2 BAKARA SÛRESİ
(Medine’de inmiş olup, Kur’an’ın en uzun sûresidir ve 286 âyettir. Adını, İsrailoğulları’na kesmeleri emredilen bakaradan (sığırdan; boğadan-inekten aldığı için) Bakara adını almıştır Mushaf’ta 2nci, inişte ise 92nci sıradadır.)
Rahmân ve Rahîm Allah’ın adıyla.
1.Elif, Lâm, Mîm.
(Kur’an sûrelerinden bazılarının başında “hurûf-u mukattaa” denilen birtakım harfler vardır. Bunlar tek tek okunurlar ve kendilerinden sonra gelecek âyetlere dikkat çekerler!)
2-5.Kendisinde hiç şüphe olmayan bu kitap, müttakiler için bir hidayet rehberidir. Onlar gayba inanırlar, namazı dosdoğru kılarlar ve kendilerine verdiğimiz rızıktan (Allah rızası için) harcarlar. Sana indirilene ve senden önce indirilenlere de iman ederler, ahirete de kesinlikle inanırlar. İşte onlar, Rablerinden gelen bir hidayet üzeredirler ve kurtuluşa erenler de ancak onlardır.
(Müttakiler yani takvâ sahipleri; “Allah’tan korkup sakınanlar, Allah’a karşı sorumluluk bilincinde olanlar” şeklinde ifade edilmektedir. Bakara sûresinin 2-5 nci âyetleri müttakiler hakkında, 6-7 nci âyetleri kâfirler hakkında ve 8-20 nci âyetleri ise münâfıklar hakkındadır. Gayba inanmak: İnsanın bilgisi dışında kalan ve duyularla anlaşılması mümkün olmayan ve idraki aşan hakikatlere inanmaktır. Kur’an’ın yazdıklarına tam mânasıyla inanıp teslim olmaktır.)
6-7.İnkâr edenlere (kâfirlere) gelince, onları uyarsan da, uyarmasan da onlar için aynıdır, zira onlar iman etmezler. Bu nedenle, Allah sanki onların kalplerini ve kulaklarını mühürlemiş, gözlerine de perde inmiştir. İşte onlar korkunç bir azabı hak edenlerdir.
8-10.İnsanlardan öyleleri de vardır ki, inanmadıkları halde “Allah’a ve âhiret gününe inandık” diyerek Allah’ı ve müminleri aldatmaya çalışırlar; halbuki onlar yalnızca kendilerini aldatırlar fakat bunun farkında bile değillerdir. Onların kalplerinde hastalık vardır, Allah da onların hastalığını artırmıştır ve ısrarlı yalanları yüzünden onları can yakıcı bir azap beklemektedir.
11-12.Onlara: "Yeryüzünde bozgunculuk etmeyin" denildiğinde, "Biz sadece ıslah edicileriz" diye cevap verirler. Dikkat edin; asıl bozguncular onlardır ama bunun bile farkında değillerdir.
13.Onlara: "Siz de inanan insanlar gibi iman edin" denildiğinde, "O beyinsizlerin inandığı gibi mi inanalım?" diye cevap verirler. İyi bilin ki asıl beyinsizler kendileridir ama bunu bilmezler.
14.Onlar, iman edenlerle karşılaştıklarında "Biz de inanıyoruz!" derler. Şeytanlarıyla baş başa kaldıklarında ise "Aslında biz sizin yanınızdayız, onlarla sadece alay ediyoruz" derler.
15.Müminlerle alay etmelerinin cezasını Allah onlara elbette verecektir. Şimdilik onlara süre tanımakta ve onlar da azgınlıkları içinde bocalayıp durmaktadırlar,
16.Onlar, hidâyeti (doğruyu) bırakıp, dalâleti (sapıklığı) tercih etmişlerdir, onların bu tercihleri kazanç getirmeyecek ve doğru yolu da bulamayacaklardır.
17.Münafıkların durumu, meşale yakmak isteyen bir kimsenin durumuna benzer. Meşale etraflarını aydınlatınca (sanki) Allah onların gözlerinin nurunu alıvermiş ve onları bir şey göremez halde karanlıklar içinde bırakmıştır.
18.Onlar, gerçeğe karşı sağır, dilsiz ve kör kesilirler; gittikleri yanlış yoldan geriye dönemezler.
19.Zifiri karanlıklar içerisinde, gök gürültüsü ve şimşek çaktığı bir yerde, bardaktan boşanırcasına yağan yağmura tutulmuş kimseye de benzerler. Şiddetli gürültüden ölecekleri korkusuyla parmaklarıyla kulaklarını tıkarlar. Allah, o münafıkları kuşatan her şeyi bilendir.
20.Şimşek neredeyse gözlerini kör eder. Önlerini her aydınlattığında o aydınlıkta yol alırlar, üzerlerine karanlık çöktüğünde de çakılıp kalırlar. Allah dileseydi, işitmelerini ve görmelerini büsbütün yok ederdi. Allah, her şeye gücü yeten ve ölçü koyandır.
21.Ey insanlar! Sizi ve sizden öncekileri yaratan Rabbinize kulluk edin ki takvaya (kurtuluşa) eresiniz.
22.Rabbiniz, yeryüzünü altınıza bir döşek gibi sermiş, gökyüzünü de üstünüze adeta bir tavan yapmıştır. Gökten yağmur yağdırmış ve böylece size rızık olarak meyveler ve ürünler bitirmiştir. Öyleyse, bütün bunları bile bile Allah'a şirk (ortak) koşmayın.
23.Kulumuza (Muhammed'e) indirdiğimizden (Kur'an'dan) şüpheniz varsa Allah ile aranıza koyduklarınıza (ilahlarınıza) yalvarın da ondakine (Kur'an'dakine) denk bir sûre getirin! İddianızda haklıysanız haydi durmayın!
24.Ama eğer bunu yapamazsanız (ki asla yapamayacaksınız) o halde yakıtı insanlar ve taşlar (putlar) olan ve inkâr edenler için hazırlanmış olan ateşten sakının
25.İman edip bu imanına uyumlu salih amel işleyenleri (yararlı işler yapanları) içinden ırmaklar akan cennetlerle müjdele! Kendilerine oranın nimetlerinden ikram edildiğinde "Biz bunları daha önce de tatmıştık" derler. Çünkü onlara verilen dünyadaki nimetlerin benzeridir. Orada, kusursuz hale getirilmiş eşleri de olacak ve ebedi (ölümsüz olarak) kalacaklardır
26.Allah bir sivrisineği ve ondan küçük olanı örnek vermekten çekinmez. Ancak, iman edenler bunun Rablerinden bir gerçek olduğunu bilirler. Kâfirler ise: "Allah böyle bir örnekle neyi anlatmak istedi?" derler. Allah, bu yolla birçoğunun sapıklığını, birçoğunun da doğru yolda olduğunu ortaya koyar. O'nun sapık saydıkları ise yoldan çıkmış olanlardır (fâsıklardır).
27.Fâsıklar, Allah'a söz verdikten sonra ahdini bozan, Allah'ın emrettiği bağları koparıp atan ve yeryüzünde bozgunculuk yapan kimselerdir. İşte onlar, hüsrana uğrayacak olanlardır. (7.172*13.20-25*50.16)
28.Cansızken size hayat bahşeden, ardından sizi öldürecek ve ondan sonra da diriltecek olan, sonra da kendi huzurunda toplayacak olan Allah'a karşı nasıl olur da nankörlük yaparsınız?
