19 Mart 2024 Salı
MENÜ
SON YAZILAR

TEFSİRLER: 14. TEVBE SÛRESİ 5NCİ ÂYET TEFSİRİ

İSLAM, SAVAŞI DEĞİL, BARIŞI VE YARDIMLAŞMAYI EMREDER. BÖYLE OLDUĞU HALDE, TEVBE SÛRESİ 5NCİ ÂYETİNE “SEYF ÂYETİ/KILIÇ ÂYETİ” DİYENLERİN YAPTIKLARI TERCÜME HATASININ DELİLLERİNİ SUNUYORUZ:

(Medine’de hicri 9. yılda inmiştir. Mazeretsiz olarak Tebük seferine katılmayıp daha sonra günâhlarını itiraf eden ve tevbe edenlerin, tevbeleri Allah tarafından kabul edildiğinden sûreye “Tevbe sûresi” adı verilmiştir. Bunun yanında, ilk âyetteki “Berâe/ihtar fermanı” kelimesine atfen “Berâe sûresi” diye adlandıranlar da olmuştur. Mushaf’ta 9ncu ve inişte 113ncü sıradadır (en son inen sûrelerden birisidir) ve 129 âyettir.)

Eûzu bi’llahimin’eş-şeytânir-racîm/kovulmuş şeytandan Allah’a sığınırım. (Nahl 16.98)

Bismillâhirrahmânirrahıym/Rahmân ve Rahîm Allah’ın adıyla.

Tevbe 9.5 Bu haram aylar/dokunulmaz oldukları dört ay çıkınca, (Mekke’yi terk etmeyen) müşrikleri bulduğunuz yerde öldürün! Onları yakalayın, kuşatın ve çıkış yollarını tutun. Eğer tevbe ederler, namazı dosdoğru kılarlar ve zekâtı verirlerse artık onları serbest bırakın. Muhakkak ki Allah Gafûrdur ve Rahîmdir.

Meal ve tefsircilerden bazılarının; 5nci âyetin içinde geçen, “müşrikleri bulduğunuz yerde öldürün!” ifadesini çekip almak suretiyle bu âyetin “seyf âyeti/kılıç âyeti” olduğunu söylediklerini görmekteyiz. Bunu söyleyenlerin; Allah’ın müminlere hiçbir fark ve ayırım yapmadan “bütün müşrikleri bulduğunuz yerde öldürün” emrini vermiş sayarak hatalı bir tercüme yaptıklarını görmekteyiz.

TERCÜME VE TEFSİRİN HATALI OLDUĞUNUN DELİLLERİ:

A) 5NCİ ÂYET HATALI TERCÜME EDİLMİŞTİR:

a) ilk hata, âyetin içinden sadece bir ifadeyi çekip alarak âyetin bütünlüğünü göz ardı etmiş olmalarıdır. Âyetin bütünü dikkate alındığı takdirde öldürülmesi istenilen müşriklerin “bütün müşrikler olmadığı”, buna mukabil; “kendilerine verilen dört aylık güvenli sürenin sonunda hâlâ Mekke’yi terk etmeyen müşrikleri Mekke’de bulduğunuz yerde öldürün” denildiği görülecektir.

b) ikinci hata, Mekke’yi terk etmeyen o müşrikler; “Eğer tevbe ederler, namazı dosdoğru kılarlar ve zekâtı verirlerse artık onları serbest bırakın” ifadesini de hiç dikkate almadıklarıdır. Sadece bu iki husus bile bu âyete “seyf âyeti/kılıç âyeti” diyenlerin hatalı olduklarının yeterli delilleridir.

B) TEFSİR USÛLÜNÜN İLK KURALI İHLAL EDİLMİŞTİR:

Tefsir usulünde ilk kurallardan birisi de; tercümesi yapılan âyetin “siyakını ve sibakını/öncesini ve sonrasını” beraberce değerlendirmenin “tefsir yapmanın asgari şartlarından biri olduğu” ve bu hususun da dikkat alınmamış olmasıdır. Tevbe sûresinin; 1nci-13ncü âyetlerini hep birlikte tercüme ettiğimiz zaman 5nci âyete “seyf âyeti/kılıç âyeti” demenin asla mümkün olmadığı görülecektir.

