26 Nisan 2024 Cuma
MENÜ
SON YAZILAR

YÛSUF SÛRESİ

12/71 YÛSUF SÛRESİ 

(Bu sûrede baştan sona kadar sadece Yûsuf (a.s.)’ın kıssası anlatılmıştır. Mekke döneminde nazil olmuştur. Mushaf’da 12nci, inişte 71nci sıradadır ve 111 âyettir.)

E’ûzu bi’llâhi min’eş-şeytâni’r-racîm/kovulmuş şeytandan Allah’a sığınırım. Bismillahirrahmanirrahim/Rahmân ve Rahîm Allah’ın adıyla.

1.Elif! Lâm! Râ! Bunlar apaçık Kitab’ın/Kur’an’ın âyetleridir.

2.Biz onu aklınızı kullanmanız/anlamanız için Arapça bir Kur’an olarak indirdik.

(NOT: Kur’an; Arapça konuşan Arap toplumuna indirildiği için Arapça bir Kur’an olarak indirilmiştir. Konuyla ilgili âyetler şöyledir:

Ra’d 13 37: İşte böyle, Biz onu (Kur’an’ı) Arapça bir hüküm olarak indirdik! İbrâhim 14.4: Biz her Rasûlü onlara açıklaması için ancak kendi kavminin lisanıyla/diliyle gönderdik! Fussilet 41.44: Eğer Biz bu Kur’an’ı (Arapça’dan) başka bir dilde indirseydik onlar: Âyetlerin açıklanması gerekmez miydi? Arap olanlara yabancı dilde/lisanda Kitap (olur mu)? derlerdi. Buradan: Arapça’nın kutsal bir dil/lisan olmadığı açıkça anlaşılmaktadır. Nitekim; Tevrat: İbrani dilinde/lisanında, İncil: Arami dilinde/lisanında indirilmiştir. H.S.)

3.(Rasûlüm!) Sana vahyettiğimiz bu Kur’an’la kıssaların en güzelini anlatıyoruz. Sen daha önce bunlardan haberdar değildin.

4.Bir gün Yûsuf babasına dedi ki: Ey Babacığım! Ben (rüyamda) onbir gezegeni, Güneş’i ve Ay’ı gördüm, hepsi lî sâcidîn/bana secde/hürmet ediyordu!

(NOT: Yûsuf a.s.’ın rüyasında gördüğü onbir gezegenin onun onbir kardeşini, Güneş ve Ay’ın ise ana-babasını temsil ettiğini söyleyenler vardır. Onbir kardeşten on adedi, onun baba-bir kardeşlerini/abilerini temsil ettiği halde, diğer bir adedi ana-baba bir küçük kardeşi Bünyamin’i temsil etmektedir. Böylece Yakup a.s.’ın onbir erkek çocuğunun en küçükleri Bünyamin ve onun abisi olan Yûsuf’dur. Doğrusunu Allah bilir. H.S.)

5.(Babası) dedi ki: Ey yavrum! Rüyanı kardeşlerine/abilerine anlatma, sonra sana bir tuzak kurarlar. Şüphesiz ki şeytan insanın apaçık düşmanıdır! 

6.İşte böylece Rabbin seni seçecek, sana rüyaların tevilini/yorumunu öğretecek, daha önce ataların İbrahim’e ve İshak’a nimetini tamamladığı gibi sana ve Yakûp soyuna da nimetini tamamlayacaktır. Şüphesiz ki Rabbin Alîm’dir/bilendir, Hakîm’dir/hikmet sahibidir. 

(NOT: Yakûb’un bir adı da İsrail’dir ve onun soyu İsrailoğulları olarak anılmaktadır. H.S.)

7.Andolsun ki Yusûf ve kardeşlerinde (abilerinde) ibret almak isteyenler için nice dersler vardır.

8.Bir gün (abileri) dedi ki: Yûsuf ve kardeşi (Bünyamin) babamıza bizden daha sevgili görünüyor. Halbuki biz kalabalık/güçlü bir aileyiz. Babamız gerçekten apaçık bir yanılgı içindedir!  

9.(Biri) Dedi ki: Yûsuf’u öldürün veya bir yere götürüp atın ki babanızın ilgisi size yönelsin. Sonra da iyi bir kavim olursunuz!

10.İçlerinden sözü geçen biri dedi ki: Yûsuf’u öldürmeyin, onu bir kuyunun dibine atın, gelip-geçen kervanlardan birisi onu alsın!