29.Yeryüzünde bulunan her şeyi sizin için yaratan O'dur. Sonra da göğe yönelip onu yedi gök olarak düzenlemiştir. Her şeyi bilen O'dur.
30.Hani Rabbin meleklere: "Ben yeryüzünde bir halife/vekil görevlendireceğim" dediği zaman, melekler "Biz Seni hamd ederek tesbih ve takdis edip dururken, orada bozgunculuk edecek ve kan dökecek birini mi görevlendireceksin? demişlerdi, Allah da onlara "Ben sizin bilmediklerinizi bilirim" buyurmuştu. (2.30,178*5.33*14.10,42*16.61 *18.80*35.45)
31.Adem'e tüm isimleri (isim koymayı) öğretti sonra meleklere: "Eğer doğru söylüyorsanız şunların isimlerini Bana söyleyin!" dedi.
32.Melekler: "Sen yüceler yücesisin. Seni noksan sıfatlardan tenzih ederiz. Senin öğrettiklerinden başka bizim bir bilgimiz yoktur. Her şeyi tam bilen ve her hükmünde tam isabet kaydeden yalnızca Sensin!" dediler.
33.Allah, "Ey Adem! Şunların isimlerini (neye yaradıklarını) söyle!" dedi. Adem isimleri söyleyince: "Ben size, Ben göklerin ve yerin gaybını (gizlisini-saklısını) bilirim. Neyi açığa vurduğunuzu, içinizde neyi sakladığınızı da bilirim" dememiş miydim?
34.O zaman meleklere: “Âdem’e secde edin!” dediğimiz vakit hepsi secde ettiler ama İblis öyle yapmadı, büyüklenerek direndi ve kâfirlerden oldu. (17.61-64*18.50,51*20.115-123*38.71-85)
(Buradaki secde etme, ibadet manâsında olmayıp Âdem'e saygı gösterme manâsındadır.)
35.Dedik ki: "Ey Âdem! Eşinle birlikte şu cennete (bahçeye) yerleşin, beğendiğiniz nimetlerden çekinmeden yiyin, yalnız şu ağaca yaklaşmayın, yoksa zalimlerden olursunuz!" (20.115-123)
36.Fakat şeytan, o ağaç yüzünden onların ayaklarını kaydırarak sahip oldukları konumdan çıkmalarına sebep oldu. Ve Biz: "Birbirinize düşman olarak inin oradan. Sizin için yeryüzünde geçici bir hayat alanı ve geçimlik olacak" dedik.
37.Bu sırada Âdem, Rabbinden uyarılar aldı ve tevbe etti. Rabbi de tevbesini kabul etti. Çünkü Allah, samimi tövbeleri kabul eden ve merhameti bol olandır.
38.Onlara: "Oradan hep birlikte çıkıp gidin. Tarafımdan size bir hidayet (rehber) geldiğinde kim ona uyarsa onlara hiçbir korku yoktur ve onlar üzülmeyeceklerdir" dedik.
39.İnkâr edip âyetlerimizi yalanlayanlara gelince, onlar cehennemliktir ve orada ebedi kalacaklardır.
40.Ey İsrailoğulları! Size verdiğim ninetlerimi hatırlayın, Bana verdiğiniz söze uyun ki Ben de size verdiğim söze uyayım. O halde, azabımdan korkun da verdiğiniz sözden dönmeyin. (3.81)
41.Elinizdeki kitabı (Tevrat'ı) onaylayan indirdiğim bu kitaba (Kur'an'a) inanın, onu inkâr edenlerin ilki olmayın. Âyetlerimi az bir pahaya satmayın. Ey İsrailoğulları! Bana verdiğiniz sözü yerine getirmede sorumlu ve duyarlı davranın ve gazabımdan korkun.
42.Hakkı batıl ile karıştırmayın (batıl kılığına sokmayın) ve bile bile hakkı gizlemeyin.
43.Namazı dosdoğru kılın, zekâtı verin ve rükû edenlerle birlikte rükû edin. (Âyet, Ehl-i Kitab'ın da bizim gibi namaz ve zekâtla yükümlü olduklarını ifade etmektedir. Ayrıca başka âyetlerde diğer bütün ümmetlerin de aynı şekilde yükümlü oldukları görülmektedir.)
44.Siz, insanlara iyilik yapmalarını öğütleyip kendinizi unutuyor musunuz? Hem de ilahî kitabı da okumaktasınız. Siz hiç düşünmüyor musunuz?
45.Sabrederek (direnerek) ve salât ile (dik durarak/yardımlaşarak) Allah'tan yardım isteyin. Bu, tam bir teslimiyetle Allah'a inanıp-güvenenler dışındakilere zor gelir.
46.Allah'a inanıp güvenenler ise bir gün Rablerine kavuşacaklarına ve hesap vermek üzere O'nun huzuruna çıkacaklarına kesin gözüyle bakarlar.
47.Ey İsrailoğulları! Size verdiğim nimetimi ve bir zamanlar sizin diğer kavimlere üstün gelmenizi sağladığımı hatırlayın. (2.47,122*3.139*44.32*45.16)
48.Öyle bir günden sakının ki o gün; hiçbir kimsenin diğerine faydası dokunmayacak, hiç kimseden şefaat (aracılık) kabul edilmeyecek, hiç kimseden kurtuluş akçesi alınmayacak ve hiçbir kimse asla yardım göremeyecektir.
49.Sizi Firavun hanedanın zulmünden kurtardığımızı da hatırlayın. Onlar size en kötü işkenceleri yapıyor, erkek çocuklarınızı öldürüp, kadınlarınızı (kötü emellerle) sağ bırakıyorlardı. Bu, sizin için Rabbinizden büyük bir imtihandı.
50.Bir gün, denizi yarıp sizi kurtarmış ve Firavun hanedanını da gözlerinizin önünde boğmuştuk.
51.Musa ile kırk geceliğine sözleştiğimizde onun arkasından buzağıyı ilah edindiniz ve böylece zalimleden oldunuz.
52.Buna rağmen, belki şükredersiniz diye sizi bir kez daha affettik.
53.Doğru yolu bulmanız için de Musa'ya kitabı ve furkanı vermiştik.
54.Musa kavmine demişti ki: "Ey kavmim! Buzağıyı ilah edinmekle kendinize büyük zulüm yaptınız, derhal yaratıcınıza tevbe edin ve nefislerinizdeki (buzağı sevgisini) öldürün. Böyle yapmanız eşsiz yaratıcınız katında, sizin için daha hayırlıdır. (Tevbe etmeniz üzerine de) Allah sizin tevbenizi kabul etmişti. Çünkü O; tevbeleri kabul edendir, merhamet sahibidir.
55.Bir zaman da: "Ey Musa! Allah'ı apaçık görünceye kadar sana inanmayacağız" demiştiniz. Ardından bön bön bakınırken şiddeti bir gürültüyle yıldırım çarpmışa dönmüştünüz.
56.Bir süre kendinizden geçmiş halde kaldıktan sonra, şükredebilmeniz için sizi kendinize getirdik.
