28 Mart 2024 Perşembe
MENÜ
SON YAZILAR

ÂL-İ İMRÂN SÛRESİ

3/98 ÂL-İ İMRÂN SÛRESİ 

(Sûre adını 33. âyette geçen ‘âle ımrâne/İmrân ailesi’ ifadesinden almıştır. İmrân Ailesi: Baba İmrân ve İmrân’ın karısı Hanne ile onların kızları Meryem ve Meryem’in oğlu İsa Mesih. Hanne’nin kızkardeşi Elizabet, Elizabet’in kocası yani İmrân’ın bacanağı Zekeriyya ve Zekeriyya’nın oğlu Yahya. Mushaf’ta 3ncü, inişte 98nci sıradadır. Medine döneminde nâzil olmuştur ve 200 âyettir.)

E’ûzu bi’llâhi min’eş-şeytâni’r-racîm/kovulmuş şeytandan Allah’ sığınırım. Bismillahirrahmanirrahim/Rahmân ve Rahîm Allah’ın adıyla. 

1.Elif! Lâm! Mîm!

2.Allah ki O’ndan başka ilâh yoktur, Hayy’dır/daima diridir, Kayyûm’dur/ varlıkları yaratıp yönetendir.

3.Kendinden öncekileri tasdik eden bu Kitab’ı/Kur’an’ı sana hakk/hakikat olarak O indirdi. Tevrat’ı ve İncil’i de O indirmiştir.                                    

4.Daha önce insanlara hidayeti/doğru yolu göstermek için Furkan’ı/hakkı batıldan ayırmayı indirdi. Şüphesiz ki Allah’ın âyetlerini inkâredenlere/ kâfirlere şiddetli bir azap vardır. Allah Azîz’dir/üstün kudret sahibidir, Züntikâm'dır/cezalandırandır.                            

5.Muhakkak ki, yerde ve gökte olan hiçbir şey Allah’a gizli kalmaz.

6.Rahimlerde sizi dilediği gibi şekillendiren O’dur. O’ndan başka ilâh yoktur. O; Azîzdir/kudret sahibidir, Hâkîmdir/hikmet sahibidir.

7.Bu Kitab’ı/Kur’an’ı sana indiren O’dur. Onun bir kısmı muhkem (açıkça anlaşılan) âyetlerdir ki bunlar Kitab’ın anasını/esasını teşkil ederler. Diğerleri müteşabih/benzeşen (çok anlamlı, yoruma açık) âyetlerdir. Kalplerinde zeyğun/eğrilik olanlar, fitne çıkarmak ve kendi arzularına göre te’vil etmek/yorumlamak için müteşabih âyetlere yönelirler. Ve mâ ya’lemü te’vîlehû illallah ver râsihûne fil ılmi/onun te’vilini/yorumunu, Allah ve ilimde derinleşmiş olanlardan başkası bilemez. (Onlar): Biz buna iman ettik hepsi Rabbimiz katındandır! derler. İllâ ulûl elbâb/aklı selim sahiplerinden başkası (bunu) düşünemez.

(Bana göre, âyetin doğru meali böyle olmalıdır ve bunun delilleri olan âyetler aşağıda bilginize sunulmaktadır. H.S.)

(NOT: Âl-i İmr’an 7nci âyetine (verilen hatalı mealler ise şöyledir): Bu Kitab’ı/Kur’an’ı sana indiren O’dur. Onun bir kısmı muhkem (açıkça anlaşılan) âyetlerdir ki bunlar Kitab’ın anasını/esasını teşkil ederler. Diğerleri müteşabih/benzeşen (çok anlamlı, yoruma açık) âyetlerdir. Kalplerinde zeyğun/eğrilik olanlar, fitne çıkarmak ve kendi arzularına göre te’vil etmek/yorumlamak için müteşabih âyetlere yönelirler. Ve mâ ya’lemü te’vîlehû illallah (nokta). Onun te’vilini/yorumunu yalnız Allah bilir (nokta). Ver râsihûne fil ılmi/Ve ilimde derinleşmiş olanlar, biz buna iman ettik hepsi Rabbimiz katındandır! derler. İllâ ulûl elbâb/aklı selim sahiplerinden başkası (bunu) düşünemez.

Âyete bu şekilde (hatalı) meal veren ilahiyatçılar çoğunluktadır, buna göre: Müteşabih âyetlerin te’vilini/yorumunu ancak/yalnız Allah bilir demek, Allah’tan başka hiç kimse bilemez demektir. Yani; Rasûller ve râsihûne fil ılmi/ilimde derinleşmiş olanlar da bilemez, ulûl elbâb/aklı selim sahiplerinden başkası (bunu) düşünemez. Basit bir soru: Allah’tan başka hiç kimsenin te’vilini/yorumunu bilemeyeceği âyetleri Allah (hâşâ) boşuna mı indirmiştir? Üstelik böyle meal verenler; müteşabih âyetlerin Kur’an’da muhkem âyetlerden daha fazla olduğunu beyan etmektedirler. Buna göre Kur’an’nın yarıdan fazlası anlaşılamaz demektir. Tevilini/yorumunu hiç kimsenin (Rasûller de dahil) bilmediği müteşabih âyetlerden mü’minlerin sorumlu tutulmaları ise; Allah’ın adaletine uygun olmaz. Buna göre müteşabih âyetlerin indirilmesinin bir gayesi olabilir mi? Bu nedenle, böyle yapılan meallerin hatalı olduğunu söylüyorum.

Âyetin doğru meali ilk başta verildiği üzere: Onun te’vilini/yorumunu Allah ver râsihûne fil ılmi/Allah ve ilimde derinleşmiş olanlardan başkası bilemez! Yani; Onun te’vilini/yorumunu Allah ve ilimde derinleşmiş olanlar bilir! şeklinde verilen mealdir. Ayrıca, fitne çıkarmak ve kendi arzularına göre te’vil etmek/yorumlamak için müteşabih âyetlere yönelenler, kalplerinde zeyğun/eğrilik olanlardan başkası değildir. Zaten onlardan başka ne beklenir ki?

GÖRÜŞÜMÜZE DELİL OLAN ÂYETLERDEN BAZILARI:

 A)Âyetlerin te’vilini/yorumunu sadece Allah’ın yapmadığını, (Allah’ın dilemesiyle) bazı insanların da te’vil/yorum yaptığını gösteren âyetlerden bazıları şunlardır:

*Yûsuf 12.6: İşte böylece Rabbin seni seçecek, sana rüyaların

 te’vîlini/yorumunu öğretecek…

*Yûsuf 12.21: Onu satın alan Mısır’lı adam: Ona iyi bak belki işimize yarayabilir, belki de onu evlat ediniriz! dedi. Böylece min te’vîlil ehâdîs/olayları yorumlamayı öğretmek için Yûsuf’u o ülkede iyi bir yere yerleştirdik…

*Yûsuf 12.36:..Bize rüyamızı bi te’vîlih/yorumla! Çünkü biz senin iyilik edenlerden olduğunu görüyoruz! dediler.

*Yûsuf 12.37 Yûsuf: Yiyeceğiniz yemek daha önünüze gelmeden ben rüyanızın bi te’vîlihi/yorumunu size haber vereceğim. Bu Rabbimin bana öğrettiklerindendir… 

*Benzer âyetler: Yûsuf 12.45,100,101 

*Kehf 18.78…Ama dayanamayıp sorduğun şeylerin bi te’vîlini/yorumunu sana açıklayacağım! dedi.

*Kehf 18.82…İşte senin sabredemediğin şeylerin te’vîlü/yorumu budur! dedi.

