24 Mart 2023 Cuma
MENÜ
SON YAZILAR

BAKARA SÛRESİ

2/94 BAKARA SÛRESİ   

(Adını, 67nci-73ncü âyetlerde İsrailoğulları’na kesmeleri emredilen sığır/boğa anlamındaki “bakara” kelimesinden aldığı için bu adı almıştır. Kur’an’ın en uzun sûresidir ve 286 âyettir. Medine döneminde nazil olmuştur, Mushaf’da 2nci, inişte 94ncü sıradadır.)

E’ûzu bi’llâhi min’eş-şeytâni’r-racîm/kovulmuş şeytandan Allah’a sığınırım. Bismillahirrahmanirrahim/Rahmân ve Rahîm Allah’ın adıyla.

1.Elif, Lâm, Mîm.

(Kur’an sûrelerinden bazılarının ilk âyetlerinin başında hurûf-u mukattaa denilen birtakım harfler vardır. Bunların tek tek okunacağında ittifak olduğu halde anlamları konusunda farklı görüşler bulunmaktadır.)

2.Kendisinde hiç şüphe/çelişki olmayan bu Kitap/Kur’an müttâkiler için bir hidâyet/doğru yol rehberidir. 

3.Onlar gayba/idraki aşanlara inanırlar, o namazı dosdoğru kılarlar ve kendilerine verdiğimiz rızıktan infâk ederler/hayra harcarlar.

4.Sana indirilene ve senden önce indirilenlere de iman ederler, âhirete de kesinlikle inanırlar.

5.İşte onlar, Rablerinden gelen bir hidâyet/doğru yol üzeredirler ve felâha/kurtuluşa erenler de onlardır.

(NOT: Müttâkiler/takvâ sahipleri: Allah’tan sakınanlar, Allah’a karşı sorumluluk bilincinde olanlar şeklinde de ifade edilmektedir. Gayba inanmak: insanın bilgisi dışında kalan ve duyularla anlaşılması mümkün olmayan ve idraki aşan hakikatlere inanmaktır. Yani, Kur’an’da yazılı olanlara tam mânasıyla inanıp güvenmek ve Allah’a teslim olmaktır.)

6.Gerçek şu ki, kâfirleri uyarsan da uyarmasan da onlar için aynıdır/birdir, onlar iman etmezler.

7.Allah onların kalplerini ve kulaklarını mühürlemiş, gözlerinde de perde vardır. Onlar için büyük bir azap vardır.

8.İnsanlardan öyleleri de vardır ki inanmadıkları halde Allah’a ve Âhiret Günü’ne inandık! derler. 

9.Onlar Allah’ı ve mü’minleri aldatmaya çalışırlar. Halbuki onlar yalnızca kendilerini aldatırlar fakat bunun farkına varmazlar.

10.Onların kalplerinde hastalık vardır, Allah da onların hastalığını artırmıştır ve yalanlamaları sebebiyle onlara elem verici bir azap vardır.

11.Onlara: Yeryüzünde fesat çıkarmayın/bozgunculuk yapmayın! denildiğinde, biz sadece ıslah edicileriz! diye cevap verirler.

12.Dikkat edin; asıl fesat çıkaranlar/bozgunculuk yapanlar onlardır ama bunun bile farkına varmazlar.  

13.Onlara: İman eden insanlar gibi siz de iman edin! dendiği zaman: O sefihlerin/akılsızların iman ettiği gibi biz iman etmeyiz! derler. İyi bilin ki, asıl sefihler/akılsızlar kendileridir ama bunu (bile) bilmezler.

14.Onlar, iman edenlerle karşılaştıklarında: Biz de iman ettik! derler. Şeytanlarıyla baş-başa kaldıklarında ise: Aslında biz sizin yanınızdayız, onlarla sadece alay ediyoruz! derler.

15.Allah onlara alay etmelerinin cezasını verecektir. Onlara süre tanımakta ve onlar azgınlıklar içinde bocalayıp durmaktalar.

16.Onlar, hidâyet/doğru yol karşılığında dalâleti/sapıklığı satın aldılar, onların bu ticaretleri kazanç getirmedi ve doğru yolu bulamadılar.

17.Onların durumu, meşale yakan bir kimsenin durumuna benzer. Meşale etrafını aydınlatınca, Allah onların (gözlerinin) nurunu giderir ve onları karanlıkta bırakır da hiçbir şey göremezler.

18.Onlar; summüm-bükmün-umyün/sağır-dilsiz ve kördürler, (hakka/gerçeğe) dönmezler.

19.Yahut; zifiri karanlıklar içerisinde gök gürültüsü ve şimşek çaktığı bir yerde, bardaktan boşanırcasına yağan yağmura tutulmuş kimseye de benzerler. Onlar yıldırımlardan ölecekleri korkusuyla parmaklarıyla kulaklarını tıkarlar. Allah Muhît’tir/kâfirleri çepeçevre kuşatandır.

20. Neredeyse o şimşek gözlerini alacak/kör edecek. Önlerini her aydınlattığında biraz yol alırlar, üzerlerine karanlık çöktüğünde de çakılıp kalırlar. Allah dileseydi, işitmelerini ve görmelerini büsbütün yok ederdi. Allah, Kadîr’dir/her şeye gücü yetendir. 

21.Ey insanlar! Sizi ve sizden öncekileri yaratan Rabbinize kulluk edin, umulur ki takvâya/sorumluluk bilincine erersiniz. 

22.O, sizin için yeryüzünü bir döşek, göğü de bir bina yapmıştır. Gökten su indirip onunla size rızık olarak çeşitli ürünler çıkarmıştır. Artık bütün bunları bilerek Allah'a şirk/ortak koşmayın.

23.Eğer kulumuza (Muhammed'e) indirdiğimiz hakkında reybde/ şüphede tereddütte iseniz onun misli/dengi bir sûre getirin! Eğer sözünüze sadıksanız Allah’ın dışındaki destekçilerinizi de yardıma çağırın.

24.Eğer bunu yapamazsanız-ki asla yapamayacaksınız-o halde, yakıtı insanlar ve taşlar (putlar) olan ve kâfirler için hazırlanan ateşten sakının! 

25.Âmenû ve amilus sâlihâti/iman edip salih amel işleyenleri içinden ırmaklar akan cennetlerle müjdele! Kendilerine oranın nimetlerinden ikram edildiği her defasında: Bu rızıklar bize daha önce de verilmişti! derler. Çünkü onlara verilenler dünyadaki nimetlerin benzeridir. Onlar için orada tertemiz eşler de vardır. Onlar orada ebedî kalacaklardır.

(NOT: CENNET DE CEHENNEM DE EBEDÎDİR!                                         

Günâhı sevabından daha fazla olanların günâhları bitinceye kadar cehennemde yandıktan sonra cennete gideceklerini söyleyenlerin olduğu görülmektedir. Ancak, Kur’an’da bunu teyit eden bir tek âyet yoktur, dolayısıyla bu söylenenler geçersizdir. Kur’an’a göre; Cennete giren ebedî olarak cennette kalacak, cehenneme giren de ebedî olarak cehennemde kalacaktır. Cennete gidebilmek için lütfen gayret edelim! Konuyla ilgili âyetler aşağıda bilginize sunulmaktadır:

(2.25,39,81,162, 257,275*3.15,85-88,91,116*4.14,56-57,93, 122,168-169* 5.36-37,80* 7.36*9.17,68*10.27,52*11.8,106-107*13.5*16.28-29,97*18.2-3*20.75-76,100-101,112*21.98-99* 23.102-103*25.68-69* 32.13,14*33.64-65* 37.7-9* 39.71-72* 40.69-76*41.27-28*43.74-75* 44.51-57*47.15*52.7,27* 56.1-56*58.16-17*59.16-17*64.10*72.23*74.8-29*76.3-22*78.21-36* 82.13-16*98.6*Burada işaret edilen âyetlerin sayısı 200den fazladır.)

26.Muhakkak ki Allah bir sivrisineği ve ondan da üstün (küçük) olanı örnek vermekten çekinmez. İman edenler bunun Rablerinden gelen hak/ gerçek olduğunu bilirler. Kâfirler ise: Allah böyle bir örnekle ne anlatmak istedi? derler. Allah, birçoğunun saptığını, birçoğunun da doğru yolda olduğunu böylece anlar. Yoldan saptığını anladıkları ise fâsık/yoldan çıkmış olanlardır.

27.Allah'a söz verdikten sonra ahdini bozanlar, Allah'ın birleştirmesini emrettiği bağları kesenler ve yeryüzünde fesat çıkaranlar, işte bunlar hüsrana uğrayanlardır.

28.Allah’ı nasıl inkâr ediyorsunuz? Siz ölüyken O sizi diriltti. Sonra öldürecek, sonra sizi diriltecek en sonunda O’na döndürüleceksiniz.

29.O, yeryüzünde bulunanların hepsini sizin için yarattı. Sonra göğe yönelip onları yedi kat/gök olarak düzenledi. O Alîm’dir/her şeyi bilendir.

30.Rabbin bir gün meleklere: Ben yeryüzüne bir halife/sorumlu vekil tayin edeceğim! dediğinde onlar da: orada fesat çıkarmakta ve kan dökmekte olan birini mi tayin edeceksin? Halbuki biz Sen’i; hamd/ övüyoruz, tesbih/yüceltiyoruz ve takdis/kutsuyoruz dediklerinde Allah onlara: Ben sizin bilmediklerinizi bilirim! dedi.

31.Ve Adem'e bütün varlıkların isimlerini öğretti. Sonra meleklere: Eğer doğru söylüyorsanız şunların isimlerini Bana söyleyin! dedi.

32.Melekler: Sen Sübhân’sın/yücesin. Senin öğrettiklerinden başka bizim bir ilmimiz/bilgimiz yoktur. Şüphesiz Sen Alîm’sin/ her şeyi bilensin, Hakîm’sin/hikmet sahibisin! dediler.

33.Allah, Ey Adem! Onların isimlerini onlara/meleklere bildir! dedi. Adem isimleri bildirince: Ben size göklerin ve yerin gaybını/idraki aşanları bilirim, sizin açıkladıklarınızı da, içinizde gizlediklerinizi de bilirim! dememiş miydim?

(NOT: Gaybın bilgisi sadece Allah’a aittir! İlgili âyetler şunlardır: 2.33*5.109,116*                                             6.50,59,73*7.188*9.78*10.20*11.31,49,123*12.102*13.810*16.77*18.22,26* 19.78*21.49*23.92*27.65,75*31.16*32.6*34.3,14,48*35.38*39.46*41.47*                                                                                                 43.85*49.18*53.35*57.25*58.7* 59.22*64.18*67.13,25-26*68.47*72.26)

34.O zaman meleklere: Âdem’e secde edin! dediğimizde İblis dışında hepsi secde ettiler. O dayattı, kibirlendi ve kâfirlerden oldu.

(NOT: Secde etmenin iki anlamı vardır. Birincisi, ibadet/kulluk ifadesi olarak namazlarda Allah’a yapılan secdedir. İkincisi ise saygı ifadesi olarak yapılan secdedir. Meleklerin Âdem’e secdesi, saygı ifadesi olarak yapılan secdeye örnektir. Yusuf’a (a.s.) kardeşlerinin yaptıkları secde de saygı ifadesi olarak yapılan secdeye örnektir.)

35.Dedik ki:Ey Âdem! Sen ve eşin şu cennete/ bahçeye yerleşin, dilediğiniz nimetlerden bol-bol yiyin, yalnız şu ağaca yaklaşmayın, yoksa zâlimlerden olursunuz! 

(NOT: Âdem ve eşinin çıkarıldığı cennet/bahçe dünyadaki bir cennettir/ bahçedir. Zira; Âhiretteki cennete İblis’ın girmesi asla mümkün değildir ve oraya girenler de oradan ebedîyen çıkmazlar.)  

36.Fakat o şeytan onların ayaklarını kaydırdı ve bulundukları yerden çıkarttı. Biz de: Bir kısmınız-bir kısmınıza düşman olarak oradan inin. Sizin için yeryüzünde belli bir süreye kadar barınma ve geçinme imkânı var! dedik.

37.Âdem, Rabbinden bazı kelimeler öğrendi ve tevbe etti. Rabbi de onun tevbesini kabul etti. Çünkü Allah, Tevvâb’dır/tevbeleri kabul eder ve Rahîm’dir/rahmeti geniştir. 

38.Onlara: Hepiniz oradan inin! Ben’den size bir hidayetçi/doğru yol gösterici gelirde kim hidayetçiye uyarsa onlara hiçbir korku yoktur ve onlar üzülmeyeceklerdir! dedik.

39.İnkâr edenler ve âyetlerimizi yalanlayanlar ise, onlar ateş ehlidir ve orada ebedî kalacaklardır!

40.Ey İsrailoğulları! Size verdiğim nimetlerimi hatırlayın, Bana verdiğiniz sözü yerine getirin ki Ben de size olan vaatlerimi yerine getireyim. Ve yalnız Ben’den korkun!