57.Çölde bulutları üzerinize gölgelik yaptık, kudret helvası ve bıldırcın eti ikram ettik ve "İhsan ettiğimiz bu güzel rızıklardan yiyin" dedik. Fakat onlar, bunca nimetlerimize nankörlük ettiklerinden, Bize değil kendilerine kötülük etmiş oldular.
58.Bir zamanlar da şöyle demiştik: "Şu şehre girin, canınızın çektiklerinden bol bol yiyin. Ama (şehrin kapısından) tevazu içinde girin ve hıtta (bizi affet) deyin! Böylece Biz de sizin hatalarınızı bağışlayalım ve size olan nimetlerimizi de artıralım."
59.Ne var ki nakörler, kendilerine tembih edilen sözü başka bir sözle değiştirdiler. Biz de yoldan çıkmaları sebebiyle zulmedenlerin üzerine gökten bir azap indirdik.
60.Bir zaman Musa kavmi için su istemişti, Biz de ona: "Asanla kayaya vur" demiştik. Bunun üzerine kayadan on iki pınar fışkırmış ve her boy su içeceği pınarı bilmişti. "Allah'ın rızkından yiyin için, fakat yeryüzünde bozgunculuk yapmayın" dedik.
61.Bir zaman yine kavmi "Ey Musa! Doğrusu biz tek çeşit yiyecekle yetinemeyiz. Rabbine dua et de bize topraktan; sebze, salatalık, sarımsak, mercimek, soğan gibi ürünler çıkarsın" demişti. Musa da: "Daha iyi olanı, daha aşağı olanla mı değiştirmek istiyorsunuz? O halde aşağılanmış olarak şehre (Mısır'a) dönün, istedikleriniz orada var" demişti. Başlarına sefillik ve çaresizlik çökmüş, Allah'ın öfkesiyle yıkılmışlardı. Çünkü, Allah'ın âyetlerini inkâr ediyorlar ve Nebi’leri haksız yere öldürüyorlardı. Bütün bunlar, isyan etmelerinin ve haddi aşmalarının sonucudur. (2.61,87,90*3.21-22,112,183-184*4.155-156*5.70)
62.Şüphesiz bu Kitaba inananlar ile Yahudiler, Hıristiyanlar ve Sâbiîler'den kim Allah’a ve âhiret gününe inanıp sâlih amel işlerse, Rabb’leri katında onların ödülü vardır. Onlara korku yoktur ve onlar mahzun da olmayacaklardır. (2.62,136*5.69)
63.Bir gün Tur (Sina) dağını üstünüze kaldırarak sizden kesin söz almıştık: "Size verdiğimize (Kitaba) sımsıkı sarılın, onda olandan öğüt alın ki kötü akibetten korunabilesiniz!" demiştik.
64.Sonra bunun ardından yine yüz çevirmiştiniz. Allah'ın size lütfu ve merhameti olmasaydı kaybedenlerden olurdunuz.
65.İçinizden cumartesi yasağını çiğneyenlerin akıbetini elbette biliyorsunuz. Onlara, "maymunlardan beter olun" demiştik.
66.Bu cezayı, hem o devirde yaşayanlara hem de gelecek nesillere ibret olsun, müttakilere ise öğüt olsun diye yapmıştık.
67.(Faili meçhul bir cinayetin işlendiği) bir gün Musa kavmine, "Allah, size bir sığır kesmenizi emrediyor!" dedi. Onlar, "Sen bizimle alay mı ediyorsun?" dediler. O, "Hayır, ben alay eden biri olmaktan Allah'a sığınırım!" dedi. (2.73,179*12.74-76)
68.Kavmi, "Öyleyse bizim için Rabbine sor, onun nasıl bir sığır olduğunu bize açıklasın!" dedi. Musa, "Allah, o ne yaşlı, ne de körpe, ikisi arasında orta yaşlı bir sığır olacak" diyor. Haydi artık size verilen emri yerine getirin.
69.Bu defa da "Bizim için Rabbine sor, sığırın rengini tam olarak bize açıklasın!" dediler. Musa, "Rabbim; bu sığır bakanların hoşuna giden, parlak sarı renkli bir sığır olacak" diyor, dedi.
70.Onlar tekrar, "Bizim için Rabbine bir daha sor, onun nasıl bir sığır olduğunu bize iyice açıklasın! Zira bize göre, o özellikler birçok sığırda (müteşabih) var. Allah bulmamızı tercih ederse biz onu buluruz" dediler.
71.Musa, Rabbim diyor ki: "O, çift sürmek ve tarla sulamak için boyunduruğa koşulmamış, kusursuz, alacasız bir sığır olmalı." "Eh işte, şimdi oldu" dediler. Sonunda uygun sığırı bulup kestiler. Fakat, neredeyse emri yerine getirmeyeceklerdi!
72.Bir gün bir kişiyi öldürüp suçu da birbirinizin üzerine atmıştınız. Oysa Allah, bütün gizlediklerinizi ortaya çıkaracak güce sahiptir.
73.Bunun üzerine Biz; "Faili meçhul cinayetlerde katilin bulunması için (uygulamakta olduğunuz) yöntemi uygulayın" dedik. Allah (katili ortaya çıkarmak suretiyle) cinayetleri engeller ve akledersiniz diye size öğüt verir. (2.67,179*12.74-76)
(NOT: İsrailoğulları şeriatında fail-i mechul bir cinayet işlendiğinde katilin bulunması için kasâme yöntemine başvuruyorlardı: Bir sığır kesiyorlar, şüpheli kişiler kesilen sığırın kanıyla ellerini yıkıyor ve ölenin katili olmadıklarına dair toplumun huzurunda yemin ediyorlardı. Bu yemini etmeyen şüpheli kişinin, ölenin katili olduğu kabul ediliyordu. Tesniye, Bab 21, ayet 1-9*Menâr, I-351). Hırsıza verilecek ceza için, Yûsuf 74-76’daki hırsızın kendi memleketindeki şeriatın uygulanması buna örnektir. Âyete bizim gibi meal verenler: Eliaçık, Rİ* Elik, H*Esed, M* İslamoğlu, M* Öztürk, M*Şener, AK*Yıldız, M)
74.Bütün bunların ardından yine de kalpleriniz katılaşıp taş gibi oldu, hatta daha da sertleşti. Çünkü içinden pınarlar fışkıran taşlar vardır. Çatlayıp içinden su çıkan, hatta Allah korkusundan aşağı yuvarlanan taşlar da vardır. Yaptığınız hiçbir şey, Allah'a gizli kalmaz.
75.Şimdi bunların size inanıp güvenmelerini mi bekliyorsunuz? İçlerinden bir kısmı, Allah'ın sözünü dinleyip akıllarına da yattıktan sonra onu başka tarafa çekerler. Bunu da bile bile yaparlar.
76.Allah'ın Kitabına inanıp güvenenlerle karşılaşınca "Biz de inanıp güveniyoruz" derler. Birbirleriyle baş başa kalınca da şöyle derler: "Allah'ın size gösterdiği şeyi (Kitabın doğru olduğunu) ne diye onlara söylüyorsunuz? Rabbinizin katında size karşı delil getirsinler diye mi? Hiç aklınızı kullanmaz mısınız?"