B)Kur’an’ın (bütün âyetlerinin) apaçık ve anlaşılır olduğunu gösteren âyetlerden bazıları şunlardır:                                           

*Hûd.11.1-2 Elif! Lâm! Râ! Bu; Âyetleri muhkem/sağlam kılınmış sonra Hakîm/hikmet sahibi ve Habîr/her şeyden haberdar olan tarafından fussilet/açıklanmış bir Kitap’tır. Allah’tan başkasına kulluk etmeyin, ben O’nun tarafından size (gönderilmiş) bir uyarıcı ve müjdeciyim. (Kur’an Allah tarafından açıklanmış bir Kitap’tır!)

*Şuara 26.1-2 Tâ! Sîn! Mîm! Bunlar, apaçık ve açıklayıcı olan Kitab’ın/ Kur’an’ın âyetleridir. (Kur’an apaçıktır!)

*Kasas 28.2 Bunlar, apaçık Kitab’ın âyetleridir. (Kur’an apaçıktır!)

*Zümer 39.23 Allah sözlerin en güzelini, müteşabih/benzeşen ve mesâni/ikişerli âyetlerden oluşan bir Kitap olarak indirmiştir…(Sözlerin en güzeli müteşabih ve mesâni âyetler olarak indirilmiştir.)

*Kamer 54.17,22,32,40: Andolsun düşünüp öğüt almanız için Biz Kur’an’ı kolaylaştırdık. Öğüt alan yok mu? (Kur’an kolaylaştırılmıştır.)

C)Meal ve tefsir yapan ilahiyatçıları hataya düşüren sebeplerden birisi de SECAVEND İŞARETLERİNE bağlı/sadık kalmalarıdır.

SECAVENDİ KİMDİR: Ebu Abdullah Muhammed b. Tayfur es-Secavendi el Gaznevi. Afganistan’ın Gazne şehri, Secavend köyünde doğmuştur, hicretten 560 yıl sonra vefat etmiştir.

SECAVEND NEDİR: Kur’an’ın doğru okunabilmesi için, orijinal metinde olmadığı halde sonradan ilave edilen; vakfe/durak ve geçiş yerlerini gösteren işaretleri Mushaf’a uyarlayan kişinin adına atfen Secavend işaretleri denilmiştir. Bunun gayesi, Kur’an okuyanın nefesini manaya göre ayarlamasını sağlamak, dur-geç noktalarını doğru göstermekti. Bu noktalamalar/işaretler harflerle kodlandı. Secavendi’ye ait olan kod harfleri şunlardır: Kıf-Tı-Mim-Cim-Sâd-Kaf-Lâm Elif-Ze-Ayn-İkiz üç nokta. Fakat bu işaretlerin bazen isabetsiz/hatalı bir yere konulduğu görülmektedir. Secavend işaretleri Hicri 550 yıllarında Mushafa uyarlanmıştır. Secavendlere uyulması kesin/mutlak şart değildir, zira Secavend işaretleri vahiy değildir!

D)Âyetlere meal ve tefsir vermeye çalışanlar, o âyetlerle ilgili Kur’an âyetlerinin hepsini/tamamını dikkate alarak meal ve tefsiri özenle yapmalıdırlar. Aksi takdirde, sadece ilgili âyeti dikkate alarak yapılan meal ve tefsirlerin hatalı sonuç vereceğini bilmek gerekir. Doğrusunu Allah bilir! H.S.)

8.(Onlar):Rabbimiz! Bizi doğru yola ulaştırdıktan sonra kalplerimizi saptırma, bize katından rahmet bağışla! Şüphesiz ki Sen Vehhâb’sın/bolca verensin! derler.

9.Rabbimiz! Geleceğinden şüphe olmayan o günde/Mahşer Günü’nde Sen bütün insanları toplayacaksın. Şüphesiz ki Allah sözünden dönmez! derler.

10.Şüphesiz ki kâfirlerin malları da evlatları da Allah katında onlara hiçbir yarar sağlamayacaktır. İşte onlar o ateşin/cehennemin yakıtıdırlar.                                                                                 

11.Bunların hali tıpkı Firavun hânedanı ve onlardan öncekilerin haline benzer. Onlar âyetlerimizi yalanladı, Allah da onları günâhlarıyla yakaladı. Allah’ın azabı çok şiddetlidir.

12.Kâfirlere: Yenileceksiniz ve cehenneme sürüleceksiniz. Orası ne kötü bir varış yeridir! de.

13.Karşı karşıya gelen iki grupta sizin için büyük bir âyet/delil vardır: Bir grup Allah yolunda savaşıyordu, diğeri ise kâfirlerdi. (Kâfirler) Onları kendilerinin iki misli/katı olarak görüyorlardı. Allah dilediğini yardımıyla destekler. Şüphesiz bunda basiret sahipleri için ibretler vardır. 

14.Kadınlara, oğullara, altın ve gümüş dolu hazinelere, cins atlara, vel en’âmi/koyun, keçi, sığır, deve cinsi hayvanlara ve ekinlere aşırı sevgi beslemek insanlara cazip görünür. Bunlar dünya hayatının geçimlikleridir/zevkleridir. Asıl varılacak en güzel yer ise Allah katındadır/yanındadır.

15.De ki: Size bunlardan daha hayırlısını haber vereyim mi? Takvâ sahipleri için; içinden ırmaklar akan ve ebedî kalacakları cennetler, tertemiz eşler ve Allah’ın rizası vardır! Allah Basıyr’dir/kullarını görür.

16.Onlar: Rabbimiz! Şüphesiz biz iman ettik, bizim günâhlarımızı bağışla, bizi o ateşin azabından koru! derler.

17.(Onlar): Sabredenler, dürüst olanlar, (Allah’a) boyun eğenler, infak edenler/hayra harcayanlar ve seher vakitlerinde bağışlanma dileyenlerdir.                         

18.Muhakkak ki Allah, kendisinden başka ilâh olmadığına şahittir. Melekler ve adaletten ayrılmayan ilim sahipleri de şahitlik etmektedirler ki O’ndan başka ilah yoktur. O, Azîz’dir/güçlüdür, Hakîm’ dir/hikmet sahibidir.

19.Şüphesiz ki, Allah katında din İslam’dır. Kitap verilenler kendilerine bilgi geldikten sonra aralarındaki kıskançlık yüzünden ihtilafa düştüler. Kim Allah’ın âyetlerini inkâr ederse bilsin ki şüphesiz Allah hesabı çok çabuk görendir.                                                               

20.Eğer seninle tartışırlarsa de ki: Ben Allah’a teslim oldum, bana tabi olanlar da! Kendilerine Kitap verilenlere ve ümmilere/vahiyden haberi olmayanlara: Siz de teslim oldunuz mu? diye sor. Eğer teslim olurlarsa doğru yolu bulmuş olurlar. Eğer yüz çevirirlerse, senin görevin sadece tebliğ etmektir. Allah, kullarını hakkıyla görmektedir.

21.Şüphesiz ki; Allah’ın âyetlerini inkâr edenler ve Nebi’leri haksız yere öldürenler ve adaleti emreden insanları katledenler için; elîm bir azabı müjdele!                                                                                           

22.İşte bunlar, dünyada ve âhirette  amelleri boşa gidenlerdir. Onların hiçbir yardımcıları da yoktur.                                                         

23.Kendilerine Kitaptan bir nasip verilenleri/Kitap Ehlini görmedin mi? Aralarında hakem olması için Allah’ın Kitabı’na çağrılıyorlar da onlardan bir kısmı yüz çevirerek dönüp gidiyor.

24.Bu onların: Sayılı günler dışında bize ateş dokunmayacak! demeleri yüzündendir. Uydurup dinlerine yakıştırdıkları bu tür şeyler onları yanıltmaktadır.                                                                                        

25.Geleceğinden şüphe olmayan bir günde/Mahşer Gününde onları topladığımız zaman halleri nasıl olacak? Herkese kazandıklarının karşılığı tam olarak verilir ve onlar haksızlığa uğratılmaz. 

