29 Mart 2024 Cuma
MENÜ
SON YAZILAR

NÛR SÛRESİ

24/102 NÛR SÛRESİ  

(Sûre adını 35inci âyetinde geçen “Nûr” kelimesinden almaktadır. Medine döneminde nazil olmuştur. Mushaf’ta 24ncü sırada, inişte ise 102nci sıradadır ve 64 âyettir.)

Rahmân ve Rahîm Allah’ın adıyla.

1.Bu, kesin ve hükümlerini ayrıntılı olarak açıkladığımız bir sûredir. Akledersiniz diye apaçık âyetler halinde indirdik. 

2.Zina eden kadın ve zina eden erkekten her birine yüz celde (kamçı) vurun. Eğer Allah’a ve Ahiret Günü’ne inanıyorsanız, onlara olan acıma duygunuz sizi Allah’ın hükmünü uygulamaktan alıkoymasın. İnananlardan (müminlerden) bir grup da onların cezalandırılmalarına tanıklık (şahitlik) etsin. (NOT: Sitemizde Dini Yazılar Bölümünde "RECM RİSALESİ" yer almaktadır.)

3.Zina eden bir erkek zina eden veya müşrik bir kadınla; zina eden bir kadın da zina eden veya müşrik bir erkekle bu fiili işleyebilir. Bu tür ilişkiler müminlere haram kılınmıştır.

4.İffetli (namuslu) kadınları zinayla suçlayıp da bunu (ispat için) dört şahit getiremeyen kimselere seksen celde (kamçı) vurun. Bir daha da onların şahitliğini kabul etmeyin. Çünkü bunlar fasıktırlar (yoldan çıkmıştırlar).        

5.Ancak bunun ardından, tevbe edip kendilerini düzeltirlerse bilsinler ki Allah, tarifsiz bir bağışlayan ve eşsiz bir merhamet kaynağıdır. 

6. Kendilerinden başka şahitleri olmadığı halde, karılarını zinayla suçlayanlara gelince, bunlar kendisinin doğru söylediğine dair Allah adına dört defa yemin etmelidirler (Allah’ı şahit tutmalıdırlar).

7.Beşincisinde ise, eğer yalan söylüyorsa Allah’ın lânetinin kendi üzerine olmasını ister.

8.(Suçlanan kadın) Allah adına dört defa (kocasının) yalan söylediğine dair yemin etmesi (Allah’ı şahit tutması) halinde cezadan (yüz celde) kurtulur.

9.Beşincisinde ise, eğer (kocası) doğru söylüyorsa Allah’ın lânetinin kendi üzerine olmasını ister.

10.Allah’ın lütfu ve rahmeti olmasaydı böyle olmazdı. Allah kendisine yönelenlerin tevbesini kabul eder ve hikmet sahibidir. 

11.(Rasulün eşine) Bu iftirada bulunanlar sizin içinizden bir güruhtur (çetedir). Fakat siz bunu kendiniz için bir şer (kötülük) sanmayın, aksine o sizin hayrınızadır. Onların her biri işlediği günaha uygun cezayı görecektir. Günahın büyüğünü işleyen (elebaşı) için de büyük bir azap vardır.

12.Bu suçlamayı işittiğinizde; mümin erkek ve mümin kadınların birbiriniz hakkında hüsn-ü zan (iyi niyet) besleyip “Bu düpedüz bir iftiradır” demeleri gerekmez miydi?

13.Onlar (iftiracılar) suçlamalarını ispat için dört şahit getirselerdi ya? Şahit getiremediklerine göre onlar Allah nezdinde yalancı kimselerdir.

14.Allah’ın dünya ve ahirette eğer sizin üzerinizde lütfu ve rahmeti olmasaydı, bulaştığınız bu işten (iftiradan) dolayı size büyük bir azap dokunurdu.

15.Çünkü siz, iftirayı dilden dile yayıyor, hakkında bilgi sahibi olmadığınız bir şeyi ağızlarınıza doluyordunuz. Bunu da önemsiz sanıyordunuz, halbuki Allah katında o büyük bir günahtır.

16.Onu duyduğunuzda “Bu konuda konuşmak bize yakışmaz. Haşâ! Bu büyük bir iftiradır!” deseydiniz ya!

