4/106 NİSÂ SÛRESİ
(Nisâ, kadınlar anlamına gelmekte olup, 127nci âyette geçen Nisâ kelimesine istinaden sûreye bu ad verilmiştir. Sûre genel olarak kadın haklarından bahsetmektedir. Medine döneminde nâzil olmuştur. Mushaf’da 4ncü, inişte/nüzulda ise 106ncı sıradadır ve 176 âyettir.)
E’ûzu bi’llâhi min’eş-şeytâni’r-racîm/kovulmuş şeytandan Allah’a sığınırım.
Bismillahirrahmanirrahim/Rahmân ve Rahîm Allah’ın adıyla.
1.Ey insanlar! Sizi bir tek nefisten/özden yaratan, aynı nefisten/özden eşini yaratan ve o ikisinden de birçok erkek ve kadınları var eden Rabbinize takvâlı olun! Adını anarak birbirinizden dilekte bulunduğunuz Allah’a takvâlı olun ve akrabalık haklarını gözetin. Şüphesiz ki Allah Rakîb’dir/devamlı gözetendir.
2.Yetimlere (rüşte erdiklerinde) mallarını verin. Temizi/helâli, pis/haram olanla değiştirmeyin. Onların (yetimlerin) mallarını kendi mallarınıza karıştırarak yemeyin, çünkü o çok büyük bir günahtır.
3.(Evlendiğinizde) Yetimlerin haklarını korumaktan endişe ederseniz, uygun olanlardan ikişer, üçer, dörder kadını nikâhlayın. Eğer onların arasında da adaleti sağlamaktan endişe ederseniz bir kadını veya ellerinizin altındaki köle bir kadını nikâhlayın. Haksızlık etmemeniz için en uygun olan budur. (AÇIKLAMA: Âyetler yetimlerin haklarını korumaya yönelik kurallar ihdas etmektedir: Yetimlere (rüşte erdiklerinde) mallarını verin, onların mallarını kendi mallarınıza karıştırarak yerseniz, çok büyük bir günâh işlemiş olursunuz! 3ncü âyetin bütünlüğü gözardı edilerek, sadece âyette geçen: uygun olanlardan ikişer, üçer, dörder kadını nikâhlayın! tabirini dikkate alarak, Kur’an dört kadınla evlenmeye (kayıtsız-şartsız) ruhsat vermekte! denildiğini görmekteyiz. Ben, bu âyetin erkeklerin birden çok kadınlarla evlenmesi için değil, zorda kalan (yetim) kadınların bir yuvaya/kocaya kavuşmalarını sağlamaya yönelik olduğunu düşünüyorum. Bir bölgede yapılan savaşların sonunda erkeklerin çoğunun öldüğünü ve yetişkin 40 kadına karşılık yetişkin 10 erkeğin kaldığını varsayalım. İşte böyle bir özel durumda olan erkeklerin; ikişer, üçer, dörder kadını nikâhlamaları mümkün olabilecektir. Ancak buna da bazı kayıt ve şartlar da ilave edilmiştir: Onların arasında adaleti sağlamaktan endişe ederseniz, (birden çok kadını değil) bir kadını veya köle bir kadını nikâhlayın! Haksızlık etmemeniz için en uygun olan budur! Türkçede yetim denildiğinde sadece babası ölmüş çocuklar ifade edildiği halde, Arap lisanında yetim tabiri ile babası ölmüş kızlarla birlikte kocası ölmüş dul kadınların da ifade edildiğine de işaret etmek isterim.
Kur’an’ın özel durumlar için verdiği ruhsatın, kayıtsız-şartsız dört kadınla evlenmek için olduğunu söylemenin hatalarını belirtmeye çalışalım:
a)Âyeti bir bütün olarak ele almak gerekirken içinden bazı kelimeler çekip alınarak/cımbızlanarak meal/anlam verildiği görülmektedir.
*(Evlendiğiniz) Yetimlerin haklarını korumaktan endişe ederseniz; ifadesi dikkate alınmamıştır,
*Eğer onların arasında da adaleti sağlamaktan endişe ederseniz bir kadını veya ellerinizin altındaki köle bir kadını nikâhlayın. Haksızlık etmemeniz için en uygun olan budur!; bu cümle de dikkate alınmamıştır.
b)Meal verilecek âyetler tek başına değil, konuyla ilgili diğer âyetlerle birlikte meal verilmesi gerekirken bunun yapılmadığı görülmektedir.
*Yetimlere (rüşte erdiklerinde) mallarını verin.
*İffetli ve hür mümin kadınları nikâhlamaya güç yetiremeyenler, ellerinizin altındaki mümin köle bir kadını nikâhlasın!
*Ne kadar arzu etseniz de kadınlar arasında adil davranamazsınız!
Bu âyetlerin, birden çok kadını değil bir kadını nikâhlamayı tavsiye ettiği açıkça görülmektedir.
c)Meal/anlam verilecek âyetlere Kur’an’daki konuyla ilgili diğer âyetlerle birlikte meal/anlam vermek de yeterli olmayabilir. Bu bakımdan; Kur’an’ın bütün âyetlerini dikkate almak suretiyle meal/anlam verilmesi gerekirken buna da riayet edilmemiştir. Bu konuyu kölelik ve cariyelikle birlikte incelemek gerekir. Cahiliye Arap toplumunda köle erkeklerin ve köle kadınların yaygın olarak bulunduğu ve köle kadınların cariye olarak kullanıldığı da bir vakıadır.
*Kur’an; (erkek olsun kadın olsun) insanların köle yapılmasını yasaklamıştır. (Muhammed 47.4)
*İnsanların köle yapılmalarını yasaklayan Kur’an, İslamiyetten önce köle yapılmış olan erkek ve kadınların özgürlüklerine kavuşmalarını sağlayacak hükümleri de vaz etmek suretiyle Cahiliye Arap toplumundaki kalıntıların tasfiye edilmesine yol açmıştır.
(Bu konuyla ilgili olan onaltı âyeti dikkatinize sunuyorum: Bakara 2.177,221*Nisâ 4.3,25,36,92,129*Mâide 5.89*Enfâl 8.67*Tevbe 9.60*Nûr 24.32-33*Muhammed 47.4*Mücâdile 58.3* Beled 90.13)
d)Hatalı meal/anlam verilmesinin bir diğer sebebi ve belki de en önemlisi de; zayıf hadislere dayanılarak Kur’an âyetlerinin gözardı edilmesidir.
Bu hususdaki benzer bazı konu başlıklarını bilginize sunuyorum:
a)Zina eden kadınların recm edilmesi/taşlanarak öldürülmesi,
b)Mürtedin/dinden dönenin öldürülmesi,
c)Namazı veya orucu terk edenlerin öldürülmesi veya hapsedilmesi,
d)Orucu bozanın 61 gün keffaret orucu tutmakla sorumlu sayılması,
e)Cariyelerle cinsel ilişkiye girmenin mübah olduğunun söylenmesi. (Halbuki, Kur’an nikâhsız ilişkinin zina olduğunu söyler ve yasaklar!)
4.(Evlendiğiniz) Kadınlara mehirlerini gönüllü olarak verin. Şayet onlar kendi rızalarıyla mehrin bir kısmını size bağışlarlarsa onu da afiyetle yiyin.
5.Allah’ın; koruyup kollamanız için size emanet ettiği malların idaresini, aklı ermeyenlere/kârını-zararını bilmeyenlere teslim etmeyin. Fakat, bu malların gelirlerinden onların yiyecek ve giyecek ihtiyaçlarını karşılayın ve onlara ma’rûfa uygun sözler söyleyin.