26.De ki: Ey Mâlikel mülki/mülkün/saltanatın sahibi olan Allah’ım! Mülkü/saltanatı men teşâü/dilediğine verirsin, mimmen teşâ’/ dilediğinden mülkü/saltanatı geri alırsın. Men teşâü/dileyeni aziz edersin, men teşâü/dileyeni zelil edersin. Bütün hayırlar Sen’in elindedir. Muhakkak ki Sen her şeye Kadîr’sin/gücü yetensin.

(NOT:’Şâe sözcüğünün’ kullanıldığı yere göre iki farklı anlamı vardır. Birisi; ‘dilediğine’, diğeri ise; ‘dileyene’ anlamındadır. Yukardaki âyette bunun örnekleri vardır: “Allah mülkü dilediğini verir ve dilediğinden geri alır” şeklinde tercüme edilmiştir. Zira mülkün/saltanatın verilmesi veya geri alınması o kişiyi imtihan etmek içindir.                                          

Buna mukabil aynı şâe sözcüğü: Dileyeni aziz edersin, dileyeni zelil edersin! şeklinde tercüme edilmiştir. Zira Allah; dilemeyen/hak etmeyen hiç kimseyi aziz etmeyeceği gibi, müstehak olmayan hiç kimseyi de zelil etmez. Bunun en tipik örneği: “Allah dileyeni doğru yola iletir, müstehak olanı da sapıklıkta bırakır!” şeklinde yapılan meallerdir. Buna mukabil; Allah dilediğini doğru yola iletir, dilediğini sapıklıkta bırakır şeklinde yapılan mealler hatalıdır. H.S.)                                                      

27.Geceyi gündüzün içine sokarsın (geceyi kısaltıp gündüzü uzatırsın), gündüzü gecenin içine sokarsın (gündüzü kısaltıp geceyi uzatırın). Ölüden diriyi çıkarırsın (ölüyü diriltirsin), diriden ölüyü çıkarırsın (diriyi öldürürsün). Dilediğine de hesapsız rızık verirsin.                                                                                

28.Mü’minler mü’minleri bırakıp da kâfirleri evliyâ/koruyucu/destekçi edinmesin! Kim böyle yaparsa Allah ile bir şeyi/bağı kalmaz. Ancak, onlardan korunmanız hariç. Allah sizi kendisine karşı gelmekten sakındırır. Dönüşünüz yalnız O’nadır.

29.De ki: Göğüslerinizde/kalplerinizde olanı gizleseniz de veya açığa vursanız da Allah onu bilir! Göklerde olanı ve yerde olanı da bilir! Allah her şeye Kadir’dir/güç yetirendir.                             

30.O gün/Mahşer Günü her nefis, yaptığı hayır/iyilik ve kötülükleri karşısında bulur ve yaptığı kötülüklerin kendisinden uzak olmasını ister. Allah kendisine karşı gelmekten sizi sakındırır. Allah kullarına karşı Raûf’tur/çok şefkatlidir.

31.De ki: Eğer Allah’ı seviyorsanız bana tabi olun ki Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Allah Gafûr’dur/bağışlayandır, Rahîm’dir/ merhametlidir.                                                      

32.De ki: Allah’a ve Rasûlü’ne itaat edin. Eğer yüz çevirirlerse, muhakkak ki Allah kâfirleri sevmez.                        

33.Şüphesiz ki Allah; Âdem’i, Nûh’u ve İbrâhim ailesini/soyunu ve İmrân ailesini/soyunu seçerek âlemlere/diğer insanlara üstün kılmıştır.

34.Bunlar birbirlerinden gelen bir nesildir. Allah Semî’dir/işitendir, Alîm’dir/bilendir.

35.Hani İmran’ın karısı (Hanne): Rabbim! Ben karnımda olanı (Meryem’i) özgür olarak Sana (hizmetine) adadım, bunu benden kabul buyur! Şüphesiz ki Sen Semî’sin/işitensin, Alîm’sin/bilensin! dedi.

36.Onu doğurunca; Allah onun ne doğurduğunu daha iyi bildiği halde: Rabbim! Ben onu kız doğurdum, halbuki erkek çocuk kız çocuğu gibi değildir. Onun adını Meryem koydum. Onu ve neslini mineş şeytânir racîm/kovulmuş şeytanın şerrinden Sana emanet ediyorum! dedi. (NOT: Meryem ismi, Allah’a ibadete adanan demektir. M. Öztürk-Kur’an’ı Kerim Meali Ankara Okulu-S:89)

37.Rabbi onu güzel bir şekilde kabul etti, onu güzel bir bitki gibi yetiştirdi ve Zekeriya’nın himayesine verdi. Zekeriya mihraptaki odasında her ziyaret ettiğinde onun yanında yiyecekler görür ve: Ey Meryem! Bunlar sana nereden geliyor? derdi. O da: Bunlar Allah katındandır. Şüphesiz ki Allah dilediğine hesapsız rızık verir! derdi.

38.Zekeriya orada Rabbine düâ etti: Rabbim! Katından bana temiz bir nesil bağışla; şüphesiz Sen semîud dua/duaları işitensin! dedi.

39.O mihrapta namaz kılarken/dua ederken melekler: Allah sana Yahyâ’yı müjdeliyor! Allah’tan gelen her sözü tasdik eden, efendi, nefsine hâkim ve sâlihlerden bir Nebi olacak! dediler.

40.(O): Rabbim! Ben yaşlı bir ihtiyarken ve karım da kısırken nasıl benim bir oğlum olabilir? dedi. Ona: İşte böyledir, Allah dilediğini yapar! dediler.                                                                                                    

41.Rabbim bana bir âyet/delil ver! dedi. Senin âyetin/delilin; işaret dışında üç gün insanlarla konuşamayacak olmandır! Rabbini çok zikret/hatırla ve sabah akşam O’nu tesbih et/şanını yücelt! dediler.                                           

42.Hani melekler: Ey Meryem! Şüphesiz ki Allah seni seçti, seni arındırdı ve seni âlemlerin kadınlarına üstün bir konuma getirdi! dediler.                          

43.Ey Meryem! Rabbinin huzurunda huşu ile dur, secde et ve rükû edenlerle birlikte rükû et! dediler.                                 

(NOT: Meryem validemize; Rükû edenlerle birlikte rükû et emrinin verilmiş olması, Cuma namazının kadınlara farz olduğunu gösteren delillerden biridir. H.S.)                                                                                                                 

44.Sana vahyettiğimiz bu bilgiler gayb haberlerindendir. Meryem’i kimin himaye edeceği konusunda kalemlerini attıkları/kur’a çektikleri sırada sen onların yanında değildin. Tartıştıkları sırada da sen onların yanlarında değildin.                                              

45.Hani melekler: Ey Meryem! Muhakkak ki Allah sana kendisinden bir kelimeyi müjdeliyor. Onun ismi Meryem oğlu İsa Mesih’dir. Dünyada ve âhirette itibarlı ve Allah’a yakın kılınanlardandır! demişlerdi.

46.O, beşikte ve yetişkinken insanlarla konuşacak ve sâlihlerden/ iyilerden olacaktır.

47.(Meryem): Rabbim! Bana hiçbir beşer dokunmamışken nasıl çocuğum olabilir? dedi. (Ona): İşte öyle, Allah dilediğini yaratır, bir şeyin olmasını istediğinde sadece ol der ve o da hemen oluşmaya başlar! dediler. 

48. Ona Kitabı, Hikmeti, Tevrat'ı ve İncil’i (Allah) öğretecek.

49.(İsa) İsrailoğulları’na Rasûl olarak geldiğinde: Ben size Rabbinizden bir âyet/mucize getirdim. Ben size çamurdan kuş şeklinde bir şey/maket yaparım ona üflerim, Allah’ın izniyle kuş olur. Allah’ın izniyle; körleri ve cüzzamlıları/alaca hastalarını iyileştiririm, ölüleri diriltirim. Evlerinizde yediklerinizi ve biriktirdiklerinizi de size haber veririm. Eğer mü’min iseniz, şüphesiz bunlarda sizin için âyetler/mucizeler vardır! dedi.