41.Elinizdekini (Tevrat'ın aslını) tasdik edici özellikte indirdiğim vahye/Kur'an'a iman edin! Onu inkâr edenlerin ilki siz olmayın. Âyetlerimi az bir bedel karşılığında satmayın. Ve sadece Bana karşı takvâlı olun.

42.Hakka bâtılı karıştırmayın ve bile-bile hakkı gizlemeyin.

43.Ve ekıymus salâte/o namazı dosdoğru kılın, zekâtı verin ve rükû edenlerle birlikte rükû edin.

(NOT: Bu âyet, Ehl-i Kitab'ın da bizim gibi namaz ve zekâtla yükümlü olduklarını ve namazlarını cemaatle birlikte kıldıklarını göstermektedir.)

44.Siz, insanlara birr’i/erdemli olmayı öğütleyip kendinizi unutuyor musunuz? Hem de ilahî Kitabı/ Tevrat’ı da okumaktasınız. Siz hiç aklınızı kullanmaz mısınız?

45.Sabırla/göğüs gererek ves salâh/o salâtla Allah'tan yardım isteyin. Şüphesiz bu, Allah’a huşû duyanlardan başkasına ağır gelir.

46.Onlar (huşû duyanlar) Rablerine kavuşacaklarını ve sonunda O’nun huzuruna çıkacaklarını bilirler.

47.Ey İsrailoğulları! Size verdiğim nimetlerimi ve sizi çağdaşlarınıza üstün kıldığımı hatırlayın.

48.Öyle bir güne/Mahşer Günü’ne karşı takvâlı olun ki: Hiçbir kimse bir başkası adına ödeme yapamaz, hiç kimsenin şefaatı/aracılığı kabul edilmez, hiç kimseden fidye alınmaz ve hiç kimseye yardım da edilmez.

49.Firavun ailesinin/hanedanın zulmünden sizi kurtarmıştık. Onlar size azâbın en kötüsüyle işkence yapıyorlardı: Erkek çocuklarınızı öldürüyorlar, kadınlarınızı sağ bırakıyorlardı. Bunda, Rabbinizden sizin için büyük bir imtihan vardı.

50.Bir gün, denizi yarıp sizi kurtarmış ve Firavun ailesini/hanedanını da gözlerinizin önünde (suda) boğmuştuk.

51.Ve Musa ile kırk gece için sözleştiğimizde, siz onun ardından buzağıyı ilâh edinerek zâlimlerden olmuştunuz.

52.Sonra, belki şükredersiniz diye sizi affetmiştik.

53.Doğru yolu bulmanız için de Musa'ya Kitabı ve furkânı/hakkı bâtıldan ayırma yeteneğini vermiştik.

54.Hani Musa kavmine demişti ki: Ey kavmim! Şüphesiz ki siz, buzağıyı ilâh edinmekle kendinize zulmettiniz, yaratıcınıza tevbe edin ve nefislerinizdeki (buzağı sevgisini) öldürün. Bu yaratıcınız katında, sizin için daha hayırlıdır. O sizin tevbenizi kabul eder. Çünkü O Tevvâb’dır/ tevbeleri çok kabul edendir, Rahîm’dir/rahmeti sonsuzdur!

55.Bir zaman siz: Ey Musa! Allah'ı açıkça görünceye kadar sana asla inanmayacağız! demiştiniz de bakınıp dururken sizi yıldırım çarpmıştı.

56.Sonra belki şükredersiniz diye, ölümünüzün ardından sizi diriltmiştik.

57.Çölde o bulutu üzerinize gölgelik yaptık, kudret helvası ve bıldırcın eti indirdik: İhsan ettiğimiz bu temiz rızıklardan yiyin! dedik. Fakat onlar (nankörlük ederek) Bize değil kendilerine zulmettiler.

58.Bir zamanlar da şöyle demiştik: Şu beldeye/ şehre girin, dilediğiniz nimetlerden bol bol yiyin. Kapıdan boyun eğerek/tevazu içinde girin ve hıtta/bizi affet deyin! ki hatalarınızı bağışlayalım. Biz; muhsinîn/güzel davrananlara nimetlerimizi artıracağız.

59.Ne var ki o zalimler, kendilerine söylenen sözü başka bir sözle değiştirdiler. Biz de yaptıkları kötülükler yüzünden o zalimlerin üzerine gökten bir pislik/belâ indirdik.

60.Bir zaman Musa kavmi için su istemişti, Biz de ona:fe kulnadrib biasâk el hacer/asanla şu taşa vur! demiştik. Ondan on iki pınar/göze fışkırmıştı ve herkes/her kabile su içeceği pınarı/gözeyi bilmişti. Allah'ın rızkından yiyin-için, fakat yeryüzünde bozgunculuk yaparak kargaşa çıkarmayın! dedik.

61.Bir zaman kavmi şöyle demişti: Ey Musa! Biz tek çeşit yemeğe katlanamayız. Rabbine dua et de bizim için toprağın ürünlerinden; sebze, kabak, sarımsak, mercimek, soğan gibi ürünler bitirsin/ versin! O da: Daha iyi olanı, daha düşük olanla değiştirmek mi istiyorsunuz? İnin bir şehre, istedikleriniz orada var! demişti. Başlarına zillet ve miskinlik çökmüş, Allah'ın gazabına uğramışlardı. Çünkü, Allah'ın âyetlerini inkâr ediyorlar ve haksız yere Nebi’leri öldürüyorlardı. Bütün bunlar, isyana dalmaları ve haddi aşmaları sebebiyledir.

62.Şüphesiz ki (Kur’an’a) iman edenler ile Yahudiler, Hıristiyanlar ve Sâbiîler'den men âmene billâhi vel yevmil âhiri ve âmile sâlihan/kim Allah’a ve Âhiret Günü’ne iman eder ve sâlih amel işlerse onların Rableri katında ecirleri/mükâfatları vardır. Onlara korku yoktur ve onlar üzülmeyeceklerdir. (Bak. 5.69)

63.Bir gün, Tûr’u üzerinize kaldırmış ve sizden mîsâk/kesin söz almıştık: Size verdiğimiz (Kitaba) sımsıkı sarılın ve içindekileri hatırlayıp zikredin. Umulur ki takvâya erersiniz! demiştik.

64.Ondan sonra yine yüz çevirmiştiniz. Eğer Allah'ın lütfu ve merhameti üzerinize olmasaydı hüsrana uğrayanlardan olurdunuz.

65.İçinizden cumartesi yasağını çiğneyenlerin olduğunu elbette biliyorsunuz. Bu yüzden onlara: Aşağılık maymunlar olun! demiştik.

66.Bu cezayı hem o devirde yaşayanlara hem de gelecek nesillere ibret olsun, müttâkilere ise öğüt olsun diye verdik.

67.Bir gün Musa kavmine: Allah, size bir bekarah/sığır/boğa kesmenizi emrediyor! dedi. Onlar: Sen bizimle alay mı ediyorsun? dediler. O: Hayır, cahillerden olmaktan Allah'a sığınırım! dedi.

68.Kavmi: Öyleyse bizim için Rabbine sor, onun nasıl bir bekarah/ sığır/boğa olduğunu bize açıklasın! dedi. Musa: Rabbim; o ne yaşlı ne de körpe, ikisi arasında orta yaşlı bir bekarah/sığır/ boğa olacak! diyor. Haydi artık size verilen emri yerine getirin!

69.Bu defa da: Bizim için Rabbine sor, onun rengini tam olarak bize açıklasın! dediler. Musa: Rabbim; bakanların hoşuna giden, parlak sarı renkli bir bekarah/sığır/boğa olacak! diyor dedi. 

70.Onlar tekrar: Bizim için Rabbine bir daha sor, onun nasıl bir bekarah/ sığır/boğa olduğunu bize iyice açıklasın! Zira bize göre, o biraz karışık geldi. Allah dilerse elbette biz onu bulacağız! dediler.

71.Musa, Rabbim diyor ki: O, çift sürmek ve tarla sulamak için boyunduruğa koşulmamış, kusursuz, alacasız bir bekarah/sığır/boğa olmalı! Eh işte, şimdi oldu! dediler. Sonunda uygun olanı bulup kestiler. Fakat, neredeyse emri yerine getirmeyeceklerdi! 

72.Bir gün bir kişiyi öldürüp suçu da birbirinizin üzerinize atmıştınız. Oysa Allah, bütün gizlediklerinizi ortaya çıkaracaktır.

73.Bunun üzerine Biz: Onun/sığırın/boğanın bir parçasıyla öldürülene vurun dedik. Allah ölüleri işte böyle diriltir ve size âyetlerini/delillerini böyle gösterir, umulur ki akledersiniz.

74.Bütün bunlardan sonra kalpleriniz yine katılaştı, taş gibi oldu, hatta daha da katı. Bazı taşlar var ki içinden pınarlar fışkırır. Bazıları var ki yarılır içinden su çıkar. Bazıları da Allah’ın haşmetinden aşağılara yuvarlanır. Allah, yaptıklarınızdan gafil değildir.

75.Şimdi onların (Yahudilerin) size inanmalarını mı bekliyorsunuz? İçlerinden bir grup, Allah'ın kelamını dinleyip akıllarına da yattıktan sonra onu bile bile tahrif ederler.

76.İman edenlerle karşılaştıklarında: Biz de inandık! derler. Birbirleriyle baş başa kaldıklarında ise şöyle derler: Allah'ın size gösterdiği şeyi ne diye onlara söylüyorsunuz? Rabbinizin katında size karşı delil getirsinler diye mi? Hiç aklınızı kullanmaz mısınız?

77.Onların gizlediklerini de açığa vurduklarını da Allah'ın çok iyi bildiğini onlar bilmezler mi?

78.Onların bir kısmı ümmîdirler, kendi kuruntuları dışında Tevrat'ı bilmezler, onlar sadece zanda bulunurlar.

(NOT: Ümmî: Mekke’li olup, Ehli Kitap’tan olmayan ve Tevrat’tan da haberi olmayan kimse demektir. Ümmî; okuma-yazma bilmeyen kimse demek değildir.)

79.Kitab’ı kendi elleriyle yazıp/tahrif ederek sonra onu az bir bedel karşılığında satmak için: Bu Allah katındandır! diyenlerin vay hâline. Kendi elleriyle yazdıklarından dolayı vay onların hâline! Kazandıklarından dolayı da vay onların hâline!

80.Onlar bize azap sayılı günler dışında dokunmayacak! diyorlar. De ki: Yoksa Allah'tan bir söz mü aldınız? Allah sözünden asla dönmez. Yoksa Allah hakkında bilmediğiniz şeyler mi uyduruyorsunuz!

81.Bilakis, kötülük yapanlar ve suçu kendisini kuşatmış olanlar cehennem ehlidirler ve onlar orada ebedî kalacaklardır.

82.Vellezîne âmenû ve amilus sâlihâti/iman edip sâlih amel işleyenlere gelince, onlar cennet ehlidir, onlar orada ebedî kalacaklardır.

(NOT: Kur’an’da; iman edip sâlih amel işleyenler birbirini tamamlayan bir tabir olarak kullanılır. Bu yüzden, sadece iman ettim demenin yeterli olmadığını ve iman etmeyi salih amelle desteklemenin şart olduğunu bilmeliyiz!)

83.Bir gün İsrailoğullarından misâk/kesin söz almıştık: Allah’tan başkasına kulluk etmeyin, ana-babaya, yakın akrabaya, yetimlere ve miskinlere iyilik edin, insanlara güzel söz söyleyin ve ekıymus salâte/o namazı dosdoğru kılın, zekâtı verin! Sonra pek azınız hariç, yüz çevirip sözünüzden dönmüştünüz. Hâlâ da yüz çevirmektesiniz.

84.Birbirinizin kanını dökmeyeceksiniz, birbirinizi yurtlarınızdan çıkarmayacaksınız! diye sizden misâkaküm/kesin söz almıştık, siz de şahit olarak bunu kabul etmiştiniz.

85.Ama siz öyle kimselersiniz ki; birbirinizi öldürüyor, kavminizden bir kısmını yurtlarından çıkarıyor, onlara karşı yapılan kötülüklere ve düşmanlığa destek veriyorsunuz. Onları yurtlarından çıkarmak size haram olduğu halde, Üsârâ/esirler olarak elinize düştüklerinde de fidye karşılığında serbest bırakıyorsunuz. Yoksa siz Kitab’ın bir kısmına inanıp bir kısmını inkâr mı ediyorsunuz? Sizden böyle yapanların cezası dünya hayatında rezil olmaktan başka bir şey değildir! Âhiret de ise çok şiddetli bir azaba mahkûm olmaktır. Allah, bütün bu yaptıklarınızı bilmektedir.

86.İşte onlar, âhiret karşılığında dünya hayatını satın alan kimselerdir. Onların azapları hafifletilmeyecek ve onlara yardım da edilmeyecektir.