77.Allah'ın, onların gizlediklerini de açığa vurduklarını da bildiğinin farkında değiller mi?
78.Onların bir kısmı ümmidir (Tevrat’ı bilmeyendir), kendi kuruntuları dışında Tevrat'ı bilmezler, onlar sadece zanda bulunurlar.
79.Kitabı elleriyle (tahrif ederek) yazıp, sonra onu az bir bedel karşılığında satmak için “Bu, Allah katındandır diyenlerin vay haline!" Elleriyle yazdıklarından dolayı yazıklar olsun onlara, kazandıklarından dolayı da yazıklar olsun!
80."Bize, sayılı günler dışında azap dokunmayacak" diyorlar. De ki: "Yoksa Allah'tan bir söz mü aldınız! Allah, sözünden dönmez. Yoksa Allah hakkında bilmediğiniz şeyler mi uyduruyorsunuz?" (3.24)
81.Hayır, iş onların sandığı gibi değil! Günah işleyen ve bunu hayat tarzı haline getirerek günaha batan kişiler cehennem ehlidir ve orada ebedi olarak kalacaklardır.
82.İman edip salih amel işleyenler ise cennet ehlidir ve onlar orada ebedi kalacaklardır.
83.Bir zamanlar İsrailoğullarına: “Allah’tan başkasına kulluk etmeyeceksiniz, ana-babaya, akrabaya, yetimlere, yoksullara iyilik edeceksiniz. İnsanlara doğru ve güzel söz söyleyin, namazı kılın, zekâtı verin” diye emretmiş ve kendilerinden de söz almıştık. Sonunda çok azı müstesna, verdikleri sözden döndüler. (2.83,177,215*76.7-11*90.13-18)
84.”Birbirinizin kanını dökmeyeceksiniz, birbirinizi yurtlarınızdan çıkarmayacaksınız” diye sizden söz almıştık, siz de bunu kabul etmiştiniz ve şahitlik etmiştiniz.
85.Ama siz yine birbirinizle savaşıyorsunuz, kesin yasak olmasına rağmen kavminizden bir kısmını yurtlarından çıkarıyor, onlara karşı yapılan kötülüklere ve düşmanlığa destek veriyorsunuz. Elinize esir düştüklerinde de fidye karşılığında serbest bırakıyorsunuz. Yoksa siz kitabın bir kısmına inanıp, bir kısmını inkâr mı ediyorsunuz? Sizden böyle yapanların cezası dünya hayatında rezil olmaktan başka bir şey değildir! Âhiretde ise çok şiddetli bir azaba mahkûm olmaktır. Allah, bütün bu yaptıklarınızı bilmektedir.
86.İşte onlar, âhireti feda edip dünya hayatının satın alan kimselerdir. Onların cehennemdeki azapları hiç hafifletilmeyecek ve onlara yardım da edilmeyecektir.
87.Musa'ya o kitabı vermiş, ardından da onun izinden giden Rasüller göndermiştik. Meryem oğlu İsa'ya da açık belgeler (mucizeler) vermiş, onu Kutsal Ruh (Cebrail) ile güçlendirmiştik. Hoşunuza gitmeyen mesajla gelen her Rasule küstahça başkaldıracak mısınız? Bir kısmını yalancılıkla itham edecek, bir kısmını da öldürecek misiniz? (2.61,87,90*3.21-22,112,183-184*4.155-156*5.70)
88.Onlar "bizim kalbimiz kapalı" dediler. Hayır, âyetleri inkâr ettiklerinden dolayı Allah onlara lanet etti (dışladı). Onların pek azı inanır.
89.Nihayet Allah katından, yanlarındaki olanı onaylayan Kitap geldi. Önceleri kâfirlere karşı, bu Kitapla önlerinin açılmasını bekliyorlardı. Ama bekledikleri bu Kitap (Kur'an) gelince, onu inkâr ettiler. Allah'ın laneti (dışlaması) böyle inkârcılaradır.
90.Kendilerini ne kötü sattılar. Allah, seçtiği bir kuluna (Muhammed'e) iyilik edip kitap indirdi diye Allah'ın indirdiği her şeye kendilerini kapadılar. Başlarına gazap üstüne gazap geldi. O kâfirlerin hak ettikleri, alçaltıcı bir azaptır. (2.61,87,90*3.21-22,112,183-184*4.155-156*5.70)
91.Onlara, "Allah'ın indirdiği Kur'an'a iman edin" denildiğinde "Biz sadece kendimize indirilen Kitaba inanırız" der, onun dışındakileri inkâr ederler. Halbuki Kur'an, ellerindekini (Tevrat'ı) tasdik eden ilahî bir vahiydir. "Gerçekten elinizdeki Kitaba inanmış idiyseniz, daha önce Allah'ın (üstelik, sizden olan) Nebi’lerini neden öldürdünüz?" diye onlara sor.
92.Musa size apaçık belgelerle gelmişti. Onun ardından siz yine buzağıyı ilah edinmiştiniz ve böylece kendinize zulmetmiştiniz.
93.Bir gün Tur'u tepenize kaldırarak sizden kesin söz almış, "Size verdiğimize sıkı sarılın ve dinleyin" demiştik. Siz de "Dinledik ve sıkı sarıldık" demiştiniz. Oysa âyetleri görmezlikten gelmeniz sebebiyle buzağı tutkusu içinize işlemişti. De ki: "Bozuk inancınız size ne kötü şeyler yaptırıyor. Eğer gerçekten inansaydınız (böyle yanlışları yapmazdınız)". (42.52*68.4)
94.Onlara de ki: "Eğer ahiret yurdu (cennet), Allah katında sadece size aitse ve siz de bu inancınızda samimi iseniz, hemen ölümü isteyin de görelim."
95.Fakat onlar, daha önce işledikleri günahlar yüzünden hiçbir zaman ölümü isteyemezler. Allah, zalimleri çok iyi bilir.
96.Sen onları, (ölümü istemek bir yana) insanların içinde yaşamaya en düşkün olanlar olarak bulursun, hatta onlar müşriklerden daha çok dünyaya düşkündürler. Onların her biri bin yıl (yıllarca) yaşamayı arzu ederler. Ne kadar yaşarlarsa yaşasınlar, bu onları azaptan kurtaramayacaktır. Allah, onların her yaptıklarını görmektedir.
97.De ki: "Kim Cebrail'e düşmanlık ederse, iyi bilsin ki, ellerindeki kitabı tasdik eden, inananlar için bir hidayet ve müjde olan bu vahyi senin kalbine Allah'ın izniyle o (Cebrail) indirmiştir."
98.Kim; Allah’a, Meleklerine, Rasüllerine (elçilerine), Cebrail’e ve Mikail’e düşman olursa bilsin ki Allah da böyle kâfirlerin düşmanıdır.
99.Andolsun ki, sana apaçık âyetler indirdik. Onları fâsıklardan başka kimse inkâr etmez.
100.Bunlar ne zaman bir anlaşma yapsalar, içlerinden bir grup onu bozup atmıyor mu? Hatta bunların çoğunun inancı bile yoktur.
101.Allah tarafından kendilerine gelen vahyi tasdik eden bir Rasül geldiğinde, Ehl-i Kitaptan bir grup sanki hiçbir şey bilmiyorlarmış gibi Allah'ın kitabına sırtlarını döndüler.