6.(Velisi olduğunuz) Yetimleri, nikâh çağına gelinceye kadar
gözetin/deneyin. Onların rüşte erdiklerini görürseniz, mallarını kendilerine teslim edin. Ama: bunlar büyüdüklerinde mallarını geri alacaklar diyerek, onların mallarını isrâf ederek yemeyin. Veli olan zengin ise, (malları yönettiği için) yetimin malından hiçbir şey almasın. Ancak veli olan fakir ise, ma’rûfâ uygun ölçüde yararlansın. Yetimlere mallarını kendilerine teslim ederken şahit bulundurun. Hesap görücü olarak Allah yeter!
7.Ana-babanın ve akrabanın miras olarak bıraktıkları malda; erkeklerin bir payı vardır. Ana-babanın ve akrabanın miras olarak bıraktıkları malda; kadınların da bir payı vardır. Miras olarak bırakılan mallar az veya çok olsun, bu paylar farz kılınmıştır.
8.Mirasçı olmayan akrabalar, yetimler ve miskinler miras paylaşımında hazır bulunurlarsa, onları da rızıklandırın ve onlara ma’rûfâ uygun/güzel sözler söyleyin.
9.Geride korunmaya muhtaç evlatlar bıraktıkları takdirde, onlar için endişe edecek olanlar, Allah’a karşı takvâlı olsunlar ve doğru söz söylesinler.
10.Şüphesiz yetimlerin mallarını haksız yere yiyenler, karınlarını sadece ateşle doldurmuş olurlar. Onlar alevli ateşe atılacaklardır.
11.Allah, miras konusunda çocuklarınızın paylarıyla ilgili olarak size şunları tavsiye eder: Erkeğin miras payı, iki kızın/kadının payı kadardır. (Ölenin erkek çocuğu yoksa) kızlar/kadınlar (iki veya) ikiden fazla iseler bunlar mirasın üçte ikisini alırlar. Eğer mirasçı bir kız/kadın ise, mirasın yarısı ona aittir. Ölenin çocukları varsa, ölenin ana-babasının her birinin payı altıda birdir (kalan çocuklarınındır). Ölenin çocuğu yoksa ve varisler sadece ölenin ana-babası ise, bu takdirde ananın payı üçte birdir, (babanın payı üçte ikidir). Eğer ölenin çocuğu bulunmadığı halde varis olarak kardeşleri (ve anası) varsa o takdirde ölenin anasının payı altıda birdir (kalan, kardeşleri arasında paylaştırılır). Miras payları, ölenin vasiyetinin yerine getirilmesinden ve borçlarının ödenmesinden sonra kalan mallara yapılır. Ana-babanız ve evlatlarınızdan hangisinin size daha faydalı olacağını siz bilemezsiniz. Bu hükümler Allah tarafından farz kılınmıştır. Şüphesiz Allah, Alîm’dir/her şeyi bilendir, Hakîm’dir/hikmet sahibidir.
12.Ölen karılarınızın çocukları yoksa mirasın yarısı, çocukları varsa mirasın dörtte biri kocasınındır. Miras taksimi, ölenin vasiyetinin yerine getirilmesinden ve borçlarının ödenmesinden sonra kalan mallara yapılır. Ölen kocanızın çocukları yoksa mirasın dörtte biri, çocukları varsa mirasın sekizde biri karılarınındır. Miras taksimi, ölenin vasiyetinin yerine getirilmesinden ve borçlarının ödenmesinden sonra kalan mallara yapılır. Eğer, erkek veya kadına kelâle yoluyla (ana-babası ve çocukları olmadan ölene) mirasçı olunuyorsa; (ölenin) bir erkek kardeşi veya bir kız kardeşi mirasçı olursa onun payı altıda birdir, erkek veya kız kardeşleri birden fazla iseler hepsi birden mirasın üçte birini eşit olarak paylaşırlar. Bu miras taksimi kimseye zarar vermeden yapılmalıdır. Miras taksimi, ölenin vasiyetinin yerine getirilmesinden ve borçlarının ödenmesinden sonra kalan mallara yapılır. Bunlar Allah’ın emridir; Allah, Alîm’dir/her şeyi bilendir, Halîm’dir/hoşgörü sahibidir.
(NOT: Nisâ 12nci âyetteki kelâle ana bir kardeşlerin miras hisselerini, Nisâ 176ncı âyetteki kelâle ise baba bir kardeşlerin miras hisselerini bildirmektedir.)
13.Bunlar Allah’ın sınırlarıdır. Kim Allah’a ve Rasûlüne itaat ederse (Allah) onu içinden ırmaklar akan cennetine koyar. Onlar orada ebedî olarak kalacaklardır, işte bu büyük kurtuluştur.
(NOT: Allah’a ve Râsulüne itaat edin demek; Allah’ın gönderdiği ve Râsulünün size tebliğ ettiği vahye itaat edin, yani Allah’a itaat edin demektir. Allah’a ve Râsülüne isyan etmek ise; Allah’a isyan etmek demektir. Bu konularda onlarca âyet vardır. Ben burada sadece birkaçına işaret edeyim: Fatiha 1.5: (Allah’ım) Yalnız Sana kulluk ederiz! demek suretiyle Allah’tan başka hiç kimseye kulluk etmeyeceğimizi beyan ediyoruz. Mâide 5.67: Ey Râsul! Rabbinden sana indirileni tebliğ et! Eğer bunu yapmazsan, O’nun verdiği Râsul’luk görevini yapmamış olursun. Hâkka 69.43-47: O, Alemlerin Rabbinden indirilmiştir. Eğer, Râsul Bizim adımıza bazı sözler katsa (veya çıkarsa); onu yakalar ve şah damarını keserdik. Hiçbiriniz de ona yardım edemezdi.)
14.Ve kim de Allah’a ve Rasûlüne isyan eder ve O’nun sınırlarını aşarsa, (Allah) onu içinde ebedî kalacağı cehenneme koyar ve onun için alçaltıcı bir azap vardır.
15.Kadınlarınızdan fâhişelik yapanların aleyhine aranızdan dört şahit gösterin. Eğer onlar şahitlik ederlerse; o kadınlar ölünceye kadar veya Allah onların lehine bir kapı/yol açıncaya kadar evlerde hapsedin/ gözetim altında tutun.
(NOT: Fahişelik; aşırılık yapmaktır ve burada kast edilen aşırılık yapmak ise eşcinsellik/lezbiyenlik yapmaktır. Bunun için, aranızdan dört kişinin (erkek veya kadın) şahitlik etmesi gerekmektedir. Eğer bir kadın zina yaparsa onun için zina yaptığını söyleyen kişinin dört kişiyi şahit göstermesi gerekir ki böylece beş kişi şahitlik etmiş demektir. Zina yapan erkek ve kadına ceza olarak yüz deynek/sopa vurulur. )
16.İçinizden vellezâni/homoseksüellik (erkek erkeğe zinâ) yapanlar olursa onların her ikisine de eziyet edin/caydırıcı ceza verin. Eğer tevbe edip durumlarını düzeltirlerse onlara eziyet etmekten/caydırıcı ceza vermekten vaz geçin. Çünkü Allah Tevvâb’dır/ tevbeleri çok kabul eder, Rahîm’dir/ merhametlidir.
17.Allah’ın kabul etmeyi vâdettiği tevbe cahillikle/bilmeyerek günah işleyen, ardından pişmanlık duyup da günahtan vazgeçenlerin yaptığı tevbedir. Allah, işte böyle kimselerin tevbesini kabul eder. Allah, Alîm’dir/her şeyi bilendir, Hakîm’dir/hikmet sahibidir.
18.Yoksa kötülükleri yapıp yapıp da içlerinden birine ölüm gelip çatınca: Ben şimdi tevbe ettim! diyenler ve kâfir olarak ölmekte olanlar için (kabul edilecek) tevbe yoktur, onlar için elim bir azap vardır.
