20 Nisan 2024 Cumartesi
MENÜ
SON YAZILAR
7) RİBÂ TEFSİRİ
7) RİBÂ TEFSİRİ

7) RİBÂ TEFSİRİ

KONULU TEFSİRLER: 7. RİBÂ NEDİR? RİBÂYA FAİZ DEMEK DOĞRU MUDUR?

E’ûzu bi’llâhi min’eş-şeytâni’r-racîm/kovulmuş şeytandan Allah’a sığınırım.

Bismillahirrahmanirrahim/Rahmân ve Rahîm Allah’ın adıyla.

A) RİBÂYLA İLGİLİ ÂYET MEALLERİ:

Bakara 2.275 Ellezîne ye’külûn er ribâ/o ribâyı yiyen kimseler şeytanın çarptığı kimseler gibi şaşkın kalkarlar. Bu onların, alışveriş de mislür ribâ/o ribâ gibidir demeleri yüzündendir. Oysa ki Allah alışverişi helâl ve harram er ribâ/o ribâyı haram kılmıştır. Bu nedenle, kime Rabbinden bir öğüt gelir de (ribâdan) vaz geçerse, (ribâ olarak) geçmişte aldıkları kendine kalır ve onun hesabı ise Allah’a aittir. Her kim de tekrar (ribâya) dönerse işte onlar ateş ehlidirler ve orada ebedî kalacaklardır. (2.275-276,278-279*3.130*4.161*30.39)

Bakara 2.276 Yemhakullâh er ribâ/Allah o ribânın kazancını yok eder, sadakaları

ise bereketlendirir. Allah, küfre dalanları ve günâhta ısrar edenleri sevmez.

(2.275-276,278-279*3.130*4.161*30.39)

Bakara 2.278 Ey iman edenler! Allah’a karşı takvâlı olun. Eğer inanıyorsanız,

Ve zerû mâ bekıye min er ribâ/o ribânın kazancından kalan alacaklarınızdan

vazgeçin. (2.275-276,278-279*3.130*4.161*30.39)

Bakara 2.279 Eğer bunu yapmazsanız (o riba kazancını terk etmezseniz), Allah ve Rasulüne savaş açmış olacağınızı bilin. Eğer tevbe ederseniz reûsu emvâliküm/

sermayeniz sizindir. Böylece ne zâlim/zulmeden olursunuz, ne de mazlûm/zulme uğrayan olursunuz. (2.275-276,278-279*3.130*4.161*5.33*30.39)

Âl-i İmrân 3.130 Ey iman edenler! te’külü er ribâ ad’âfem müdaâfeh/kat kat

artan o ribâyı yemeyin; fakat Allah’a karşı takvâlı olun ki mutluluğa eresiniz. (2.245,261*3.130*6.160-161*30.39*57.11,18*64.17)                                    

Nisâ 4.160-161Yahudilerin yaptıkları zulümlerden ve birçok kimseyi Allah yolundan saptırmalarından dolayı, önceden kendilerine helâl kılınan temiz ve güzel şeylerin birçoğunu onlara haram kıldık.  Kendilerine yasaklandığı halde; ve ahzihimü er ribâ/o ribâyı alıyorlar ve insanların mallarını bâtıl yollarla

yiyorlardı. Onlardan inkâra gömülenler için elem verici bir azâp hazırladık.

(2.275-276,278-279*3.130*4.161*30.39)                                                                                

Mâide 5.33 Allah’a ve Rasulüne savaş açanların ve yeryüzünde bozgunculuk

yapanların cezası; ya öldürülmeleri veya asılmaları yahut döneklikleri sebebiyle el ve ayaklarının kesilmesi ya da bulundukları yerden sürgün edilmeleridir. Bu

onlar için dünyadaki rezilliktir. Ahirette ise onlar için büyük bir azap vardır.