87.Andolsun ki Mûsa'ya o Kitabı/Tevrat’ı verdik, sonra birbiri ardından Rasûller gönderdik. Meryem oğlu İsa'ya da açık belgeler/mucizeler verdik, onu Ruhu’l Kudüs ile destekledik. Hoşunuza gitmeyen mesajla gelen Rasûllere küstahça başkaldırıyor, bir kısmını yalanlıyor, bir kısmını öldürüyordunuz.

88.Onlar, kulûbünâ ğulf/kalblerimiz kılıflıdır! dediler. Hayır öyle değil, kâfirlikleri yüzünden Allah onlara lânet etti/dışladı. Onların çok azı iman eder.

89.Nihayet, Allah katından yanlarındakini tasdik eden bir Kitap geldi. Daha önce inkâr edenlere karşı yardım isteyip durdukları halde, bekledikleri (Rasûl) geldiğinde onu inkâr ettiler. Allah'ın lâneti/dışlaması kâfirlerin üstünedir.

90.Allah’ın dilediği bir kuluna (Muhammed'e) lütfuyla vahiy indirmesini kıskandıkları için Allah'ın indirdiğini (Kur’an’ı) inkâr ettiler ve kendilerini (düşük bir bedele) sattılar. Bu sebeple gazap üstüne gazaba uğradılar. O kâfirlerin hak ettikleri alçaltıcı bir azaptır.

91.Onlara: Allah'ın indirdiklerine iman edin! denildiğinde: Biz sadece bize indirilene iman ederiz! derler, onun dışındakileri inkâr ederler. Halbuki o (Kur'an), ellerindekini (Tevrat'ın aslını) tasdik eden bir gerçektir. Onlara sor: Madem iman ediyordunuz, daha önceki Allah'ın Nebi’lerini neden öldürüyordunuz?

92.Andolsun ki Musa size apaçık belgelerle/ delillerle gelmişti. Onun ardından siz yine buzağıyı ilâh edinmiştiniz. Siz (böyle) zalimlersiniz!

93.Bir gün Tur'u üzerinize kaldırmış ve sizden mîsâk/kesin söz almıştık. Size verdiğimiz âyetlere kuvvetlice sarılın ve onu dinleyin! demiştik. Siz de: Dinledik ve isyan ettik! demiştiniz. Kâfirlikleri yüzünden kalplerine buzağı sevgisi yerleşti. De ki: Bozuk inancınız size ne kötü şeyler yaptırıyor!

94.Onlara de ki: Eğer âhiret yurdu (cennet), Allah katında sadece size aitse ve siz de bu inancınızda samimi iseniz, hemen ölümü isteyin de görelim!

95.Fakat onlar, daha önce işledikleri günâhlar yüzünden hiçbir zaman ölümü isteyemezler. Allah, zalimleri çok iyi bilir.

96.Sen onları (İsrailoğulları’nı) insanların yaşamaya en düşkünü olarak bulursun, hatta müşriklerden daha düşkündürler. Onların her biri bin yıl/yıllarca yaşamayı arzu ederler. Ne kadar uzun yaşasalar da bu onları azaptan kurtaramayacaktır. Allah, onların yaptıklarını görmektedir.

97.De ki: Kim Cebrail'e düşmanlık ederse iyi bilsin ki, ellerindeki kitabı/ Tevrat’ı tasdik eden, inananlar için bir hidayet ve müjde olan bu vahyi/ Kur’an’ı senin (Muhammed) kalbine Allah'ın izniyle o (Cebrail) indirmiştir!

98.Kim; Allah’a, Meleklerine, Rasûllerine, Cebrail’e ve Mikail’e düşman olursa bilsin ki Allah da böyle kâfirlerin düşmanıdır. 

99.Andolsun ki, sana apaçık âyetler indirdik. Onları fâsıklardan/ sapmışlardan başkası inkâr etmez.

100.Onlar ne zaman bir anlaşma yapsalar, içlerinden bir grup onu bozup atmıyor mu? Aslında onların çoğu iman etmezler.

101.Allah katından ellerinde bulunan vahyi tasdik eden bir Rasûl geldiğinde Ehl-i Kitaptan bir grup, Allah'ın Kitabı’nı sanki bilmiyorlarmış gibi arkalarını döndüler.

102.Onlar, Süleyman'ın mülkü ve saltanatı konusunda şeytanların anlattıkları şeylere uydular. Halbuki Süleyman küfre sapmamıştı. Ancak, insanlara sihri/büyüyü öğreten o şeytanlar küfre sapmışlardı. Ve Bâbil'de Hârût ve Mârût adlı iki meleğe/melike indirileni öğretiyordu. Halbuki o iki melek/melik: Biz bir imtihan aracıyız, (sihir/büyü yaparak) sakın küfre sapmayın! demeden hiç kimseye bir şey öğretmezlerdi. İnsanlar bu ikisinden, karı kocanın arasını açacak şeyler öğreniyorlardı. Gerçi onlar Allah'ın izni olmadan kimseye zarar veremezlerdi. Aslında onlar, kendilerine fayda değil, zarar veren şeyleri öğreniyorlardı. Andolsun ki onlar, onu (sihir/büyü) yaptıranın âhirette hiçbir nasibi olmadığını biliyorlardı. Vicdanlarını sattıkları şey ne kötüdür, keşke bilselerdi!

103.Şayet onlar, iman edip takvâlı olsalardı, Allah'ın onlara vereceği sevap elbette daha hayırlı olacaktı. Keşke bunu bilselerdi!

104.Yâ eyyühellezîne âmenû/Ey iman edenler! Rasûle:Râinâ/bizi güt  demeyin, unzurnâ/bizi gözet deyin ve onu dinleyin. Kâfirler için elem verici bir azap vardır.

105.Ehl-i Kitap'tan küfre sapanlar, Rabbinizden size hayırlı bir şeyin indirilmesini istemezler, müşrikler de öyledir. Halbuki Allah rahmetini dilediğine/lâyık olana verir ve büyük lütuf sahibidir.

106.Eğer Biz, (önceki ümmetlerle ilgili) bir âyeti nesh edersek/ yürürlükten kaldırırsak veya unutturursak; ondan daha hayırlısını veya mislini/ aynısını getiririz. Allah’ın, her şeye kadir/gücü yeten olduğunu bilmez misin?

107.Göklerin ve yerin hükümranlığının yalnız Allah'a ait olduğunu bilmez misin? Allah ile aranıza girecek bir veli/koruyucu destekçi ve yardımcı da yoktur.

108.Yoksa size gelen Rasulden daha önce Musa'dan istenene benzer şeyleri mi istiyorsunuz? Kim; imanı bırakıp küfrü tercih ederse, o doğru yoldan sapmış olur.

109.Ehli Kitap’tan birçoğu; sizin imanınızdan vaz geçerek küfre geri dönmenizi arzu ederler. Bunu, gerçekleri görüp bilmelerine rağmen, nefislerindeki kıskançlıktan dolayı yaparlar. Allah'ın emri gelinceye kadar onları affedin, kendi hallerinde bırakın. Şüphesiz Allah her şeye kadirdir.

110.Ve ekıymus salâte/o namazı dosdoğru kılın, zekâtı verin! Hayır olarak yaptıklarınızın mükâfatını Allah katında bulursunuz. Zira Allah, yaptığınız her şeyi görmektedir.

111.(Kitap Ehli): Yahudi veya Hristiyan olanlardan başka hiç kimse cennete giremeyecek! dediler. Bu onların kuruntusudur. De ki: Eğer doğru söylüyorsanız haydi delilinizi getirin!

112.Hayır, öyle değil! Kim muhsin olarak/ihlas ve samimiyetle kendini Allah’a teslim ederse, onlar yaptıklarının mükâfatını Allah katında bulacaklar. Onlara korku yoktur ve onlar mahzun da olmayacaklardır.

113.Kitab'ı okudukları halde: Yahudiler, Hristiyanların dini bir temeli yoktur! Hristiyanlar da, Yahudilerin dini bir temeli yoktur! derler. Bilgi sahibi olmayanlar da benzer şeyler söylerler. Allah Kıyamet Günü, onların anlaşamadıkları konudaki hükmünü verecektir.

114.Allah’ın mescitlerinde O'nun adının anılmasını engelleyen ve oranın harap olmasına çalışandan daha zâlim kim olabilir? Onların oralara ancak korkarak girebilmeleri gerekir. Onlar için dünyada rezillik ve âhirette de büyük azap vardır.

115.Doğu da batı da yalnız Allah'ındır. Nereye dönerseniz dönün, sonuçta O'na/rızasına yönelmiş olursunuz. Şüphe yok ki Allah Vâsi’dir/ her şeyi kuşatan ve Alîm’dir/her şeyi en iyi bilendir.

116.Allah çocuk edindi! dediler. Hâşâ, O Süphandır/noksan vasıflardan uzaktır! Göklerde ve yerde olanların hepsi O’nundur. Hepsi O’na boyun eğmektedir.

117.Göklerin ve yerin Bedî’i/yoktan var edeni/örneksiz ve eşsiz güzellikte yaratanı O’dur. Bir şeyi yaratmak istedi mi, ona sadece: Ol! der, o da hemen oluşmaya başlar.

118.İlimden yoksun olanlar: Allah bizimle konuşmalı yahut bize bir âyet/ mucize/delil gelmeliydi! dediler. Onlardan öncekiler de aynen öyle diyorlardı, kalpleri birbirine benzedi. Biz, inanan bir topluluk için âyetleri apaçık ortaya koyduk.

119.Şüphesiz ki Biz seni, hak ile/doğru bilgiyle müjdeleyeci ve onunla uyarıcı olasın diye gönderdik. Sen, cehennem ehlinden sorumlu değilsin. 

120.Sen onların milletine/dinlerine uymadıkça, Yahudiler de Hristiyanlar da senden asla memnun olmazlar. Onlara de ki: Doğru yol Allah'ın gösterdiği gerçek yoldur! Sana bu hakikat geldikten sonra eğer onların arzularına uyacak olursan, Allah'ın azabından seni koruyacak veli/yakın dost da yardımcı da bulamazsın!

121.Kendilerine verdiğimiz Kitabı hakka tilâvetih/hakkıyla tilâvet edenler/anlayarak okuyanlar işte onlar ona iman ederler. Kim onu inkâr ederse onlar hüsrana uğrayanlardır.

(NOT: Kıraat, Kur’an’ı yüzünden/anlamadan okumaya denir. Anlayarak okumaya ise hakka tilâvet/hakkıyla tilâvet denilmektedir.)

122.Ey İsrailoğulları! Size verdiğim nimetlerimi ve sizi çağdaşlarınıza üstün kıldığımı hatırlayın!

123.Öyle bir güne/Mahşer Günü’ne karşı takvâlı olun ki: O gün hiçbir kimse bir başkasının cezasını çekemez, hiçbir kimseden fidye kabul edilmez, şefaatin/aracılığın kimseye faydası olmaz ve hiç kimse bir başkasından yardım da göremez!

124.Bir zamanlar Rabbi, İbrahim'i birtakım kelimelerle ağır imtihanlara tabi tutmuş, o da tam olarak başarılı olmuştu. Rabbi ona: Ben, seni insanlara imam/önder yapacağım! demişti. O da: Neslimden de olsun! deyince Rabbi: Ahdim zâlimler için geçerli değildir! demişti.

125.Hani Biz, Beyt’i/Kâbe’yi insanlara sevap kazanmak için toplanma ve güvenli bir yer yaptık. Siz de İbrahim’in makamında bir musallâ/ namazgâh edinin. İbrahim ve İsmail’e de şöyle emrettik: Tavaf edenler, itikâfa girenler, rükû ve secde edenler/namaz kılanlar için Beyt’i/Kâbe’yi tertemiz tutun!

126.Bir gün İbrahim şöyle dua etti: Rabbim, burayı güvenli bir belde yap! Buranın halkından Allah'a ve Ahiret Günü’ne inananları çeşitli ürünlerle rızıklandır! Allah şöyle buyurdu: Kâfirlere de bir süre (dünyada) rızık veririm, sonra onları ateşin azabına mahkûm ederim. Orası ne kötü bir yerdir!

127.İbrahim ile İsmail Beyt’in/Kâbe'nin temellerini yükselttikleri sırada şöyle yalvardılar: Rabbimiz, bunu bizden kabul buyur, Sen; Semî’sin/her şeyi işitensin ve Alîm’sin/her şeyi bilensin!

128.Rabbimiz! İkimizi de Sana teslim olmuş kişiler kıl, soyumuzdan gelenlerden de Sana teslim olmuş bir ümmet eyle! Bize menâsikimizi/ ibadet usullerimizi göster ve tevbemizi kabul buyur! Sen Tevvâb’sın/ tevbeleri kabul edensin, Rahîm’sin/merhameti bol olansın.