19.Yâ eyyühellezîne âmenû/Ey iman edenler! Kadınlara zorla mirasçı olmanız size helâl değildir. Apaçık bir fuhuş işlemeleri hariç, karılarınıza vermiş olduğunuz/mehri geri almak için onlara baskı yapmayın. Onlarla güzel bir şekilde geçiminizi sürdürün, zira onlardan hoşlanmasanız bile hoşlanmadığınız bir şeyi, Allah sizin için birçok hayra vesile kılmış olabilir!
20.Eşinizi boşayıp başka bir kadınla evlenmek isterseniz, boşamak istediğiniz eşinize yükler dolusu mal vermiş olsanız bile verdiğiniz hiçbir şeyi geri almayın. Ona iftira atmak ve böylece açık bir günaha girmek suretiyle verdiklerinizi geri almanız olacak iş değildir!
21. Birbirinizle kaynaştıktan (mahremi olduktan) ve eşinize sağlam bir söz verdikten sonra verdiklerinizi nasıl geri alacaksınız?
22.Geçmişte olanlar hariç, babalarınızın nikâhladığı kadınlarla (üvey analarınızla) evlenmeyin. Böyle bir şey; utanç verici, çirkin ve kötü bir yoldur.
(NOT: Buradaki babalarınız tabiri babalarınızı, onların babalarını ve onların da babaları olmak üzere bütün üst soyu kapsar.)
23.(Ey mü’min erkekler!) Analarınız, kızlarınız, kız kardeşleriniz, halalarınız, teyzeleriniz, erkek kardeşinizin kızları, kız kardeşinizin kızları, süt anneleriniz, süt kız kardeşleriniz, karılarınızın anaları/kayın valideleriniz, kendileriyle gerdeğe girdiğiniz karılarınızın (eski kocalarından) doğmuş olup sizin yanınızda bulunan kızlarını (üvey kızlarınızı) nikâhlamanız size haram kılınmıştır. Fakat gerdeğe girmeden ayrıldığınız kadınların kızları ile evlenmenizde bir sakınca yoktur. Öz oğullarınızın karılarıyla/gelinlerinizle ve aynı anda iki kız kardeşi birlikte nikâhlamanız da size haram kılınmıştır. Fakat, geçmişte olanlar geçmişte kalmıştır, muhakkak ki Allah Gafûr’dur/ çok affedicidir, Rahîm’dir/merhametlidir.
(NOT: Buradaki analarınız tabiri analarınızı, onların analarını ve onların da anaları olmak üzere bütün üst soyu kapsar.)
24.İllâ mâ meleket eymânüküm/ellerinizin altındaki köle kadınlar hariç olmak üzere, vel muhsanâtü/evli kadınları nikâhlamanız da haramdır. İşte bunlar Allah’ın size bildirdiği hükümlerdir. Bunların dışındaki kadınlarla; muhsinîne/iffetli olmak ve zinadan uzak durmak kaydıyla; mehirlerini vererek evlenmeniz size helâldir. Mehir belirlendikten sonra, onu aranızda karşılıklı rıza ile artırıp-eksiltmenizde size bir günah yoktur. Allah Alîm’dir/her şeyi bilendir, Hakîm’dir/hikmet sahibidir.
25.Muhsanâtil mü’minâti/iffetli ve hür mümin kadınları nikâhlamaya gücü yetmeyenler, fe mim mâ meleket eymânüküm min feteyâtikümül mü’minât/ ellerinizin altındaki köle mümin kadınları nikâhlayabilirler. Sizin imanınızı en iyi bilen Allah’tır, hepiniz birbirinizdensiniz. Onlardan; iffetli, edepli, hayâsızlık etmeyen ve gizli dost edinmemiş olanları velilerinin izni ile nikâhlayın ve mehirlerini mâ’rufa uygun olarak kendilerine verin. Evlendikten sonra fuhuş/zina yapacak olurlarsa onlara hür kadınlara verilenin cezanın yarısı verilir. Bu evlenme izni içinizden günaha girmekten korkanlar içindir. Ama sabretmeniz sizin için daha hayırlıdır. Allah Gafûr’dur/ bağışlayandır, Rahîm’dir/merhametlidir.
26.Allah bunları size açıkça göstermek sizi, sizden öncekilerin doğru yoluna yönlendirmek ve tevbenizi kabul etmek ister. Allah Alîm’dir/her şeyi bilendir, Hakîm’dir/hikmet sahibidir.
27.Allah sizin tevbenizi kabul etmek istiyor. Şehvetlerine uyanlar ise sizin büyük bir sapıklığa düşmenizi isterler.
28.Allah sizin yükünüzü hafifletmek istiyor, zira insan zayıf yaratılmıştır.
29.Yâ eyyühellezîne âmenû/ey iman edenler! Birbirinizin mallarını; karşılıklı rızaya dayanan ticaretle bile olsa bâtıl yollarla yiyerek kendinize kıymayın. Şüphesiz Allah size karşı Rahîm’dir/çok merhametlidir.
30.Kim düşmanlık ve zulm ile bunu yaparsa, onu ateşe mahkûm edeceğiz, bu Allah için çok kolaydır.
31.Size yasaklanan büyük günahlardan kaçınırsanız, küçük günahlarınızı örteriz ve sizi değerli bir yere koyarız.
32.Bir başkasına sizden daha fazla verdiği nimetleri Allah’tan istemeyin. Erkeklerin kendi kazandıklarından bir pay, kadınların da kendi kazandıklarından bir pay vardır. Siz Allah’ın lütfunu isteyin. Şüphesiz ki Allah Alîm’dir/her şeyi bilendir.
33.Biz, ana-babanın ve yakın akrabaların bıraktıkları mallara mirasçılar belirledik. Kendileriyle (mirasla ilgili) sözleşme yaptığınız kimselere de miras paylarını verin. Şüphesiz ki Allah her şeye Şahît’tir/tanıklık etmektedir.
34.Erkekler kadınların koruyup-kollayıcısıdır. Çünkü, Allah insanlardan bazılarını bazılarından üstün kılmıştır, erkekler kadınlara kendi mallarından da harcama yapmaktadırlar. Sâlihât/iyi kadınlar kanaatkârdırlar ve Allah’ın korumasını istediği iffetlerini kocalarının yokluğunda da korurlar. Nüşûzundan/geçimsizliğinden endişe ettiğiniz karılarınıza önce nasihat edin, bu yeterli olmazsa onları yataklarında yalnız bırakın, bu da fayda vermezse vadribûhünne/bir süre mekanları ayırın. Bundan sonra size saygılı davranırlarsa, artık onların aleyhine başka yollar aramayın/ boşamayın. Muhakkak ki Allah Alîy’dir/çok yücedir, Kebîr’dir/ çok büyüktür.
35.Eğer karı-kocanın arasının bozulmasından endişe ederseniz, erkeğin ve kadının ailelerinden birer hakem tayin edin. Eğer onlar eşlerin aralarını düzeltmek isterlerse, Allah onların/eşlerin aralarını bulur. Şüphesiz ki Allah Alîm’dir/her şeyi bilir, Habîr’dir/her şeyden haberdar olandır.
36.Allah’a kulluk edin ve O’na hiçbir şeyi ortak koşmayın. Ana babaya, akrabaya, yetimlere, miskinlere/yoksullara, yakın komşuya, uzak komşuya, yakın arkadaşa, yolcuya ve mâ meleket eymânüküm/ hâkimiyetiniz altındaki kölelere iyilik edin. Unutmayın ki Allah, kibirlenen ve böbürlenenleri sevmez.
37.Onlar (kibirlenenler), kendileri cimrilik yaptıkları gibi başkalarına da cimriliği tavsiye/telkin ederler, Allah’ın lütfundan kendilerine verdiği nimetleri gizlerler. Biz, kâfirlere alçaltıcı bir azap hazırladık.
38.Onlar (kâfirler), Allah’a ve Âhiret Günü’ne iman etmezler ve insanlara gösteriş için mallarını infak ederler. Şeytana arkadaş olan kimse, ne kötü birisini arkadaş edinmiştir.
