59/102 HAŞR SÛRESİ
(Adını 2nci âyette geçen haşr kelimesinden almıştır. Ancak buradaki haşr kelimesi mahşerdeki haşr/toplanma manâsında olmayıp, dünyada yapılan kalkışma/ toplanma manâsındadır. Sûrenin 23ncü ve 24ncü âyetlerinde esmâ ül hüsnâ’dan örnekler vardır. Medine döneminde nazil olmuştur. Mushaf’da 59ncu, inişte 102nci sıradadır ve 24 âyettir.)
E’ûzu bi’llâhi min’eş-şeytâni’r-racîm/kovulmuş şeytandan Allah’a sığınırım. Bismillâhirrahmânirrahîm/Rahmân ve Rahîm Allah’ın adıyla.
1.Göklerde ve yerde olanların hepsi Allah’ı tesbih etmektedirler/yüceltmektedirler. O, Azîz’dir/güçlüdür, Hakîm’dir/hikmet sahibidir.
2.Ehl-i Kitaptan kalkışma yapan kâfirleri, ilk haşr’da/kalkışmada yurtlarından çıkaran O’dur. Siz onların çıkacaklarını sanmamıştınız. Ve onlar da kalelerinin kendilerini Allah’tan koruyacağını sanmışlardı. Allah’ın azâbı hiç ummadıkları bir yerden geldi ve kalplerine korku düşürdü. Kendi elleriyle ve mü’minlerin elleriyle evlerini tahrip ediyorlardı. Ey basiret sahipleri, ibret alın! (Bak.16.26*59.2)
3.Ve eğer Allah, onlara sürgün cezasını yazmamış olsaydı, onları dünyada cezalandırırdı. Ve onlara âhirette ateş/cehennem azâbı vardır.
4.Bu onların, Allah’a ve Rasûlüne karşı geldikleri içindir. Ve kim Allah’a karşı gelirse bilsin ki, Allah’ın azâbı şiddetlidir. (Bak. 8.13*59.4)
5.Hurma ağaçlarından herhangi birini kesmeniz veya kesmeden kökleri üzerinde bırakmanız da Allah’ın izniyle ve fâsıkları/yoldan çıkanları cezalandırmak içindir.
6.Ve Allah’ın onlardan alıp fey olarak Râsûlüne verdiklerine gelince, siz bunun için at veya deve sürmediniz/savaşmadınız. Ve lâkin Allah Rasûllerini dilediği kimselerin üzerine salar. Ve Allah her şeye Kadîr’dir/güç yetirendir.
7.Allah’ın, beldeler halkından Rasûlüne fey olarak verdikleri: Allah’ın ve Rasûlünün ve onun akrabalarının ve yetimlerin ve miskinlerin/düşkünlerin ve ibnîs sebil/yol oğlunundur. Böyle olması, o malların içinizdeki zenginler arasında dolaşan bir servete dönüşmemesi içindir. Rasûl (fey’den) size neyi verirse onu alın ve size neyi yasaklıyorsa ondan kaçının. Allah’a karşı takvâlı olun. Muhakkak ki Allah’ın azâbı çok şiddetlidir.
8.(Bu mallarda), Allah’ın lütfunu ve rızasını isteyen, Allah’a ve Rasûlüne yardım eden, yurtlarından ve mallarından çıkarılan fakir muhacirlerin de hakkı vardır. İşte onlar sâdık olanlardır.
9.Daha önce (Medine’yi) yurt edinmiş ve kalplerine imanı yerleştirmiş olanlar (ensâr), yanlarına hicret eden mü’minleri (muhacirleri) severler. Onlara verilenlerden dolayı gönüllerinde bir sıkıntı duymazlar; hatta kendileri ihtiyaç içinde olsalar bile muhacirleri kendilerine tercih ederler. Kim nefsini cimrilikten korursa, işte onlar kurtuluşa erenlerdir. (Bak. 59.9*64.16)
10.Onlardan sonra gelenler derler ki: Rabbimiz! Bizi ve bizden önce geçmiş imanlı kardeşlerimizi bağışla. Kalplerimizde iman edenlere karşı kin bırakma. Rabbimiz, muhakkak ki Sen Raûf’sun/şevkatlisin, Rahıym’sin/merhametlisin!