102.Onlar, Süleyman'ın iktidarı aleyhine şeytan tabiatlı kimselerin anlattıkları şeye uydular. Süleyman kâfir olmadı ama, insanlara o büyülü sözleri öğreten şeytan tabiatlı kimseler kâfir oldular. Yine onlar, Bâbil'de Hârût ve Mârût adlı iki melikin (şehzadenin) başına gelenlerin de arkasına düştüler. Halbuki onlar: "Biz bir imtihan vasıtasıyız, sakın büyü yaparak kâfir olmayın!" demeden kimseye bir şey öğretmezlerdi. Onlar, bu ikisinden, karı kocanın arasını açacak şeyler öğreniyorlardı, ama Allah'ın izni olmadan kimseye zarar veremezlerdi. Onlar, bunu tercih edenin ahirette hiçbir nasibi olmadığını da çok iyi biliyorlardı. Onlar, kendilerini ne kötü bir şey karşılığında sattılar. Keşke bunu da bilselerdi!
103.Onlar, iman ederek Allah'ın emrine karşı gelmekten sakınsalardı, Allah'ın onlara vereceği sevap daha da hayırlı olacaktı. Keşke bunu bilselerdi!
104.Ey inananlar! Rasüle, “râinâ” (bizi güt, olmaz olası) demeyin, “unzurnâ” (bizi koru, gözet) deyin ve onu dinleyin. İnkâr edenleri acı bir azap beklemektedir.
105.Ehl-i Kitap'tan kâfir olanlarla müşrikler, Rabbinizden size hayırlı bir şeyin (risaletin ve vahyin) gelmesini istemezler. Halbuki Allah, rahmetini (risaleti ve vahyi) dilediğine verir ve büyük ikram sahibidir.
106.Biz, daha iyisini veya aynısını getirmedikçe (önceki ümmetlere indirilen) bir âyeti (delili) neshetmeyiz veya unutturmayız. Allah, her şeye kadirdir.
107.Göklerin ve yerin hükümranlığı yalnız Allah'a aittir. Allah ile aranıza koyacağınız bir veliniz (yakın dostunuz) ve yardımcınız da yoktur.
108.Yoksa size gelen Rasulden, daha önce Musa'dan istenene benzer şeyleri mi istiyorsunuz? Kim; (böyle isteklerde bulunarak) imanı bırakıp küfrü tercih ederse, o doğru yoldan sapmıştır.
109.Kitap Ehlinden birçoğu, inanıp güvenmenizden sonra sizin Kitap'tan yüz çevirmenizi isterler. Bunu, gerçekleri görüp bildikten sonra, içlerindeki kıskançlıktan dolayı yaparlar. Allah'ın emri gelinceye kadar onlara ilişmeyin, kendi hallerinde bırakın. Şüphesiz Allah her şeye kadirdir.
110.Namazı hakkıyla eda edin, zekâtı verin! Bu dünyada hayır olarak yaptıklarınızın mükâfatını âhirette Allah katında bulursunuz. Zira Allah, yaptığınız her şeyi görmektedir.
111.Kitap Ehli, “Yahudiler veya Hıristiyanlar hariç, hiç kimse cennete giremeyecek” dediler. Bu onların boş kuruntusudur. Sen onlara de ki: “Doğru söylüyorsanız, delilinizi getirin!”
112.Bilâkis, cennete asıl girecek olanlar, bütün ihlas ve samimiyetiyle Allah’a teslim olmuş olanlardır. Onlar, yaptıklarının mükâfatını Allah katında bulacaklar. Onlara korku yoktur ve onlar üzüntü de duymayacaklardır.
113.Kitab'ı okudukları halde; Yahudiler "Hristiyanların dini bir temeli yoktur", Hristiyanlar da "Yahudilerin dini bir temeli yoktur" derler. Bilmeyenler de benzer şeyler söylerler. Allah, onların anlaşamadıkları konudaki hükmünü Kıyamet Günü verecektir.
114.Allah’ın mescitlerinde O'nun adının anılmasını engelleyen ve orayı harabeye çevirmeye çalışandan daha zâlim kim vardır? Onlar, korkuya kapılmadan oralara giremezler. Onlar için dünyada rezillik ve ahirette de büyük azap vardır.
115.Doğu da, batı da Allah'ındır. Bu bakımdan nereye dönerseniz dönün, sonuçta O'na yönelmiş olursunuz. Allah her şeyi kuşatan ve her şeyi bilendir.
116.”Allah çocuk edindi” dediler. Hâşâ, O'nun çocuğa ihtiyacı mı olur! Göklerde ve yerde olanların hepsi O’nundur, hepsi O’na boyun eğmiştir.
117.O, gökleri ve yeri örneksiz ve eşsiz güzellikte yaratandır. Bir şeyi yaratmak istedi mi, ona sadece “Ol” der, o da hemen oluşmaya başlar.
118.İlimden yoksun olanlar; "Allah bizimle konuşsa yahut bize bir mucize gelse ya!" derler. Onlardan öncekiler de aynen öyle diyorlardı, kalpleri birbirine benzedi (müteşabih). Biz, inanmak isteyen bir topluluk için âyetleri açık açık gösterdik.
119.Biz seni, doğru bilgiyle müjdeleyesin ve onunla uyarasın diye gönderdik. Sen, cehennem halkından sorumlu tutulmayacaksın.
120.Sen onların dinlerine uymadıkça, Yahudiler ve Hristiyanlar asla senden memnun olmazlar. Onlara de ki: "Doğru yol Allah'ın gösterdiği yoldur." Sana bu bilgi geldikten sonra eğer onların isteklerine uyarsan, Allah'ın azabından seni koruyacak veli (yakın dost) da, yardımcı da bulamazsın.
121.Kendilerine verdiğimiz Kitaba hakkıyla uyanlar, bu Kitaba (Kur'an'a) inanırlar. Bunu inkâr edenler ise hüsrana uğrayanlardır.
122.Ey İsrailoğulları! Size verdiğim nimetlerimi ve sizi çağınızın diğer milletlerine üstün kıldığımı aklınızdan çıkarmayın! (Her Nebinin ümmeti inandığı sürece, o dönemin en üstün toplumu olur.) (2.47,122*3.139*44.32*45.16
123.Öyle bir günden (Mahşer Gününden) sakının ki: O gün hiçbir kimse bir başkasının günahını yüklenemez, hiçbir kimseden fidye kabul edilmez, şefaatin (aracılığın) kimseye faydası olmaz ve hiç kimse bir başkasından yardım da göremez.
124.Bir zamanlar Rabbi, İbrahim'i birtakım sözlerle imtihan etmiş, o da tam olarak başarı göstermişti. Rabbi de ona "Ben, seni insanlara imam (önder) yapacağım!" dedi. O da "soyumdan da olsun!" deyince Rabbi, "Yanlış yapanlar sözümün kapsamına girmez" dedi.