17.Eğer mümin kimselerseniz, Allah size, bir daha böyle bir (günaha) asla bulaşmamanızı öğüt veriyor.

18.Allah mesajlarını size apaçık bildiriyor.

19.Müminler arasında çirkin söylentilerin yayılmasından hoşlananları, bu dünyada da, ahirette de can yakıcı bir azap beklemektedir. Çünkü (her şeyin içyüzünü) Allah bilir, siz bilemezsiniz.

20.Allah’ın lütfu ve rahmeti ya size ulaşmasaydı, (veya) Allah çok şefkatli ve çok merhametli olmasaydı (haliniz ne olurdu)?

21.Ey iman edenler! Şeytan’ın peşinden (yolundan) gitmeyin. Kim Şeytan’ın peşinden giderse iyi bilsin ki, o hayasızlığı ve münkeri (kötülüğü) yapmanızı ister. Allah’ın size lütfu ve rahmeti olmasaydı, hiçbiriniz asla (günahtan) arınamazdı. Ancak Allah, arınmayı hak eden kimseyi arındırır. Allah, her şeyi işitir ve bilir.

22.İçinizden faziletli ve varlıklı kimseler; yakınlara, muhtaçlara ve Allah yolunda hicret edenlere “artık yardım etmeyeceğiz” diye yemin etmesinler. Onları affedip, mazur görsünler. Hem Allah’ın sizi bağışlamasını istemez misiniz? Allah, tarifsiz bir bağışlayan ve eşsiz bir merhamet sahibidir.  

23.Gerçek şu ki, -onlar dalgınlık veya dikkatsizlik etseler bile- iffetli ve mümin kadınlara iftira atan kimseler, dünyada ve ahirette lanetleneceklerdir (Allah’ın rahmetinden dışlanacaklardır). Üstelik onları can yakıcı bir azap beklemektedir.

24.O gün (Mahşer Günü), kendi dilleri, elleri ve ayakları yapıp-ettikleri için kendi aleyhlerine şahitlik edeceklerdir.

25.O gün (Mahşer Günü) Allah onlara, hak ettikleri cezayı tam olarak verecek, sonunda onlar da Allah’ın hak olduğunu ve hakkı ortaya çıkardığını anlayacaklardır.

26.Kötü kadınlar kötü erkeklere, kötü erkekler de kötü kadınlara layıktır, tıpkı iyi kadınların iyi erkeklere ve iyi erkeklerin de iyi kadınlara layık olduğu gibi. İyi olanlar, iftiracıların söylediklerinden uzaktırlar, (ahirette ise) onları bağışlanma ve güzel bir rızık beklemektedir.

27.Ey iman edenler! Kendinize ait olmayan evlere, sahiplerinden izin almadan ve orada olanlara selam vermeden girmeyin. Sizin için daha iyi olan budur, umulur ki düşünüp anlarsınız.

28.Eğer o evlerde kimseyi bulmazsanız, izin verilinceye kadar içeriye girmeyin. Eğer size geri dönün (girmeyin) denirse hemen dönün, bu sizin için daha nezih bir davranıştır. Zira Allah bütün yaptıklarınızı bilmektedir.

29.İçinde kimsenin oturmadığı ama kendinize ait eşyaların olduğu kapalı mekanlara izinsiz girmenizde bir günah yoktur. Allah, açıkladıklarınızı da, gizlediklerinizi de bilir.

30.(Rasulüm!) Mümin erkeklere söyle; bakışlarını (yasak olandan) sakınsınlar, ferçlerini (iffetlerini) korusunlar. Onlar için en uygun arınma yolu budur. Allah onların yaptıklarından haberdardır.

31.Mümin kadınlara da söyle, bakışlarını (yasak olandan) çevirsinler, ferçlerini (iffetlerini) korusunlar. Zinetlerinden (cazibe ve güzelliklerinden) görünen (zaruri) kısımlar dışındakileri açmasınlar. Başörtülerini yakalarının üzerine sıkıca bağlasınlar. Kocaları, babaları, kayınpederleri, oğulları, kocalarının oğulları (üvey oğulları), erkek kardeşleri, erkek kardeşlerinin oğulları, kız kardeşlerinin oğulları, kendi evlerindeki kadınlar, meşru şekilde malik oldukları kadınlar, emirlerindeki cinsel arzudan yoksun erkek hizmetliler veya kadınların edep yerlerine ilgi duymayan çocuklar dışında hiç kimseye zinetlerini (cazibe ve güzelliklerini) açmasınlar. Yürürken, gizledikleri zinetleri (cazibe ve güzellikleri) bilinsin diye ayaklarını yere vurmasınlar. Ey iman edenler! Hepiniz topluca (hep birlikte) Allah’a tevbe edin, umulur ki kurtuluşa erersiniz. 