11.Dediler ki: Ey Babamız! Neden bize güvenip de Yûsuf’u emanet etmiyorsun? Şüphesiz ki biz onun iyiliğini istiyoruz!

12.Onu yarın bizimle gönder de gezip-oynasın, biz ona göz-kulak oluruz!

13.Dedi ki: Onu götürmeniz şüphesiz ki beni üzer, farkında olmadığınız bir anda onu bir kurdun kapmasından korkarım!

14.Dediler ki: Biz güçlü bir toplulukken, eğer onu bir kurt kaparsa bize yazıklar/yuh olsun!

15.Kuyunun dibine atmak için onu alıp götürdüler. Bu esnada ona şöyle vahyettik: Bir gün gelecek ve bu yaptıklarını onların yüzüne vuracaksın!

16.Akşam vakti (yalandan) ağlayarak babalarına geldiler.

17.Dediler ki: Ey Babamız! Biz yarışmak üzere girmiştik. Yûsuf’u da eşyalarımızın başında bırakmıştık. (Gördük ki): Kurt onu yemiş. Sen bize inanmayacaksın ama, biz doğru söylüyoruz!

18.Yûsuf’un gömleğini (aldatıcı) bir kanla bulanmış olarak getirdiler. (Yakûp) Dedi ki: Hayır! Nefsiniz size kötü bir iş yaptırmış. Anlattığınıza karşılık bana düşen şey, güzelce sabrederek Allah’tan yardım istemektir. 

19.Ve bir kervan geldi, sucularını (kuyuya) gönderdiler. Kovasını sarkıtınca dedi ki: Müjde, işte bir oğlan çocuğu! Satmak üzere onu yanlarına aldılar. Allah onların yapacaklarını çok iyi biliyordu.

20.(Mısır’a vardıklarında): Yanlarında istemedikleri için onu/Yûsuf’u çok ucuz bir fiyata, birkaç dirheme sattılar.

21.Onu satın alan Mısır’lı adam karısına dedi ki: Ona iyi bak. Belki işimize yarayabilir veya onu evlat ediniriz! Böylece Yûsuf’u o ülkede iyi bir yere yerleştirdik ki min te’vîlil ehâdîs/olayları yorumlamayı öğretelim. Allah takdir ettiğini yapandır. Ancak insanların çoğu bunu bilmezler! (Bak.12.56)

22.Yûsuf rüşt çağına ulaştığında, ona hikmet/doğru hüküm vermeyi ve ilim/bilgi verdik. Güzel davrananları işte böyle mükâfatlandırırız!

23.Derken, evin hanımı ondan (cinsel olarak) yararlanmak istedi. Bütün kapıları sıkıca kapattı ve: Haydi gel seninim! dedi. (Yûsuf) dedi ki: Allah’a sığınırım. Efendim (kocan), bana iyi davrandı. Muhakkak ki zalimler kurtuluşa eremezler!

24.Gerçekten kadın onu arzulamıştı, O da (Yûsuf da) onu. Ancak Rabbinin burhanı/rehberliği sayesinde kadına uymadı. Böylece kötülüğü ve fuhşu/hayâsızlığı ondan uzak tuttuk. Şüphesiz ki o ihlâslı kullarımızdandı.

25.Her ikisi de kapıya doğru koştular. Kadın onun gömleğini arkadan yırttı. Kapıda kadının kocasıyla karşılaştılar. Kadın dedi ki: Ailene kötülük yapmak isteyen birinin cezası zindana atılmak veya elim bir azaptan başka ne olabilir ki? 

26.(Yûsuf) dedi ki: Asıl o benimle birlikte olmak istedi! Kadının yakınlarından bir şahit/bilirkişi: Eğer gömleği önden yırtılmışsa kadın doğru, o yalan söylüyor demektir.

27.Eğer gömleği arkadan yırtılmışsa kadın yalan, o doğru söylüyor demektir!

28.Gömleğin arkadan yırtıldığını gören (kocası) dedi ki: Bu kadınların tuzaklarından biridir. Sizin tuzaklarınız gerçekten büyüktür!

29.Yûsuf, sen bu olaydan kimseye bahsetme! Kadın sen de günahların için bağışlanma dile. Çünkü sen günahkâr oldun!