Tevbe 9.1 Allah ve Rasulü tarafından, yaptığınız antlaşmayı (tek taraflı bozan) müşriklere yapılan bir ilişki kesme ihtarıdır/fermanıdır.

Tevbe 9.2 (Bundan sonra) yeryüzünde dört ay daha serbestçe dolaşın. Ancak bilin ki siz Allah’ı âciz bırakamazsınız, fakat Allah kâfirleri perişan edecektir!

Tevbe 9.3 Allah ve Rasulü’nden Hacc-ı Ekber gününde bütün insanlara yapılmış bir duyurudur: Allah ve Rasulü’nün bu müşriklerle ilişkisi kalmamıştır. (Ey müşrikler!) Tevbe ederseniz bu sizin için hayırlı olur, fakat (bu davetten) yüz çevirirseniz bilin ki Allah’ı âciz bırakamazsınız. (Rasulüm!) Kâfirlere elem verici bir azâbı müjdele.

Tevbe 9.4 Kendileriyle yaptığınız antlaşmaya sadık kalan ve sizin aleyhinize düşmanlarınızla iş birliği yapmayan müşrikler bu ihtarın dışındadır. Onlar, yaptığınız antlaşmalara sadık kaldıkları sürece siz de sadık kalın. Çünkü Allah müttakileri sever.

Tevbe 9.5 Bu haram aylar/dokunulmaz oldukları dört ay çıkınca, (Mekke’yi terk etmeyen) müşrikleri bulduğunuz yerde öldürün! Onları yakalayın, kuşatın ve çıkış yollarını tutun. Eğer tevbe ederler, namazı dosdoğru kılarlar ve zekâtı verirlerse artık onları serbest bırakın. Muhakkak ki Allah Gafûrdur ve Rahîmdir.

Tevbe 9.6 (Rasulüm!) Müşriklerden (Mekke’den ayrılmış) biri yanına gelmek için senden güvence isterse ona bu güvenceyi ver ki, Allah’ın âyetlerini dinleme imkânını bulsun. Sonra onu kendini güvende gördüğü bölgeye ulaştır. Çünkü onlar gerçeği bilmeyen bir kavimdir.

Tevbe 9.7 Mescid-i Haram yanında yaptığınız antlaşma kapsamına girmeyen müşriklerin lehine Allah ve Rasulü’nün verilmiş bir ahdi nasıl olabilir?  Ancak, antlaşma yaptıklarınız sözlerinde sadık kaldıkları sürece, siz de onlara verdiğiniz sözlere sadık kalın. Çünkü Allah müttakileri sever.

Tevbe 9.8 Onlara verilmiş bir söz nasıl olabilir ki? Eğer onlar size galip gelselerdi ne akrabalık bağlarını gözetirlerdi ve ne de verdikleri söze uyarlardı. Sizi memnun edecek sözler söylüyorlar ama içlerinde size düşmanlık besliyorlar. Onların çoğu fâsıktır/yoldan çıkmıştır.

Tevbe 9.9 Onlar, Allah’ın âyetlerini az bir bedele değiştirdiler ve insanları Allah’ın yolundan alıkoydular. Onların yaptıkları gerçekten çok kötüdür.

Tevbe 9.10 Onlar, müminlere karşı akrabalık bağlarını da antlaşmalardan doğan yükümlülüklerini de gözetmezler. Onlar, haddi aşan kimselerdir. 

Tevbe 9.11 Ama yine de onlar; tevbe ederler, namazı dosdoğru kılarlar ve zekâtı verirlerse artık onlar sizin din kardeşleriniz olurlar. Bilen bir kavim için âyetlerimizi işte böyle açıklıyoruz.