11.Münâfıkların, Kitap Ehlinden kâfir olan kardeşlerine/dostlarına dediklerini görmez misin? Eğer siz yurdunuzdan çıkarılırsanız, biz de sizinle çıkarız. Ve sizin aleyhinizde olan kimseye asla uymayız. Ve eğer savaşa tutuşursanız size yardım ederiz! Ve Allah onların yalancı olduklarına şahitlik eder.
12.Eğer onlar çıkarılırlarsa, onlarla birlikte çıkmazlar. Ve onlara karşı savaş açılacak olsa, onlara yardım etmezler. Ve onlara yardım etseler bile arkalarını dönüp kaçarlar. Sonra onlara da yardım edilmez.
13.Onların kalplerinde size karşı duydukları korku, Allah’a olan korkularından daha şiddetlidir. Bu böyledir, çünkü onlar gerçeği kavrayamayan bir kavimdir.
14.Onlar, korunaklı şehirlerde veya surların ardında olmadan topluca sizinle savaşamazlar. Kendi aralarında şiddetli anlaşmazlıklar vardır. Siz onların birlikte olduğunu sanırsınız, onların kalpleri darmadağınıktır. Çünkü onlar, aklını kullanamayan bir kavimdir.
15.Onların durumu, kendilerinden önce yaptıklarının cezasını tatmış olanların durumu gibidir. Ve onlara elim bir azâp vardır.
16.(Onların durumu) Şeytanın durumu gibidir. Şeytan insana: İnkâr et der ve insan inkâr edince der ki: Şüphesiz ki ben senden uzağım, şüphesiz ki ben âlemlerin Rabbi olan Allah’tan korkarım!
17.Gerçekten ikisinin (şeytanın ve ona uyanın) de sonu, içinde ebedî kalacakları ateştir/cehennemdir. Ve zâlimlerin cezası işte budur.
18.Yâ eyyühellezîne âmenû/Ey iman edenler! Allah’a karşı takvâlı olun ve herkes yarına/âhirete ne gönderdiğine baksın. Allah’a karşı takvâlı olun, muhakkak ki Allah Habîr’dir/yaptıklarınızdan haberdardır. (Bak. 5.8*59.18*78.40)
19.Ve Allah’ı unutanlar ve (bu yüzden Allah’ın da) onlara kendilerini unutturduğu kimseler gibi olmayın! İşte onlar fâsıklardır/yoldan çıkanlardır.
(Bak. 7.51*9.67* 17.89*18.54*20.126*32.14*39.7*45.34*59.19)
20.Ateş ehli/cehennemlikler ile cennetlikler bir değildir, cennetlikler hümül fâizûn/ kurtuluşa erenlerdir.
21.Eğer Biz bu Kur’an’ı bir dağa indirseydik, onun Allah’a haşmetinden/saygısından boyun eğmiş ve parçalanmış olduğunu görürdün. Biz bu misalleri insanlara veriyoruz ki belki düşünürler. (Bak. 17.89*18.54*25.50*30.58*36.70*39.27*59.21)
22.O, kendisinden başka ilâh olmayan Allah’tır, duyularla ve akılla idrak edilemeyenleri de edilebilenleri de bilir. O, Rahmân’dır/rahmet edendir, Rahîm’dir/ merhametlidir.
23.O; Allah’tır, Lâ ilâhe illâ hû/O’ndan başka ilâh yoktur. Melik’tir/Mülkün hâkimidir, Kuddûs’tür/Kusursuzdur, Selâm’dır/Esenlik verendir, Mü’min’dir/Güvenlik verendir, Muheymin’dir/Koruyandır, Azîz’dir/Üstündür, Cebbar’dır/Her şeye söz geçirendir, Mütekebbir’dir/Uludur, Sübhan’dır/Allah, onların ortak koştuklarından uzaktır.
24.O, Allah’tır, Hâlik’tir/yaratandır, Bâri’dir/var edendir, Müsavviru/şekil verendir. Lehül esmâ ül hüsnâ/En güzel isimler O’nundur. Göklerde ve yerde olanlar Yüsebbihu/O’nu tesbih ederler/yüceltirler. Ve O Azîz’dir/Üstündür, Hakîm’dir/Hikmet sahibidir.
(Bak.:3.2,26-27*6.102-103*7.180*17.110*20.8*24.35*42.11*59.22-24* 112.1-4)
(Gözden Geçirme-Aralık 2024)