32.Aranızdaki bekâr olanları (ve dulları); erkek ve kadın esirlerinizden (evliliğe) uygun olanları evlendirin. Yoksul iseler, Allah onları lütfuyla destekleyecektir, Allah sınırsız lütuf sahibidir, her şeyi bilendir.

33.Ama, evlenme imkânı bulamayanlar; Allah onlara bu imkânı lûtfedinceye kadar iffetlerini korusunlar. Hâkimiyetiniz altındaki esirlerden azatlık sözleşmesi (mükâtebe) yapmak isteyenler olursa, bunun onlara bir fayda sağlayacağını anlarsanız, onlarla sözleşmeyi yapın ve Allah’ın size vermiş olduğu mallardan da onlara verin. Dünya hayatının geçici menfaatini elde etmek için, evlenmek isteyenlere baskı yaparak onları isyana-fuhşa zorlamayın. Onlara baskı yaparak (isyana-fuhşa zorlayan) herkes iyi bilsin ki, bu zorlanmadan dolayı Allah onları bağışlayacak ve merhamet edecektir.

34.Andolsun ki, Biz size hakikatı açık ve net olarak bildiren âyetler, sizden önce yaşamış olanlardan kıssalar (örnekler) ve Allah’a karşı sorumluluk bilinciyle yaşamak isteyenler için nice öğütler indirdik.

35.Allah, göklerin ve yerin nurudur (göklere ve yere aydınlık veren O’dur). O’nun nûru, içinde kandil bulunan bir (oyuktan yayılan) ışığa benzer. O kandil ki, kristal bir fânus içindedir. O fânus ki, sanki inci (gibi parlayan) bir yıldızdır. O kandilin yakıtı, doğuda ve batıda eşine rastlanmayan bereketli bir zeytin ağacından alınmaktadır. O ağacın yağı (öyle parlak ki) neredeyse ateş değmeden de ışık yayar gibi parlaktır: Nûr üstüne nûr (pırıl pırıldır)! Allah aydınlanmak isteyeni nûruna eriştirir. Allah insanlara (gerçekleri anlasınlar diye) işte böyle örnekler vermektedir, Allah her şeyi bilendir.

36.O nûr, Allah’ın yüceltildiği ve içlerinde isminin anıldığı evlerden yayılır. İnsanlar, o evlerde sabah-akşam O’nu tesbih ederler.

37.Onlar öyle yiğit kimselerdir ki, onları ne ticaret, ne de alışveriş Allah’ı anmaktan, namazı (dosdoğru) kılmaktan ve zekatı vermekten alıkoyabilir. Onlar, kalplerin ve gözlerin dehşetle döneceği Mahşer Gününün dehşetinden korkarlar. 

38.Bundan dolayı Allah onların yaptıklarını en güzeliyle mükâfatlandıracak, hatta lütfuyla daha da fazlasını ihsan edecektir. Çünkü Allah, doğru tercihte bulunanlara hesapsız rızık verir.

39.Küfürde direnenlerin (kâfirlerin) yaptıkları işler çölde görünen serap gibidir. Susayan kimse onu su zanneder, ama oraya yaklaştığında hiçbir şey bulamaz. Buna mukabil Allah’ın (her zaman hazır ve nâzır olduğunu) ve hesabını eksiksiz göreceğini anlar. Çünkü Allah çok çabuk hesap görendir. 

40.Veya onların yaptıkları işlerin durumu okyanusun derin karanlıklarına benzer. Onu üst üste dalgalar kaplamış, üstüne de kara bulutlar çökmüş. Birbiri üstüne binmiş, kopkoyu, zifiri karanlıklar. İnsan elini çıkarıp uzatsa, neredeyse kendi elini göremez halde. İşte böyle, Allah’ın aydınlatmadığı kimsenin aydınlığa kavuşması mümkün değildir.