30.Şehirdeki bazı kadınlar dedi ki: Azizin karısı genç uşağıyla birlikte olmak istemiş, onun sevgisi yüreğine işlemiş. Şüphesiz biz kadını iyice çıldırmış görüyoruz!

31.Kadın dedikoduları işitince onları davet etti. Onlara güzel bir ortam ve sofra hazırladı, her birinin eline bir bıçak verdi. (Yûsuf’a) dedi ki: Çık karşılarına! Kadınlar onu görünce adeta büyülendiler ve şaşkınlıkla ellerini kestiler. Dediler ki: Haşa. Allah için bu bir insan değil, ancak yüce bir melek! 

32.(Kadın) Dedi ki: Hakkında beni kınadığınız işte budur! Andolsun ki onunla birlikte olmayı çok istedim, ama o buna yanaşmadı. Ama benim isteğimi yapmazsa mutlaka zindana atılacak ve perişan olacaktır! 

33.(Yûsuf) Dedi ki: Rabbim! Zindan bana bunların istediği şeyden daha sevimlidir. Eğer onların tuzaklarından beni korumazsan onlara meylederek cahillerden olurum!

34.Rabbi onun duasına kabul etti ve kadınların tuzaklarından korudu. Muhakkak ki O, Semî’dir/işitendir, Alîm’dir/bilendir.

35.Sonunda, suçsuzluğuna dair delilleri gördükleri halde, onu bir süre zindana atmaya karar verdiler.

36.Onunla birlikte zindana iki delikanlı da girmişti. Onlardan biri dedi ki: Ben rüyamda şarap yapmak için üzüm sıktığımı gördüm! Diğeri de dedi ki: Ben de rüyamda, başımın üstünde ekmek taşıdığımı ve kuşların ondan yediğini gördüm! Bize rüyamızı bi te’vîlih/yorumla! Çünkü biz senin iyilik edenlerden olduğunu görüyoruz!

37.(Yûsuf) dedi ki: Yiyeceğiniz yemek daha önünüze gelmeden ben rüyanızın bi te’vîlîhi/yorumunu size haber vereceğim. Bu Rabbimin bana öğrettiklerindendir. Şüphesiz ki ben Allah’a iman etmeyen ve âhireti de inkâr eden bir kavmin dinini terk ettim!

38.Atalarım İbrâhim ve İshâk ve Yakûb’un dinine tâbi oldum. Herhangi bir şeyi Allah’a ortak koşmak bize yakışmaz. Bu Allah’ın bize ve bütün insanlara olan büyük lütfudur. Fakat insanların çoğu şükretmezler! 

39.Ey benim zindan arkadaşlarım! Birbirinden farklı birçok ilâhlara inanmak mı, yoksa Kahhâr/eğemenliğin mutlak hâkimi olan bir tek Allah’a inanmak mı hayırlıdır? 

40.O’nun peşi sıra kulluk ettikleriniz sizin ve atalarınızın uydurduğu boş isimlerdir. Allah onlara kulluk etmeniz hususunda hiçbir delil indirmemiştir. Hüküm sadece Allah’ındır. O Kendisinden başkalarına tapmamanızı emretmiştir. Dosdoğru ve sabit din işte budur. Lakin insanların çoğu bunu bilmezler.

41.Ey benim zindan arkadaşlarım! Biriniz efendisine şarap sunacak ve diğeriniz de asılacak, kuşlar onun başını didikleyerek yiyecek. Bana sorduğunuz rüyanızın kesin yorumu işte budur!

42.Yûsuf, o ikisinden kurtulacağını bildiği gence: Efendinin yanında benden bahset! dedi. Fakat şeytan, efendisinin yanında ondan bahsetmeyi unutturdu. Bu yüzden birkaç yıl daha (Yûsuf) zindanda kaldı.

43.Bir gün Melik dedi ki: Rüyamda; yedi semiz inekle, bunları yiyen yedi zayıf inek görüyorum. Ve yedi yeşil başak ve yedi kuru başak görüyorum. Ey meleler/ileri gelenler! Eğer rüya tabirini biliyorsanız rüyamı doğru olarak bana tabir edin!

44.Dediler ki: Bunlar çok karışık rüyalardır. Biz böyle karışık rüyaların te’vîlini/yorumunu bilemeyiz!

45.O iki kişiden zindandan kurtulmuş olanı, nice zaman sonra (Yûsuf’u) hatırlayarak dedi ki: Ben size o rüyanın te’vîlini/yorumunu haber vereceğim, beni hemen (zindana) gönderin!