39.Onlar Allah’a ve Âhiret Günü’ne iman etselerdi ve Allah’ın kendilerine verdiği rızıktan infak etselerdi ya! Allah, Alîm’dir/her şeyi bilendir.
40.Şüphesiz ki Allah kimseye zerre kadar haksızlık yapmaz. Eğer bir iyilik yapılırsa, onun mükâfatını kat kat artırır ve katından büyük bir mükâfat verir. 41.Her ümmetten/toplumdan bir şahit getirdiğimizde ve seni de onlara şahit yaptığımızda onların hali nice olacak?
42.Rasûle isyan eden kâfirler, O Gün/Mahşer Günü toprağa karışıp yok olmayı isterler ancak Allah’tan hiçbir şeyi gizleyemezler.
43.Yâ eyyühellezîne âmenû/Ey iman edenler! Sarhoşken ne dediğinizi bilinceye kadar; yolda olan müstesna cünüpken gusledinceye kadar namaza yaklaşmayın. Eğer hastaysanız veya yolculukta iseniz yahut abdest bozmaktan geliyorsanız, ev lâmestümün nisâe/ya da kadınlara (cinsel olarak) dokunmuşsanız ve su da bulamamışsanız temiz bir toprakla teyemmüm edin, onunla yüzlerinizi ve ellerinizi mesh edin. Şüphesiz ki Allah Afüvv’dür/affedicidir, Gafûr’dur/bağışlayandır. (Bak. Mâide 5.6)
44.Kendilerine Kitaptan bir pay verilmiş olanlara bak hele! Sapıklığı satın alıyorlar sizin de sapmanızı istiyorlar.
45. Allah düşmanlarınızı en iyi bilendir. Veli/destekçi olarak Allah size yeter, nasıyrâ/yardımcı olarak da Allah size yeter.
46.Yahudilerden bazıları kelimeleri tahrif ederek/ anlamlarını değiştirerek, dillerini eğip-bükerek ve dine saldırarak: Semı’nâ ve asaynâ/işittik ve reddettik-Vesma’ gayra müsmeıv/asıl sen bizi dinle-Râ’inâ/bizi güt/bize çobanlık et, gibi ifadeler kullanırlar! Halbuki, şöyle deselerdi onlar için daha iyi olurdu: Semı’nâ ve eta’nâ/işittik ve itaat ettik-Vesma’/seni dinliyoruz-Unzurnâ/bizi gözet/yönet! Ama kâfirlik etmeleri yüzünden Allah onları lânetledi/dışladı, çok azı müstesna onlar (Yahudiler) iman etmezler.
47. Ey kendilerine Kitap verilenler! Ellerinizde olan Kitabı/ Tevrat’ı tasdik eden bu Kitaba/Kur’an’a iman edin. Aksi halde sizi yüzünüze bakılmaz bir hale getiririz veya cumartesi yasağını çiğneyenleri lânetlediğimiz/dışladığımız gibi sizi de lânetleriz/ dışlarız. Allah’ın emri muhakkak gerçekleşir.
48.Şüphesiz Allah, kendisine şirk/ortak koşulmasını bağışlamaz. Bunun dışında hak edeni bağışlar. Kim Allah’a şirk/ortak koşarsa, büyük bir iftira günahı işlemiş olur.
49.Kendilerini temize çıkaranlara (günahsızız diyenlere) baksana! Halbuki, hak edeni Allah temize çıkarır ve kimseye zerre kadar haksızlık da yapılmaz.
50.Şunlara bak hele! Allah hakkında nasıl da yalan uyduruyorlar! Apaçık bir günah olarak bu onlara yeter!
51.Kitaptan kendilerine bir pay verilenleri (Kitap Ehlini) görmüyor musun? Cibt’e/putlara ve Tâgût’a/batıl güçlere iman ediyorlar ve: Kâfirler müminlerden daha doğru yoldadır! diyorlar.
52.Bunlar, Allah’ın lânetledikleri/dışladıkları kimselerdir, Allah’ın lânetlediklerine/ dışladıklarına yardım edecek kimse de yoktur.
53.Yoksa onlar Allah’ın mülküne ortak olduklarını mı sanıyorlar? Eğer öyle olsaydı, insanlara zırnık/zerre kadar bir şey bile vermezlerdi.
54.Yoksa onlar, Allah’ın ikramından pay verdiği kimseleri kıskanıyorlar mı? Oysa Biz, İbrahim ailesine Kitap ve hikmet verdik ve onlara güçlü bir saltanat bahşettik.
55.Onlardan bir kısmı İbrahim’e inandı, kimi de yüz çevirdi. Cehennemin o kavurucu ateşi onlara/yüz çevirenlere yeter.
56.Şüphesiz ki âyetlerimizi inkâr edenleri/kâfirleri ateşe atacağız. Derileri piştikçe âzabı sürekli tatmaları için onların derilerini yenileyeceğiz. Muhakkak kiAllah Azîz’dir/güçlüdür, Hakîm’dir/hikmet sahibidir.
57.Vellezîne âmenû ve amilüs sâlihâti/iman edip salih amel işleyenleri, içlerinden ırmaklar akan cennetlere koyacağız. Orada ebedî olarak kalacaklar ve tertemiz eşleriyle birlikte koyu/serin gölgelerde oturacaklar.
58.Muhakkak ki Allah, size emaneti ehline vermenizi ve insanlar arasında adaletle hükmetmenizi emreder. Allah size ne güzel öğüt veriyor. Şüphesiz ki Allah Semî’dir/her şeyi işitendir, Basîr’dir/her şeyi görendir.
59.Yâ eyyühellezîne âmenû/ey iman edenler! Allah’a ve Rasûlüne (Rasulün getirdiği Kitaba) itaat edin ve sizden olan ülü’l-emre/yetkililere de itaat edin. Eğer herhangi bir hususta ülü’l-emr ile/yetkililerle anlaşmazlığa düşerseniz onu Allah’a ve Rasûlüne (Rasûlün getirdiği Kitaba) arz edin. Eğer, Allah’a ve Ahiret Günü’ne inanıyorsanız böyle yapmanız daha hayırlı ve sonuçları daha güzel olandır.
60.Sana indirilene ve senden önce indirilenlere iman ettiklerini sananlara bir baksana! Onlar, aralarındaki anlaşmazlığın çözümü için bir tagûtun/şeytani güçlerin hakemliğine başvurmak istiyorlar, oysa onlara tagûta/batıl güçlere uymamaları emredilmişti. Şeytan ise onları derin bir sapıklığa düşürmek istiyor.
61.Onlara: Allah’ın indirdiğine/Kitaba ve bu Rasûle uyun, dendiğinde o münâfıkların senden büsbütün uzaklaştıklarını görürsün.
62.Kendi elleriyle yaptıkları yüzünden başlarına bir musibet geldiğinde onların halleri ne olacak? O zaman sana gelip Allah’a yemin ederek: Biz sadece iyilik yapmak ve arayı bulmak istedik! derler.
63.Allah onların kalplerinde olanı bilir. Sen onlara aldırma, onlara öğüt ver ve etkili sözler söyle.
64.Biz gönderdiğimiz Rasûlleri, Allah’ın izniyle kendilerine tabi olunsun diye gönderdik. Halbuki onlar, kendilerine zulmettiklerinde sana gelip de Allah’tan günâhlarının bağışlanmasını dileselerdi ve Rasûl de onların mağfiretini dileseydi, o zaman Allah’ın tevbeleri kabul ettiğini ve Rahîm/merhametli olduğunu göreceklerdi.
65.Hayır, Rabbine andolsun ki, onlar aralarında ihtilafa düştükleri konularda seni hakem tayin edip, sonra da senin verdiğin hükme içlerinde hiçbir tereddüt ve sıkıntı duymadan teslim olmadıkça iman etmiş olmazlar!