125.Biz, Beytullah’ı (Kâbe’yi) insanlara sevap kazanılacak bir toplantı ve güvenli bir yer yaptık. Siz de İbrahim’in makamından bir namaz (dua) yeri edinin. İbrahim ve İsmail’e de şöyle emrettik: “Tavaf edenler, itikâfa girenler, rükû ve secde edenler için bu Ev’imi tertemiz tutun!” (2.125*3.96-97)
126.Bir gün İbrahim şöyle dua etti: "Rabbim, burayı güvenli bir şehir yap! Buranın halkından Allah'a ve ahiret gününe inananları her üründen yararlandır!" Allah şöyle buyurdu: "Âyetleri görmezlikten gelenlere (kâfirlere) de bir süre nimet verir, sonra onları (kâfirleri) ateş azabına mahkûm ederim. Ne kötü hale düşmektir o!"
127.İbrahim, İsmail ile beraber Kâbe'nin temellerini yükselttiği sırada şöyle yalvardı: "Rabbimiz, bunu bizden kabul et, işiten ve bilen Sen'sin!"
128."Rabbimiz! İkimizi de Sana teslim olmuş kişiler yap, soyumuzdan gelenlerden de Sana teslim olmuş bir toplum oluştur! Bize menâsikimizi (hac ve umre yapacağımız yerleri) göster ve tevbemizi kabul et! Sana yönelenleri (tevbe edenleri) kabul eden, iyiliği bol olan Sen'sin.
129."Rabbimiz! Bunların içinden bir Rasul gönder de onlara Sen’in âyetlerini okusun! Kitabı ve hikmeti öğretsin ve onları geliştirsin! Üstün olan, doğru karar veren Sen'sin!"
130.Düşünme melekelerini kaybetmiş olandan başka kim İbrahim'in dininden yüz çevirir? Biz onu dünyada seçkin kıldık, ahirette de iyiler arasında olacaktır.
131.Rabbi ona (İbrahim’e), “Müslüman olup bana teslim ol!” dediğinde o şu cevabı vermişti “Âlemlerin Rabbine teslim oldum!”
132.İbrahim de bunu kendi oğullarına vasiyyet etti. Yakup da, “Oğullarım! Allah sizin için bu dini seçti, o halde sadece müslümanlar olarak can verin!” dedi.
133.Yakub ölmek üzereyken onun yanında mıydınız? Oğullarına, "Benim vefatımdan sonra kime kulluk edeceksiniz?" diye sormuş, Onlar da: "Ataların İbrahim, İsmail, İshak'ın ve senin tek ilahın olan Allah'a kulluk edeceğiz. Biz zaten O'na teslim olmuş kimseleriz!" demişlerdi.
134.Onlar gelip geçmiş bir toplumdur. Onların kazandıkları kendilerine, sizin kazandıklarınız size aittir. Siz onların yaptıklarından sorumlu değilsiniz.
135.Buna rağmen onlar; “Yahudi veya Hıristiyan olun" ki doğru yolu bulasınız diyorlar. De ki: "Biz, sadece Allah'a kul olan İbrahim’in dinine uyarız. O, asla müşriklerden değildi."
136.Siz şöyle deyin: “Biz Allah’a inanıp güvendik; bize indirilene, İbrahim'e, İsmail'e, İshak'a, Yakub'a ve torunlarına indirilenlere, Musa’ya ve İsa’ya indirilenlere, Rableri tarafından bütün Nebilere ne verilmişse hepsine inandık. Onların hiçbirini diğerinden ayırmayız. Biz Allah'a teslim olmuş kimseleriz." (2.62,136,286*5.69)
137.Onlar da sizin inandığınız gibi inanırlarsa, işte o zaman doğru yola gelmiş olurlar. Bundan yüz çevirirlerse, tam bir sapıklık içine girmiş olurlar. Onların düşmanlığına karşı Allah sana yeter (seni koruyacaktır), zira O işiten ve bilendir.
138.(Onlara şöyle deyin): “Biz Allah’ın boyasını bozmayız (yarattığını değiştirmeye kalkmayız). Kim Allah’tan daha güzel bir boya vurabilir ki? Biz yalnız O’na kulluk eden kimseleriz.”
139.(Kitap Ehli’ne) de ki: “Allah’ın tasarrufları hakkında bizimle tartışıyor musunuz? O, bizim Rabbimiz olduğu gibi sizin de Rabbinizdir. Bizim yaptıklarımızın sorumluluğu bize, sizin yaptıklarınızın sorumluluğu size aittir. Biz O’na gönülden bağlı kimseleriz.”
140.Yoksa siz; “İbrahim, İsmail, İshak, Yakup ve torunlarının Yahudi veya Hıristiyan olduklarını mı söylüyorsunuz?” De ki: “Siz Allah’tan daha iyi mi biliyorsunuz?” Allah’ın kendisine gösterdiği bir gerçeği gizleyenden daha zalim kim olabilir? Ama, yaptığınız hiçbir şey Allah’a gizli kalmaz.
141.Onlar ömürlerini tamamlayarak gelip geçmiş bir kavimdi. Onların kazandıkları onlara, sizin kazandıklarınız da size aittir ve siz onların yaptıklarından sorumlu tutulmayacaksınız ve onların yaptıklarının da size bir faydası olmayacaktır.
142.İnsanlardan bir kısım akılsızlar şöyle diyecekler: “Daha önce yöneldikleri kıbleden onları çeviren sebep nedir?” Onlara de ki: “Doğu da Allah’ındır, batı da! O, dileyeni doğru yola iletir.”
(2.142,213*4.163-164*6.83-90*10.25*19.30,51-58)
143.(Ey müminler!) İşte böylece sizi merkezi bir ümmet yaptık. Rasul örnek ve öncü olsun, siz de insanlığa örnek ve öncü olun. Senin şimdi yöneldiğin yeri kıble olarak tayin etmemizin sebebi, Rasul’e uyanlarla uymayanları seçip ayırmak içindir. Onun değişmesi, Allah’a gönülden yönelen kimselerden başkasına ağır gelir. Allah, (önceki ibadetlerinizin sevabına dair) sizin inancınızı zayi edecek değildir. Elbette Allah, insanlara karşı çok şefkatli, çok merhametlidir.
144.(Ey Nebi!) Yüzünü sık sık gökyüzüne çevirip durduğunu görmekteyiz. İşte şimdi seni istediğin kıbleye döndürüyoruz. Artık (namazda) yüzünü Mescid-i Haram tarafına çevir. (Müminler siz de) Nerede olursanız olun (namazda) yüzünüzü o yana çevirin! Ehli Kitaptan olanlar, bunun Rablerinden gelen bir gerçek olduğunu iyi bilirler. Allah, yaptıkları her şeyden haberdardır.
145.Ehli Kitaptan olanlara bütün delilleri getirsen de yine senin kıblene uymazlar. Sen de artık onların kıblesine uyacak değilsin. Onlardan hiçbiri de diğerinin kıblesine uymazlar. Sana gelen bu bilgiden sonra onların isteklerine uysaydın, kendine zalimlik etmiş olurdun. (Yahudiler Beyt-i Makdis’e, Kudüs’teki Süleyman Mabedine, Hıristiyanlar ise doğuya dönerler.)
146. Ehli Kitaptan olanlar onu (Kâbe’nin İbrahim’in kıblesi olduğunu), kendi öz oğullarını bildikleri gibi iyi bilirler. Ama onların bir kısmı, bile bile bu gerçeği gizlerler.
147.(Ey Rasül!) (Kâbe’nin kıble olmasıyla) ilgili hüküm senin Rabbinden gelmiştir. Sakın en ufak bir tereddüde (şüpheye) kapılma!