46.(Varınca): Ey doğru sözlü Yûsuf! (Rüyada görülen) Yedi semiz inek ve bunları yiyen yedi zayıf inek. Ve yedi yeşil başakla diğer (yedi) kuru başakları (bize yorumla). Umarım ki vereceğin bilgiyle onlar senin değerini anlarlar!

47.(Yûsuf) Dedi ki: Yedi yıl boyunca ekinlerinizi bildiğiniz şekilde ekin. Mahsulden, yiyeceğiniz için ayıracağınız az bir miktar dışında kalanı daneleri başağından ayırmadan muhafaza edin!

48.Sonra onun ardından yedi yıl süren kıtlık dönemi gelecek. Yedi yıllık (bolluk) süresinde biriktirdiğiniz başakları-tohumlukları hariç olmak üzere-(yedi yıllık) kıtlık süresinde yiyip bitirirsiniz!

49.Sonra, onun ardından bir yıl gelecek, insanlar bolluğa kavuşacaklar ve meyveleri sıkacaklar!

50.Melik dedi ki: Onu (Yûsuf’u) bana getirin! Elçisi gelince (Yûsuf) Dedi ki: Efendine dön/git ve ona: Ellerini kesen kadınların derdi neymiş? diye sor. Şüphesiz ki Rabbim onların hilesini bilendir!

51.(Melik) Dedi ki: Yûsuf’un gönlünü çelmek istediğinizde ondan nasıl bir karşılık gördünüz? Dediler ki: Haşa! Allah’tan korkarız. Biz onun küçük bir kötülüğünü görmedik! Azizin karısı dedi ki: Şimdi hakk/gerçek ortaya çıktı. Ondan (Yûsuf’dan) ben murat almak istedim. Şüphesiz ki o doğru sözlü biridir!

52.Yokluğunda ona hainlik etmediğimi bilsin. Muhakkak ki Allah hainlerin tuzağını başarıya ulaştırmaz!

53.Ben nefsimi temize çıkarmıyorum, çünkü nefis insana kötülüğü emreder, ancak Rabbimin rahmet ettikleri müstesna. Muhakkak ki Rabbim Gafûr’dur/bağışlayandır, Rahîm’dir/merhametlidir! 

54.Melik dedi ki: Onu bana getirin, kendime özel danışman yapayım! Onunla konuşunca dedi ki: Bundan sonra sen benim için yüksek mevki sahibi ve güvenilir birisin!  

55.(Yûsuf) Dedi ki: Beni ülkenin hazinelerinin başına getir. Çünkü ben işi iyi bilirim ve iyi korurum!

56.İşte böyle, Yûsuf’u orada/Mısır’da makam sahibi yaptık ve dilediği yerde konaklama imkânı verdik. Biz rahmetimizi dilediğimiz/hak eden kimseye veririz, iyilerin mükâfatını zâyi etmeyiz! (Bak. 12.21)

57.İman edenler ve takvâlı olanlar için âhiret mükâfatı elbette daha hayırlıdır.

58.Nihayet Yûsuf’un kardeşleri (erzak almak üzere) geldi ve onun huzuruna çıktılar. O onları tanıdı ama onlar onu tanımadılar.

59.(Yûsuf) Yüklerini hazırlatınca onlara dedi ki: Bir dahaki gelişinizde baba bir kardeşinizi (Bünyamin’i) de getirin. Gördüğünüz gibi ben ölçüyü tam yapıyorum ve misafirlerimi de güzel ağırlıyorum!

60.Eğer onu getirmezseniz, benden bir ölçek erzak bile alamazsınız ve yanıma yaklaşamazsınız!

61.Onlar: Onu (Bünyamin’i) bizimle göndermesi için babasını razı etmeye çalışacağız ve bunu sağlayacağız! dediler.

62.Adamlarına: Ödedikleri erzak bedellerini yüklerinin içine koyun, evlerine varınca onun farkına varırlar da belki geri gelirler! dedi.

63.Babalarının yanına döndüklerinde: Ey babamız! Kardeşimizi götürmezsek artık bize erzak verilmeyecek. Kardeşimizi (Bünyamin’i) bizimle gönder ki erzak alabilelim. Biz onu mutlaka koruruz! dediler.