129.Rabbimiz! Bunların içinden bir Rasûl gönder de onlara Sen’in âyetlerini okusun! Kitabı ve hikmeti öğretsin ve onları arındırsın! Muhakkak ki Sen Azîz’sin/en üstün olansın, Hakîm’sin/hikmet sahibisin.

130.Sefihlerden/akılsızlardan başka kim İbrahim'in dininden/milletinden yüz çevirir? Andolsun ki Biz onu dünyada seçkin kıldık, şüphesiz ahirette de salihlerden olacaktır.

131.Rabbi ona (İbrahim’e): Müslüman olup bana teslim ol! dediğinde o da: Âlemlerin Rabbine teslim oldum! demişti.

132.İbrahim de, Yakup da bunu kendi oğullarına vasiyet etmişti: Ey oğullarım! Allah sizin için bu dini/islamı seçti, o halde Allah’a teslim olmadan/müslüman olmadan sakın ölmeyin! demişti.

133.Yakub ölmek üzereyken siz onun yanında/ şahit miydiniz? Oğullarına: Benim vefatımdan sonra kime kulluk edeceksiniz! diye sormuş, onlar da: Senin ve ataların İbrahim, İsmail, İshak’ın tek ilahı olana/Allah'a kulluk edeceğiz. Biz zaten O'na teslim olmuş kimseleriz! demişlerdi.  

134.Onlar gelip geçmiş bir ümmettir. Onların kazandıkları kendilerine, sizin kazandıklarınız size aittir. Siz onların yaptıklarından sorumlu değilsiniz.

135.Onlar/Kitap Ehli: Yahudi veya Hristiyan olun ki doğru yolu bulasınız! dediler. De ki: Hayır! Biz hanif olan İbrahim’in dinine/milletine uyarız. O, asla müşriklerden değildi!

136.Siz şöyle deyin: Biz Allah’a iman ettik; bize indirilene, İbrahim'e, İsmail'e, İshak'a, Yakub'a ve torunlarına indirilenlere, Musa’ya ve İsa’ya indirilenlere, Rableri tarafından bütün Nebi’lere ne verilmişse hepsine inandık. Onların hiçbirini diğerinden ayırmayız. Biz sadece O’na/Allah'a teslim olmuş kimseleriz/müslümanlarız! 

137.Eğer onlar da sizin iman ettiğiniz gibi O’na/Allah’a iman ederlerse, doğru yolu bulmuş olurlar. Eğer yüz çevirirlerse, onlar ayrımcılık çıkarmış ve sapmış olurlar. Onlara karşı Allah sana yeter, zira O Semî’dir/her şeyi işitendir, Alîm’dir/her şeyi bilendir.

138.Allah’ın boyası (ile boyanın). Kim Allah’tan daha güzel bir boya vurabilir ki? Biz yalnız O’na kulluk ederiz!

139.De ki: Allah hakkında bizimle tartışıyor musunuz? Halbuki O, bizim Rabbimiz olduğu gibi sizin de Rabbinizdir. Bizim amellerimiz bize, sizin amelleriniz size aittir. Biz; O’na muhlisûn/gönülden bağlıyız.

140.Yoksa siz: İbrahim ve İsmail ve İshak ve Yakup ve torunlarının Yahudi veya Hıristiyan olduklarını mı söylüyorsunuz? De ki: Siz Allah’tan daha iyi mi biliyorsunuz? Allah’ın şahitlik ettiği bir gerçeği gizleyenden daha zalim kim olabilir? Allah, yapmakta olduklarınızdan gafil/habersiz değildir.

141.Onlar bir ümmetti, gelip geçtiler. Onların kazandıkları kendilerine, sizin kazandıklarınız da size aittir. Onların yaptıklarından siz sorumlu olmayacaksınız.

142.İnsanların içinden bazı sefihler/akılsızlar şöyle diyecekler: Onları daha önce yöneldikleri kıbleden (Kudüs’ten) çeviren sebep nedir? De ki: Doğu da batı da Allah’ındır! O, dileyeni doğru yola iletir.

143.İşte böyle! Biz sizi, insanlara şahit/örnek olmanız için dengeli/âdil bir ümmet yaptık, Rasul’ü de size şahit/örnek yaptık. Biz; Rasûl’e uyanların arasından ökçesi üzerinde gerisin geri dönenleri ayırmak için senin yönelmekte olduğun yeri kıble yaptık. Onun değişmesi, Allah’ın hidayete erdirdiği kimselerden başkasına çok ağır gelir. Allah, sizin imanınızı/ namazınızı (Kudüs’e yönelerek kıldığınız namazınızı) zayi etmeyecektir. Muhakkak ki Allah, insanlara karşı Raûf’dur/çok şefkatlidir, Rahîm’dir/çok merhametlidir.

144.Yüzünü sık sık gökyüzüne çevirmekte olduğunu görüyoruz. İşte şimdi seni istediğin kıbleye döndürüyoruz. Artık yüzünü Mescid-i Haram/Kâbe yönüne çevir. Nerede olursanız olun (namazda) yüzünüzü o yöne çevirin! Ehli Kitaptan olanlar, bunun Rablerinden gelen bir hak/gerçek olduğunu çok iyi bilirler. Allah, onların yaptıkları her şeyden haberdardır.

145.Ehli Kitaptan olanlara bütün delilleri getirsen de yine senin kıblene yönelmezler. Sen de onların kıblesine yönelmeyeceksin. Onlar birbirlerinin kıblesine de yönelmezler. Sana gelen bunca ilimden/bilgiden sonra onların boş arzularına uyacak olursan, o zaman sen de kesinlikle zalimlerden olursun.

(NOT: Yahudiler Beyt-ül Makdis’e/Kudüs’teki Süleyman Mabedine, Hıristiyanlar ise doğu yönüne yönelirler. Süleymaniye Vakfı Meali, 2.145 dip notu*İslamoğlu, M.-Hayat Kitabı Kur’an, 2.145 dip not:279)

146. Ehli Kitaptan olanlar onu (Kâbe’nin kıble olacağını), kendi öz oğullarını bildikleri gibi iyi bilirler. Ama onların bir kısmı, bile bile bu gerçeği gizlerler.

147.Bu hak/gerçek (Kâbe’nin kıble olması) senin Rabbinden gelmiştir. Sakın en ufak bir şüpheye kapılma!

148.Herkesin yöneldiği bir yönü/hedefi vardır. O halde siz hayırda yarışın. Nerede olursanız olun, Allah sizi bir araya getirecektir. Şüphesiz Allah’ın, her şeye gücü yeter.

149.(Namaza) kalktığın her yerde yüzünü Mescid-i Haram/Kâbe tarafına çevir. Bu, Rabbinin gelen bir haktır/gerçektir. Yaptığınız hiçbir şey Allah’a gizli kalmaz.

150.Nerede (namaza) kalkarsan yüzünü Mescid-i Haram/Kâbe tarafına çevir. Nerede olursanız olun (namazda) yüzünüzü ona doğru çevirin ki insanların elinde sizin aleyhinize kullanacakları bir delil olmasın. Onların içlerinden zulme sapanları başka. Artık onlardan korkmayın Ben’den korkun ki Ben de size olan nimetimi tamamlayayım. Bu sayede siz de doğru yolu bulasınız.

151.Nitekim, size âyetlerimizi okuyan, sizi arındıran, size Kitab’ı ve hikmeti, ayrıca bilmediklerinizi öğreten, içinizden bir Rasûl gönderdik.

152.Fezkürûnî/Beni anın/hatırlayın ki, ezkürküm/Ben de sizi anayım/ hatırlayayım! Veşkürûlî/Bana şükredin ve lâ tekfurûn/nankörlük etmeyin.

153.Yâ eyyühellezîne âmenûs/Ey iman edenler! Sabırla/göğüs gererek ves salâh/o salatla yardım isteyin! Muhakkak ki Allah sabredenlerle beraberdir.

154.Allah yolunda öldürülenler için: Ölüler demeyin! Hayır! Onlar diridirler ama siz fark edemezsiniz/anlayamazsınız.

155.Andolsun Biz sizi; korku, açlık, mallarınızda ve canlarınızda ve ürünlerinizde bir kısım azaltma ile imtihan edeceğiz. Sen, sabırlı davrananlara müjde ver!

156.Onlar (sabredenler), başlarına bir musibet geldiği zaman derler ki: innâ lillâhi ve innâ ileyhi râciûn/biz Allah’a aitiz ve sonunda O’na döneceğiz!

157.İşte, Rablerinin salavatı/desteği ve merhameti hep onların üzerinedir, hidayete erenler de onlardır.

158.Şüphesiz Safâ ile Merve Allah’ın sembollerindendir. Kim hac veya umre niyetiyle o Beyti/Kâbe’yi ziyaret ederse, onları tavaf/sa’y etmesinde bir vebal yoktur. Kim gönüllü olarak bir hayır yaparsa şüphesiz ki Allah karşılığını verir, O her şeyi bilendir.

159.İndirdiğimiz Kitaptaki apaçık delilleri ve hidayeti/doğru yolu gösteren âyetlerini insanlardan gizleyenlere; Allah ve bütün lânet ediciler lânet ederler.

160.Ancak, tevbe edip kendini düzelten ve gerçeği açıklayanlar müstesna.  Ben onların tevbesini kabul ederim. Zira; Ben tevbeleri çok kabul edenim ve çok merhametli olanım.

161.Şüphesiz kâfir olanlar ve kâfir olarak ölenlere gelince, Allah’ın, meleklerin ve bütün insanların lâneti/dışlaması onların üzerinedir.

162.Onlar lânetli/dışlanmış olarak ebedî kalacaklardır. Ne azapları hafifletilir ne de göz açtırılır.

163.Ve ilâhiküm ilâhüvvâhid’dir/İlahınız bir tek ilâhtır. Lâ ilâhe illâ/ Ondan başka ilâh yoktur. O, Rahmân’dır, Râhim’dir.

164.Muhakkak ki göklerin ve yerin yaratılışında, gece ile gündüzün art arda gelişinde, insanlara faydalı yükler taşıyarak denizde yüzüp giden gemilerde, Allah’ın gökten indirdiği yağmurla ölü toprakları dirilterek her türdeki canlıyı yeryüzüne yaymasında, Allah’ın emrine boyun eğmiş rüzgârları ve bulutları gökle yer arasında yönlendirmesinde, aklını kullanan kavimler/ toplumlar için nice deliller vardır.

165.Bazı insanlar var ki, min dûnillâhi/Allah’ın peşi sıra bazı varlıkları (ilâh) edinirler ve onları Allah’ı sever gibi severler. Halbuki iman edenlerin Allah’a olan sevgileri çok daha güçlüdür. Zalimler bütün kuvvetin Allah’a ait olduğunu azaba uğratıldıkları zaman anlayacaklar ve Allah’ın azabının çok şiddetli olduğunu keşke bu dünyadayken anlayabilselerdi!

166.Azabı gördükleri zaman (ilah diye) uydukları kimseler, kendilerine uyanlardan uzaklaşırlar ve aralarındaki bütün bağları tamamıyla koparırlar.

167.Onlara uyanlar şöyle derler: Keşke elimize (dünyaya) dönme fırsatı geçse de, onların bizden uzaklaştıkları gibi biz de onlardan uzaklaşsak! Böylece Allah, bütün amellerini acı bir pişmanlık olarak gösterecektir. Onlar artık, o ateşten çıkacak değillerdir.

168.Ey insanlar! Yeryüzündeki nimetlerin helâl ve temiz olanlarından yiyin! Şeytanın izinden gitmeyin, çünkü o sizin apaçık düşmanınızdır!

169.Hiç kuşkusuz o size; sadece kötülüğü, vel fahşâi/haddi aşmayı ve Allah hakkında bilmediğiniz şeyleri söylemenizi emreder.

170.Onlara: Allah’ın indirdiklerine uyun! denildiğinde: Hayır! Biz atalarımızı üzerinde bulduğumuz şeylere uyarız! derler. Ya ataları hiçbir şeyi akıl etmeyen ve doğru yolu bulamayan kimseler idiyseler?

171.Kâfirlerin durumu, bağırıp-çağırmadan başka bir şey duymayanların durumu gibidir. Onlar; sümmün-bükmün-umyün/sağır-dilsiz ve kördürler. Onlar akıllarını da kullanamazlar.

172.Yâ eyyühellezîne âmenû/Ey iman edenler! Size rızık olarak verdiğimiz şeylerin temiz olanlarından yiyin! Eğer sadece Allah'a kulluk ediyorsanız O’na şükredin.

173.Şüphesiz ki (Allah) size sadece; leşi (kesilmeden ölmüş hayvanı), kanı, domuz etini ve Allah’tan başkası adına kesilen (hayvanı) haram kılmıştır. Kim bunları yemeye mecbur kalır da başkasının hakkına tecavüz etmeden ve zaruret sınırını da aşmadan yerse, ona bir günâh yoktur. Çünkü Allah, çok affedici ve çok merhametlidir. (Bak:6.121)

174.Muhakkak ki Allah’ın indirdiği Kitap’tan bir kısmını gizleyip onu az bir bedelle satanların, karınlarına doldurdukları ateşten başka bir şey değildir. Kıyamet Günü Allah onlarla konuşmayacak ve onları temize çıkarmayacaktır. Onlar için elem verici bir azap vardır.