66.Şayet onlara: Ya kendinizi feda edin veya yurdunuzdan çıkın! diye emretmiş oysaydık, pek azı hariç bunu yapmazlardı. Halbuki kendilerine verilen talimata uysalardı, onlar için hem daha hayırlı hem de daha sağlam olurdu.
67.O zaman Biz de onlara katımızdan büyük bir mükafât verirdik.
68.Ve onları dosdoğru yola yönlendirirdik.
69.Kim Allah’a ve Rasûlüne itaat ederse, onlar; Allah’ın kendilerine nimet verdikleri: Nebilerle, sıddîklerle, şehitlerle ve sâlihlerle beraber olacaktır. Bunlar ne güzel dosttur.
70.İşte bu Allah’ın ikramıdır ve bunu Allah’ın bilmesi yeterlidir.
71.Yâ eyyühellezîne âmenû/ey iman edenler! Savunma tedbirinizi alın; bölük bölük veya topyekûn savaşın!
72.Şüphesiz (savaş için) içinizden bazıları ayak sürüyecektir. Size bir musibet isabet ettiğinde: Allah bana iyilik yapmış da iyi ki onlarla birlikte (savaşa) gitmemişim! derler.
73.Eğer Allah’tan size bir lütuf gelirse, sanki kendilerine çağrı yapılmamış gibi: Keşke ben de onlarla beraber olsaydım da büyük bir başarı kazansaydım! derler.
74.Ahireti kazanmak için bu dünya hayatından vaz geçenler Allah yolunda savaşsınlar. Allah yolunda savaşanlar öldürülsünler veya galip gelsinler; Allah onlara büyük bir ödül verecektir.
75.Size ne oluyor da: Rabbimiz! Halkı zalim olan bu yerden bizi çıkar, bize katından bir veli/koruyucu, bir yardımcı gönder! diye yalvarmakta olan; çaresiz erkekler, kadınlar ve çocuklar için Allah yolunda (neden) savaşmıyorsunuz?
76.İman edenler Allah yolunda savaşırlar, kâfirler ise tâgûtun/ batıl güçlerin yolunda savaşırlar. Öyleyse siz, evliyâeş şeytan/ şeytanın taraftarlarıyla savaşın, muhakkak ki şeytanın tuzağı zayıftır.
77.Kendilerine: Ellerinizi (savaştan) çekin, namazı dosdoğru kılın, zekâtı verin! denen şu kişileri görmedin mi? Savaş farz kılınınca da içlerinden bir bölümü Allah’tan korkar gibi insanlardan korkmuş, hatta korkuları daha da artmıştı. Dediler ki: Rabbimiz! Bize savaşı niçin farz kıldın, biraz daha süre tanısaydın olmaz mıydı? De ki: Dünya menfaati pek azdır. Takvâlı olanlar için âhiret hayatı daha hayırlıdır, kimseye de zerre kadar haksızlık yapılmaz.
78.Nerede olursanız olun, hatta sağlam kalelerde bile olsanız ölüm sizi yakalayacaktır. Onlara bir iyilik gelse: Bu Allah’tandır! derler. Bir kötülük geldiğinde ise: Bu sendendir! derler. De ki: Başınıza gelen her şey Allah’tandır! Bu kavimlere ne oluyor ki, hiçbir sözü anlamıyorlar?
(NOT: Başınıza gelen her şey Allah’tandır demek: Sizin kendi ellerinizle yaptıklarınıza Allah’ın yasalarının uygulanması sonucudur! demektir. Yoksa kötülük yapıp yapıp da bunların sorumluluğunu Allah’a yüklemek demek değildir.)
79.Sana gelen her iyilik Allah’tandır, başına gelen kötülükler ise kendi nefsindendir! Biz seni insanlara Rasûl olarak gönderdik. Şahit olarak Allah yeter.
80.Kim Rasûle itaat ederse Allah’a itaat etmiş olur. Kim de yüz çevirirse seni onlara bekçi olarak göndermedik.
81.Onlar sana: Baş üstüne! derler, senin yanından ayrıldıklarında ise içlerinden bir grup senin dediklerinden farklı işler çevirirler. Allah, onların çevirdiklerini yazmaktadır. Onlara aldırma! Allah’a tevekkül et! Vekil olarak Allah yeter.
82.Onlar Kur’an’ı inceleyerek etraflıca düşünmezler mi? Eğer Allah’tan başkası tarafından gönderilmiş olsaydı onda pek çok ihtilaf/çelişki bulurlardı.
83.Onlara güven yahut korkuyla ilgili bir haber gelince onu hemen yayarlar. Halbuki onu Rasûle veya içlerindeki ulul-emre/yetkililere iletselerdi, doğru hüküm çıkarmaya ehil olanlar gerçeği anlarlardı. Eğer Allah’ın lütuf ve rahmeti olmasaydı çok azınız hariç şeytana uyardınız.
84.(Rasûlum!) Allah yolunda savaş! Sen kendinden başkasından sorumlu değilsin. Mü’minleri de (savaşa) teşvik et. Umulur ki Allah o kâfirlerin gücünü kıracaktır. Allah’ın gücü üstündür ve cezalandırması daha şiddetlidir.
85.Kim bir iyiliğe/güzelliğe aracılık ederse ona, ondan bir pay vardır. Kim de bir kötülüğe aracılık ederse, ona da ondan bir pay vardır. Allah, Mukît’tir/herkese rızık verendir.
86.Size selâm verildiğinde, onun daha güzeliyle veya aynısıyla karşılık verin. Şüphesiz ki Allah, Hasîb’dir/her şeyin hesabını tutandır.
87.Allah ki, O’ndan başka ilâh yoktur. Geleceğinden asla kuşku olmayan Kıyamet Günü’nde sizi bir araya toplayacaktır. Allah’tan daha doğru sözlü kim olabilir!
88.Size ne oluyor da, o münâfıklar hakkında iki gruba ayrılıyorsunuz? Allah onları kazandıkları günah sebebiyle alçaltmıştır. Allah’ın saptırdığını doğru yola getirmek mi istiyorsunuz? Allah’ın saptırdıkları için asla hiçbir çıkış yolu yoktur.
89.Onlar, kendileri inkâr ettikleri gibi sizin de inkâr ederek kendilerinin seviyesine düşmenizi isterler. Allah yolunda hicret edinceye kadar onları veli/koruyucu edinmeyin. Eğer yüz çevirirlerse yakaladığınız yerde onları öldürün. Onlardan kendinize veli/koruyucu ve yardımcı edinmeyin.
90.Sizinle anlaşması olan bir topluma sığınanlara yahut sizinle veya kendi kabileleriyle savaşmayacaklarını bildiren tarafsızlara da dokunmayın. Allah dileseydi, onları sizin başınıza musallat eder onlar da sizinle savaşırlardı. Eğer onlar sizden uzak durur, size saldırmaz ve barış içinde yaşamak isterlerse, onlara zarar vermenize Allah izin vermez.
91.Hem sizden hem de kendi kavimlerinden emin olmak isteyen (münâfıkları) da göreceksiniz. Ama onlar, müminlere karşı fitneye/savaşa çağrıldıklarında balıklama dalarlar. Eğer bunlar sizi tacizden vazgeçmezler, sizinle barışa yanaşmazlar ve ellerini sizden çekmezlerse, yakaladığınız yerde onları vaktülûhum/öldürün. Onlara karşı size açık bir yetki verdik.