50.Ben, bana ulaşan Tevrat’ın (aslını) tasdik etmek ve daha önce size haram kılınanlardan bazılarını helâl kılmak için geldim. Rabbinizden size bir âyet/mucize getirdim: Allah’a karşı takvâlı olun ve bana itaat edin! dedi.

51.Şüphesiz ki, Allah benim de Rabbim sizin de Rabbinizdir; O’na kulluk edin, dosdoğru yol budur!

52.İsa onların inkârlarını sezince: Allah yolunda bana kim yardım edecek? diye sordu. Havârîler: Biz Allah’ın yardımcılarıyız, biz Allah’a iman ettik. Şahid ol ki biz müslümanlarız! dediler.           

(NOT: Havârî kelim!esinin; beyaz giyenler, samimi olanlar, Rasûlü takip edenler gibi manaları vardır.)  

53.Rabbimiz! İndirdiğine iman ettik, Rasûlü’ne (İsa’ya) tâbi olduk; bizi şahitlerle birlikte yaz! dediler.   

54.Onlar (Yahudiler) bir plân yaptılar, Allah da plân yaptı. Allah en iyi plânı yapandır.

55.Allah şöyle demişti: Ey İsa! Ben seni vefat ettireceğim ve katıma yükselteceğim. Seni kâfirlerden arındıracağım. Sana tâbi olanları Kıyamet Günü’ne kadar kâfirlere üstün kılacağım. Sonra  dönüşünüz yalnız Bana olacak; anlaşmazlığa düştüğünüz konularda Ben hüküm vereceğim!

56.Kâfirlere gelince: Onları dünyada ve âhirette şiddetli bir azaba uğratacağım, onların yardımcısı da yoktur!

57. İman edip salih amel işleyenlere gelince: (Allah) onların mükâfatlarını eksiksiz verecektir, Allah zalimleri sevmez.

58.Bu sana anlattıklarımız, âyetlerden ve hikmetli öğütlerdendir.

59.Doğrusu, Allah indinde İsa’nın durumu Âdem’in durumu gibidir. Allah onu (Âdem’i) topraktan yarattı ve sonra ona: Ol! dedi, o da oluşmaya başladı.                                                                                                                    

(NOT: Âdem a.s. ve İsa a.s.’ın her ikisi de babasız olarak yaratılmıştır. İsa a.s.’ın annesi vardır ve Hz. Meryem validemizdir, Âdem a.s.’ın ise bilinen anlamda annesi de yoktur! Çünkü, o topraktan yaratılmıştır. H.S.)

60.Bu hakk/gerçek Rabbindendir; sakın şüphe edenlerden olma!

61.Sana gelen bu ilimden/bilgiden sonra kim seninle tartışmaya girerse onlara de ki: Gelin oğullarımızı ve oğullarınızı, kadınlarımızı ve kadınlarınızı, nefislerimizi ve nefislerinizi çağıralım, sonra da Allah’ın lânetinin yalancıların üzerine olmasını isteyelim! 

62.Şüphesiz bu anlatılanlar hakk/gerçek kıssalardır. Allah’tan başka ilâh yoktur. Şüphesiz ki Allah Aziz’dir/kudret sahibidir, Hâkim’dir/hikmet sahibidir.

63.Eğer onlar yüz çevirirlerse, şüphesiz ki Allah bozguncuları çok iyi bilir.  

64.De ki: Ey Ehl-i Kitap! Gelin aramızda ortak olan bir sözde buluşalım: Allah’tan başkasına kulluk etmeyelim, O’na hiçbir şeyi ortak koşmayalım, min dûnillâhi/Allah’ın peşi sıra birilerini rabler edinmeyelim. Eğer onlar yüz çevirirlerse: Şahid olun ki biz müslümanlarız! deyin.                     

65.Ey Ehl-i Kitap! İbrahim hakkında neden tartışıyorsunuz? Tevrat da İncil de ancak ondan sonra indirildi. Hala akletmiyor musunuz?

66.İşte siz böylesiniz. Diyelim ki biraz bilginiz olan şey hakkında tartıştınız. Hakkında bilginiz olmayan konularda niçin tartışıyorsunuz? Allah bilir ve siz bilemezsiniz.  

67.İbrâhim; Yahudi de Hıristiyan da değildi. Lakin, hânif/Allah’ı birleyen bir müslümandı. O müşriklerden değildi.                                         

68.Şüphesiz İbrâhim’e insanlardan en yakın olanlar; ona tabi olanlar, bu Nebi ve iman edenlerdir. Allah, mü’minlerin velisidir/koruyucusudur. 69.Ehl-i Kitaptan bir grup sizi doğru yoldan saptırmak istediler. Oysa onlar ancak kendilerini saptırırlar da bunun bile farkına varamazlar.

70.Ey Ehl-i Kitap! (Gerçeği) gördüğünüz halde Allah’ın âyetlerini niçin inkâr ediyorsunuz?

71.Ey Ehl-i Kitap! Niçin hakka/gerçeğe bâtılı karıştırıyor ve bile bile hakkı/ gerçeği gizliyorsunuz?                                                   

72.Ehl-i Kitaptan bir gurup dedi ki: İman edenlere indirilenlere günün başında iman edin, günün sonunda inkâr edin, umulur ki (dinlerinden) dönerler!                                                                               

73.Ve kendi dininize tabi olanlardan başkasına inanmayın! dediler. De ki: Gerçek hidâyet/doğru yol Allah'ın hidayetidir/doğru yoludur. Size verilenin benzerinin başkasına verilmesinden veya Rabbinizin huzurunda aleyhinize delil getirirler diye mi böyle söylüyorsunuz? De ki: Şüphesiz lütuf Allah'ın elindedir onu dilediğine/lâyık olana verir, zira Allah Vâsî’dir/ lütfu boldur, Alîm’dir/bilendir.                                   

74.Rahmetini dilediğine/lâyık olana ihsan eder. Allah büyük lütuf sahibidir.

75.Ehli Kitap’tan öylesi vardır ki, ona yükler dolusu mal emanet etsen onu sana eksiksiz geri öder. Onlardan öylesi de vardır ki, kendisine bir dinar emanet etsen, başına dikilmedikçe onu sana geri ödemez. Bunun sebebi onların: Ümmilere (Ehl-i Kitaptan olmayanlara) karşı yaptıklarımızdan bize bir sorumluluk yoktur! demeleridir. Onlar Allah hakkında bilerek yalan söylüyorlar.

76.Hayır! Kim sözünü yerine getirir ve takvâlı davranırsa, şüphesiz ki Allah müttâkileri sever.

77.Allah'a verdikleri sözü ve yeminlerini az bir bedele satanlar var ya, onların âhirette hiçbir nasipleri yoktur. Allah; Kıyamet Günü onlarla konuşmayacak, onların yüzüne bakmayacak ve onları temize çıkarmayacaktır. Onlar için elem verici bir azâp vardır.                                                        

78.Onlardan bir grup da var ki; söyledikleri Kitap’tan olmadığı halde Kitap’tan sanmanız için dillerini eğip bükerler. Allah katından olmadığı halde bu Allah katındandır! derler. Allah hakkında bilerek yalan söylerler.                              

79.Allah'ın kendisine Kitap, Hikmet ve Nebilik verdiği bir kimsenin insanlara: Min dûnillâhi/Allah'ın peşi sıra bana da kulluk edin! demesi düşünülemez. Lakin: Okuyup öğrendiğiniz Kitabın gereği olarak Rabbâniyyîne/Rabbinize adanan kullar olun! derler.                                     