41.Göklerde ve yerdeki bütün varlıkların, sıra-sıra uçan kuşların Allah’ın sınırsız kudret ve yüceliğini dile getirdiklerini görmüyor musun? Bunların hepsi, Allah’a nasıl yakaracaklarını, O’nu nasıl tesbih edeceklerini bilmektedirler. Allah da onların ne yaptığını hakkıyla bilmektedir.

42.Göklerin ve yerin hâkimiyeti Allah’a aittir ve sonunda varılacak yer de Allah’ın huzurudur. 

43.Görmüyor musun Allah; bulutları sürükleyip-birleştiriyor, sonra birbirinin üzerine yığıp-yoğunlaştırıyor, sonra (bağırlarından) yağmuru yağdırıyor. Yine Allah, gökteki devasa bulutlardan dolu yağdırıyor ve (cezayı) hak edenlere onu isabet ettiriyor, diğerlerini ise ondan koruyor. Bulutların şimşeğinden çıkan parıltı ise gözleri alıyor, neredeyse görmez ediyor.

44.Allah, (uzatıp-kısaltarak) geceyi gündüze, gündüzü geceye dönüştürüyor. Bütün bunlarda basiret sahipleri (ebsâr) için alınacak dersler vardır.

45.Bütün canlıları sudan yaratan Allah’tır. Onlardan kimi karnı üzerinde sürünür, kimi iki ayağı üstünde yürür, kimi de dört ayağı üstünde yürür, Allah dilediğini yaratır, her şeye kâdir olandır.

46.Andolsun ki, Biz gerçeği bütün açıklığıyla ortaya koyan âyetler indirdik. Allah, dileyen kimseyi doğru yola yöneltir.

47.Bazıları, “Allah’a ve Rasule (Kur'an'a) inandık ve gönülden itaat ettik” derler. Sonra da onlardan bir kısmı bu sözlerinden geri dönerler. Bu gibiler gerçek mümin değildirler.

48.Bu kimseler, aralarında Allah’ın Kitabına göre hüküm vermesi için Rasulün yanına çağrıldıklarında onların bir kısmı hemen yüz çevirir.

49.Eğer kendi lehlerine hüküm verileceğini umarlar veya anlarlarsa koşa-koşa gelirler.

50.Yoksa onların kalplerinde hastalık mı var, veya kuşkuya mı kapılıyorlar? Yahut Allah’ın ve Rasulünün kendilerine haksızlık yapacağından mı korkuyorlar? Hayır, asıl haksızlık yapanlar onların kendileridir.

51.Aralarında hüküm versin diye, Allah!a ve Rasulüne (Kur’an’a) çağrıldıklarında müminlerin söyleyecekleri “İşittik ve itaat ettik” demekten ibaret olmalıdır. İşte bunlar gerçek kurtuluşa eren kimseler olacaktır. 

52.Kim Allah’a ve Rasulüne (Kur’an’a) itaat eder, Allah’tan korkup O’na karşı sorumluluk bilinciyle hareket ederse, işte onlar başarıya ulaşacak olan kimseler olacaktır.

53.(Rasulüm!) Münafıklar, “Emir verdiğinde mutlaka savaşa katılacağız” diye yeminler ederler. Onlara de ki, “Yemin etmeyin! Emre itaat etmeniz yeterlidir.” Allah yaptıklarınızı bilmektedir.

54.Yine de ki: “Allah’a itaat edin, dolayısıyla Rasule itaat edin!” Eğer yüz çevirir, itaat etmezseniz bilin ki, Rasul kendine yüklenenden sorumlu tutulacaktır, siz de kendinize yüklenenden sorumlusunuz. Ama eğer (Rasulün tebliğine) uyarsanız doğru yola ulaşırsınız. Rasulün görevi kendisine bildirileni apaçık tebliğ etmekten ibarettir. 

55.Allah, sizden iman edip salih amel işleyenlere şu vaatte bulunmuştur: Daha önce gelip-geçen (bazı) toplumlara dünyada güç ve iktidar imkânı verdiğim gibi onlara da vereceğim. Onlar için seçip razı olduğum dinlerini sabitleştireceğim, çektikleri korku ve kaygılardan onları kurtarıp güvenli bir ortama kavuşturacağım. Çünkü onlar yalnız Bana kulluk ederler ve Bana hiçbir şeyi ortak koşmazlar. Artık bundan sonra da inkâr eden olursa, işte onlar fâsıkların (yoldan çıkmışların) ta kendileridir.