92.Bir mü’minin başka bir mü’mini öldürmesi düşünülemez, hata ile olmuşsa başka. Hata ile bir mü’mini öldürenin; fe tahrîru rakabetim mü’minetiv ve diyetüm/mü’min bir köleyi özgürlüğüne kavuşturması ve ölenin ailesine diyet ödemesi gerekir, ölenin ailesinin diyeti bağışlaması müstesna. Hata ile öldürülen mü’min size düşman olan bir kavme mensup ise o zaman fe tahrîru rakabetim mü’mineh/mü’min bir köleyi azat etmelidir (yeterlidir). Eğer o kişi aranızda anlaşma olan bir kavme mensupsa, ölenin ailesine diyet ödemek ve tahrîru rakabetim mü’mineh/mü’min bir köleyi özgürlüğüne kavuşturmak gerekir. Bunlara güç yetiremeyen kişi, tevbesinin Allah tarafından kabulü için aralıksız iki ay oruç tutmalıdır. Zira Allah, Alîm’dir/her şeyi bilendir, Hakîm’dir/hikmet sahibidir.
93.Kim bir mü’mini kasten öldürürse onun cezası, içinde ebedî kalacağı cehennemdir. Allah ona gazap etmiş, onu lânetlemiş/ rahmetinden uzaklaştırımış ve onun için büyük bir azâp hazırlamıştır.
94.Yâ eyyühellezîne âmenû/ey iman edenler! İzâ darabtüm fî sebîlillâhi/Allah yolunda sefere/cihada çıktığınızda iyice araştırın ve size selam verene; dünya hayatının geçici menfaatine göz dikerek sen mü’min değilsin! demeyin. Zira Allah katında pek çok gânimet vardır. Önceden siz de onlar gibiydiniz, Allah size lütufta bulundu. Artık iyice araştırın, şüphesiz ki Allah yaptıklarınızdan haberdardır.
95.Mü’minlerden geçerli bir mazereti olmadan oturanlarla, vel mücâhidûne/Allah yolunda mallarıyla ve canlarıyla cihâd edenler bir/eşit değildir. Allah, malları ve canlarıyla cihâd edenlerin derecesini oturanlardan üstün kılmıştır. Allah hepsine güzellikler vadetmiştir ancak mücâhitlere evlerinde oturanlardan daha büyük mükâfatlar vererek üstün kılmıştır.
96.Allah, onlara (mücahitlere) katından dereceler, mağfiret/bağışlanma ve rahmet vermiştir. Allah, Gafûr’dur/ bağışlayandır ve Rahîm’dir/merhametlidir.
97.Melekler kendilerine zulmedenlerin canlarını alırken: Siz neredeydiniz? derler. Onlar: Biz yeryüzünde mus’tezaf/zayıf ve çaresiz kimselerdik! derler. Melekler: Allah’ın yeryüzü yeterince geniş değil miydi, hicret etseydiniz ya! derler. İşte onların yeri cehennemdir, orası ne kötü bir varış yeridir.
98.Ancak, güçsüz, çaresiz ve hicret etme imkânı bulamamış olan erkek, kadın ve çocuklar bundan müstesnadır.
99.Allah’ın bunları affetmesi umulur. Allah affedicidir, bağışlayıcıdır.
100.Allah yolunda hicret eden kimse, yeryüzünde yaşayabilecek bir yer ve imkân bulur. Allah’ın ve Rasûlünün yolunda hicret etmek üzere evinden çıkıp da yolda ölen kimseye Allah mükâfatını verir. Allah Gafûr’dur/bağışlayandır, Rahîm’dir/
merhametlidir.
101.Ve izâ darabtüm fil erdı/yeryüzünde sefere/cihada çıktığınız zaman, in hıftüm ey yeftinekümül lezîne kefûru/kâfirlerin size kötülük yapmalarından korkarsanız fe leyse aleyküm cünâhun en taksurû mines salâh/o namazı kısaltmanızda size bir günah yoktur. Muhakkak ki kâfirler sizin apaçık düşmanınızdır.
NOT: SEFERİLİK NEDİR VE SEFERİLİKTE NAMAZ NASIL KILINMALIDIR?
Seferilik seyahat için değil, kâfirlerle savaşmak/cihat için çıkılan yolculuktur.
*Seferilik sonunda elde edilecek ganimetler vardır,
*Seferilikte kâfirlerin size kötülük yapma ihtimali vardır,
*Seferilikte namazı kısaltmanızda size bir günah yoktur,
*Seferilikte namazı kısaltarak nasıl kılınacağı örneği verilmiştir,
*Seferilikte namazı kısaltabilirsiniz, güvene kavuşunca tam kılın,
*Seferilikte cephede savaşıp galip geldiğinizde, düşmanı takip ederken gevşeklik göstermeyin.
*Namazların kısaltılması için; yolculukta gidilen mesafenin veya gidilen sürenin uzun olmasının hiçbir önemi yoktur. Gidilen mesafe 1.000 km. veya yolculuk süresi 10 gün olsa bile; bunlar namazların kısaltılması için yeterli sebep değildir.
*Seferilik kâfirle savaşmak için çıkılan yolculuktur. Kâfirlerin size kötülük yapmaları ihtimal dahilindedir. Ancak kâfirlerin size kötülük yapma ihtimali henüz yoksa, namazları kısaltmadan tam kılarsınız. Kâfirlerin size kötülük yapmalarından korkarsanız; namazları mutlaka kısaltmanız da şart değildir ama kısaltırsanız size bir vebal yoktur!
Dört rekatlı bir farz namazı; kâfirlerin yapacağı kötülük derecesine göre:
a) Kısaltmadan dört rekat olarak veya,
b) Kısaltarak iki rekat olarak veya,
c) Daha da kısaltarak bir rekat olarak da kılabilirsiniz.
SEYAHATLARDA/YOLCULUKLARDA NAMAZ NASIL KILINMALIDIR?
Kâfirlerin kötülük yapmaları dışındaki (namaz vaktinin çıkması, şiddetli yağış, sel, heyelan, köpek saldırısı gibi) diğer bir tehlikenin olması halinde seyahatlarda/yolculuklarda namaz nasıl kılınmalıdır? Bu konudaki bilgiyi bize Bakara 239ncu âyet vermektedir: Eğer bir tehlikeden korkarsanız, namazı yaya yahut binek üstünde (kısaltmadan) eda edin. Güvene kavuştuğunuzda, bilmediğiniz şeyleri size öğrettiği gibi Allah’ı zikredin/hatırlayın. Eğer yolculukta, bir tehlike söz konusu değilse, namazı yaya yahut binek üstünde değil, rükûlu-secdeli olarak ve kurallarına uygun olarak (kısaltmadan) tam olarak kılmak gerekir.
NAMAZIN KAZASI YOKTUR, VAKTİNDE KILINMALIDIR!
Cephede düşmanla savaşırken veya yayan yahut binek üstünde giderken bile vaktinde kılınması şart olan namazın kazaya bırakılması asla düşünülemez. Çünkü namaz, mü’minler için vakti belirlenmiş bir farzdır.
102.Sen de aralarında olup, fe ekamte lehümüs salâte/o namazı onlara kıldıracağın zaman, bir grup silahlarını yanlarına alarak seninle namaza dursun, (diğerleri) nöbet tutsun. Secde ettiklerinde bunlar geri çekilsinler (nöbete geçsinler). O namazı kılmamış olan diğer grup silahlarını yanlarına alarak gelip seninle bilikte o namazı kılsınlar. Kâfirler, ani bir baskın yaparak sizi silahsız ve gafil avlamak isterler. Ancak, yağmur dolayısıyla sıkıntınız olur veya hasta olursanız silahlarınızı bırakmanızda size bir sakınca yoktur, tedbirinizi alın. Şüphesiz ki Allah, kâfirler için alçaltıcı bir azap hazırlamıştır!
103. Fe izâ kadaytümüs salâte/o namazı kıldıktan sonra; ayakta, otururken ve yanlarınız üzerine uzanmış bir haldeyken Allah’ı zikredin/hatırlayın. Güvene kavuştuğunuzda ise; o namazı dosdoğru/ tam kılın. Çünkü o namaz, müminler için vakti belirlenmiş bir farzdır.