80.Ve o (Nebi) sizden: Melekleri ve Nebileri Rabler edinmenizi de istemez. Müslüman olmanızdan sonra sizin kâfir olmanızı ister mi?                      

81.Allah Nebilerden mîsâk/söz almıştı: Size Kitap ve Hikmet verdim. Yanınızda olanı (Kitabı) tasdik eden bir Rasûl geldiğinde ona iman edecek ve yardım edeceksiniz! Bunu kabul ettiniz mi, bu ısrî/ağır yükü üstlendiniz mi? demişti. Onlar: Kabul ettik! dediler. (Allah), o halde şahid olun sizinle birlikte Ben de şahidim! dedi.                              

82.Artık bundan sonra kim dönerse, işte onlar fâsıktır/yoldan çıkmıştır.                                                                                

83.Onlar Allah'ın dininden başka din mi arıyorlar? Oysa göklerde ve yerde olanların hepsi ister istemez O'na teslim olmuştur ve hepsi O'na döndürülecektir.

84.De ki: Biz Allah’a, bize indirilenlere, İbrâhim’e, İsmâil’e, İshak’a, Yakub’a ve torunlarına indirilenlere; Musa’ya, İsa’ya ve bütün Nebilere Rablerinden verilenlerin hepsine iman ettik! Biz onların arasında hiçbir ayırım yapmayız ve biz O’na teslim olanlarız!

85.Kim İslâm’dan başka bir din ararsa, o din asla kabul edilmeyecektir ve o âhirette hüsrana uğrayacaktır. uğrayacaktır. 

86.İman ettikten, bu Rasûl’ün hakk olduğuna şahit olduktan ve kendilerine apaçık âyetler/deliller geldikten sonra inkâr eden bir kavme Allah nasıl hidayet eder/doğru yolu gösterir? Allah, zâlim olan bir kavme hidayet etmez/doğru yolu göstermez.                                                                                                                   

87.İşte onların cezası; Allah'ın, meleklerin ve bütün insanların lâneti/ dışlamaları onların üzerinedir. 

88.Onlar orada ebedî kalacaklar, azâpları hafifletilmeyecek ve onların yüzlerine bakılmayacaktır.                                                             

89.Ancak bundan sonra tevbe eden ve kendilerini düzeltenler hariçtir. Muhakkak ki Allah Gafûr’dur/bağışlayandır, Rahîm’dir/merhametlidir.                                             

90.İman ettikten sonra kâfir olan, sonra da küfürde ileri gidenlerin tevbeleri asla kabul edilmez. İşte onlar sapkınlardır/yoldan çıkanlardır.

91.Muhakkak ki kâfirler ve kâfir olarak ölenler, yeryüzünün bütün altınlarını fidye olarak verseler bile onlardan asla kabul edilmeyecektir. Onlar için elim bir azâp vardır, onların yardımcıları da yoktur. 

92.Sevdiğiniz şeylerden infâk etmedikçe/hayra harcamadıkça erdemli olamazsınız. Her ne infâk ederseniz/hayra harcarsanız, şüphesiz onu Allah Alîm’dir/bilir.                                                                                                

93.Tevrat indirilmeden önce, İsrail'in/Yakub'un kendi nefsine haram kıldıkları dışındaki bütün yiyecekler İsrailoğulları'na helâldi! diyorlar. De ki: Eğer doğru söylüyorsanız Tevrat'ı getirin de okuyun!       

94.Artık bundan sonra kim Allah adına yalan uydurursa, işte onlar zalimlerin ta kendileridir.                                                                                                        

95.De ki: Allah doğruyu söylemiştir. O halde; Hanif olan/Allah’ı birleyen İbrahim'in dinine uyun! O müşrik değildi.                       

96.Doğrusu; insanlar için kurulan ilk beyt/mabet Mekke’deki; bereket kaynağı olan ve insanlara hidayeti/doğru yolu gösterendir (Kâbe’dir).

97.Orada apaçık deliller ve İbrahim’in makamı vardır. Oraya giren herkes güvende olur. Yoluna gücü yetenlerin Beyt'i/Kabe'yi hacc/ziyaret etmesi Allah’ın insanlar üzerindeki bir hakkıdır. Kim bunu inkâr ederse bilsin ki Allah Ganîy’dir/çok zengindir.                                              

98.De ki: Ey Ehli Kitap! Allah yaptıklarınıza şahitken/görmekteyken, Allah'ın âyetlerini niçin inkâr ediyorsunuz?                                                    

99.De ki: Ey Ehli Kitap! Doğru olduğuna şahit olduğunuz halde onu ivecev/eğri göstererek iman edenleri niçin Allah yolundan çevirmeye çalışıyorsunuz? Allah yaptıklarınızdan habersiz değildir.                                    

100.Ey iman edenler! Kendilerine kitap verilenlerden/Yahudi ve Hristiyanlardan herhangi bir gruba uyarsanız, onlar sizi imanınızdan sonra inkâra sevk ederler/kâfir yaparlar!                                                                                             

101.Allah'ın âyetleri size okunurken, O’nun Rasûl’ü de aranızdayken siz nasıl inkâra/küfre saparsınız? Kim Allah'a sımsıkı sarılırsa o sıratım mustekıyme/dosdoğru yola iletilmiştir.                                                              

102.Yâ eyyühellezîne âmenû/Ey iman edenler! Allah’a yaraşır şekilde takvâlı olun ve sadece müslümanlar olarak can verin! 103.Hep birlikte Allah’ın ipine/Kur’an’a sımsıkı sarılın ve ayrılığa düşmeyin. Allah'ın üzerinizdeki nimetini hatırlayın. Hani siz birbirinize düşmandınız da O kalplerinizi uzlaştırdı ve O'nun nimeti sayesinde kardeş oldunuz. Siz bir ateş çukurunun kenarındayken sizi oradan kurtardı. Allah size âyetlerini böyle açıklıyor, umulur ki doğru yolu bulursunuz.                     

104.Sizden; hayra çağıran ve ma’rûfu/iyiliği tavsiye eden ve anil münker/kötülükten sakındıran bir ümmet/topluluk olsun. İşte onlar kurtuluşa erenlerdir.                                                                                                       

105.Kendilerine apaçık deliller geldikten sonra ayrılığa düşerek ihtilâf edenler gibi olmayın. İşte bunlar için büyük bir azap vardır.                     

106.O Gün/Kıyamet Günü; bazı yüzler ağarır, bazı yüzler kararır. Yüzleri kararanlara: İman ettikten sonra inkâr mı ettiniz? İnkâr etmenizden dolayı azabı tadın! denir.                                                                               

107.Yüzleri ağaranlara gelince, onlar Allah'ın rahmetinin içindedirler ve onlar orada (cennette) ebedî kalacaklardır.                                                                                             

108.İşte bunlar Allah'ın âyetleridir ki sana onları hakk/hakikat olarak açıklıyoruz. Allah âlemlere zulmetmeyi istemez.                     

109.Göklerde ve yerde olanların hepsi Allah'ındır ve bütün işler Allah'a döndürülür.

110.Siz insanlar için ortaya çıkarılmış hayırlı bir ümmetsiniz. Bil mâ’rûfi/ iyiliği tavsiye eder, anil münkeri/kötülükten sakındırırsınız. Allah'a iman edersiniz, eğer Ehli Kitap da iman etseydi, bu onlar için hayırlı olurdu. İçlerinden iman edenler de var fakat ekserisi fâsıktır/yoldan çıkmıştır.                                                                                             

111.Onlar (Ehli Kitap), eziyetin dışında size bir zarar veremezler. Sizinle savaşacak olsalar arkalarına dönüp kaçarlar, sonra onlara yardım da edilmez.                                                                                                

112. Onlar nerede olurlarsa olsunlar, Allah'ın ipine/vahyine ve insanların ipine/akitlerine tutunmadıkları sürece zillet/alçaklık içinde kalırlar. Onlar Allah’ın gazabına uğradılar, üzerlerine miskinlik çöktü. Zira onlar Allah'ın âyetlerini inkâr ediyorlar ve Nebi’leri haksız yere öldürüyorlardı. Çünkü onlar isyan ediyorlar ve haddi aşıyorlardı.                                                                               

113.Onların hepsi aynı/bir değildir. Ehli Kitap’dan Allah'ın âyetlerini okuyarak geceleri secdeye kapanan bir topluluk da var.            