64.(Babaları) Dedi ki: Onun için size nasıl güveneyim? Daha önce kardeşi (Yûsuf) için size güvendiğim gibi mi? En iyi koruyan Allah’tır. O, merhamet edenlerin en merhametlisidir!

65.Yüklerini açınca ödedikleri bedelin kendilerine geri verildiğini gördüler: Dediler ki: Ey babamız! Daha ne isteriz ki! Bak sermayemiz geri verilmiş, bununla ailemize erzak getirelim. Bizimle gönderirsen hem kardeşimizi koruruz ve hem de bir deve yükü de fazla erzak alırız. Zaten bu erzak bize yetmez!

66.(Babaları) Dedi ki: Hepinizi kuşatan bir felaket olmadığı takdirde, onu geri getireceğinize dair Allah adına sağlam bir söz vermedikçe onu sizinle göndermem! Yemin edip söz vermeleri üzerine: Konuştuklarımıza Allah vekildir/şahittir! 

67.Ve dedi ki: Ey Oğullarım! Şehre (Mısır’a) hepiniz aynı kapıdan girmeyin, ayrı ayrı kapılardan girin. Allah’ın takdirini ben hiç bir şekilde önleyemem. Hüküm sadece Allah’a aittir. Ben yalnız O’na tevekkül ettim/ güvendim. Bütün tevekkül sahipleri yalnız O’na tevekkül etsinler/ güvensinler!

68.Babalarının istediği yerlerden şehre girerek onun arzusunu yerine getirdiler. Bu tedbir, Allah’ın takdirini onlardan savamazdı. Yakûb bunu biliyordu, çünkü o kendisine öğrettiğimiz için ilim/bilgi sahibiydi. Ancak insanların çoğu bilmezler. 

69.Yûsuf’un yanına girdiklerinde öz kardeşini (Bünyamin’i) yanına aldı. Dedi ki: Ben senin öz kardeşinim, onların yaptıklarından dolayı artık üzülme!

70.Onların yüklerini hazırlatırken bir su tasını öz kardeşinin yükünün içine koydurttu. Sonra bir tellâl bağırdı: Ey kervancılar durun, siz gerçekten hırsızsınız! dedi. 

71.Onlara dönerek dediler ki: Neyi kaybettiğiniz?

72.Dediler ki: Melik’in su tasını kaybettik. Onu getirene bir deve yükü ödül var ve ben buna kefilim!

73.Dediler ki: Vallahi, siz de biliyorsunuz ki şüphesiz biz buraya fesat çıkarmaya gelmedik, biz hırsız da değiliz! 

74.Dediler ki: Yalancı çıkarsanız sizce bunun cezası nedir?

75.Dediler ki: Kimin yükünde çıkarsa (cezayı) yük sahibi çeker (o tutulur)! Biz zalimleri böyle cezalandırırız!

76.(Yûsuf) Önce diğer kardeşlerinin yüklerini aramaya başladı, sonunda su tasını öz kardeşinin yükünde bulup-çıkardı. Biz Yûsuf’a böyle bir çâre öğrettik. Yoksa; Allah’ın dilemesi hariç, Melikin kanunlarına göre öz kardeşini alıkoyması mümkün olamazdı. Biz, dilediğimiz kişiyi derecelerle yükseltiriz. Ve fevka külli zî ılmin alîm/ve her bilenin üstünde bir bilen (Allah) vardır!

(NOT: Ve fevka külli zî ılmin alîm/ve her bilenin üstünde bir bilen (Allah) vardır! Allah’ın bu sözünü; kendilerinin alîm olduklarını ileri süren bazı insanların ve onların âlim olduklarını sanan diğer insanların da unutmamaları gerekir. H.S.) 

77.Dediler ki: Eğer o çalmışsa, onun bir kardeşi de daha önce çalmıştı! Yûsuf bunu içine attı ve onlara belli etmedi. İçinden dedi ki: Kötü durumda olan sizsiniz, anlattığınız şeyi Allah çok iyi bilmektedir!  

78.Dediler ki: Ey Aziz! Şüphesiz ki onun çok yaşlı bir babası var. Onun yerine içimizden birini alıkoy. Çünkü biz senin iyiliksever birisi olduğunu görüyoruz!

79.Dedi ki: Meâzellâh/Allah’a sığınırım! Malımızı yanında bulduğumuz kimseden başkasını alıkoyarsak şüphesiz ki zalimlerden oluruz! 