104. (Düşman) kavmini/birliğini takip etmekte gevşeklik göstermeyin. Eğer siz acı çekiyorsanız onlar da sizin gibi acı çekiyorlar. Üstelik siz, Allah’tan onların beklemedikleri mükâfatları bekliyorsunuz. Allah Alîm’dir/her şeyi bilendir, Hakîm’dir/hikmet sahibidir.
105.Biz sana bu Kitab’ı/Kur’an’ı; insanlar arasında Allah’ın gösterdiği şekilde hükmedesin diye hak olarak indirdik. Sakın hainleri savunma!
106.Allah’tan bağışlanma dile. Muhakkak ki Allah Gafûr’dur/ bağışlayandır, Rahim’dir/merhametlidir.
107.Kendilerine hainlik edenleri savunma! Muhakkak ki Allah, hainlik eden günahkârları sevmez.
108.Onlar işledikleri suçu insanlardan gizlerler, ama Allah’tan gizleyemezler. Geceleyin bir araya gelip Allah’ın razı olmayacağı işleri plânlarken Allah onların yanı başındaydı. Allah, onların yaptıklarını çepeçevre kuşatmıştır.
109.Hadi siz bu dünya hayatında onları savundunuz diyelim, Allah’a karşı Kıyamet Günü onları kim savunacak ya da kim vekil olacak?
110.Kim bir kötülük yapar veya kendine zulmeder sonra Allah’tan af dilerse, Allah’ı Gafûr/çok bağışlayan ve Rahîm/çok merhametli bulur.
111.Kim bir günah işlerse onu sadece/yalnız kendi aleyhine işlemiş olur. Allah Alîm’dir/bilendir, Hakîm’dir/hikmet sahibidir.
112.Kim bir hata yapar veya günah işler de sonra onu günahsız birine atarsa, bir iftirayı ve apaçık bir günahı yüklenmiş olur.
113.Allah’ın lütfu ve merhameti olmasaydı, onlardan bir grup seni yanıltmaya yeltenmişti. Ama onlar ancak kendilerini yanıltırlar ve sana zarar veremezler. Allah, sana Kitabı ve hikmeti indirmiş ve bilmediklerini öğretmiştir. Allah’ın sana olan lütfu çok büyüktür.
114.Onların gizli toplantılarının çoğunda bir hayır yoktur. Ancak, yardımlaşmayı, iyilik yapmayı veya insanların arasını düzeltmeyi isteyenlerin yaptıkları başka. Kim bunları Allah’ın rızasını kazanmak için yaparsa, ona büyük bir mükâfat vereceğiz.
115.Kendisi için doğru yol açıkça belli olduktan sonra, kim Rasûle karşı çıkar ve mü’minlerin yolundan saparsa, onu saptığı yolda bırakırız ve cehenneme sokarız. Ne kötü bir varış yeridir orası.
116.Muhakkak ki Allah, kendisine şirk koşanı bağışlamaz, bunun dışındaki hak eden kimselerin günahlarını bağışlar. Allah’a şirk koşanlar ise derin bir sapıklığa düşmüş olurlar.
117.Allah’ın dûnihî/peşi sıra onların yardıma çağırdıkları sadece dişilerdir (dişi putlardır), aslında onlar inatçı şeytanı yardıma çağırıyor ve ona yakarıyorlar.
118.Halbuki Allah şeytanı lânetlemişti/dışlamıştı, o da şöyle demişti: Senin kullarından belli bir kısmını ele geçireceğim!
119.Onları saptıracağım, onları boş kuruntulara sokacağım, onlara emredeceğim, en’am (koyun, keçi, sığır, deve) cinsi hayvanların kulaklarını yardıracağım, onlara emredeceğim Allah’ın yaratışını/ yarattıklarını değiştirecekler! Kim o şeytanı, Allah’ın dûnihî/peşi sıra veli/destekçi sayarsa apaçık bir hüsrana düşmüştür.
120.O (şeytan), onlara vaatte bulunur ve onları ümitlendirir/hayal kurdurur. Ancak, şeytanın vaadi sadece onları aldatmaktan ibarettir.
(NOT: Y. N. Öztürk hoca ilk cümleyi: “(şeytan) onları anlamını bilmeden okumaya iter” şeklinde tercüme ederek zımnen; anlamını bilmeden Kur’an okumanın şeytanın yolundan gitmek olduğunu ifade etmektedir. Öztürk, Y.N.-Kur’an-ı Kerim ve Türkçe Meali, S:98)
121.İşte onların varacakları yer cehennemdir, oradan kaçış yolu da bulamazlar.
122.Vellezîne âmenû ve amilüs sâlihâti/iman edip sâlih amel işleyenleri ebedî kalmak üzere, içinden ırmaklar akan cennetlere koyacağız. Bu Allah’ın gerçek bir vaadidir/sözüdür. Allah’tan daha doğru sözlü kim olabilir?
123.Sizin kuruntularınız da, Ehl-i Kitab’ın kuruntuları da geçerli değildir. Kim bir kötülük yaparsa cezasını görür. Bunlar, Allah’ın dûnihî/peşi sıra veli/destekçi ve yardımcı da bulamazlar.
124.Erkek veya kadın mü’min olarak ve mey ya’mel mines sâlihâti/salih amel işleyen herkes cennete girecektir. Onlara zerre kadar haksızlık da yapılmaz.
125.Muhsinûn/güzel davranan ve benliğini Allah’a teslim eden kimsenin dininden daha güzel dinli kim olabilir ki? Böylesi, hanîf/tevhide inanan İbrahim’in dinine uymuştur. Allah, İbrahim’i halil/yakın dost edinmiştir.
(NOT: Kur’an, yakın dost olarak halil sözcüğünü kullanmaktadır. Veli/evliya sözcüklerine ise; koruyucu, destekleyici, taraftar gibi anlamların verilmesi uygun olandır.)
126.Göklerde ve yerde olanların hepsi Allah’ındır. Allah Mühıyt’tir/her şeyi çepeçevre kuşatmıştır.
127.Senden o kadınlar hakkında fetva istiyorlar. De ki: Onlar hakkında size fetvayı Allah vermektedir: Mehirlerini vermeden nikâhlamak istediğiniz (mallarını yönettiğiniz) yetim kızlara, miras haklarını aramaktan aciz olan çocuklara, (evlenmek istediğiniz) yetimlere adil davranmanız; Kitaptaki/Kur’an’daki âyetlerde size anlatılıyor (onlara uyun)! Şüphesiz ki Allah, hayır/iyilik olarak yaptığınız her şeyi bilir.
128.Bir kadın kocasının nüşûzundan/sadakatsizliğinden veya yüz çevirmesinden endişe ederse, aralarında uzlaşma yapmalarında iki taraf için de günah yoktur, zira uzlaşmak hayırlıdır. İnsanın nefsi ise cimrilik ve bencilliğe çok meyillidir. İyilik yapar ve takvâlı olursanız, muhakkak ki Allah yaptıklarınızdan haberdardır.
129.Ne kadar arzu etseniz bile, kadınlarınız arasında adil davranmaya güç yetiremezsiniz. Birisine büsbütün yönelip diğerini ortada bırakmayın. Eğer uzlaşır ve takvâlı davranırsanız, muhakkak ki Allah Gafûr’dur/bağışlayandır, Rahîm’dir/ merhametlidir.
130.Eğer eşler ayrılırsa/boşanırsa, Allah bol nimetiyle her birinin geçimini sağlar. Allah Vasî’dir/nimeti boldur, Hakîm’dir/hikmet sahibidir.
131.Göklerde ve yerde olanların hepsi sadece Allah’ındır. Andolsun ki; sizden önce Kitap verdiklerimize ve size de: Allah’a karşı takvâlı olun! diye emrettik. Âyetleri inkâr ederseniz bilin ki, göklerde ve yerde olanların hepsi sadece Allah’ındır. Allah Ganî’dir/ zenginliği sınırsızdır, Hamîd’dir/övgüye lâyık olandır.