148.Her toplumun yöneldiği kendine özgü bir kıblesi vardır. O halde siz (kıble konusunu tartışmak yerine) birbirinizle hayırlı işlerde yarışın. Nerede olursanız olun, Allah (hesaba çekmek üzere Kıyamet’te) sizi bir araya getirecektir. Şüphesiz Allah’ın, her şeye gücü yeter.
149.Namaza kalktığın her yerde yüzünü Mescid-i Haram tarafına çevir. Bu, Rabbinin gelen bir emirdir. Yaptığınız hiçbir şey, Allah’a gizli kalmaz.
150.Nerede (namaza) kalkarsan, yüzünü Mescid-i Haram tarafına çevir. Nerede olursanız olun (namazda) yüzünüzü onun tarafına çevirin ki, kıble konusunda insanların size karşı kullanacakları bir delili olmasın. Kıble konusunda sizinle mücadele edenlerden korkmayın, bana karşı gelmekten korkup çekinin. Böylece, Ben de size olan nimetimi tamama erdireyim, sizler de umduklarına kavuşan kimseler olun.
151.Bunun için; âyetlerimizi okuyacak, sizi arındıracak, Kitab’ı ve hikmeti öğretecek ve bilmediklerinizi size bildirecek, içinizden bir Rasül gönderdik.
152.Beni aklınızdan çıkarmayın ki (anın ki), Ben de sizi çıkarmayayım (anayım)! Bana şükredin ve asla nankörlük etmeyin.
153.Ey iman edenler! Sabrederek ve dik durarak/yardımlaşarak Allah’tan yardım isteyin! Çünkü, Allah sabredenlerin yanındadır.
154.Allah yolunda öldürülenlere “ölüler” demeyin! Onlar diridirler ama siz fark edemezsiniz.
155.Mallarınızdan, canlarınızdan ve ürünlerinizden eksilterek; sizi biraz korku ve biraz açlıkla yıpratıcı bir imtihandan geçireceğiz. Sen, sabırlı davrananlara müjde ver!
156.Onlar, başlarına bir musibet gelince: “Bizim bütün varlığımız Allah’ındır ve sonunda yine O’nun huzuruna çıkarılacağız” derler.
157.İşte bunlar, Rablerinin her türlü desteği ve bağışlamasına mazhar olanlardır. (Âhiretteki) Hedeflerine ulaşacak olanlar da onlardır.
158.Safâ ile Merve, Allah’a kulluğun simgelerindendir. Kim hac veya umre niyetiyle Kâbe’yi tavaf ederse, o ikisi arasında tavaf etmesinde bir günah yoktur. Kim bir iyiliği içinden gelerek yaparsa, bilsin ki her şeyi bilen ve yapılan iyiliğin karşılığını eksiksiz veren Allah’tır.
159.Katımızdan indirdiğimiz apaçık belgeleri ve delilleri Kitapta insanlara bildirdikten sonra onu gizleyenlere; Allah ve lânet etme yeteneğine sahip tüm varlıklar lânet edeceklerdir.
160.Tevbe eden, kendini düzelten ve gizlediklerini açıklayanlara gelince; onların tevbesini kabul edeceğiz. Zira Allah tevbeleri kabul eden ve merhameti sonsuz olandır.
161.Âyetleri inkâr eden ve kâfir olarak ölenlere gelince, Allah’ın, meleklerin ve bütün insanların lâneti onların üzerinedir.
162.Onlar sürekli lânetlenmiş olarak orada kalacaklardır. Ne azapları hafifletilecek, ne de göz açtırılacaktır.
163.Sizin ilâhınız bir tekdir, Allah’tır. Ondan başka tapılmaya lâyık hiçbir varlık yoktur. O, rahman ve rahimdir.
164.Göklerin ve yerin yaratılışında, geceyle gündüzün art arda gelişinde, gemilerin insanlara faydalı yükler taşıyarak denizde yüzüp gidişinde, Allah’ın gökten indirdiği yağmurla ölü toprakları diriltmesinde, her türdeki canlıyı yeryüzüne yaymasında, Allah’ın emrine boyun eğmiş rüzgârları ve bulutları istediği yöne çevirmesinde, aklını kullanan bir topluluk için Allah’ın varlığını ve birliğini gösteren deliller vardır.
165.Öyle insanlar vardır ki, Allah’tan başka birtakım varlıkları O’na denk tutar ve onları Allah’ı sever gibi severler. Gerçek müminler ise, bütün benlikleriyle Allah’ı severler. Kendilerine zulmedenler, azaba uğratıldıkları zaman görecekleri ve anlayacakları gibi “bütün kudretin Allah’a ait olduğunu ve Allah’ın azabının çetin olduğu” gerçeğini keşke anlasalardı!
166.Azabı gördüklerinde, müşriklerin önderleri kendilerine uyanları terk ederler ve aralarındaki bütün bağları tamamıyla koparırlar.
167.Onlara uyanlar şöyle derler: “Keşke elimize (dünyaya dönme) fırsatı geçse de, onların bize sırt döndükleri gibi biz de onlara sırtımızı dönsek.” Böylece Allah, onların yaptıklarını içlerini yakacak şekilde gösterecektir. Artık onlar, o ateşten çıkacak değillerdir.
168.Ey insanlar! Yeryüzündeki helal ve temiz olan her şeyden yararlanın! Şeytanın izinden gitmeyin! Zira o sizin düşmanınızdır.
169.O (Şeytan) size; sadece kötülüğü, haddi aşmayı ve Allah hakkında bilmediğiniz şeyleri söylemenizi emreder.
170.Onlara “Allah’ın indirdiklerine uyun!” denildiğinde, “Hayır! Biz atalarımızdan ne gördüysek ona uyarız!” derler. Ya ataları akıllarını hiç kullanmamış ve doğru yolu bulamamış olsalar da mı?
171.Âyetleri inkâr edenlerin durumu, anlamadığı sese karşı öten (cevap veren) karganın durumu gibidir, onların duyduğu sadece bir çağrı ve seslenmeden ibarettir. Sağır, dilsiz ve kör kesilirler. Onlar akıllarını kullanmayanlardır.
172.Ey iman edenler! Allah'ın size rızık olarak verdiği şeylerin temiz olanlarından yiyin! Yalnız (sadece) Allah'a kulluk ediyorsanız, O'na karşı görevlerinizi hakkıyla yerine getirin.
173.Allah, size yalnızca leşi, akmış kanı, domuz etini ve Allah’tan başkasının adı anılarak kesilen hayvanı haram kıldı. Kim bunları yemeye mecbur kalır da birinin hakkına saldırmadan ve ihtiyaç sınırını da aşmadan bunlardan yerse, ona bir günah yoktur. Çünkü Allah, çok affedici ve çok merhametlidir. (5.3-16.115)
174.Şüphesiz Allah’ın indirdiği kitaptan bir kısmını gizleyenler ve bunu az bir paha ile değişenler yok mu, işte onların yiyip de karınlarına doldurdukları ateşten başka bir şey değildir. Kıyamet günü Allah onlarla konuşmayacak, onları temizlemeyecektir. Can yakıcı bir azap da onların olacaktır.