(2.275-276,278-279*3.130*4.160-161*5.33*30.39)                                                

Rûm 30.39 İnsanların malları içinde (kat kat) artsın diye mir ribel/ribâ olarak

verdikleriniz Allah katında artmaz. Allah’ın rızasını isteyerek verdiğiniz zekâta gelince, işte mallarını hümül mud’ıfûn/kat kat artıranlar onlardır.

(2.275-276,278-279*3.130*4.160-161*30.39)

B) RİBÂNIN ÖZELLİĞİ KUR’AN’DA AÇIKLANMIŞTIR:            

a)Âl-i İmrân 3.130 te’külü er ribâ ad’âfem müdaâfeh/kat kat artırılmış o ribâyı yemeyin! (Ribânın ana özelliğinin ad’âfem müdaâfeh/kat kat artırılmak

olduğu son derece açıktır.)          

b)Rûm 30.39 İnsanların malları içinde (kat kat) artsın diye mir ribel/ribâ olarak

verdikleriniz Allah katında artmaz. Allah’ın rızasını isteyerek verdiğiniz zekâta gelince, onu verenler hümül mud’ıfûn/kat kat artıranlardır. (Allah katında kat kat artanlar zekâta verdiklerindir, ribâya verdikleriniz ise Allah katında artmaz!)

C) KUR’AN; RİBÂ YEMEYİ/ALMAYI YASAKLAMIŞTIR, RİBÂ ÖDEMEYİ/VERMEYİ YASAKLAMAMIŞTIR.

Kur’an’da ribâ yemek/almak şiddetle yasaklanmış ve yasaklanma hükmü tebliğ edildikten sonra; ribâ kazancından kalan alacaklardan vazgeçmeleri istenmiştir. Eğer bunu yapmazsanız (riba kazancını terk etmezseniz), Allah ve Rasulüne savaş açmış olacağınızı bilin. Eğer tevbe ederseniz reûsu emvâliküm/sermayeniz sizindir. (2.278-279) Görüldüğü üzere; ribâ yiyenler/alanlar tenkit edilmektedir.

Kur’an’da; ribâ ödemenin/vermenin tenkit edildiğine ve yasaklandığına dair

tek bir âyet bile yoktur!

D) RİBÂYA ALTERNATİF OLAN ÂYETLERİN MEALLERİ ŞUNLARDIR: 

Servetinizin kat kat artması için ribâya verdiğiniz mallarınızdaki artışlar gerçek değildir, bu zahiri bir artıştır. Çünkü; ribâ yoluyla elde edilen artışları Allah haram kılmıştır. Servetlerdeki artışın helal yollarını da Allah belirtmiş olup bunlar şunlardır: İnfâk etmek, zekât vermek, sadaka vermek ve karz-ı hasen yapmak, cihad etmek, sabretmek ve takvâ sahibi olmaktır.

Konuyla doğrudan ilgili 41 âyetin sadece numaralarını vermekle yetiniyorum. 

Bakara 2.195,207,245,254,261,262,264,265,267,270,271,272,273,274,276,277,

278,279,280*Âl-i İmrân 3.92,130,134*Nisâ 4.29,31,75,114*Mâide 5.12*En’âm  6.141*Enfâl 8.60*Tevbe 9.20,60,103*Ra’d 13. 17,22*Mü’minûn 23.111*Nûr 24.52*Rûm 30.39*Hâdid 57. 7,10,11*Tegâbün 64.17*Müzzemmil 73.20*

Örnek olması için, bu âyetlerden sadece bir tanesinin mealini veriyorum:

Bakara 2.261 Mallarını Allah yolunda infâk edenlerin/hayra harcayanların durumu, yedi başak bitirmiş ve her başağında yüz dane bulunan bir tohum gibidir. Allah dilediğine kat kat verir. Allah Vâsî’dir/imkânları geniştir. Alîm’dir/ her şeyi bilendir. (Toprağa ekilen 1 daneye karşılık, alınacak 700 daneli başak örneğinin verilmesi müthiştir. Ya Rabbim! Ne muazzam bir ödül bu…)