Tevbe 9.12 (İlişki kesme ihtarı dışında kalanlar) Eğer antlaşma yaptıktan sonra yeminlerini bozar ve dininize saldırırlarsa o kâfirlerin elebaşlarıyla savaşın. Çünkü, artık onların verdikleri sözün bir değeri kalmamış olur. Böyle yapın ki, belki yanlış davranıştan vazgeçerler.

Tevbe 9.13 (Hudeybiye’de) etmiş oldukları yeminleri bozan ve Allah’ın Rasulü’nü yurdundan çıkarmaya çalışan, üstelik saldırıyı ilk başlatan bu toplulukla savaşmayacak mısınız? Yoksa siz onlardan korkuyor musunuz? Eğer müminseniz asıl Allah’tan korkmanız gerekir.

Bir defa daha açıklarsak: 5nci âyette bütün müşriklerin değil, sadece tanımı yapılan müşriklerin öldürülmesinin emredildiği görülecektir.

1) yapılan antlaşmayı tek taraflı bozmuş olan, (9.1)

2) sizin de antlaşmayla artık bağlı olmadığınızı onlara bildirmiş olduğunuz, (9.1)

3) kendilerine Mekke’yi terk etmeleri için dört aylık güvenli bir süre tanıdığınız, (9.2)

4) o müşriklerle bir antlaşmanızın kalmadığını bütün insanlara da duyurduğunuz, (9.3)

5) buna rağmen onlara bir defa daha tevbe etme fırsatı verdiğiniz, (9.3)

6) antlaşmalara sadık kalan müşriklerin bu ihtarın dışında olduklarını ilan ettiğiniz, (9.4)

7) dört aylık güvenli sürenin sonunda hâlâ Mekke’yi terk etmemiş olan “o müşrikleri Mekke’de bulduğunuz yerde öldürün” emri verilmiştir. (9.5)

8) “eğer tevbe ederler ve namazı dosdoğru kılarlar ve zekâtı verirlerse artık onları serbest bırakın” denilmek suretiyle onlara yeni bir fırsat daha verilmiştir. (9.5)

9) müşriklerden biri yanına gelmek için senden güvence isterse ona bu güvenceyi ver, sonra onu kendini güvende gördüğü bölgeye ulaştır. (9.6)

10) antlaşma yaptığınız müşrikler sözlerine sadık kaldıkları sürece siz de sadık kalın. (9.7)

11) sözlerine uymayan ve size düşmanlık besleyen (9.8); insanları Allah’ın yolundan alıkoyan (9.9); müminlere karşı akrabalık bağlarını gözetmeyen ve antlaşmalara uymayan (9.10) müşrikler yine de; tevbe ederler, namazı dosdoğru kılarlar ve zekâtı verirlerse artık onlar sizin din kardeşleriniz olurlar. (9.11)

12) (ihtarın dışında kalanlar) antlaşma yaptıktan sonra yeminlerini bozarlar ve dininize saldırırlarsa o kâfirlerin ele başlarıyla savaşın. (9.12)

13) (Hudeybiye’de) etmiş oldukları yeminleri bozan ve Allah’ın Rasulü’nü yurdundan çıkarmaya çalışan, üstelik saldırıyı ilk başlatan bu toplulukla savaşmayacak mısınız? (9.13)

Bu âyetleri de okuduktan sonra, 5nci âyeti “müşrikleri gördüğünüz yerde öldürün” diye tercüme ederek “seyf âyeti/kılıç âyeti” diyenlerin iyi niyetinden şüphe etmek gerektiğini düşünüyoruz.

C) TEFSİR USÛLÜNÜN İKİNCİ KURALI DA İHLAL EDİLMİŞTİR:

Tefsir usulünün ikinci kuralı da; tefsiri yapılacak âyetin, konuyla ilgili diğer bütün âyetleri de dikkate alarak tercüme etmenin gerektiğidir. Bu hususu da dikkate aldığımız zaman 5nci âyete “seyf âyeti/kılıç âyeti” demenin asla mümkün olmadığı bir defa daha görülecektir.