175.Onlar, hüdâ/hidâyet/dosdoğru yol karşılığında dâlaleti/sapıklığı, mağfiret/bağışlanma karşılığında âzabı/cezayı satın alan kimselerdir. Onlar, ateşe karşı ne kadar da dayanıklılar?

176.Bu böyledir. Çünkü Allah Kitabı hak/hakikat olarak indirmiştir. Kitap hakkında anlaşmazlığa girenler derin bir ayrılığa düştüler.

177.Yüzlerinizi doğu veya batı yönüne çevirmeniz el-birra/erdemli olmak değildir. Ve lakin el-birra/erdemlilik; Allah’a, Âhiret Günü’ne, Meleklere, Kitaplara ve Nebilere iman eden kişilerin yaptığıdır. Bunlar; akrabalarına, yetimlere, miskinlere/fakirlere, ibnu’s-sebîl/(doğru) yoldakilere, dilenenlere ve fir rikâb/köleleri özgürleştirmeye sevdiği malından harcarlar, namazı dosdoğru kılarlar, zekâtı verirler. Anlaşma yaptıklarında sözlerini yerine getirirler. Darlık, sıkıntı, hastalık ve savaş esnasında sabrederler. İşte, sâdık/doğru olanlar ve müttakîler/takvâ sahipleri de bunlardır.

(NOT: Allah’a, Âhiret Günü’ne, Meleklere, Kitaplara ve Nebilere iman etmenin el-birra/erdemlilik olduğu belirtilmektedir. Nisâ 4.136 da; Allah’a, Meleklerine, Kitaplarına, Rasûllerine ve Âhiret Günü’ne iman etmeyenlerin tam olarak sapmış oldukları ifade edilmektedir. Bazı insanlar tarafından Âmentü olarak Arapça ifade edilen bir duadan ve orada kadere imandan ve hayır ve şerrin Allah’tan geldiğinden de bahsedilmektedir. Âmentü duasındaki Kur’an’a aykırı bu ifadeler sebebiyle, bunu okuyanların dikkatli olmalarını ve manayı bilmeden dua ederken şirke düşülebileceğini hatırlatmayı bir görev sayıyorum.  

Kur’an’da kader kelimesi, Allah’ın her şeyi koyduğu ölçüye göre yarattığını ifade etmektedir. Hayrın ve şerrin yaratıcısı Allah’tır ancak Allah kullarına hayrı ve şerri yazmaz fakat kulların yaptıkları amellere göre; hayırlara mükafat, şerlere ceza verir!)

178.Yâ eyyühellezîne âmenû/Ey iman edenler! Öldürülenler hakkında size kısas/adil karşılık farz kılındı. Hüre hür (katil hür birisi ise o hür kişinin); köleye köle (katil köle birisi ise o kölenin), kadına kadın (katil bir kadın ise o kadının) öldürülmesi gerekir (öldüren kişinin yerine başka birisi öldürülemez). Kim, öldürülenin kardeşi/mirasçısı tarafından bir bedel karşılığı bağışlanırsa, (katil) mârufa uygun olarak bedeli güzelce ödesin. Böyle olması, Rabbiniz tarafından yapılmış bir hafifletme ve bir rahmettir. Kim bundan sonra da düşmanlığa devam ederse ona acı bir azap vardır.

(NOT: Kısas Tefsirinde ayrıntılı bilgi verilmiştir.)

179.Ey Ulü'l-elbâb/aklı selim ve sağduyu sahipleri! Kısasta sizin için hayat vardır (kısas, yaşama hakkını koruyan en caydırıcı cezadır). Bu sayede belki (birbirinizin kanını dökmekten) korunursunuz.

180. Birinize ölüm geldiğinde geride mal bırakacak olanlara; onu anası-babası ve en yakınları arasında ma’rûfa uygun olarak vasiyet etmesi muttâkiler/takvâ sahipleri üzerine hak olarak yazıldı/farz kılındı.                                               

181.Bunu/vasiyeti duyduktan sonra kim vasiyeti değiştirirse, günâhı onu değiştirenin boynunadır. Şüphe yok ki Allah, her şeyi işiten ve bilendir.                                                                   

182.Kim; vasiyet edenin yanlış veya hatalı bir paylaşım yaptığını görür ve düzeltmek için mirasçıları uzlaştırırsa, bundan dolayı bir günâh işlemiş olmaz. Şüphesiz ki Allah çok affedici ve çok merhamet edicidir.                                                                  

183.Yâ eyyühellezîne âmenû/Ey iman edenler! Es-siyâmü/o oruç sizden öncekilere yazıldığı/farz kılındığı gibi size de yazıldı/farz kılındı. Umulur ki bu sayede takvâya ulaşırsınız.

184 (Oruç) sayılı günlerde tutulur. Sizden kim hasta veya yolculuk halinde olur da (tutamazsa), tutamadığı günler sayısınca diğer günlerde tutsun/tamamlasın. Ve alellezîne yütîykûnehû fidyetün taâmü miskin/ ve ona gücü yetenler üzerine bir miskini/fakiri doyuracak kadar fidye gerekir. Kim bir iyiliği fazlasıyla yaparsa bu onun için daha hayırlı olur. Ve en-tesûmû/ve orucu (zamanında) tutmanın sizin için ne kadar hayırlı olduğunu eğer bilirseniz (tutarsınız.)

(NOT: Oruç Tefsirinde ayrıntılı bilgi verilmiştir.)                                    

185.Ramazan ayı; hidâyet/yol gösterici olan ve fûrkan’ın/hakkı bâtıldan ayıran apaçık delillerin ve insanlara rehber olan Kur’an’ın indirildiği aydır. Sizden kim o aya şahit olursa/ erişirse orucunu tutsun. Kim de hasta olur veya yolculuk halinde olur da (Ramazan ayında) tutamazsa, tutamadığı günlerin sayısı kadar diğer günlerde tutsun/ tamamlasın. Allah sizin için kolaylık ister, zorluk istemez. Sayıyı tamamlamanıza ve size doğru yolu göstermesine karşılık Allah’ı tekbir etmenizi/yüceltmenizi ister. Umulur ki O’na şükredersiniz.                                                                    

186.Kullarım Ben’i sana sorarlarsa, Ben onlara çok yakınım. Bana dua edenin/yardım isteyenin duasına cevap/karşılık veririm. Onlar da Ben’im dâvetime/çağrıma uysunlar ve Bana iman etsinler ki, doğru yolu bulabilsinler.

187.Es siyâmir/O oruç gecelerinde kadınlarınızla/eşlerinizle cinsel ilişkide bulunmanız size helâl kılındı. Onlar sizin için bir elbise, siz de onlar için bir elbisesiniz. Allah, nefislerinize karşı koyamayacağınızı bildiği için tevbenizi kabul edip sizi bağışladı. Artık (oruç gecelerinde) eşlerinizle birleşebilir ve Allah’ın sizin için yazacağını (çocuk sahibi olmayı) isteyebilirsiniz. Fecrin beyaz ipliği/aydınlığı, siyah ipliğinden/ karanlığından size göre tam olarak ayırt edilinceye kadar yiyip-için, sonra orucu gecenin/akşamın karanlığına kadar tamamlayın. Mescitlerde itikâfa girdiğinizde de eşlerinizle cinsel ilişkide bulunmayın. Bunlar hudûdüllâhi/ Allah’ın sınırlardır, sakın bunlara yaklaşmayın. Allah, takvâya ulaşmanız için âyetlerini böyle açıklıyor.                                                                      

188.Birbirinizin mallarını aranızda bâtıl/haksız yollarla yemeyin. İnsanların mallarından bir kısmını bilerek haram yollardan yemek için onları (rüşvet olarak) hâkimlere vermeyin.

189. (Rasûlüm!) Sana ayların evrelerini/hilalleri soruyorlar. De ki: Onlar insanlar için haccın ve vakitlerin ölçüleridir. Evlere arka taraflarından girmeniz birru/erdemlilik değildir. Bununla beraber birra/erdemli olmak takvâlı olmaktır. O halde evlere kapılarından girin ve Allah’a karşı takvâlı olun ki kurtuluşa eresiniz.                                                                                                                       

190-192.Yükâtilûneküm/size savaş açanlarla siz de Allah yolunda ve kâtilû/savaşın fakat haddi aşmayın. Çünkü Allah, haddi aşanları sevmez. Onları yakaladığınız yerde vaktülûhum/öldürün. Sizi çıkardıkları yerden/ yurdunuzdan siz de onları çıkarın. Vel fitnetü/fitne (baskı ve zulüm) yapmak adam öldürmekten daha ağır bir suçtur. Onlar Mescid-i Haram civarında sizinle yükâtilûküm/savaşmadıkça, siz de onlarla ve lâ tükâtilûhüm/savaşmayın. Fe in kâtelûküm/eğer onlar size savaş açarlarsa, faktülûhum/onları öldürün. O kâfirlerin cezası işte budur. Eğer savaşa son verirlerse (siz de son verin). Allah çok affedici, çok merhametlidir.

193.Ed fidnetüv/o fitne (baskı ve zulüm) ortadan kalkıncaya ve Allah’ın düzeni/inanç hürriyeti hâkim oluncaya kadar ve kâtilûhüm/onlarla savaşın. Eğer vazgeçerlerse, zâlimlerden başkasına düşmanlık yoktur!                         

(NOT: Bu âyetler, inanç hürriyetinin önemli delili ve teminatıdır!)                                                                      

194.Haram ay haram aya karşılıktır. Dokunulmazlıklar da karşılıklıdır. Size kim saldırırsa siz de o saldırıya denk bir saldırı yapın. Allah’a karşı tâkvalı olun ve bilin ki Allah muttâkilerle beraberdir.

195.Mallarınızı Allah yolunda infâk edin/hayra harcayın! (Böyle yapmayarak) kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayın. İyilik yapın, çünkü Allah muhsinîn/iyilik yapanları sever.                                                              

196.Haccı ve umreyi Allah için tam yapın. Eğer engellenecek olursanız, kolayınıza gelen bir hedy/kurban verin ve hedy/kurban yerine ulaşıncaya kadar başlarınızı traş etmeyin. İçinizden biri hasta olur yahut başındaki bir rahatsızlığı sebebiyle traş olursa fidye olarak; oruç tutması veya sadaka vermesi yahut nüsük/kurban kesmesi gerekir. Güvenlikte olup da hacca kadar umre yapan kişi, kolayına gelen bir hedy/kurban kesmelidir. Kurban bulamayan ise; üç gün hacda ve yedi gün de memleketine döndüğünde toplam on gün oruç tutmalıdır. Bunlar, Mescid-i Haram civarında ailece oturmayanlar içindir. Allah’a karşı takvâlı olun ve bilin ki Allah’ın cezası çok şiddetlidir.

197.El haccü/o hac bilinen aylarda yapılır. Kim o aylarda el hacce/o hacca başlarsa (ihrama girerse), cinsel konuşma ve ilişkiden, günâh işlemekten ve kavga etmekten uzak durmalıdır. Allah, yaptığınız bütün iyilikleri bilir. Siz (âhirete) azık hazırlayın, azığın en hayırlısı ise takvâdır. Yâ ülil elbâb/ey aklı selim ve sağduyu sahipleri, Bana karşı takvâlı olun!                                                                                                                                                    

198.Rabbinizin lütfundan rızık istemenizde (ve hacda ticaret yapmanızda) size bir günah yoktur. Arafat’tan çağlayıp akarken Meş’ar-i Haram’da/Müzdelife’de Allah’ı zikredin/hatırlayın. O’nu, size öğrettiği gibi zikredin/ hatırlayın! Doğrusu siz, bundan önce dalalete düşen kimselerdiniz.                                                                                 

199.Sonra, insanların aktıkları yerden siz de akın edin ve Allah’tan bağışlanma/af dileyin. Şüphesiz ki Allah, çok bağışlayandır, çok merhametlidir.                                                                     

200.Hac ibadetini yerine getirince, atalarınızdan öğrendiğiniz gibi, hatta daha coşkulu bir şekilde Allah’ı zikredin/hatırlayın. İnsanlardan bazısı şöyle der: Rabbimiz! Bize (vereceğini) bu dünyada ver! Böyle diyenlerin ahirette hiçbir nasibi yoktur.                                                                          

201-202.Bazıları da şöyle der: Rabbimiz! Bize bu dünyada iyilik/güzellik ver, ahirette de iyilik/güzellik ver, bizi ateşin/ cehennemin azabından koru! İşte bunlar için kazandıklarına karşılık (ahirette de) bir pay/nasip vardır. Allah hesabı çabuk görendir.