E) RİBÂ NEDİR? FAİZ NEDİR?

a) RİBÂ NEDİR:

Ribâ, servet sahiplerinin sahip oldukları paralarını kat kat katlanacak şekilde ihtiyaç sahiplerine kredi/borç olarak vermesi karşılığında aldığı bâtıl ve haram kazancın adıdır. Krediyi/borcu veren servet sahipleri tek taraflı olarak, kafalarına göre kuralları tayin ve tespit etmektedir. Örnek olarak; 100 birim parayı bir yıllık vadenin sonunda 200 birim olarak geri almak üzere kredi/borç olarak verdiğini varsayalım. Bir yıllık vadenin sonunda eğer borçlu 200 birim olan borcunu ödeyemezse, bu defa 200 birim olan borç, ikinci yılın sonunda ikiye katlanarak 400 birime ulaşacaktır. Eğer borçlu borcunu ödeyemezse bu defa 400 birim olan borç, üçüncü yılın sonunda yeniden ikiye katlanarak 800 birime yükselmiş olacaktır. Bu örnekte 100 birim olarak alınan borç; birinci yılın sonunda 200 birime, ikinci yılın sonunda 400 birime, üçüncü yılın sonunda kat kat katlanarak 800 birime ulaşacaktır.

RİBÂ sisteminde kurallar, tek taraflı olarak krediyi/borcu verenler tarafından tespit edilmekte ve borçluyu koruyacak hiçbir unsura da yer verilmemektedir.

Günümüzde bu tür işlemler TEFECİLİK olarak adlandırılmaktadır. Bunların diğer bir özelliği de YASA DIŞI yollarla yapılıyor olmasıdır. TEFECİLİK GELİRİ elde

edenlerin yaptıkları işlemler KAYIT DIŞI olduğu için, elde ettikleri yüksek gelirlerden devlete VERGİ vermelerini beklemek düşünülemez. Kazandıkları bu KARA PARALARI da YASA DIŞI yolarda kullanacakları aşikârdır. Vadenin sonunda kat kat katlanan borç ödenemediği takdirde ise, tahsilat için yasal yollar değil MAFYA yolu kullanılmaktadır.

RİBÂ’nın başlıca özellikleri şunlardır:

1) Kat kat katlanma özelliğinde olması,

2) Tüm kuralların krediyi veren kişi tarafından tespit edilmesi,

3) Krediyi alan kişinin söz ve itiraz hakkının olmaması,

4) Sistemin yasa dışı ve kayıt dışı (devlet kontrolü dışında) olması,

5) Ribâ kazancından (kayıt dışı olduğundan) vergi ödenmemesi,

6) Borçlunun temerrüde düşmesi halinde tahsilatın mafya yoluyla yapılması,

7) Kur’an Ribâ yemeyi/almayı haram saymış ve şiddetle yasaklamıştır.

b) FAİZ NEDİR, HARAM MIDIR?

Günümüzde (Aralık 2021 tarihinde) faiz sistemi özetle şöyledir:

Sistem devletin tespit ve tayin ettiği kurallara uygun olarak devletin kontrolünde yapılmaktadır. Faizle para toplama ve faizle kredi verme işleri bu konuya uygun yapıda kurulmuş olan, işlemleri sürekli devlet kontrolünde ve denetiminde olan Bankacılık Sistemi (Bankalar ve Özel Finans Kurumları) tarafından yapılmaktadır. Bu vasıfları taşımayanların bu işi yapmalarına izin verilmemektedir. Mevduata (Faizle para alırken) ve kredilere (Faizle borç para verirken) uygulanacak faiz oranları piyasa şartlarına göre bu kurumlar tarafından tespit edilmesine rağmen istisnai durumlarda ve Devletin gerekli görmesi halinde geçici olarak Devletin müdahalesi olabilir. Devlet kuralları tespit ederken, krediye ihtiyaç duyacak özel ve tüzel kişileri koruyucu hükümleri koymaktadır. Bütün bunları yaparken; işçi ve memurları, bireyleri/halkı, esnaf ve kobileri, büyük sanayicileri, ihracatçıları hasılı toplumun bütün kesimlerini gözetmeye gayret edildiğine de işaret etmek gerekir.