80.Ondan ümitlerini kesince, kendi aralarında konuşmak üzere bir kenara çekildiler. Büyükleri dedi ki: Babamızın Allah’a yemin ettirerek sizden söz aldığını, daha önce de Yûsuf hakkında işlediğiniz suçu bilmiyor musunuz? Babamızın izni oluncaya kadar veya Allah benimle ilgili bir hüküm verinceye kadar ben buradan ayrılmayacağım. O, hüküm verenlerin en hayırlısıdır!

81.Babamıza dönün ve deyin ki: Ey babamız! İnan ki oğlun (Bünyamin) hırsızlık yaptı. Biz sadece bildiğimiz şeylere şâhitlik ediyoruz. Biz gayb’ın bilgisine sahip değiliz!

82.Gittiğimiz o şehrin (Mısır’ın) halkına ve birlikte geldiğimiz kervana sor. Şüphesiz ki biz doğru söylüyoruz!

83.(Yakûb) Dedi ki: Hayır! Nefisleriniz sizi aldatmış. Artık bana düşen güzelce sabretmektir. Umulur ki, Allah onların hepsini bana getirir. Muhakkak ki O, Alîm’dir/bilendir, Hakîm’dir/hikmet sahibidir! 

84.Onlardan yüzünü çevirdi. Dedi ki:: Vah Yûsuf’um vah! Üzüntüden gözlerine ak düştü, yutkunup duruyordu.

85.Onlar dediler ki: Vallahi Yûsuf diye diye ya kederinden eriyeceksin veya helâk olup gideceksin!

86.(Yakûb) Dedi ki: Ben kederimi ve hüznümü sadece Allah’a arz ediyorum. Ve a’lemü minellâhi mâ lâ ta’lemûn/Ve ben Allah katından (gelenle) sizin bilmediklerinizi bilirim!

87.Ey oğullarım! Haydi gidip, Yûsuf ve kardeşini (Bünyamin’i) arayın. Allah’ın rahmetinden ümidinizi kesmeyin. Muhakkak ki kâfir kavimlerden başkası Allah’ın rahmetinden ümit kesmez! 

88.Sonra onun (Yûsuf’un) huzuruna vardılar: Dediler ki: Ey Aziz! Bize ve ailemize kıtlık dokundu. Bu sefer çok az bir sermaye getirdik. Sen bize yine erzakımızı tam ver ki sadakan olsun. Muhakkak ki Allah sadaka verenlere ödülünü verir!

89.(Yûsuf) Dedi ki: Siz Yûsuf’a ve kardeşine (Bünyamin’e) cahilce ne yaptığınızı biliyor musunuz? 

90.Dediler ki: Yoksa sen Yûsuf musun? Yûsuf dedi ki: Ben Yûsuf’um, bu da kardeşim (Bünyamin)! Allah bize lütufta bulundu. Kim takvâlı olur ve sabrederse, muhakkak ki Allah muhsinîn/iyilerin ecrini zayi etmez! 

91.(Kardeşleri) dediler ki: Allah’a yemin olsun; Allah seni bize üstün kıldı ve gerçekten biz yanlış yapmışız!

92.(Yûsuf) Dedi ki: Bugün size kınama yok. Allah sizi affetsin. Ve O, erhamür râhimîn/merhametlilerin en merhametlisidir!

93.Benim şu gömleğimi götürün ve onu babamın yüzüne sürün, görmeye başlayacaktır. Bütün ailenizle birlikte bana gelin!

94.Kervan (Mısır’dan) ayrılınca babaları dedi ki: Eğer bana bunak demezseniz, ben gerçekten Yûsuf’un kokusunu alıyorum! 

(NOT: Kenan diyarından 5-10 km. uzaktaki kuyuda olan Yûsuf’un kokusunu alamayan Yakûb’un, 400 km. uzaktaki Mısır’da olan Yûsuf’un kokusunu alması, olayların Allah’ın takdirine göre geliştiğinin delillerindendir. 86ncı ve 96ncı âyetlerde: Ve a’lemü minellâhi mâ lâ ta’lemûn/Ve ben Allah katından (gelenle) sizin bilmediklerinizi bilirim!  ifadesi de bunu teyit etmektedir. H.S.)

95.(Yanındakiler) Dediler ki: Vallahi sen hala o eski şaşkınlık içindesin!