114. (Bunlar) Allah'a ve Âhiret Günü’ne inanırlar; bil mâ’rûfi/iyiliği tavsiye eder, anil münkeri/kötülükten sakındırırlar ve hayırda yarışırlar. İşte bunlar sâlihlerdendir.                                                                 

115.Onların yaptığı hiçbir hayır karşılıksız bırakılmaz. Allah müttâkileri çok iyi bilir.                                                                       

116.Muhakkak ki kâfirlerin malları da evlatları da Alah'ın azabına karşı onlara hiçbir fayda/koruma sağlamayacaktır. Onlar ateş ehlidir ve orada ebedî kalacaklardır.                                                                                

117.Onların bu dünya hayatında infâk ettiklerinin/hayra harcadıklarının durumu; kendilerine zulmeden bir kavmin ekinine isabet ederek helâk eden kavurucu bir rüzgâra benzer. Allah onlara zulmetmez, lâkin onlar kendi kendilerine zulmediyorlar.                                                                                                                                                      

118.Yâ eyyühellezîne âmenû/Ey iman edenler! Sizden (dininizden) olmayanları bitânetem/sırdaş edinmeyin. Çünkü onlar, size kötülük etmekten geri durmazlar, hep kötülüğünüzü isterler. Ağızlarından kin ve düşmanlık taşmaktadır, içlerinde/sinelerinde gizledikleri nefret ise daha büyüktür. Eğer aklınızı kullanırsanız âyetlerimizi size böyle açıkladık!                          

119.Sizler öyle kimselersiniz ki onları seversiniz, onlar sizi sevmezler. Siz Allah'ın indirdiği bütün Kitaplara inanırsınız; ama onlar sizinle bir araya geldiklerinde biz de inandık! derler, kendi başlarına kaldıklarında ise size olan kinlerinden parmaklarını ısırırlar. De ki: Kininizle geberin! Şüphesiz ki Allah, sinelerin içinde saklananları bilendir.                                                        

120.Size bir iyilik dokunsa bu onları üzer, size bir kötülük isabet etse ona sevinirler. Ama, eğer sabreder/direnir ve takvâlı olursanız, onların hileleri size zarar veremez. Muhakkak ki Allah onların yaptıklarını Muhît’tir/ kuşatmıştır!                                                                                              

121.Hani, sen (Uhud'da) müminleri savaş mevzilerine yerleştirmek üzere sabah erkenden ailenden ayrılmıştın. Allah Semî’dir/ işitendir, Alîm’dir/bilendir.                                                                                          

122.Sizden iki bölük korkuya kapılıp dağılmak üzereydi. Halbuki Allah onların Veli’si/yardımcısıdır, mü’minler yalnız Allah'a tevekkül etsinler/ güvensinler!                                                                               

123.Andolsun ki siz zayıf durumdayken, Bedir’de Allah size yardım etmişti. O halde, Allah’a karşı takvâlı olun umulur ki şükredersiniz!                                                                                                   

124.O zaman sen mü’minlere: Rabbinizin, indirilen üç bin melekle size yardım etmesi size yetmez mi? diyordun.

125.Evet! Siz sabreder/direnir ve takvâlı olursanız, düşman size ansızın saldırsa bile, Rabbiniz nişanlı beş bin melekle size yine yardım edecektir!                             

126.Allah bunu size, bir müjde olsun ve kalpleriniz yatışsın diye yaptı. Çünkü zafer/yardım ancak Allah’tandır. O, Azîz’dir/kudret sahibidir, Hakîmdir/hikmet sahibidir. (Bak. 8.10)                                                                                             

127.(Allah bunu); kâfirlerden bir kısmını bölüp ayırmak veya onların bozguna uğrayarak umutsuz bir halde geri dönmeleri için yaptı.                                                  

128.Bu konuda senin yapacağın bir şey yoktur. (Allah) ya onların tevbelerini kabul eder veya onlara azap eder. Çünkü onlar zalimlerdir.                                                                                               

129.Göklerde ve yerde olanların hepsi Allah'ındır. O, dileyeni/hak edeni affeder, dileyene/müstehak olana azap eder. Allah, Gafûr’dur/affedicidir, Rahim’dir/merhametlidir.                                                                              

130.Yâ eyyühellezîne âmenû/Ey iman edenler! Lâ te’külü er ribâ ad’âfem müdaâfeh/kat kat artırılmış o ribâyı yemeyin. Allah’a karşı takvâlı olun, umulur ki kurtuluşa erersiniz.                                                     

131.Kâfirler için hazırlanmış olan ateşten korunmak için takvâlı olun!                                                               

132.Allah'a ve Rasûlü’ne itaat edin, umulur ki size merhamet edilir.                                                             

133.Rabbinizin mağfiretine/bağışlamasını kazanmak ve müttâkiler için hazırlanmış olan gökler ile yer genişliğindeki cennet için yarışın.                                                                                         

134.Onlar (muttâkiler), bollukta da darlıkta da infâk ederler/hayra harcarlar. Öfkelerini yenerler, insanları affederler. Allah muhsin olanları/ güzel davrananları sever.                                                                                     

135.Onlar (müttâkiler), bir kötülük yaptıklarında veya kendilerine zulmettiklerinde Allah’ı hatırlayıp günâhlarının bağışlanmasını dilerler. Günâhları Allah’tan başka kim bağışlayabilir ki? Onlar kötülük yapmakta bilerek ısrar etmezler.

136.İşte onların mükâfatı, Rablerinden bir bağışlanma ve içinden ırmaklar akan cennetlerdir. Onlar orada ebedi kalacaklardır. İyi işler yapanların mükâfatları ne güzeldir.                                                

137.Sizden önce de nice (ilahî) yasalar uygulandı. Yeryüzünde dolaşın da yalanlayanların sonunun nasıl olduğunu görün!

138.Bu (Kur'an), bütün insanlar için bir açıklamadır. Müttâkiler için de bir hidayettir/doğru yolu gösterendir ve bir öğüttür.

139.Gevşemeyin ve üzülmeyin. Eğer mü’minseniz üstün olan sizsiniz.

140.Eğer siz (Uhud’da)  bir yara aldıysanız, o kavim de (Bedir’de) benzer bir yara almıştı. Biz, böyle (sıkıntılı) günleri insanlar arasında döndürüp dururuz. Bu Allah’ın, içinizdeki iman edenleri ayırt etmesi ve sizden şahitleri belli etmesi içindir. Allah zalimleri sevmez.                                

141.Bir de, Allah'ın iman edenleri arındırması ve kâfirleri de mahvetmesi içindir. 

142.Yoksa siz; Allah’ın içinizdeki cihad edenleri ve sabredenleri ortaya çıkarmadan cennete gireceğinizi mi sandınız?143.Andolsun ki siz, onunla yüz yüze gelmeden önce ölümü temenni ediyordunuz, onu (ölümü) görünce de bakakaldınız?

144.Muhammed ancak bir Rasûl’dür, ondan önce de Rasûl’ler gelip geçmiştir. Şayet o ölür veya öldürülürse gerisin geriye mi döneceksiniz? Kim gerisin geriye dönerse Allah'a hiçbir zarar veremez. Allah şükredenlerin mükafâtını verecektir.