FAİZ’in başlıca özellikleri şunlardır:

1) Faiz oranları; ekonomik durumlar, enflasyon oranları, ülkenin sermayeye ihtiyacı, döviz kurları ve dövize olan ihtiyaç gibi birçok unsur dikkate alınarak Bankacılık Sistemi tarafından piyasa şartları da gözetilerek tayin edilmektedir.

Faiz oranlarında kat kat artmak gibi bir özellik yoktur ve bundan söz edilemez. Devlet buna asla müsaade etmez.

2) Bankacılık Sistemi tarafından tüm kuralların tek taraflı konulması söz konusu değildir. Devlet, kredi kullananlar lehine kurallara müdahale etmektedir.   

Örnek olarak; yıllık %15 faiz oranıyla 10 yıl vadeli kredi kullanan bir kimse, bir süre sonra daha düşük oranlı mesela yıllık %10 faiz oranıyla yeni bir kredi bulduysa, önceki krediyi kapatarak bu yeni krediye geçebilir. Banka ben bunu kabul etmiyorum diyemez. Bunun aksi durumda, yani yıllık %15 faiz oranıyla kredi kullandırdıktan sonra, faiz oranlarının yıllık %20’ye çıkması halinde Banka krediyi kullananı yeni yüksek faiz oranına geçmeye zorlayamaz.

3) Bankacılık Sisteminde krediyi alanların yasalara uygun olarak her türlü itiraz ve savunma hakları vardır.

4) Bankacılık Sistemi, tüm işlemlerini kayıt altına almakta ve yasaların kontrolüne tabi olarak çalışmaktadırlar.

5) Bankacılık Sistemi kazancını muntazam olarak Devlete beyan etmekte ve gelirine göre hesaplanan vergiyi ödemektedir.

6) Borçlunun temerrüde düşmesi halinde, tahsilat hukuk sistemi içinde ve yasal yollarla yapılmaktadır, mafyacılık söz konusu değildir.

7) Kur’an sadece kat kat katlanarak artan RİBÂ yemeyi/almayı yasaklamıştır.

Allah’tan başka hiç kimsenin (Allah Rasulü de buna dahil) haram koyma yetkisinin olmadığı Kur’an’ın son derece açık bir hükmüdür.

Haram olan RİBÂ yemektir/almaktır. Türkçedeki adıyla TEFECİLİK geliri yemek/

almaktır. FAİZ geliri almak/faiz yemek veya faiz ödemek/vermek haram değildir. Bunların haram olduklarını söylemek büyük bir hatadır ve haddi aşmaktır. (7.33*16.116)

ÖZEL NOT: Ocak 2020 de, aylık %0,49 faiz ödeyerek ve yaklaşık 1.000 lira aylık taksitle TOKİ’den konut alacak olan düşük gelirli vatandaşların bu konutları almalarında dini açıdan bir proplem görmediğimi yani haram olmadığını o tarihlerde kendi internet sitemde (www.kuranyolcularinaselamlar.com) yayınlamış olduğumu da burada belirtmek isterim.

F) BAZI KAVRAMLARA YÜKLENEN HATALI MANALAR:

a) PEŞİN SATIŞ VE VADELİ SATIŞ NEDİR, VADE FARKI NE DEMEKTİR?

Peşin Satış: Bir mal ve hizmetin tesliminde (veya kısa bir süre içinde) bedelinin ödenmesine peşin satış denir.

Vadeli Satış: Bir mal ve hizmetin tesliminden bir süre sonra (örneğin üç ay sonra) bedelinin ödenmesine vadeli satış denir. Peşin satışta 100 lira olan bir malın veya hizmetin bedelinin üç ay sonra ödenmesi halindeki bedeli mesela 105 lira olarak tespit edilebilir ve bunda hiçbir mahzur yoktur.