203.Sayılı günlerde Allah’ı zikredin/hatırlayın. Kim acele eder ve (Mina’dan Mekke’ye) iki günde dönerse ona bir günah yoktur. Dönüşü geciktiren kişi takvâlı olursa ona da bir günah yoktur. Allah’a karşı takvâlı olun, bilin ki sadece O’nun huzurunda toplanacaksınız.                                                                 

204.Öyle insanlar var ki dünya hayatıyla ilgili sözleri senin hoşuna gider, kalbinde olana da Allah’ı şahit tutar, aslında o düşmanların en yamanıdır.                                    

205.Yetkiyi/yönetimi eline geçirince de yeryüzünde fesat çıkarmaya, ürünleri ve nesilleri yok etmeye/bozmaya çalışır. Allah, fesâd çıkaranları/ bozguncuları sevmez.                                                   

206.Ona: Allah’a karşı takvâlı/duyarlı ol! dendiğinde gurura kapılır ve bu onu daha çok günaha batırır. Onun hakkından cehennem gelir. Ne kötü bir yerdir orası!                                 

207.İnsanlardan öylesi de vardır ki, Allah’ın rızasını kazanmak için kendini/malını ve canını fedâ eder. Allah böyle kullarını sever, onlara karşı Raûf’tur/çok şefkatlidir.                                                                                           

208.Yâ eyyühellezîne âmenû/Ey iman edenler! Hepiniz birden islama/ barışa girin ve şeytanın izinden gitmeyin. Çünkü o sizin için açık bir düşmandır.

209.Eğer size apaçık deliller geldikten sonra doğru yoldan çıkarsanız, bilin ki Allah çok güçlüdür, hüküm ve hikmet sahibidir.                                                                         

 210.Onlar Allah’ın ve meleklerin; bulutların gölgeleri içinden çıkıp gelmesini ve işin bitirilmesini mi bekliyorlar? Bilsinler ki bütün işler sonunda Allah’a döndürülecektir!                                                                

211.İsrailoğullarına nice açık âyetler/deliller verdiğimizi sor? Kim Allah’ın nimetini (âyetlerini) kendisine ulaştıktan sonra değiştirirse, muhakkak ki Allah’ın azabı çok şiddetlidir.                                                                

212.Kâfirlere yaşadıkları dünya hayatı güzel/cazip görünür, bu yüzden müminlerle alay ederler. Halbuki, takvâ sahipleri, Kıyamet Günü’nde onlardan üstün konumda olacaklardır. Allah, dilediklerine hesapsız rızık verir.                                                                                         

213.İnsanlar bir tek ümmetti. Allah haber verici ve uyarıcı olarak Nebi’ler gönderdi. Onlarla birlikte hakikati ortaya çıkaran Kitaplar gönderdi ki insanların ihtilafa düştükleri konularda onunla hükmetsinler. Buna rağmen kitap verilenler, kendilerine apaçık deliller geldikten sonra, aralarındaki kıskançlık yüzünden ihtilafa düştüler. Sonra Allah izniyle, iman edenleri ihtilaf ettikleri konularda hakka/doğruya yöneltti. Allah dileyeni doğru yola iletir/ulaştırır.

214.Yoksa siz öncekilerin başına gelenlerin bir benzeri sizin de başınıza gelmeden cennete girebileceğinizi mi sandınız? Onlar, uğradıkları yoksulluk ve sıkıntıdan öylesine sarsılmışlardı ki; Rasul ve onunla birlikte olan müminler: Allah’ın yardımı ne zaman? diyorlardı. İyi bilin ki; Allah’ın yardımı yakındır!                                                    

215.Sana, kime infâk edeceklerini/hayra harcayacaklarını soruyorlar. De ki: Hayır olarak yapacağınız harcamalar öncelikle; ana-babanıza, akrabalarınıza, yetimlere, miskinlere/yoksullara ve yolculara olmalıdır! Allah, hayır olarak yaptığınız her şeyi bilmektedir.

216.Hoşunuza gitmese de savaş sizin üzerinize yazıldı/farz kılındı. Hoşunuza gitmeyen bir şey sizin hayrınıza olabilir. Hoşunuza giden bir şey de sizin için şer/kötü olabilir. Allah bilir, siz bilmezsiniz.                                                                            

217.Sana haram ayı ve o ayda yapılan kıtâlin/savaşı soruyorlar. De ki: O ayda kıtâlin/savaş büyük günahtır. Ama insanları Allah’ın yolundan engellemek ve Mescid-i Haram’ın kutsallığını inkâr etmek ve halkını oradan çıkarmak Allah katında daha büyük günahtır. Fakat, vel fitne/ baskı ve zulüm minel katl/adam öldürmekten daha büyük günahtır. Onların güçleri yetse dininizden döndürünceye kadar yükâtilûneküm/ sizinle savaşırlar. Sizden kim mey yertedüd/dininden döner ve kâfir olarak ölürse, bütün amelleri dünyada da âhirette de boşa gider. Onlar cehennem ahalisidir, orada ebedî kalacaklardır.

(NOT: Mürtedin/dinden dönen vekâfir olarak ölenin bütün amelleri dünyada ve ahirette boşa gider ve onlar cehennem ahalisidir. Yani; dinden döndükten sonra tevbe etmeyerek kâfir olarak ölenler cehennemlik olurlar. Mürtede -kısa bir sürede islama geri dönmezse- ölüm cezası verilmesi Kur’an’a aykırıdır. Allah, samimi tevbe edenlerin tevbelerini kabul edeceğini beyan buyurmakta ve onların günâhtan dönmelerine fırsat vermektedir. Haram aylar: Zilkade-Zilhicce-Muharrem ve Recep aylarıdır.)                                                                 

218.Muhakkak ki; iman edenler, hicret erenler ve Allah yolunda cihad/mücadele edenler Allah’ın rahmetini umabilirler. Allah Gafûr’dur/ çok bağışlayandır ve Rahîm’dir/çok merhametlidir.                                         

219.Sana hamr’ı (sarhoş edici maddeleri) vel meysir/ve kumarı soruyorlar. De ki: Her ikisinde de insanlar için büyük günah ve bazı faydalar vardır ama bunların günahları faydalardan daha büyüktür. Sana neyi infak edeceklerini/hayra harcayacaklarını soruyorlar. De ki: el-afv’ı/ ihtiyacınızdan fazlasını/artanını! Allah, düşünesiniz diye âyetlerini böyle açıklıyor.

220.Dünya ve âhiret hakkında (açıklamadır). Sana yetimler hakkında soruyorlar. De ki: Hayırlı olan onların durumunu düzeltmektir. Eğer onlarla bir arada yaşarsanız onlar sizin (din) kardeşinizdir (evladınız değildir). Allah, fesat çıkaranı ıslah edenden ayırmasını bilir. Eğer Allah dileseydi size zorluk çıkarırdı. Şüphesiz ki Allah güçlüdür, hikmet sahibidir.

221.İman etmedikçe müşrik kadınlarla evlenmeyin/nikâhlamayın. Ve le emetüm mü’minetün/iman etmiş emet/köle bir kadın, müşrik bir kadından daha hayırlıdır, müşrik (kadın) sizin çok hoşunuza gitse bile. İman etmedikçe müşrik erkeklerle evlenmeyin/nikâhlanmayın. Ve le abdüm mü’minün/iman etmiş bir köle, müşrik bir erkekten daha hayırlıdır, o sizin çok hoşunuza gitse bile. Onlar (müşrikler) sizi ateşe çağırırlar. Halbuki Allah izniyle, sizi cennete ve mağfirete çağırır. Allah, âyetlerini insanlara böyle açıklıyor umulur ki ibret alırlar.

222.Sana kadınların ay/âdet hâli hakkında soruyorlar. De ki: O bir eziyettir. Ay/âdet hâli sırasında kadınlarınızı (rahat) bırakın ve temizleninceye kadar onlarla (cinsel) ilişkiye girmeyin. Temizlendikleri zaman, Allah’ın size emrettiği gibi yaklaşın! İyi bilin ki; Allah tevbe edenleri ve arınıp temizlenenleri sever.

(NOT: Bu âyetin mealiyle ilgili yaşadığım bir olay, Rabbimin inâyetiyle beni meal okumaya ve araştırma yapmaya sevk etmiştir. H.S.)                                                                           

223.Nisâüküm harsülleküm/kadınlarınız size ürün/kazanç vermektedir. O halde, kadınlarınızla dilediğiniz gibi ilişkiye girin. Kendi geleceğiniz için hazırlık yapın. Allah’a karşı takvâlı olun. Bilin ki O’nun huzuruna çıkarılacaksınız. (Rasûlüm!) Sen müminlere müjde ver.

224.İyilik yapmanıza, takvâlı davranmanıza ve insanların arasını düzeltmenize; Allah adına yaptığınız yeminleri siper/ engel yapmayın. Allah, her şeyi işiten ve her şeyi bilendir.

225.Allah, kasıt olmadan yaptığınız yeminlerden sizi sorumlu tutmaz. Ancak, kalplerinizin kazandıkları/kasıtlı olarak yaptıklarınızdan sizi sorumlu tutar. Allah Gafûr’dur/çok bağışlayandır, Halîmdir/ cezalandırmadan önce fırsat tanıyandır.

226.Kadınlarına îlâ yapanlar/ilişkide bulunmayacağına yemin edenler için, (en çok) dört ay bekleme süresi vardır. Eğer yeminlerinden geri (eşlerine) dönerlerse bilsinler ki, Allah bağışlayan ve merhamet edendir.                                        

227.Ama eğer (bu süre içinde) onları boşamaya karar verirlerse muhakkak ki, Allah her şeyi işiten ve her şeyi bilendir.                                                                             

228.Boşanmış kadınlar kendi başlarına üç kur/temizlik dönemi beklerler. Eğer Allah’a ve Ahiret Günü’ne inanıyorlarsa, Allah’ın rahimlerinde yarattığını (hayız sayısını veya hamileliği) gizlemeleri onlara helâl değildir. Eğer kocaları bekleme süresi içinde arayı düzeltmek isterse, onlarla yeniden evlenmede herkesten daha fazla hakları vardır. Kocaların karıları üzerinde ma’rûfa uygun hakları olduğu gibi kadınların da kocaları üzerinde ma’rûfa uygun hakları vardır. Ancak kocaların hakları bir derece daha fazladır. Allah üstün kudret ve hikmet sahibidir.                     

229.O talâk (dönüşü mümkün olan boşama) iki defadır. Bundan sonra (üçüncüde) kadını ya ma’rûfa uygun tutmak ya da güzellikle bırakmak gerekir. Kadınlara verdiklerinizden (mehir ve hediyeleri) geri almanız size helâl olmaz. Ancak, Allah’ın koyduğu sınırları koruyamamaktan korkmanız hariç. Allah’ın sınırlarını koruyamamaktan endişe ederseniz, bu durumda kadının (kocadan aldıklarını) fidye olarak verip kendini kurtarmasında (iftida hakkı) her ikisi için de günâh olmaz. Bunlar Allah’ın sınırlarıdır, sakın onları aşmayın. Allah’ın sınırları aşanlar zalimlerin tâ kendileridir.

230.Erkek karısını üçüncü defa boşarsa, artık kadın ona helâl olmaz. Kadın başka bir erkekle evlenir (asla hülleyle değil) ve o da boşarsa o zaman eğer Allah’ın koyduğu sınırlarda kalacakları kanaatine varırlarsa, tekrar birbirlerine dönmelerinde/yeniden evlenmelerinde bir günah olmaz. Bunlar Allah’ın sınırlarıdır. Allah, bunları bilen bir kavim için açıklamaktadır.

231.Karılarınızı boşadığınızda ve iddetin/bekleme sürelerinin sonuna vardıklarında, onları ma’rûfa uygun olarak tutun veya ma’rûfa uygun olarak bırakın. Onları, haklarına tecavüz etmek için tutmayın, bunu yapan nefsine zulmetmiş olur. Allah’ın âyetlerini sakın hafife almayın, Allah’ın üzerinizdeki nimetlerini aklınızdan çıkarmayın. O, indirdiği Kitap ve hikmet ile size öğüt vermektedir. Allah’a karşı takvâlı olun. Bilin ki, Allah her şeyi en iyi bilendir.

232.Boşadığınız kadınlar iddetin/bekleme sürelerinin sonuna vardıklarında, koca adaylarıyla ma’rûfa uygun olarak anlaştıkları takdirde evlenmelerine engel olmayın. Bu, içinizden Allah’a ve Ahiret Günü’ne inananlara bir öğüttür, sizin için hayırlı olan budur. Allah bilir, fakat siz bilmezsiniz.

