                      

183.Onlara mühlet veriyorum ama planım çok sağlamdır.

184.Arkadaşlarında (Muhammed’de) cinlerin hiçbir etkisinin olmadığını düşünmezler mi? O sadece apaçık bir uyarıcıdır!

185.Onlar, göklerin ve yerin melekûtunu/muhteşem düzenini görmüyorlar mı? Allah’ın yarattığı varlıkları, ecellerinin yaklaşmış olacağını hiç düşünmezler mi? Bundan/Kur’an’dan sonra hangi hadîs’e/söze inanacaklar?                                                                                                

186. Allah’ın sapık saydığını hiç kimse doğru yola iletemez. O, onları kendi sapkınlıkları içinde bocalar bir halde bırakır.                                                                                                       

187.Sana o (son) saati/Kıyameti, ne zaman gerçekleşecek diye soruyorlar. De ki: Onun bilgisi sadece Rabbimin katındadır. Onun vaktini O’ndan başka kimse ortaya çıkaramaz. Göklerde ve yerde etkisi ağır olacak ve ansızın gelecektir! Sen sanki onun bilgisine sahipmişsin gibi sana soruyorlar. De ki: Onun bilgisi sadece Allah’ın katındadır! Fakat insanların çoğu bunu bilmezler!                                                                                             

(NOT: SON SAATİ/KIYAMETİN KOPACAĞI zamanı sadece Allah bilir. Konuyla ilgili âyetler şunlardır: 6.31,47*7.187*12.107*14.48*16.77*20.15*21.40,104,109*22.55*26.202*29.53*31.34*33.63*39.55*41.47*42.17*43.66,85* 47.18*53.57-58*67.26*79.42-46*82.1-5)                                                                              

188.De ki: Allah dilemedikçe; benim kendime bir yarar sağlamaya veya başıma gelecek zararları önlemeye gücüm yetmez. Eğer gaybı/idraki aşanları bilseydim kendime faydalı olacak şeyleri yapar ve bana kötülük de dokunmazdı. Ben, iman edecek/eden bir kavim için sadece bir uyarıcı ve müjdeciyim!                                      

189. O sizi nefs-i vâhide’den/tek bir özden (süzülmüş çamurdan) yarattı. Sükûn bulmanız için eşini de ondan/aynı özden yarattı. Eşini sarınca/birleşince o hafif bir yük yüklendi/hamile kaldı. Bir müddet geçti. Yükü ağırlaşınca Rableri olan Allah’a: Bize sâlih bir evlat verirsen elbette şükredenlerden olacağız! diye dua ettiler.          

190.Fakat onlara sâlih bir evlat verince, kendilerine verilen çocukla ilgili olarak O’na ortaklar koşmaya başladılar. Allah, onların ortak koştukları şeylerden yücedir.                                                                                      

191.Hiçbir şey yaratamayan, kendileri de yaratılmış olan şeyleri mi ortak/şirk koşuyorlar?                                                                                                                     

192.Halbuki onlar; ne onlara yardım edebilirler, ne de kendilerine yardım edebilirler!                              

193.Onları (müşrikleri) doğru yolu çağırsanız size uymazlar. Onları çağırsanız da çağırmasanız da onların size karşı olan tutumları değişmez.                                                                                  

194.(Ey müşrikler!) Allah’ın peşi sıra yalvardıklarınız da sizin gibi kullardır. Eğer doğru söylüyorsanız onları çağırın da size cevap versinler?                                                                          

195.Onların (putların), yürüyecek ayakları veya tutacak elleri mi var? Görecek gözleri yahut işitecek kulakları mı var? De ki: Şirk koştuklarınızı çağırın sonra bana tuzak kurun ve göz açtırmayın!                              

196.Şüphesiz ki benim velim/koruyucum bu Kitabı/Kur’an’ı indiren Allah’tır ve O, sâlih kullarının velisidir/ koruyucusudur.                        

197.O’nun peşi sıra yalvardıklarınız ne size yardım edebilirler ne de kendilerine.                                 

198.Onları hidayete/doğru yola çağırsanız sizi duymazlar, sana baktıklarını sanırsın oysa onlar görmezler.    

199.Sen affedici ol, ma’rufu tavsiye et ve cahillerden yüz çevir!              

200.Şeytandan sana bir kışkırtma/dürtü gelirse hemen Allah’a sığın, şüphesiz ki O Semî’dir/işitendir, Alîm’dir/ bilendir.                                                                              

201.Şeytandan bir vesvese olduğu zaman, takvâlı olanlar düşünüp hemen gerçeği kavrarlar.           

202.Şeytanlar yandaşlarını azgınlığa sürükler ve onların yakalarını bırakmazlar.                                   

203.Onlara (istedikleri) bir âyet getirmediğin zaman derler ki: Bari sen kendin uydursaydın! De ki: Ben sadece Rabbim’den bana vahyedilenlere uyarım! Bunlar Rabbinizden gelen bir basiret/gönül gözü, iman edecek/eden bir kavim için bir hidayet ve rahmettir.                                                                                                            

204.Kur’an okunduğu zaman onu dinleyin ve susun, umulur ki rahmete nail olursunuz!                                                              

205.Sabah akşam/her zaman boyun büküp tevazuyla ve alçak sesle Rabbini zikret/hatırla. Sakın gafillerden olma!                                                                      

206.Muhakkak ki Rabbine yakın olanlar; O’na kullukta kibre kapılmazlar, O’nu tesbih ederler/yüceltirler ve O’na secde ederler.

(Harun Sorkun-Gözden Geçirme: Kasım 2023)

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

X