Vade Farkı: Vadeli olarak satılan bir mal veya hizmetin bedelinin vadesi dolduğu halde ödenemeyip, alıcının yeni bir vade sonunda ödenmesini talep etmesi halinde satıcının da bunu kabul etmesi halinde, örnekte üç ay sonra ödeneceği söylenen 105 liranın o tarihte ödenemeyip iki ay daha sonra ödenmesi halinde 105 liraya ilave edilecek mesela 5 liralık ilavede taraflar anlaşılırsa bu ilave 5 liraya vade farkı denilmektedir. Böylece peşin 100 lira olan bedel, üç ay vadeli 105 lira olmuş, vadesinde ödenemeyince vadeye iki ay daha eklenerek beş aya çıkarılan vadede ödenecek bedel de 110 liraya çıkarılmıştır. Dinî literatürde vadeli satışla vade farkının karıştırıldığı görülmektedir. Müslüman kardeşlerimizin bazılarının bu vade farkının da haram olduğunu düşünerek almaktan imtina ettiği görülmekte, buna karşılık borçlulardan bazılarının da imkanları olduğu halde borçlarını zamanında ödemeyerek ve vade farkı da vermeyerek alacaklıyı istismar ettikleri görülmektedir. Vade Farkı almanın yasak olduğunu söyleyen hiçbir âyet yoktur. Bu konuda Kur’an’ın hükmü şöyledir: Eğer borçlu sıkıntıdaysa onun eli genişleyinceye kadar bekleyin. Eğer bilirseniz, alacağınızı sadaka olarak bağışlamanız sizin için daha hayırlıdır! (2.280)   

b) ENFLASYON ORANI KADAR FARK/FAİZ ALMAK CAİZ MİDİR?

Enflasyon nedir? Enflasyon; mal ve hizmet fiyatlarının artması/azalması ile paranın satın alma gücünde meydana gelen azalmaya/artmaya denir. Ülkemizde enflasyon; fiyatların artması ve paranın satın alma gücünün azalması şeklinde ortaya çıktığı için, fiyatların azalması ve paranın satın alma gücünün artması haline pek rastlanmaz.

Türkiye’de 1991-2000 yıllarında enflasyon artış oranları yüzde olarak sırasıyla şöyledir:71,1*67,9*71,4*125,5*76,0*79,8*99,1* 69,7*68,8*39,0=768,3/10

=%76,83 Ortalama yıllık enflasyon artışıdır.

Bir kişiye 100 lira borç para veren bir kimsenin, yıllık enflasyon artışı ortalamasının %76,83 olduğu bir dönemde, üç yıl sonra enflasyon artışından zarar görmemesi için borçludan alması gereken paranın 552,92 lirayı bulacağı görülecektir. Bunun kat kat arttığı neden görülmüyor?

Hiper enflasyon ise, yıllık fiyat artışlarının %200’den daha fazla olması halidir. Buna paradan kaçış da denilmektedir. Hiper enflasyon tarihte bazı ülkelerin başına gelmiş ekonomik bir felakettir. Dolayısıyla, enflasyonun sanıldığı kadar masum bir olay olmadığı görülmektedir.

Bazı ilahiyatçıların; borcu verenin zarar görmemesi için, borçludan enflasyon artışı kadar bir fazlalığı istemesinin caiz olduğunu söyledikleri görülmektedir. Bu hususta benim görüşüm şöyledir: Borcu verenin borçludan enflasyon farkını talep etmesi Kur’an’a uygun değildir. Borcu alan kişinin kendisi vadesi gelince borcu öderken, aldığı esas borca enflasyon farkını da ilave ederek ödemek istemesi halinde alacaklının bu farkı almasında bir mahzur olmayabilir. Yani; alacaklının enflasyon farkını borçludan talep etmesi yerine, borçlunun enflasyon farkını ödemeyi kendisinin arzu etmesi halinde ancak alacaklı bu farkı alabilir. Aksi takdirde alacaklının kendisinin borçludan enflasyon farkını ödemesini talep etmesi benim anlayışıma göre Kur’an’a uygun değildir. Borçlu dardaysa; enflasyon farkını almaması, ödeme vadesini bilâ-bedel uzatması hatta alacağının tamamını infâk ederek boçluyu ibra etmesi Kur’an’a uygun olandır.

c) FARKLI BİR PENCEREDEN BAKALIM MI?