233.Emzirmeyi tamamlamak isteyen (boşanmış) anneler çocuklarını iki tam yıl emzirsinler. Annelerin yiyeceğini ve giyeceğini ma’rûfa uygun olarak temin etmek çocuğun babasına aittir. Hiç kimseye gücünün üstünde bir yük yüklenmez. Çocuğu yüzünden ne annesi zarara uğratılır ne de babası. (Çocuğun babası vefat etmişse) varislerinin sorumluluğu da aynıdır. Eğer çocuğun anne ve babası karşılıklı anlaşmayla çocuğu (daha erken) sütten kesmek isterlerse, ikisine de günah olmaz. Ma’rûfa uygun olarak ücretini vermeniz şartıyla süt anne tutmanızın size bir günahı olmaz. Allah’a takvâlı olun ve bilin ki Allah yaptıklarınızı görmektedir.                                                                                

234.İçinizden vefat eden erkeklerin geride bıraktıkları eşleri, kendi başlarına dört ay on gün beklerler. Sürenin sonuna vardıklarında, kendileri için ma’rûfa uygun olarak yaptıklarından size (yakınlarına) bir günah yoktur. Allah, yaptıklarınızdan haberdardır.                                                                    

235.(İddet bekleyen) Kadınlara, evlenme arzunuzu imâ etmenizde veya onu içinizde saklı tutmanızda size bir günah yoktur. Zira Allah, sizin bunu ileride onlara anlatacağınızı bilir. Fakat onlarla ma’rûfa uygun bir biçimde konuşmak yerine gizlice buluşmayın. (İddet süresi) dolmadan nikâh kıymaya kalkışmayın ve Allah’ın içinizden geçeni bildiğini unutmayın. Allah’tan sakının. Allah çok bağışlayandır ve çok hoşgörülüdür.

(NOT: Boşadığınız veya kocası vefat eden kadınların iddet/bekleme süreleri:                                                           

a)Cinsel ilişkiye girmeden boşadığınız kadınların iddet/beklemeleri gerekmez.(33.49)                                        

b)Boşadığınız; adet gören kadınlar için iddet/bekleme süresi üç kur/ temizlik dönemidir. (2.228)                                                                

c)Boşadığınız; adetten kesilmiş olan veya adet görmeyen kadınlar için iddet/bekleme süresi üç aydır. (65.4)                                                                      

d)Boşadığınız; hamile kadınlar için iddet/bekleme süresi doğuma kadardır. (65.4)                                                                                            

e)Kocası vefat eden kadınlar için iddet/bekleme süresi dört ay on gündür. (2.234)]                                                                                   

236.Mehirlerini kesinleştirmeden veya ilişkiye girmeden kadınları boşamanızda size bir günah yoktur. Bu durumda bile onlara destek olun. İmkânı geniş olan gücü ölçüsünde, imkânı dar olan da ona göre ve ma’rûfa uygun olarak destek olsun. Bu, muhsinlerin/iyi davrananların üzerine bir haktır.                                                                               

237.Mehirlerini kesinleştirdiğiniz kadınları ilişkiye girmeden boşarsanız, onlara tespit ettiğiniz mehrin yarısını verin. Ancak kadının hakkından vazgeçmesi veya da kocanın bu imkânı kullanmayıp mehrin tamamını vermek istemesi müstesnadır. Erkeğin mehrin tamamını kadına bırakması takvâ açısından daha uygun olandır. Birbirinize faziletli davranmayı ihmal etmeyin. Şüphesiz Allah, yaptığınız her şeyi görmektedir.

238.Ales salevâti/namazları ves salâtil vüstâ/ve orta namazı muhafaza edin ve Allah’ın huzurunda saygıyla durun.

239.Eğer bir tehlikeden korkarsanız, namazı yaya yahut binek üstünde eda edin. Güvene kavuştuğunuzda, bilmediğiniz şeyleri size öğrettiği gibi Allah’ı zikredin/hatırlayın.

240.İçinizden vefat ettiğinde geride eş bırakacak olan erkekler; eşlerinin kendi evlerinden çıkarılmadan bir yıllık geçimlerinin sağlanmasını vasiyet etsinler. Ama onlar ma’rûfa uygun olarak kendi iradeleriyle çıkarlarsa, bundan size bir sorumluluk yoktur. Allah Azîzdir/güçlüdür, Hakîmdir/hikmet sahibidir.

241.Boşanmış kadınlar, ma’rûfa uygun olarak geçimlerinin sağlanmasına hak sahibidirler. Bu, müttâkilerin üzerine yüklenmiş bir görevdir.

242.Aklınızı kullanmanız için, Allah âyetlerini işte böyle size açıklıyor.                                                                          

243.Binlerce kişi oldukları halde, ölüm korkusuyla yurtlarını terk edenleri görmedin mi? Allah onlara: Ölün! dedi ve sonra onları diriltti. Şüphesiz ki Allah, insanlara karşı çok lütufkârdır, fakat insanların çoğu şükretmezler.                                              

244.Allah yolunda savaşın ve bilin ki, Allah Semî’dir/her şeyi işitendir ve Alîm’dir/her şeyi bilendir.                                                                              

245.Kim Allah’a karz-ı hasen/güzel bir borç verirse fe yüdâıfehû lehû ad’âfen kesîrah/kat kat fazlasını ona verir! Allah hem daraltır hem genişletir, sonunda O’na döndürüleceksiniz.

(NOT: Allah’a karz-hasen/güzel bir borç verene karşılığını kat kat fazlasını vereceğini, mallarını Allah yolunda infâk edenlere 1’e 700 gibi katlayarak vereceğini ifade ederek; karz-ı haseni, infâkı ve sadaka vermeyi teşvik ederken (2.245,261,271); kat kat artırılmış o ribâyı yemeyin! âyetleriyle ribâ yemeyi yasaklamaktadır (3.130 ve 2.275-280). Yani; siz ribâ yemeyi terk edin. Karz-ı hasen, infâk ve sadaka vermeniz sizin kazancınızı artıracaktır, buyurmaktadır! Özet: Ribâ yemek yasaktır/haramdır. Helâl ve hayrınıza olan: karz-ı hasen, infâk ve sadaka vermenizdir!)                                                                 

246.Musa’dan sonra İsrailoğulları’nın ileri gelenlerinin yaptıklarını görmedin mi? Nebî’lerine: İçimizden bir melik/kral tayin et de Allah yolunda savaşalım! demişlerdi. Nebî’leri onlara: Ya size savaş yazılır/farz kılınır da savaşmazsanız ne olacak? demişti. Onlar: Hem yurdumuzdan sürülmüşüz hem de çocuklarımızdan ayrı düşmüşüz! Allah yolunda neden savaşmayalım ki? dediler. Ama savaş üzerlerine yazılınca/farz kılınınca, pek azı hariç hepsi yüz çevirdiler. Allah, o zalimleri çok iyi bilmektedir.                                                                      

 247.Nebî’leri onlara: Allah, size melik/kral olarak Tâlût’u gönderdi! dedi. Onlar: O bize nasıl melik/kral olabilir? Meliklik/krallık ondan çok bizim hakkımızdır. Onun fazla bir malı-mülkü de yok! diyerek itiraz ettiler. Bunun üzerine Nebî: Onu sizin üzerinize Allah seçti. Ona geniş bir ilim ve üstün bir güç verdi. Allah, mülkünde (melikliği/krallığı) dilediğine verir. Allah Vâsiun/her şeyi kuşatan ve Alîm’dir/her şeyi bilendir.       

248.Nebî’leri onlara şunu da dedi: Tâlût’a meliklik/krallık verildiğinin âyeti/delili o Tâbût’un/Ahid Sandığı’nın size gelmesidir. Onu melekler getirecektir, Rabbinizden bir sükûnet ve içinde Musa ve Harun ailesinden hatıralar vardır. Eğer iman etmişseniz bunda sizin için kesin bir âyet/delil vardır!                                                                                           

249.Tâlût ordusuyla birlikte sefere çıktığında dedi ki: Allah sizi bir nehirle imtihan edecektir. Kim o nehirden (kana-kana) içerse benden değildir. İçmeyenler veya sadece bir avuç içenler bendendir! Onlardan pek azı müstesna büyük çoğunluğu o sudan (kana-kana) içtiler. Tâlût’a inananlar nehri geçince şöyle dediler: Bugün bizim, Câlût/Golyat ve askerlerine karşı koyacak gücümüz yok! dediler. Buna karşılık, Allah’ın huzuruna çıkacaklarına kesinlikle inananlar ise şöyle dediler: Geçmişte nice küçük birlikler, kendilerinden çok fazla olan ordulara karşı, Allah’ın izniyle zafer kazanmıştır. Allah sabredenlerle/dik duranlarla beraberdir!

250.Onlar, Câlût/Golyat ve ordusunun karşısına çıktıklarında şöyle dua ettiler: Rabbimiz! Üzerimize sabır yağdır! Ayaklarımızı sabit kıl/direnme gücü ver! Kâfirler topluluğuna karşı bize yardım et!                                

251.Nihayet Allah’ın izniyle onları yenilgiye uğrattılar. Dâvûd Câlût’u/ Golyat’ı öldürdü. Allah; Dâvûd’a mülk/hükümranlık ve hikmeti/doğru hüküm vermeyi öğretti. Ve ona dilediği ilimlerden öğretti. Eğer Allah, bazı insanları diğer bazı insanlarla defetmeseydi, yeryüzü fesada uğrardı. Lâkin Allah âlemlere karşı çok lütufkârdır.

(NOT: Dâvûd a.s.; Hz. Süleyman’ın babasıdır.) 

252.İşte bunlar Allah’ın âyetleridir. Onları sana hak/hakikat olarak okuyup/anlatıyoruz. Muhakkak ki sen, Rasûl’lerdensin.

253.İşte o Rasûl’ler ki (Biz) onlara farklı lütuflarda bulunduk. Bazılarıyla konuştuk, bazılarına da yüksek dereceler bahşettik. Meryem oğlu İsa’ya da beyyinâti/apaçık deliller verdik ve onu Ruh’ul Kudüs ile destekledik. Eğer Allah dileseydi, onlardan sonra gelen ümmetler kendilerine beyyinâtü/apaçık deliller geldikten sonra birbirleriyle savaşmazlardı. Fakat onlar ayrılığa düştüler, içlerinden bazısı iman etti, bazısı da inkâr ettiler. Evet, eğer Allah dileseydi onlar birbirleriyle savaşmazlardı (Ancak, Allah tercihi onlara bıraktı). Lâkin Allah dilediğini yapandır.

254.Yâ eyyühellezîne âmenû/Ey iman edenler! Alışverişin, velinin/ koruyucunun ve şefaatin/aracılığın olmadığı gün/Mahşer Günü gelmeden önce, size verdiğimiz rızıklardan infâk edin/hayra harcayın. Kâfirler zalimlerin tâ kendileridir.

255.Allah’tan başka ilâh yoktur. Hayy’dir/diridir, Kayyûm’dur/yönetendir O’nu ne gaflet basar, ne de uyku tutar. Göklerde ve yerde olan her şey sadece O’nundur. O’nun izni olmadan katında kim şefaat/ aracılık edebilir? Onların önlerinde/o anda/açıkta olanı da arkalarında/ önceki/ gizli olanı da O bilir. O dilemedikçe onlar O’nun ilminden hiçbir şey kavrayamazlar. O’nun hakimiyeti, gökleri ve yeri kuşatmıştır. Bunları/bu düzeni gözetip korumak O’na zor gelmez. O, Aliyy’dir/yücedir ve Azim’dir/azametli olandır. (Bu âyet, Âyet-el Kürsi diye bilinmektedir.)

(NOT: Şefaat Tefsirinde geniş bilgi verilmiştir.)

256.Lâ ikrâhe fiddîni/dinde zorlama/baskı yoktur; doğrular yanlışlardan tamamen ayrılmıştır. Kim tâgûtu/sapkınları reddederek Allah’a iman ederse, kopması imkânsız bir kulpa yapışmış olur. Allah, Semîun/her şeyi işiten ve Alîm/her şeyi bilendir.

257.Allah, iman edenlerin velisidir/koruyucusudur; onları karanlıklardan nûra/aydınlığa çıkarır. Kâfirlerin velisi/koruyucusu ise tağuttur/ sapkınlardır ve onları nûrdan/aydınlıktan çıkarıp karanlıklara sokar. İşte onlar cehennem ehlidirler, orada ebedî kalacaklardır.

(NOT:Veli/evliya sözcüklerine; koruyucu, destekleyici, taraftar gibi anlamların verilmesi uygundur. Zira, Kur’an yakın dost olarak halil sözcüğünü kullanmaktadır. Bak. 4.125)

258.Allah’ın kendisine verdiği mülk ve saltanata istinaden, Rabbi hakkında İbrahim’le tartışan kişiyi bilir misin? İbrahim: Rabbim hayat veren ve öldürendir! dediğinde o (Nemrut): Ben de yaşatır ve öldürürüm! dedi. İbrahim: Allah güneşi doğudan getirir, sen batıdan getirsene! deyince, o kâfir kişi (Nemrut) şaşkına döndü. Allah, zalimler topluluğunu doğru yola iletmez.