175.Onlar, hidâyet karşılığında sapıklığı, mağfiret karşılığında âzabı tercih edenlerdir. Onlar, ateşe karşı ne kadar da dayanıklılar?
176.Bu âzabın sebebi, gerçeği ortaya koymak için Allah'ın indirdiği Kitab’ı onların inkâr etmeleridir. Kitab'a ters düşenler ise (Allah'ın hükümleriyle) derin bir ayrılık içindedirler.
177.İyilik, yüzlerinizi doğu ve batı tarafına çevirmeniz değildir. Asıl iyilik; Allah’a, Ahiret Günü’ne, Meleklere, Kitaplara, Nebilere inanıp güvenen kişinin yaptığıdır. Bu kişiler; yakınlarına, yetimlere, yoksullara, yolda kalmışlara, dilenenlere, esir ve kölelere sevdiği maldan harcarlar, namazı dosdoğru kılarlar, zekâtı verirler. Anlaşma yaptıklarında sözlerini yerine getirirler. Sıkıntı, hastalık ve savaş zamanlarında sabrederler. İşte doğru olanlar onlardır, müttakîler de onlardır. (2.83,177,215*76.7-11*90.13-18)
178.Ey iman edenler! Öldürülenler hakkında size kısas (adil karşılık) farz kılındı. Katil hür bir kişiyse o hür kişinin; katil köle birisi ise o köle kimsenin; katil bir kadınsa o kadının öldürülmesi gerekir (fazlası değil). Kim, öldürülenin kardeşi (mirasçısı) tarafından bir bedel karşılığı bağışlanırsa, (öldürülenin katili) mârufa uygun olarak bedeli güzelce ödesin. Böyle olması, Rabbiniz tarafından yapılmış bir hafifletme ve bir rahmettir. Kim bundan sonra da düşmanlığa devam ederse ona acı bir azap vardır. (2.178-179,*5.32-33*7.124*17.33*18.74*20.71)
(Not: Kısas Risalesinde ayrıntılı bilgi verilmiştir.)
179.Ey Ulü'l-elbâb (aklı selim ve sağduyu sahipleri), kısasta sizin için hayat vardır (kısas, yaşama hakkını korumaya yönelik en caydırıcı cezadır), belki bu sayede (birbirinizin kanını dökmekten) korunursunuz.
180.Birinize ölüm gelir de geride mal bırakmış olursa onu; anası, babası ve en yakınları arasında belirlenmiş paylara göre bölüştürmek, içinizden Allah'tan çekinenler üzerine farz kılınmıştır. (2.181,182*4.7,8,11,12,13,14,33,176)
181.Bunu duyduktan sonra payları kim değiştirirse günâhı değiştirenlerin boynunadır. Allah, işiten ve bilendir.
182.Mirası paylaştıran kişi, bir tarafa meyletmekten veya günâha girmekten korkar da mirasçıları uzlaştırırsa, bundan dolayı günâha girmiş olmaz.
183.Ey iman edenler! Oruç, sizden öncekilere farz kılındığı gibi size de farz kılındı ki belki bu sayede takvaya (Allah'a karşı sorumluluk bilincine) ulaşırsınız.
(Not: Oruç Risalesinde ayrıntılı bilgi verilmiştir.)
184.Oruç sayılı günlerde (Ramazan ayında) tutulur. Sizden kim hasta veya yolculuk halinde olup da oruç tutamazsa, tutmadığı günler sayısınca diğer günlerde tutsun. Orucu tutabilecek olanların bir fakiri doyuracak kadar fidye (fitre) vermesi de gerekir. Kim bunu gönülden gelerek ve daha fazla yaparsa bu onun hayrınadır. Orucu zamanında tutmanın sizin için ne kadar hayırlı olduğunu eğer bilirseniz (hasta veya yolcu olduğunuzda bile) tutarsınız.
185.Ramazan; hidâyetin ve hak ile bâtıl ayırımının apaçık delilleri ve insanlara rehberi olmak üzere Kur’an’ın indirildiği aydır. Sizden kim o aya erişirse orucunu tutsun. Kim de hasta veya yolculuk halinde olur da oruç tutamazsa, o günlerin sayısı kadar diğer günlerde oruç tutsun. Allah sizin için kolaylık ister, zorluk istemez. Bunlar, sayıyı tamamlamanız, size doğru yolu gösterdiği için Allah’ı tekbir etmeniz ve O’na şükretmeniz içindir.
186.Kullarım sana Beni sorarlarsa Ben onlara yakınım. Bana dua edenin duasına karşılık veririm. Onlar da Benim davetime uysunlar ve Bana iman etsinler ki, doğru yolu bulabilsinler.
187.Oruç tuttuğunuz günlerin gecelerinde, eşlerinizle ilişkide bulunmanız size helal kılındı. Onlar sizin için bir elbise, siz de onlar için bir elbise gibisiniz. Allah, nefislerinize karşı koyamayacağınızı bildiği için tevbenizi kabul edip sizi bağışladı. Artık (oruç gecelerinde) eşlerinizle birleşebilir ve Allah’ın sizin için yazacağını (çocuk sahibi olmayı) isteyebilirsiniz. Fecrin olduğu tarafta, ak çizgi kara çizgiden size göre tam olarak seçilinceye kadar yiyip için, sonra orucu geceye (akşama) kadar tamamlayın. Mescitlerde itikâfa girdiğinizde de eşlerinizle ilişkide bulunmayın. Bunlar Allah’ın koyduğu sınırlardır, sakın bu sınırlara yaklaşmayın. Bu sayede, takvaya (Allah’a karşı sorumluluk bilincine) ulaşmanız için, Allah âyetlerini böyle açıklamaktadır.
188.Mallarınızı aranızda haksızlıkla yemeyin. Bile bile günaha girip insanların mallarını yemek için mallarınızı yetkililere (rüşvet olarak) vermeyin.
189.Sana hilalleri soruyorlar. De ki: “Onlar, insanlar ve hac için vakit ölçüleridir. Evlere arkalarından girmeniz iyilik değildir. Asıl iyilik, Allah’a karşı gelmekten sakınanların iyiliğidir. Evlere kapılarından girin. Allah’a karşı gelmekten sakının ki ebedî kurtuluşa eresiniz.”
190Size karşı savaş açanlarla, siz de Allah yolunda savaşın, fakat aşırılık yapmayın. Çünkü Allah, haddi aşanları sevmez.
191.Onları yakaladığınız yerde etkisiz hale getirin. Sizi çıkardıkları yerden (yurdunuzdan), siz de onları çıkarın. (İnanca yönelik) fitne çıkarmak, adam öldürmekten daha ağır bir suçtur. Onlar size Mescid-i Haram civarında savaş açmadıkça siz de onlara savaş açmayın. Eğer onlar size orada savaş açarlarsa siz de onlarla savaşın. O kâfirlerin cezası işte budur. (2.190-191*9.5,14)
192.Onlar savaşa son verirlerse Allah bağışlar ve merhamet eder.
193.Zulüm ve fitne (inanca yönelik her türlü baskı ve şiddet) ortadan kalkıncaya ve Allah’ın koyduğu düzen (inanç hürriyeti) hâkim oluncaya kadar onlarla savaşın. Savaşa son verirlerse zâlimlerden başkasına düşmanlık edilmez. (Bu âyet inanç hürriyetini temin eden âyettir.)