145.Allah’ın izni/onayı olmadan ve belirlenmiş vâde/süre dolmadan hiç kimse ölmez.  Kim dünya nimetini isterse ona ondan veririz; kim de âhiret nimetini isterse ona da ondan veririz. Biz şükredenlerin mükafâtını vereceğiz.

146.Nice Nebi’ler yanlarındaki Rabbanilerle/Rabbe adananlarla birlikte savaşmıştı. Onlar, Allah yolunda başlarına gelenlerden dolayı yılmadılar, gevşemediler ve boyun eğmediler. Allah sabredenleri sever.                                                         

147.Söyledikleri sadece şuydu: Rabbimiz! Günahlarımızı ve işlerimizdeki taşkınlıklarımızı bağışla; ayaklarımızı sabit kıl, kâfirler topluluğuna karşı bize yardım et!                                                                                             

148.Allah onlara hem bu dünya nimetlerini verdi hem de âhiret sevabının güzelliğini verdi. Allah muhsin olanları/güzel davrananları sever.                                                                                                             

149.Yâ eyyühellezîne âmenû/Ey iman edenler! Eğer kâfirlere itaat ederseniz onlar sizi gerisin geriye (eski dininize) döndürürler ve hüsrana uğrayanlardan olursunuz.                                                              

150.Hayır! Sizin Mevlânız Allah'tır. O, yardım edenlerin en hayırlısıdır. 

151.Haklarında hiçbir delil indirmediği varlıkları Allah'a şirk/ortak koştukları için kâfirlerin yüreklerine korku salacağız. Onların barınakları ateştir/cehennemdir, zâlimlerin varacakları yer ne kötüdür!                 

152.Andolsun ki Allah size olan vaadini yerine getirdi. Siz O’nun izniyle düşmanları öldürüyordunuz. (Uhud’da) Arzuladığınız zafere kavuşunca gevşediniz. Verilen emre uymayarak itaatsizlik ettiniz. İçinizden bir kısmınız dünyayı/ganimeti istiyor, diğer bir kısmınız da âhireti istiyordu. Allah, imtihan etmek için size olan desteğini kesti. Ancak yine de sizi bağışladı, çünkü Allah mü’minlere karşı çok lütufkârdır.                                                                               

153.Rasûl sizi çağırdığı halde siz hiç kimseye dönüp bakmıyordunuz. (Allah) Size gam üstüne gam verdi ki, elinizden gidene (zafere/ganimete) de başınıza gelen musibete (mağlubiyete) de üzülmediniz. Allah yaptıklarınızdan haberdardır.

154.Sonra O, bu kederin ardından bir kısmınıza güven duygusu ve tatlı bir uyku verdi. İçinizden bir gurup da canlarının derdine düşmüştü. Allah hakkında cahiliye düşüncelerine benzeyen yanlışa kapıldılar: Bu işten bize bir fayda var mı? diyorlardı. De ki: İş/karar yalnız Allah’a aittir! Sana açıklamadıkları şeyleri onlar sinelerinde saklıyorlar: Bu işte yetkimiz olsaydı burada öldürülmezdik! diyorlar. Onlara de ki: Evlerinizde bile kalmış olsaydınız, içinizden eceli gelmiş olanlar öldürülecekleri yere kendiliğinden gelirlerdi! Bütün bunları Allah, içinizde olanları ortaya çıkarmak ve kalplerinizi arındırmak için yaptı. Zira Allah, sinelerdeki her şeyi bilendir.                                                                                                  

155.(Uhud’da) iki ordunun karşılaştığı gün içinizden geri dönenlere gelince; yaptıkları hatalardan dolayı şeytan onların ayaklarını kaydırmak istedi. Ancak yine de Allah onları bağışladı. Allah Gafûr’dur/ bağışlayandır, Halîm’dir/hoşgörülüdür.                     

156.Yâ eyyühellezîne âmenû/Ey iman edenler! İzâ darabû fil erdı/ yeryüzünde sefere çıkan veya savaşa katılan kardeşleri için: Onlar yanımızda olsalardı ölmezdi veya öldürülmezdi! diyen kâfirler gibi olmayın. Allah bunu onların kalplerinde bir pişmanlık yapacaktır. Yaşatan da öldüren de Allah’tır. Allah yaptıklarınız her şeyi görmektedir.                  

157.Eğer Allah yolunda öldürülür veya ölürseniz, size Allah’tan bir bağışlanma ve rahmet vardır. Bilin ki bu, onların elde edecekleri her şeyden daha hayırlıdır.                                                                

158.Ölseniz de öldürülseniz de sonunda muhakkak Allah’ın huzurunda toplanacaksınız.                                                          

159.(Ey Rasûl!) Allah’ın rahmeti sayesinde (Uhud’da) onlara yumuşak davrandın. Eğer kaba ve katı yürekli olsaydın etrafından dağılıp giderlerdi. Sen onları affet, onlar için bağışlanma dile ve onlarla istişare et. Bir işe karar verdiğin zaman da Allah’a tevekkül et/güven. Muhakkak ki Allah tevekkül edenleri/güvenenleri sever.                                                                              

160.Eğer Allah size yardım ederse sizi hiç kimse yenemez. Eğer sizi yardımsız bırakırsa artık kimse size yardım edemez. Mü’minler yalnız Allah’a tevekkül etsinler/güvensinler.                                                       

161.Bir Nebinin emanete/ganimet malına ihanet etmesi olacak şey değildir. Kim ihanet ederse, Kıyamet Günü ihanet ettiğiyle gelecektir. Sonra herkese kazandığı eksiksiz verilecek ve kimseye haksızlık edilmeyecektir.                                          

162.Allah’ın rızasını kazanan biriyle, O’nun gazabına uğrayan kimse aynı olur mu? Onun yeri cehennemdir, orası ne kötü varış yeridir!                                                                                                      

163.Allah katında onların dereceleri farklıdır. Allah onların yaptıkları her şeyi görmektedir.                                        

164.Andolsun ki Allah; âyetlerini okuyan, onları arındıran, onlara Kitabı ve Hikmeti/doğru hüküm çıkarmayı öğreten kendi içlerinden bir Rasûl göndermekle mü’minlere ihsanda bulunmuştur. Halbuki onlar daha önce apaçık bir dalâlet/sapıklık içindeydiler.                                                   

165.(Bedir’de) iki katını tattırdığınız musibet, (Uhud’da) kendinize dokununca; bu da nereden geldi? demiştiniz! De ki: Bu, kendi yaptıklarınız yüzündendir! Şüphesiz ki Allah Kadîr’dir/her şeye gücü yeter.                                                                   

166.(Uhud’da) İki ordunun karşılaştığı gün uğradığınız musibet, mü’minlerin belirlenmesi için Allah’ın izniyle olmuştur.        

167.Ve münafıkları ortaya çıkarmak içindir! Onlara: Allah yolunda savaşa katılın veya savunma yapın! denildiğinde; eğer biz savaşmayı bilseydik size tabi olurduk! dediler. Onlar, o gün imandan çok küfre yakındılar, kalplerinde olmayanı ağızlarıyla söylüyorlardı. Halbuki Allah, onların kalplerinde gizlediklerini çok iyi bilmektedir.                                   

168.(Savaşa katılan) Kardeşleri için: Oturup bize uysalardı onlar öldürülmezdi! dediler. De ki: Eğer doğru söylüyorsanız ölümü kendinizden savın da görelim!                                                           

169.Allah yolunda öldürülenleri sakın ölüler sanmayın! Bilakis onlar diridirler ve Rablerinin katında rızıklanmaktadırlar. 

170.Allah’ın lütfundan kendilerine verdikleriyle sevinçlidirler. Arkalarından gelecek olanlara, hiçbir korku ve keder duymayacaklarını müjdelemek isterler.                                                                                                     

171.Onlar; Allah’ın nimetini, lütfunu ve mü’minlerin ecirlerini zayi etmeyeceğini de müjdelemek isterler.                            