Bakara 2.178-179 Ey iman edenler! Öldürülenler hakkında size kısas (adil karşılık) farz kılındı.(…) Ey Ulü'l-elbâb (aklı selim ve sağduyu sahipleri), kısasta sizin için

hayat vardır (kısas, yaşama hakkınızı korumaya yönelik en caydırıcı cezadır), belki bu sayede (birbirinizin kanını dökmekten) korunursunuz.

Bakara 2.190-191 Size savaş açanlarla siz de Allah yolunda savaşın, fakat haddi aşmayın. Çünkü Allah, haddi aşanları sevmez. Onları yakaladığınız yerde öldürün. Sizi çıkardıkları yurdunuzdan siz de onları çıkarın. (İnanca yönelik) fitne çıkarmak öldürmekten daha ağır bir suçtur. Onlar Mescid-i Haram civarında sizinle

savaşmadıkça, siz de onlarla savaşmayın. Eğer onlar savaş açarlarsa, onları öldürün. O kâfirlerin cezası işte budur.

Bakara 2.192 Onlar (savaşa) son verirlerse (siz de son verin). Çünkü Allah çok

bağışlayan ve çok merhamet edendir.

Bakara 2.193 Zulüm ve fitne (inanca yönelik her türlü baskı ve şiddet) ortadan kalkıncaya ve Allah’ın koyduğu düzen (inanç hürriyeti) hâkim oluncaya kadar onlarla savaşın. (Onlar) eğer savaşa son verirlerse zâlimlerden başkasına düşmanlık edilmez. (Bu âyet inanç hürriyetininin teminatıdır!)

Bakara 2.256 Lâ ikrâhe fid d’ıni/dinde zorlama yoktur; doğrular ile yanlış kurgular iyice ayrılmıştır. Kim tâgûtu/sapkınlık edenleri reddederek Allah’a inanırsa, kopması imkânsız bir kulpa yapışmış olur. Allah, her şeyi işiten ve bilendir.                   

Nisâ 4. 89 Onlar/münâfıklar, kendileri inkâr ettikleri gibi sizin de inkâr ederek kendilerinin seviyesine düşmenizi isterler. Onlar imana gelerek Allah yolunda hicret etmedikçe onları veli edinmeyin. Eğer bunu yapmayıp düşmanlığa yönelirlerse, onları yakaladığınız yerde öldürün. Onları kendinize veli edinmek gibi bir hataya düşmeyin.

Nisâ 4. 90 Sizinle anlaşması olan bir topluma sığınanlara, ya da sizinle veya kendi kabileleriyle savaşmayacaklarını bildiren tarafsızlara da dokunmayın. Allah dileseydi, onları sizin başınıza musallat eder onlar da sizinle savaşırlardı. Eğer onlar sizden uzak durur, size saldırmaz ve barış teklif ederlerse, o zaman onlara zarar vermenize Allah razı olmaz.

Nisâ 4. 91 Hem sizden yana, hem de kendi kabilelerinden yana kendilerini sağlama almak isteyen, fakat müminlere karşı fitneye (savaşa) çağrıldıklarında ona gözü kapalı uyanlara da rastlayacaksınız. Eğer onlar; sizi tacizden vazgeçmezler, sizinle barışa yanaşmazlar ve size karşı düşmanlığı terk etmezlerse onları takip edin ve

yakaladığınız yerde öldürün. Onlara karşı size açık bir yetki verdik.