Size ne oluyor ki, Ey Rabbimiz! Halkı sapıklık içinde olan bu beldeden bizi çıkar, bize katından bir veli (yakın dost) ve yardımcı (kurtarıcı) gönder diye feryat etmekte olan; çaresiz erkekler, kadınlar ve çocuklar için Allah yolunda savaşa gitmiyorsunuz! (4.75)

Pek çok konuda KIYAS yaparak hüküm çıkarmaya çalışan ilahiyatçıların bu âyetin kıyasını yaparak RİBÂ ödemekte zorlanan mü’min kardeşlerimiz için, zenginlerin infâk etme, zekât ve sadaka verme veya karz-ı hasen yapmakla sorumlu olduklarını neden söylemediklerini sormak gerekmez mi?

Benzer şekilde; hazinenin nakit ihtiyacını karşılamak için bazı dönemlerde hazine bonosu veya devlet tahvili çıkararak vatandaşlardan faizle borç para almasıdır. Her şeye haram diyen ilahiyatçıların etkisinde kalan mü’minler bunun haram olmasından korktukları için, devletin bu talebine olumlu yanıt vermediklerinden bu talebin karşılanması faiz lobisine kalmakta ve onlar da istedikleri yüksek faizle borç verme fırsatına kavuşmaktadırlar. Bu suretle devletin imkanları, tekel durumunda kalan faiz lobisi tarafından rahatça sömürülmektedir. Türkçemizde bunu ifade eden güzel tabirler vardır ve buna Kaş yapayım derken göz çıkarmak! veya kendi ayağına kurşun sıkmak! denir.

Madalyonun öteki yüzü ise başka sorunlara yol açmaktadır. Haram olduğunu düşündükleri için; tasarruflarını bankaya faize yatırmayan, hazine bonosu ve devlet tahvilini faiz diye almayan mü’minler için kalan sınırlı yollar şunlardır: Tasarruflarını ya dövize yatırmak, veya altına yatırmak yahut da nakit olarak yastık altında tutmak. Dövize yatırdıkları takdirde artan döviz talebi döviz fiyatını suni olarak artırmaktan başka bir işe yaramayacaktır. Altın veya nakit olarak yastık altında sakladıkları takdirde ekonomiye katkısı olmadığı gibi, çalınma ve kaybolma risklerini de taşıyacaklardır. Böylece, kendilerine faydası olmadığı halde hazinenin daha yüksek faiz oranıyla borçlanmasına da sebep olduklarının farkına bile varmamaktadırlar. Oyun içinde oyun oynanmaktadır. M. İslamoğlu hoca; Hayat Kitabı KUR’AN-Gerekçeli Meal-Tefsir Sayfa 93 de:  Aslında riba’ya “faiz” denmesi kanaatimizce 19. Yüzyıldaki buhran sırasında devletin riba ile borçlanmasına karşı oluşacak dînî tepkileri bloke etmek için düşünülmüş bir semantik hile idi. (NOT: Ribâ ile faizin farklı şeyler olduğuna işaret ediliyor!)

 

G) YORUM:

a) Haram olan RİBÂ yemektir, Türkçe ifadesiyle TEFECİ FAİZİ yemektir.