56.(Ey iman edenler!) Namazı düzgün ve sürekli kılın, zekâtı gönülden gelerek verin ve Rasule itaat edin ki Allah’ın rahmetine erebilesiniz.

57.İnkâr eden kimseler, bu dünyada (müminleri) aciz bırakacaklarını zannetmesinler. Onların (öbür dünyada) varacakları yer ateştir, bu ne kötü bir varış yeridir.

58.Ey iman edenler! Elinizin altında bulunanlar ile henüz ergenlik çağına girmemiş çocuklarınız şu üç vakitte, yanınıza girmeden önce sizden izin istesinler: Sabah namazından önce, öğleyin soyunup (istirahate çekildiğinizde) ve yatsı namazından sonra. Çünkü bu vakitler sizin mahrem (özel) zamanlarınızdır. Diğer zamanlarda izin almadan birbirinizin yanına girip-çıkmanızda bir sakınca yoktur, çünkü onlar birlikte yaşadığınız kimselerdir. Allah size âyetlerini böyle açıklıyor. Allah, her hükmünde tam isabet sahibidir ve her şeyi bilendir.

59.Ama çocuklarınız ergenlik çağına girdiklerinde, odanıza girmek istedikleri her seferinde, diğer yetişkinlerin yaptıkları gibi izin istesinler. Allah âyetlerini böyle açıklamaktadır. Allah, her hükmünde tam isabet sahibidir ve her şeyi bilendir.

60.Cinsel arzusu (isteği) kalmamış ihtiyar kadınların, zinetlerini teşhir amacı olmaksızın (dış) giysilerini çıkarmalarında kendileri için bir günah yoktur. Ama bunların bile sakınmaları (örtünmeleri) kendileri için daha hayırlıdır. Allah her şeyi işiten ve her şeyi bilendir.

61.(Ey iman edenler!) Körün, topalın ve hastanın evlerinizde yemek yemelerinde bir sakınca yoktur. Siz de kendi (eş ve çocuklarınızın) evlerinizde, babalarınızın evlerinde, analarınızın evlerinde, erkek kardeşlerinizin evlerinde, kız kardeşlerinizin evlerine, amcalarınızın evlerinde, halalarınızın evlerinde, dayılarınızın evlerinde, teyzelerinizin evlerinde, anahtarı size teslim edilen evlerde, arkadaşlarınızın (dostlarınızın) evlerinde yiyip-içebilirsiniz. Birlikte veya ayrı-ayrı yiyip-içmenizde bir günah yoktur. Ancak evlere girdiğiniz zaman, Allah’tan esenlik, bereket ve mutluluk dileyerek birbirinize selam verin. Allah gereği gibi düşünüp akletmeniz için âyetlerini böyle açıklıyor.

62.Müminler, Allah’a ve Rasulüne inanıp-güvenen kimselerdir. Toplumsal bir konuyu görüşmek üzere Rasulün yanında oldukları bir sırada izin almadan oradan ayrılmazlar. Senden izin isteyenler Allah’a ve Rasulüne inanıp-güvenenlerdir. Eğer bazı işleri için senden izin isterlerse, onlardan uygun gördüklerine izin ver ve onlar için Allah’tan mağfiret dile. Şüphesiz Allah çok esirgeyip-bağışlayandır.

63.Rasulün size yaptığı çağrıyı, birbirinize yaptığınız çağrı gibi algılamayın sakın! Doğrusu Allah, hissettirmeden aranızdan sıyrılmak isteyenleri bilmektedir. Şu halde onun (Rasulün) buyruğuna karşı gelen kimseler, (bu dünyada) bir musibetin, (ahirette ise) can yakıcı bir azabın gelmesinden korksunlar.

64.İyi bilin ki, göklerde ve yerde olan her şey Allah’ındır. Sizin içinde bulunduğunuz durumu (ve niyetinizi) çok iyi bilmektedir. Bir gün gelecek hepiniz O’na döndürüleceksiniz, o zaman yapıp-ettikleriniz size haber verilecektir. Çünkü Allah her şeyi en iyi bilendir.

NOT: Sitemizin Dini Yazılar bölümünde "RECM RİSALESİ" Yer almaktadır.

 

X