Mâida 5.32 Bundan dolayı İsrailoğulları’na şöyle vahyettik: “Öldürülen bir cana karşılık (kısas) olmaksızın veya yeryüzünde fitneyi önlemek gayesiyle olmaksızın; kim bir insanı öldürürse bütün insanları öldürmüş gibi olur. Kim de bir insanın hayatını kurtarırsa bütün insanların hayatını kurtarmış gibi olur.” (…)

(5.32-34*14.10,42*16.61*18.74,80*35.45)

Mâida 5.33-34 Allah’a ve Rasulü’ne karşı savaş açanların ve yeryüzünde fitneyi/ bozgunculuğu yaymaya çalışanların cezası; ya öldürülmeleri veya asılmaları yahut muhalefetlerinden dolayı ellerinin ve ayaklarının kesilmesi yahut da bulundukları yerden sürülmeleridir. Bunlar, dünyada uğrayacakları rezilliktir. Ahirette ise onları büyük bir azap beklemektedir. Ancak, siz onlara hâkim olmadan/ele geçirmeden önce tevbe ederlerse başka. Bilin ki Allah tarifsiz bir bağışlayıcı, eşsiz bir merhamet sahibidir. (2.178-179,279*5.33*7.124*20.71*26.49)

En’âm 6.106-107 Rabbinden sana vahyedilen neyse sen ona uy! O’ndan başka ilâh yoktur. Müşriklerden de yüz çevir. Eğer Allah dileseydi onlardan hiçbiri Allah’a şirk koşamazdı. Biz, seni onların başına bekçi yapmadık ve sen onlara vekil de değilsin.

Enfâl 8.30 O kâfirler bir zamanlar seni hapsetmek veya öldürmek yahut seni sürgün etmek için tuzaklar kuruyorlardı. Allah da onların tuzaklarını boşa çıkarıyordu. Allah, tuzakları boşa çıkaranların en hayırlısıdır.

Enfâl 8.67 Savaş alanında düşmana karşı kesin üstünlük sağlayıncaya kadar hiçbir Nebinin esir alması uygun değildir. (8.67*9.5*47.4)

Tevbe 9.40 Siz yardım etmeseniz de Allah ona (Rasule) yardım etmiştir. Kâfirler onu Mekke’den çıkmak zorunda bıraktığında, mağaradayken arkadaşına şöyle demişti: “Üzülme, Allah bizimle beraberdir!” Bunun üzerine Allah ona kendi katından bir sükûnet indirdi ve sizin görmediğiniz güçlerle destekledi. Kâfirlerin davasını alçalttı, yüce olan yalnızca Allah’ın dâvasıdır. Çünkü Allah azîz ve hakîmdir/güçlüdür ve hikmet sahibidir. (9.40*58.20-21) 

Yûnus 10.99 Eğer Rabbin dileseydi yeryüzünde olan herkes topyekün iman ederdi. O halde, iman etmeleri için insanları sen mi zorlayacaksın?                                                       Hûd 11.118 Eğer Rabbin dilemiş olsaydı, bütün insanları tek bir ümmet/mümin yapardı. Ama onlar (kendi irdeleriyle) muhalif olmaya devam etmektedirler.                                                                                  Nahl 16.93 Eğer Allah dileseydi, hepinizi tek bir ümmet yapardı. Fakat Allah, dileyenin/isteyenin dalâlette bırakır, dileyenin/isteyenin de hidâyette erdirir. Siz bütün yaptıklarınızdan sorumlu tutulacaksınız.

İsrâ 17.33 Haklı sebepler olmadıkça, Allah’ın dokunulmaz kıldığı canı öldürmeyin. Kim haksız yere öldürülürse onun velisine kısas (eşdeğer ceza konusunda) yetki verdik. O da katili öldürme işinde aşırılığa kaçmasın, çünkü o (kısas hakkı verilerek) zaten yardım görmüştür. (2.178,194*6.151*25.68)

İsrâ 17.76 Müşrikler seni yurdundan çıkarmak için neredeyse dünyayı başına yıkacaklar. Bu takdirde, senden sonra onlar da burada fazla kalamayacaklarını bilsinler. (47.13)