RİBÂ ödemek veya TEFECİ FAİZİ ödemek ise haram değildir.

b) Bankacılık Sistemine ödenen faiz veya oradan elde edilen faiz geliri de haram değildir.

c) Hazine bonosu veya devlet tahvilinden elde edilen faiz gelirleri de haram değildir.

d) RİBA ile FAİZ’in aynı şey olmadığını söyleyen Türk müelliflerin isimleri vermek istiyorum. Bu 13 müellif, MEAL VE TEFSİRLER başlığındaki internet sitemdeki 62 müellifin içinden seçilmiştir:

Aktaş,E-Bilmen,Ö.N.-Cihangir,S-Elik,H.-Ersoy,M.A.-Gürer,D. ve Sofuoğlu,H.-

Kadri, H.K.-Özdemir,G.-Öztürk,M.-Öztürk,Y.N.-Yakıt,İ.-Yılmaz,H.-Yüksel,E.

MEAL VE TEFSİRLER başlığındaki 13 Türk müellife ilave olarak 11 yabancı müellifin eserlerinin Türkçeye tercümelerinde de FAİZ terimi kullanılmasına rağmen Arapça orijinallerinde RİBÂ teriminin kullanılmış olduğunu da asla unutmamak gerekir. Bunlar: Esed,M-Gazali,M-Hamidullah,M-İbn Arabî,M-İbn Kesir-Kadri,H.K-Mâturîdî,E.M-Mevdûdî,E.A.-Süleymân,M.B.

-Taberî,M.-Turabî,M.

S. Ateş hoca; KUR’AN-I KERİM VE YÜCE MEÂLİ adlı eserinde ribâ yerine faiz terimini kullandığı halde, YÜCE KUR’ANIN ÇAĞDAŞ TEFSİRİ adlı 12 ciltlik eserinde sadece ribâ terimini kullandığı görülmektedir.

M. İslamoğlu hoca; Hayat Kitabı KUR’AN-Gerekçeli Meal-Tefsir Sayfa 93 de:  Aslında riba’ya “faiz” denmesi kanaatimizce 19. Yüzyıldaki buhran sırasında devletin riba ile borçlanmasına karşı oluşacak dînî tepkileri bloke etmek için düşünülmüş bir semantik hile idi. (NOT: M. İslamoğlu hoca bu açıklamasıyla, Ribâ ile faizin farklı şeyler olduğuna işaret ediyor!)

e) Ülkemiz, sermaye noksanı olan ülkeler gurubundadır. Sermaye talebi sermaye arzından fazla olduğu için, firmalar sermaye ihtiyaçlarını krediler yoluyla temin etmektedirler. Bankalar müşterilerinin kredi taleplerini karşılamak için mevduat sahiplerinden faizle borç almaktalar ve bunun için bankaya yatırılan mevduatlara faiz vermektedirler. Şu günlerde (Aralık 2021 de) mevduata verilen yıllık faiz oranı %15 civarındadır.

Sermaye arzının sermaye talebinden fazla olan ülkelerde ise bankalar, mevduat sahiplerine faiz vermek bir tarafa, onlardan yıllık %0,1-%1,9 oranlarında (paranın saklanması için) faiz almaktadırlar ve buna negatif faiz denilmektedir. Konuları yorumlarken dar açıdan bakmak yerine geniş açıdan bakmak son derece önemlidir.

f) Bütün bunlara alternatif olarak en güzel yolun ne olduğunu da belirtmeliyim:

KARZ-HASEN/GÜZEL BİR BORÇ verin ve devlete borç olarak vereceğiniz paradan FAİZ ALMAYIN! Böylece Allah’tan, kat kat katlanan sevap da kazanmış olun!

SON SÖZ: Kardeşlerim! Bunlar benim samimi görüşlerim ve kanaatlerimdir. Bunların mutlak doğru olduğunu söylemek de mümkün değildir. Farklı görüşleri inceleyerek ve aklınızı kullanarak kendiniz bir sonuca ve kanaate varmalısınız. Zira hepimiz yaptıklarımızdan sorumlu olacağız.

Selam ve saygılarımla.

(Harun Sorkun-Ocak 2020-GG-3/Aralık 2021)

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

X