259.Veya şu kişi gibisini (düşünsene!). Binaları çökmüş ve harabeye dönmüş bir kente uğramış ve: Allah bu kenti ölümünden sonra nasıl diriltecek? demişti. Allah onu öldürdü ve yüz yıl sonra diriltip: Ne kadar kaldın? diye sordu. Bir gün, ya da daha az kaldım! dedi. Allah dedi ki: Hayır! Tam yüz yıl kaldın. Yiyeceğine ve içeceğine bak hala bozulmamış. Eşeğine de bak! Seni insanlara âyet/delil olman için böyle yaptık. Şimdi de (eşeğin) kemiklerine bak, onları nasıl yerine dizip sonra et kaplıyoruz! Gerçek açıkça belli olunca dedi ki: Anladım ki, Allah her şeye Kadîr’dir/ güç yetirendir!

260.Hani İbrahim: Rabbim! Ölüleri nasıl dirilttiğini bana göster! demişti. (Rabbi): Yoksa inanmadın mı? dedi. O da: İnandım da kalbimin tatmin olması için! diye cevap verdi. (Rabbi): Dört kuş yakala ve onları kendine iyice alıştır daha sonra onlardan her birini/bir parçasını bir dağın başına bırak. Nihayet onları kendine çağır, koşarak/uçarak sana geleceklerdir! Bilin ki Allah, Azîzdir/ üstün kudret sahibidir, Hakîmdir/hikmet sahibidir. 

261.Mallarını Allah yolunda infâk edenlerin/hayra   durumu, yedi başak bitirmiş ve her başağında yüz dane bulunan bir tohum gibidir. Allah, dilediğine kat kat verir. Allah Vasî’dir/imkânları geniştir, Alîm’dir/her şeyi bilendir.

(NOT: Ribâ Tefsirinde geniş bilgi verilmiştir.)

262.Mallarını Allah yolunda infâk eden/hayra harcayan, sonra başa kakmayan ve gönül kırmayanların Rableri katında mükafâtları vardır. Onlar, korkmayacaklar ve üzülmeyeceklerdir.

263.Mâ’rufa uygun/güzel bir söz söylemek ve kusurları affetmek, sonrasında incitme yapılan bir sadakadan daha hayırlıdır. Allah Ganî’dir/çok zengindir, Halîm’dir/hoşgörülüdür.

264.Yâ eyyühellezîne âmenû/Ey iman edenler! Allah’a ve Âhiret Günü’ne inanmadığı halde, insanlara gösteriş olsun diye malını infâk eden/hayra harcayan kimsenin yaptığı gibi; sadakalarınızı başa kakıp, gönül kırmak suretiyle boşa çıkarmayın. Bu kimsenin durumu, üzerinde biraz toprak bulunan ve şiddetli bir yağmurun çırılçıplak/topraksız bıraktığı bir kayanın durumu gibidir. İşte böyle kimseler/gösteriş için yaptıkları harcamalardan hiçbir sevap elde edemezler. Allah o kâfirler topluluğunu doğru yola iletmez.

265.Allah’ın rızasını kazanmak ve kendilerini geliştirmek için mallarını infâk edenlerin/hayra harcayanların durumu bir tepedeki bahçeye benzer. Bol yağmur yağar ve bu sayede iki kat ürün verir.Yağmur bol yağmasa çisenti bile yeter. Allah yaptıklarınızı görendir.

266.İçinden derelerin aktığı; hurma ve üzümlerle dolu bahçesinde her çeşit ürünlerin bulunduğu; çocukları bakıma muhtaçken sahibine de ihtiyarlığın gelip çatmış olduğu (birini düşünsene)? Bu haldeyken, ateşli bir kasırganın gelip bahçeyi yakıp kavurmasını ister mi? İşte Allah, âyetlerini size böyle açıklar ki düşünüp öğüt alasınız.

267.Yâ eyyühellezîne âmenû/Ey iman edenler! Kazandıklarınızdan ve yerden size rızık olarak bitirdiğimiz şeylerin iyilerinden infâk edin/hayra harcayın! Size verildiğinde almayı istemeyeceğiniz şeylerden başkalarına vermeye kalkmayın! Bilin ki Allah Ganî’dir/çok zengindir, Hamîd’dir/ övülmeye lâyık olandır.

268.O şeytan sizi fakirlikle korkutup fahşâya/çirkin şeylere yönlendirir. Allah ise size katından bir mağfiret/bağışlanma ve bir lütuf vadediyor. Allah Vasî’dir/imkânları geniştir, Alîm’dir/her şeyi bilendir.

269.(Allah) hikmeti/doğru hüküm vermeyi dileyene (hak edene) verir. Kime hikmet/doğru hüküm verme (kabiliyeti) verilmişse ona çok büyük bir nimet bahşedilmiş demektir. Bunu ancak Ulü’l-elbâb/aklı selim ve sağduyu sahipleri anlar.

270.Muhakkak ki Allah, yaptığınız her infâkı/hayra harcamayı ve adadığınız her adağı bilir. Fakat zâlimlerin hiçbir yardımcısı yoktur.

271.Sadakaları açıktan vermeniz güzeldir! Ama fakirlere verirken onu gizlemeniz sizin için daha hayırlıdır ve günâhlarınızın bir kısmına keffaret olur. Allah Habîr’dir/yaptıklarınızdan haberdardır.

272.Onları hidayete erdirmek senin görevin değildir. Zira Allah dileyeni/ tercih edeni doğru yola iletir. Yapacağınız her infâk/hayra harcama kendiniz içindir. İnfâkınızı/hayra harcamanızı sadece Allah’ın rızası için yapın. İnfâkınızın/hayra harcadıklarınızın karşılığı tam olarak verilecek ve size haksızlık da yapılmayacaktır.

273.İnfâkınızı/hayra harcamalarınızı, özellikle bütün zamanını Allah yolunda hizmete adayan ihtiyaç sahiplerine yapın. Onlar yeryüzünde (ticaret için) dolaşamazlar. Onurlu oldukları için de durumlarını bilmeyenler onları zengin zanneder. Sen onları simalarından tanırsın. Onlar yüzsüzlük ederek kimseden bir şey istemezler. Şüphesiz ki Allah, her infâkınızı/hayra harcamanızı bilendir.

274.Gece-gündüz, gizli-açık mallarını infâk edenlerin/hayra harcayanların mükâfatları Rableri katındadır. Onlara herhangi bir korku yoktur, onlar üzülmeyeceklerdir.

275.Ellezîne ye’külûn er ribâ/o ribâyı yiyen kimseler şeytanın çarptığı kimseler gibi şaşkın kalkarlar. Bu onların, alışveriş de mislür ribâ/o ribâ gibidir! demeleri yüzündendir. Oysa ki Allah alışverişi helâl ve harram er ribâ/o ribâyı haram kılmıştır. Bu nedenle, kime Rabbinden bir öğüt gelir de (ribâdan) vaz geçerse, (ribâ olarak) önceden aldıkları kendine kalır ve onun hesabı da Allah’a aittir. Her kim de tekrar (ribâya) dönerse işte onlar cehennem ahalisidir ve orada ebedî kalacaklardır.

276.Yemhakullâhü er ribâ/Allah o ribânın kazancını yok eder, sadakaları ise bereketlendirir. Allah, küfre dalanları ve günâhta ısrar edenleri sevmez.

277.Buna mukabil; iman edip salih amel işleyenler ve ekâmüs salâte/o namazı dosdoğru kılan ve zekâtı veren kimseler; işte onlar mükâfatlarını Rablerinden alacaklar ve onlara herhangi bir korku yoktur ve onlar üzülmeyeceklerdir.

278.Yâ eyyühellezîne âmenû/Ey iman edenler! Allah’a karşı takvâlı olun. Eğer mü’minseniz ve zerû mâ bekıye min er ribâ/o ribâ kazancından kalan alacaklarınızdan vazgeçin.

279.Eğer böyle yapmazsanız (riba yemeyi bırakmazsanız), Allah ve Rasûlünün size savaş açacağını bilin. Eğer tevbe ederseniz reûsü emvâliküm/sermayeniz sizindir. Böylece ne zâlim/zulmeden olursunuz, ne de mazlûm/zulme uğrayan olursunuz.

280.Şayet borçlu sıkıntıdaysa, rahatlayıncaya kadar ona mühlet verin. Alacağınızı tamamıyla tasadduk etmeniz/ bağışlamanız eğer bilirseniz sizin için daha hayırlıdır.

(NOT: Ribâ Tefsirinde geniş bilgi verilmiştir.)

281.Allah’ın huzuruna çıkarılacağınız o günden/Mahşer Günü’nden sakının. O gün, herkese kazandığının karşılığı tam olarak verilecek ve kimseye haksızlık yapılmayacaktır.

282.Yâ eyyühellezîne âmenû/Ey iman edenler, belli bir vadeye kadar birbirinize borçlandığınız zaman onu yazın. Aranızdaki borcu bir kâtip âdil olarak yazsın. Hiçbir kâtip, Allah’ın kendisine öğrettiği şekilde yazmaktan çekinmesin. Borçlu olan da borcunu yazdırsın, Allah’a karşı takvâlı olsun ve eksik yazdırmasın. Eğer borçlu, aklı yetmez veya kendisi yazdıramayacak durumdaysa, o takdirde onun velisi âdil olarak yazdırsın. Aranızdaki iki erkeği de şahit tutun. Eğer iki erkek yoksa; razı olacağınız bir erkek ile biri yanılırsa/ şaşırırsa diğerinin ona hatırlatması için iki kadın şahit (olsun)! Şahitler çağrıldıkları zaman (şahitlik etmekten) kaçınmasınlar! Küçük veya büyük olduğuna bakmaksızın vâdesiyle birlikte yazmaya üşenmeyin. Allah katında böylesi daha âdil, şahitlik için daha sağlam, şüpheye düşmemeniz için daha uygundur. Ancak, aranızdaki ticareti peşin yapıyorsanız onu yazmamanızda size bir vebal yoktur. Alışverişinizi şahit huzurunda yapın. Ancak bundan kâtip de şahitler de zarar görmesin, eğer onlara bir zarar verirseniz bu sizi fâsık/yoldan çıkmış olduğunuza delildir. Allah’a karşı takvâlı olun, bunu size Allah öğretiyor. Allah Alîm’dir/her şeyi bilendir.

(NOT: Bu âyet, Kur’an’ın en uzun âyetidir ve Mushaf’da tam bir sayfadır.)

283.Eğer yolculuktaysanız ve bir kâtip de bulamazsanız, borca karşılık bir rehin de yeterlidir. Eğer birbirinize güvenirseniz, kendisine güvenilen kimse emaneti yerine getirsin ve Rabbi olan Allah’a karşı takvâlı olsun. Şahit olanlar bildiklerini gizlemesin, kim onu gizlerse onun kalbi günahkârdır. Allah Alîm’dir/yaptıklarınızı bilmektedir.

284.Göklerde ve yerde olanların hepsi sadece Allah’a aittir. İçinizdekileri açığa vursanız da gizleseniz de Allah onu bilir ve ondan sizi hesaba çeker. Dileyeni/hak edeni bağışlar, dileyene/ müstehak olana da azap eder. Allah Kadîr’dir/her şeye gücü yetendir.

285.Âmenerrasûlü/Bu Rasûl Rabbinden kendine indirilenlere iman etti, mü’minler de. Hepsi; Allah’a, Meleklerine, Kitaplarına ve Rasûllerine iman ettiler. Rasûllerinin arasında ayırım yapmayız, işittik ve itaat ettik, bağışlamanı dileriz ey Rabbimiz! Senin huzuruna varacağız! derler.

286.Allah hiç kimseye gücünü aşan mükellefiyet yüklemez. Herkesin kazandığı iyilik kendi lehine ve işlediği kötülük de kendi aleyhinedir. Rabbimiz! Unutur ya da hata edersek bizi sorumlu tutma! Rabbimiz! Bizden öncekilere yüklediğin gibi ısrî/ağır yükü bize yükleme! Rabbimiz! Bize güç yetiremeyeceğimiz şeyleri de yükleme! Bizi affet! Bizi bağışla! Bize merhamet et! Sen bizim Mevlâmızsın, kâfir kavimlere karşı bize yardım et!

(NOT: Mevlâ kelimesi çok anlamlı kelimelerdendir: Mâlik-Nimet veren-Himaye eden-Koruyan-Gözeten-Yardım eden-Sahip-Yöneten-Efendi-Güvenilen…gibi anlamları vardır. Celâleddîn Rûmî’ye veya herhangi bir kişiye Mevlânâ denilmesi asla doğru değildir, zira bizim Mevlâ’mız sadece Allah’tır! Mevlâ kelimesinin Kur’an’da geçtiği âyetler şunlardır: (2.286*3.150*6.62*8.40*9.51*10.30*22.78*66.2,4) (Bakara sûresinin son iki âyeti Âmenerrasûlü olarak bilinmektedir.)

(Harun Sorkun-Gözden Geçirme: Mart 2022)

 

 

 

 

 

 

X