96.Müjdeci gelip gömleği yüzüne koyunca, (Yakûb) yeniden görmeye başladı. Dedi ki: Ve a’lemü minellâhi mâ lâ ta’lemûn/Ve ben Allah katından (gelenle) sizin bilmediklerinizi bilirim dememiş miydim!

97.(Oğulları) Dediler ki: Ey babamız! Günahlarımızın bağışlanmasını dile, çünkü biz günah işledik! 

98.Babaları dedi ki: Rabbimden sizin için bağışlanma dileyeceğim. Şüphesiz ki O, Gafûr’dur/bağışlayandır, Rahîm’dir/merhametlidir! 

99.Hep birlikte Yûsuf’un yanına vardıklarında, ana-babasını bağrına bastı ve dedi ki: Allah’ın izniyle güven içinde Mısır’a girin!

100.Ana babasını tahtına oturttu. Hepsi ona secde/hürmet ettiler. Dedi ki: Ey babacığım, daha önce gördüğüm rüyanın te’vîli/yorumu işte budur. Rabbim onu gerçekleştirdi. Beni zindandan çıkararak bana ihsanda bulundu. Şeytan benimle kardeşlerimin arasını açtıktan sonra O sizi çölden getirdi. Gerçekten Rabbim dilediğine lütufda bulunur. Şüphesiz ki O Alîm’dir/bilendir, Hakîm’dir/hikmet sahibidir.

101.Rabbim! Bana mülk/iktidar verdin. Ve allemtenî min te’vîlil ehâdîs/ olayların tevilini/yorumunu öğrettin. Gökleri ve yeri yoktan yaratan! Dünyada da âhirette de benim velim/koruyucum Sen’sin. Canımı müslüman olarak al ve beni sâlih kullarının arasına kat! 

(Bak. Âl-i İmrân 3.7 dip notu. H.S.)

102.İşte bu gayb haberlerindendir, sana vahiy yoluyla bildiriyoruz. Yoksa kardeşleri hep birlikte Yûsuf’a tuzak kurarlarken sen yanlarında değildin.

(NOT: 102-111nci âyetlerde açıkça isim verilmeden hitap edilen kişinin Rasûlullah/Muhammed a.s. olduğu anlaşılmaktadır. H.S.)

103.Sen ne kadar çok istesen de insanların çoğu iman etmezler.

104.Üstelik buna karşılık onlardan bir ücret de istemiyorsun. Bu (Kur’an), âlemlere/insanlığa bir zikirdir/öğüttür.

105.Göklerde ve yerde nice âyetler/deliller var ama insanlar onları görürler fakat onlardan yüz çevirirler. 

106.Onların çoğu şirk koşmadan Allah’a iman etmezler.                                  

(NOT: İnsanların çoğu ancak şirk koşarak O’na iman ederler. Yani iman ettiklerini zannederler fakat müşrik olurlar. H.S.)

107.Yoksa onlar, Allah’ın azabının kendilerini kuşatmasına veya beklemedikleri bir anda başlarına son saatin/kıyametin kopmasına karşı bir güvenceye mi sahipler?

108.De ki: Benim yolum işte budur. Ben insanları basiret/delillere dayanarak Allah’a davet ediyorum. Ben, bana uyanlarla birlikte bu yoldayım. Sübhânellâh/Allah noksandan uzaktır ve ben müşriklerden değilim!

109.Senden önce gönderdiğimiz ve kendilerine vahyettiğimiz erkekler de o beldenin halkından başkası değildi. İnsanlar, yeryüzünde dolaşıp kendilerinden öncekilerin sonunun ne olduğunu görmezler mi? Takvâ sahipleri için âhiret yurdu daha hayırlıdır. Halâ akletmeyecek misiniz?

110.Nihayet Rasûller, yalanlandıklarını anlayıp, umutlarını kaybedince onlara yardımımız ulaştı ve dilediğimiz kimseler kurtarıldı. Ancak kâfirler topluluğundan azabımız geri çevrilemez.

111.Andolsun ki onların (Rasûllerin) kıssalarında ıbratül li ülil elbâb/aklı selim olanlar için ibretler vardır. Bu (Kur’an), uydurulmuş bir söz değildir. Lakin, kendinden öncekileri tasdik eden, her şeyi detaylıca açıklayan, iman eden kimselere hidayeti/doğru yolu gösteren ve rahmettir.

(Harun Sorkun-Gözden Geçirme: Aralık 2023)

 

 

 

 

 

X