Kasas 28.56 (Rasulüm!) Doğrusu sen sevdiğin kimseyi hidâyete erdiremezsin, fakat Allah dileyeni/isteyeni hidâyete erdirir. Zira O kimin hidâyete ermek istediğini çok iyi bilir. (6.117*12.103*28.56)

Zümer 39.18 Sözü dinleyip onun en güzeline (Allah’ın sözüne) uyan kullarımı müjdele! Allah’ın hidâyete erdireceği kimseler işte onlardır. Onlar, aklı selim ve sağduyu sahipleri (ulül elbâb) kimselerdir. (39.23)

Muhammed 47.4 Ey iman edenler! Kâfirlerle savaşta karşılaştığınızda kesin üstünlük sağlayıncaya kadar boyunlarını vurun. Sonunda hâkimiyeti tam sağladığınız zaman onları sıkıca bağlayın! Sonra onları ya bedelsiz olarak veya bir fidye karşılığında serbest bırakın, böylece savaşın ağır sonuçları tamamen ortadan kalksın. (8.67*9.5*47.4)

Hucurât 49.9 Eğer müminlerden iki grup birbiriyle savaşacak olursa, aralarını düzeltin. Saldırgan taraf Allah’ın emrine dönünceye kadar, siz de ona karşı savaşın. Saldırganlıktan vazgeçtiği takdirde, aralarındaki ihtilafı adaletle çözüme bağlayın ve herkese hakkını verin. Allah âdil davrananları sever.

Kâf 50.45 Biz onların neler söylediklerini çok iyi biliyoruz. Sen onların üzerinde zor kullanacak değilsin. Benim tehditlerimden korkanlara Kur’an ile öğüt ver!

Mümtehine 60.8-9 Allah, din uğrunda sizinle savaşmayan ve sizi yurdunuzdan çıkarmayanlara iyilik etmenizi ve onlara âdil davranmanızı yasaklamaz. Çünkü Allah adil davrananları sever. Allah; din uğrunda sizinle savaşan, sizi yurdunuzdan çıkaran ve sizin çıkarılmanıza yardımcı olanları dost edinmenizi yasaklar. Kim onları dost edinirse, işte onlar zâlimlerin ta kendileridir. (2.190-191*9.5,12-14*49.9*60.8-9)

Yukarıda 13 madde halindeki delillere ilave 13 delil daha sunuyorum:

14) Ey iman edenler! Öldürülenler hakkında size kısas (adil karşılık) farz kılındı. Kısasta sizin için hayat vardır, belki bu sayede korunursunuz. (2.178-179)

15) Size savaş açanlarla siz de Allah yolunda savaşın, fakat haddi aşmayın. (2.190-191) Onlar (savaşa ) son verirlerse (siz de son verin) Çünkü Allah bağışlayan ve merhamet edendir. (2.192-193)

16) Dinde zorlama yoktur. (Din vicdan işidir ve asla zorlama yapılamaz. Eğer zorlama yapılırsa o takdirde mümin insanlar yerine münâfık insanlar oluşur.) (2.256)

17) Sizinle anlaşması olan bir topluma sığınanlara, ya da sizinle veya kendi kabileleriyle savaşmayacaklarını bildiren tarafsızlara da dokunmayın. (4.90)

18) Eğer onlar; sizi tacizden vazgeçmezler, sizinle barışa yanaşmazlar ve size karşı düşmanlığı terk etmezlerse onları takip edin ve yakaladığınız yerde öldürün. (4.91)

19) “Öldürülen bir cana karşılık (kısas) olmaksızın veya yeryüzünde fitneyi önlemek gayesiyle olmaksızın; kim bir insanı öldürürse bütün insanları öldürmüş gibi olur. Kim de bir insanın hayatını kurtarırsa bütün insanların hayatını kurtarmış gibi olur.”(5.32)

20) Ancak siz onları ele geçirmeden önce tevbe ederlerse başka (yani ceza uygulanmaz. (5.33-34)

21) Biz seni onların üzerine bekçi yapmadık, sen onlara vekil de değilsin. (6.106-107)