172.Yara aldıkları sonra bile Allah’ın ve Rasûlü’nün çağrısına uydular. İyilik yapanlara ve takvâlı olanlara büyük bir mükâfat vardır.                                                                   

173.İnsanlardan bazıları onlara: Düşmanlarınız büyük bir ordu ile üzerinize geliyor, onlardan korkun! dediklerinde: Bu onların imanlarını artırdı ve hasbünallâhü ve nı’mel vekil/Allah bize yeter, O ne güzel Vekil’dir! dediler.                                      

174.Allah’ın lütfu ve nimetiyle kendilerine bir kötülük dokunmadan geri döndüler. Allah’ın rızasını da kazandılar. Allah büyük lütuf sahibidir!

175.Size o haberi getiren şeytan ancak kendi dostlarını korkutur. Siz onlardan korkmayın, eğer mü’minseniz Ben’den korkun! 

176.(Rasûlüm!) Küfürde yarışanlar/kâfirler seni üzmesin. Şüphesiz ki onlar Allah’a hiçbir zarar veremezler. Allah, âhirette onlara bir nasip vermeyecektir. Onlar için büyük bir azap vardır.                                      

177.Şüphesiz ki, imana karşılık küfrü/kâfirliği satın alanlar Allah’a hiçbir zarar veremezler. Onlar için elim bir azap vardır. 178.Kâfirler, kendilerine mühlet vermemizin onlar için hayırlı olduğunu sanmasınlar. Onlara süre tanıyoruz ama onlar günahlarını artırıyorlar. Onlar için alçaltıcı bir azap vardır.                                                                       

179.Allah, pis olanı temiz olandan ayırmadan mü’minleri içinde bulundukları bu durumda bırakacak değildir. Allah size gaybı bildirecek de değildir. Lâkin Allah Rasûl olarak dilediğini seçer. O halde Allah’a ve Rasûl’lerine iman edin. Eğer iman eder ve takvâlı olursanız size büyük bir mükâfat vardır.                                                                                

180. Allah’ın lütfundan kendilerine verdiği nimetlerde cimrilik edenler, bunun kendilerinin hayrına olduğunu sanmasınlar. Hayır, bu onlar için şerdir/kötüdür. Cimrilik yaptıkları o mallar Kıyamet Günü’nde boyunlarına dolanacaktır. Göklerin ve yerin mirası sadece Allah’ındır. Allah yaptığınız her şeyden haberdardır.                                                                                  

181.Şüphesiz Allah fakir biz zenginiz! diyenlerin sözünü Allah elbette işitti. Hem bu söylediklerini hem de haksız yere Nebi’leri öldürmelerini yazacağız. Ve onlara: Tadın o yakıcı azabı! diyeceğiz.                           

182. Bu kendi ellerinizle yaptıklarınızın karşılığıdır! Allah, asla kullarına zulmetmez.                                                 

183.Onlar: Allah, ateşin yiyeceği (yakıp yok edeceği) bir kurbanı getirinceye kadar hiçbir Rasûl’e inanmayacağımıza dair bizden söz aldı! dediler. Benden önce de size Rasûl’ler gelmiş ve hakikatın apaçık delillerini ve dediğiniz şeyi getirmişlerdi. Doğru söylüyorsanız, onları niçin öldürdünüz? diye onlara sor.                                                                             

184.Eğer seni yalanlarlarsa; apaçık deliller, zeburlar/sahifeler ve aydınlatıcı kitaplarla senden önce gelen Rasûl’ler de yalanlanmıştı.

185.Her nefis/can ölümü tadacaktır. Kıyamet Günü’nde yaptıklarınızın karşılığı size eksiksiz olarak verilecektir. Kim cehennemden uzaklaştırılıp cennete konursa elbette o kurtuluşa ermiştir. Zira dünya hayatı aldatıcı bir zevkten başka bir şey değildir.

186.Şüphesiz ki mallarınızla ve canlarınızla imtihan edileceksiniz. Sizden önce kendilerine Kitap verilenlerden ve müşriklerden sizi üzecek sözler işiteceksiniz. Eğer sabreder ve takvâlı davranırsanız, şüphesiz ki bunlar azim gerektiren işlerdendir. 

187.Hani Allah, kendilerine Kitap verilenlerden: Onu insanlara mutlaka açıklayacaksınız ve asla gizlemeyeceksiniz! diye mîsâk/söz almıştı! Fakat onlar bu sözlerine sırt çevirdiler ve basit bir menfaata değiştirdiler. Yaptıkları bu alışveriş ne kötüdür!       

188.Yaptıklarına sevinen, yapmadıkları şeylere övünen kimselerin azaptan kurtulacaklarını sanma. Onlar için elîm bir azap vardır.                      

189.Göklerin ve yerin mülkü/hükümranlığı Allah’ındır. Allah her şeye Kadir’dir/gücü yetendir.

190.Şüphesiz göklerin ve yerin yaratılışında, gece ve gündüzün birbirini takip edişinde ûlul elbâb/selim akıl selim sahipleri için nice ibretler vardır.                                   

191.Onlar (ûlul elbâb); ayakta dururken, otururken ve yanları üzerine yatarken Allah’ı zikrederler/hatırlarlar. Göklerin ve yerin yaratılışını tefekkür ederler/düşünürler. Rabbimiz! Sen bunları boşuna yaratmadın, Sübhân’sın/noksanlıklardan münezzehsin, o ateşin azabından bizi koru! derler.

192. Rabbimiz! Muhakkak ki Sen kimi ateşe atarsan onu perişan edersin. Zalimlerin yardımcıları da yoktur! 

193.Rabbimiz! Biz; Rabbinize iman edin diye bizi imana çağıran bir davetçiyi işittik ve hemen iman ettik! Rabbimiz! Bizim günahlarımızı bağışla, kötülüklerimizi ört ve canımızı meal ebrâr/erdemli olanlarla birlikte al!

194.Rabbimiz! Rasûllerin vasıtasıyla vaat ettiklerini de bize ver, Kıyamet Günü bizi rezil etme, şüphesiz ki Sen vaadinden asla dönmezsin!                                                              

195.Rableri onlara cevap verdi: Ben; sizden kadın olsun, erkek olsun çalışan/gayret eden hiç kimsenin amelini zayi etmem, çünkü hepiniz birbirinizdensiniz. Hicret edenlerin, yurtlarından çıkarılanların ve Ben’im yolumda eziyet çekenlerin, savaşanların ve öldürülenlerin günahlarını mutlaka örteceğim. Allah’tan bir mükâfat olarak onları altlarında ırmaklar akan cennetlere koyacağım. Mükâfatların en hayırlısı Allah katından olandır!                                          

196.O kâfirlerin diyar diyar dolaşmaları sakın seni aldatmasın.

197.O, geçici bir tatminden ibarettir, sonunda varacakları yer cehennemdir, ne kötü bir yerdir orası.

198.Lâkin Rablerine karşı takvâlı olanlar için Allah’tan bir ikram olarak, altlarından ırmaklar akan ve ebedî kalacakları cennetler vardır. Allah katından gelenler, hayrul lil ebrâr/erdemli olanlar için hayırlı olandır.

199.Şüphesiz Kitap Ehlinden öyle kimseler var ki: Allah’a, size indirilene ve kendilerine indirilene Allah’a boyun eğerek iman ederler. Onlar, Allah’ın âyetlerini az bir bedele satmazlar. İşte onların ecirleri/mükâfatı Rableri katındadır. Şüphesiz ki Allah hesabı çabuk görendir.

200.Yâ eyyühellezîne âmenû/Ey iman edenler! Sabredin, sabırda yarışın ve nöbette/uyanık olun. Allah’a karşı takvâlı olun, umulur ki kurtuluşa erersiniz.

(Harun Sorkun-Gözden Geçirme: Ağustos 2023)

 

 

 

 

 

 

 

X