22) Savaş alanında düşmana karşı kesin üstünlük sağlayıncaya kadar hiçbir Nebinin esir alması uygun değildir. (8.67)

23) Eğer Rabbin dileseydi yeryüzündeki herkes topyekün iman ederddi. (10.99)

Eğer Rabbin dilemiş olsaydı bütün insanları tek bir ümmet/mümin yapardı. (11.118*16.93)

24) Haklı sebepler olmadıkça, Allah’ın dokunulmaz kıldığı canı öldürmeyin. Kim haksız yere öldürülürse onun velisine kısas (eşdeğer ceza konusunda) yetki verdik. O da katili öldürme işinde aşırılığa kaçmasın, çünkü o (kısas hakkı verilerek) zaten yardım görmüştür. (17.33)

25) Ey iman edenler! Kâfirlerle savaşta karşılaştığınızda kesin üstünlük sağlayıncaya kadar boyunlarını vurun. Sonunda hâkimiyeti tam sağladığınız zaman onları sıkıca bağlayın! Sonra onları ya bedelsiz olarak veya bir fidye karşılığında serbest bırakın, böylece savaşın ağır sonuçları tamamen ortadan kalksın. (47.4)

26) Allah, din uğrunda sizinle savaşmayan ve sizi yurdunuzdan çıkarmayanlara iyilik etmenizi ve onlara âdil davranmanızı yasaklamaz. Çünkü Allah adil davrananları sever. Allah; din uğrunda sizinle savaşan, sizi yurdunuzdan çıkaran ve sizin çıkarılmanıza yardımcı olanları dost edinmenizi yasaklar. Kim onları dost edinirse, işte onlar zâlimlerin ta kendileridir. (60.8-9)

**SİZE KARŞI SAVAŞ AÇANLARA KARŞI SİZ DE SAVAŞ AÇIN, FAKAT HADDİ AŞMAYIN! (2.190-191)

**KÂFİRLERLE SAVAŞTA KARŞILAŞTIĞINIZDA BOYUNLARINI VURUN.

KESİN ÜSTÜNLÜK SAĞLADIĞINIZDA İSE:

ONLARI (ÖLDÜRMEYİN) SIKICA BAĞLAYIN (ONLARA YAŞAMA İMKÂNI VERİN).

ESİR ALDIKLARINIZI KÖLE YAPMAYIN,

ONLARI YA BEDELSİZ OLARAK VEYA BİR FİDYE KARŞILIĞINDA SERBEST BIRAKIN. BÖYLECE SAVAŞIN AĞIR SONUÇLARI ORTADAN KALKSIN! (47.4)

**DİN UĞRUNDA SİZİNLE SAVAŞMAYAN VE SİZİ YURDUNUZDAN ÇIKARMAYANLARA İYİLİK EDİN VE ONLARA ÂDİL DAVRANIN! (60.8-9)

HÜKÜMLERİ BÖYLE OLAN BİR DİNİN, SADECE BİR ÂYETİNİ (HATALI VEYA KASTEN) YANLIŞ TERCÜME EDEREK, İSLAM KILIÇLA ÖLDÜRMEYİ EMREDER DEMEK İÇİN ONU SEYF ÂYETİ/KILIÇ ÂYETİ DİYE TERCÜME ETMEK BÜYÜK BİR İFTİRA VE VEBALDİR.

ONLARIN SÖYLEDİKLERİNİN AKSİNE, “İSLAMIN BARIŞ DİNİ OLDUĞUNU” BÜTÜN İNSANLARA TEBLİĞ EDİYORUM!

Müslüman Kardeşlerim,

Birden fazla meal ve tefsiri mutlaka mukayeseli olarak okuyun ve kendiniz bir hükme varın. Bir meal ve tefsirle asla yetinmeyin. Sonunda hepimiz yaptıklarımızdan hesaba çekileceğiz. Allah yar ve yardımcımız olsun! (Nisan 2021-Harun Sorkun)

X