132.Göklerde ve yerde olanların hepsi sadece Allah’ındır. Vekil olarak Allah yeter.
133.Ey insanlar! Eğer dilerse sizi yok eder ve yerinize başkalarını getirir. Allah bunu yapmaya Kadîr’dir/gücü yetendir.
134.Kim dünya nimetini isterse bilsin ki, dünya nimeti de âhiret nimeti de Allah katındadır, Allah, Semî’dir/işitendir, Basîr’dir/görendir.
135.Yâ eyyühellezîne âmenû/ey iman edenler! Kendiniz, ana-babanız veya yakınlarınız aleyhine bile olsa, adaleti ayakta tutan ve Allah için şahitlik yapan kimseler olun. Onlar zengin de olsa fakir de olsa Allah onlara sizden daha yakındır. Nefsinizin arzusuna uyarak adaletten ayrılmayın. Eğer dilinizi eğip-bükerseniz veya şahitlikten kaçınırsanız; şüphesiz ki Allah yaptıklarınızdan haberdardır.
136.Yâ eyyühellezîne âmenû/ey iman edenler! Allah’a, Rasûl’üne ve Rasûl’üne indirdiği Kitaba ve daha önce indirdiği Kitap’lara iman edin. Ve kim, Allah’ı, Meleklerini, Kitaplarını, Rasûllerini ve Âhiret Günü’nü inkâr ederse, işte o tam olarak sapmış demektir.
137.Şüphesiz; iman edip sonra inkâr eden, sonra tekrar iman edip tekrar inkâr eden, sonra da inkârlarını daha da artıranları Allah onları affetmeyecek ve doğru yola iletmeyecektir.
138.Münâfıklar için elem verici bir azap olduğunu müjdele!
139.Müminleri bırakıp da kâfirleri evliya/koruyucu destekçi edinenler, şeref ve itibarı kâfirlerin yanında mı arıyorlar? Bilin ki şeref ve itibarın tamamı Allah’a aittir.
140.(Allah) Kitabında size şunu bildirmiştir: Allah’ın âyetlerini inkâr ettiklerini veya alaya aldıklarını duyduğunuzda, onlar mevzuyu değiştirinceye kadar yanlarında oturmayın, yoksa siz de onlar gibi olursunuz! Muhakkak ki Allah münâfıkların ve kâfirlerin hepsini cehennemde toplayacaktır.
141.Şüphesiz onlar sizin başınıza gelecekleri gözetleyip dururlar, Allah size bir zafer nasip ederse: Biz sizinle birlikte değil miydik? derler. Durum kâfirlerin lehine olduğunda ise onlara: Biz size yardım ederek bunu sağlamadık mı, mü’minlerden sizi korumadık mı? derler. Kıyamet Günü’nde Allah aranızda hükmünü verecektir. Allah, mü’minlerin aleyhine kâfirlere asla yol vermez.
142.Şüphesiz ki münâfıklar Allah’ı aldatmaya çalışırlar. Halbuki O, onların hilelerini boşa çıkarır. Ve izâ kâmû iles salâti/onlar o namaza kalktıkları zaman gönülsüzce kalkarlar ve insanlara gösteriş yaparlar. Allah’ı da çok az zikrederler/hatırlarlar.
143.Onlar, (imanla küfür) arasında bocalayıp dururlar, ne oraya katılırlar ne buraya. Allah’ın saptırdığına/sapık saydığına sen asla çıkış yolu bulamazsın.
144.Yâ eyyühellezîne âmenû/ey iman edenler! Mü’minlerin dûninde/peşi sıra kâfirleri evliyâ/koruyucu destekçi edinmeyin. Allah’a, kendi aleyhinize olacak apaçık bir delil vermek mi istiyorsunuz?
145.Şüphesiz ki münâfıklar cehennemin en alt/aşağı tabakasında olacaktır. Onlara yardım edecek kimse de olmayacaktır.
146.Ancak, tevbe ederek hallerini düzelten, Allah’a sarılarak dinlerini Allah’a has kılanlar müstesnadır, bunlar mü’minlerle birlikte olacaktır. Allah mü’minlere yakında büyük bir ödül verecektir.
147.Eğer siz iman eder ve şükrederseniz Allah size neden azap etsin ki? Allah Şâkira/şükrün karşılığını veren ve Alîmâ/her şeyi bilendir.
148.Allah (zulum altında olan kişi hariç) çirkin/kötü sözün açıkça söylenmesini sevmez. Allah Semî’dir/işitendir, Alîm’dir/her şeyi bilendir.
149.Siz bir hayrı açıklar veya gizlerseniz yahut bir kötülüğü bağışlarsanız bilin ki Allah Afûv’dur/çok affedicidir, Kadîr’dir/her şeye güç yetirendir.
150.Allah’ı ve Rasûllerini inkâr ederler, Allah ile Rasûllerinin arasını açmak isterler ve: Biz bir kısmına inanırız, bir kısmını inkâr ederiz! diyerek iman ile inkâr arasında bir yol tutmak isterler!
151.İşte onlar gerçekten kâfir olanlardır. Biz kâfirlere alçaltıcı bir azap hazırladık.
152.Allah’a ve Rasûllerine iman eden ve Rasûllerinden hiçbirini diğerlerinden ayırmayanlara gelince, Allah onların mükâfatını verecektir. Çünkü Allah Gafûr’dur/ bağışlayandır, Rahîm’dir/merhametlidir.
153.Ehl-i Kitap senden, kendilerine gökten bir kitap indirmeni istiyorlar. Bundan daha büyüğünü Musa’dan istemişler ve: Allah’ı bize açıkça göster! demişlerdi. Bu zulümleri yüzünden onları yıldırım çarpmıştı. Sonra kendilerine apaçık deliller geldiği halde buzağıyı ilah edindiler. Buna rağmen onları affetmiş ve Musa’ya apaçık bir saltanat vermiştik.
154.Onlardan mîsâk/kesin söz almak için Tur Dağı’nı üzerlerine kaldırdık. Onlara: O kapıdan secde ederek/saygıyla girin! dedik ve: Cumartesi avlanma yasağını çiğneyerek haddi aşmayın! dedik ve onlardan mîsâk/kesin bir söz aldık.
155.Sözlerinde durmadıkları, Allah’ın âyetlerini inkâr ettikleri, Nebileri haksız yere öldürdükleri ve bizim kalplerimiz mühürlüdür! dedikleri için evet Allah, âyetleri inkâr etmeleri sebebiyle onların kalplerini mühürlemiştir, pek azı hariç onlar iman etmezler.
156.(Bir de) Âyetleri inkâr etmeleri ve Meryem’e büyük bir iftira atmaları (yüzündendir).
157.(Ve) Allah’ın Rasûlü Meryem oğlu İsa Mesih’i biz öldürdük! demeleri yüzündendir. Halbuki onu öldürmediler ve çarmıha germediler. Fakat öldürdükleri kişi onlara öyle göründü. Anlaşmazlığa düştükleri bu konuda tam bir şaşkınlık içindeler. Bu hususta sağlam bir bilgileri yok, sadece varsayıma ve zanna dayanmaktalar. Onu kesinlikle öldürmediler!
158.Aslında Allah onu kendi katına yükseltti. Allah Azîz’dir/kudret sahibidir, Hakîm’dir/hikmet sahibidir.
159.Ehl-i Kitap’tan her biri, ölümünden önce ona ( İsa’ya) inanmak zorundadır. (Zira) O, Kıyamet Günü’nde onların aleyhinde/hakkında şahitlik edecektir.
160.Yahudilerin yaptıkları zulümlerden ve birçok kimseyi Allah yolundan saptırmalarından dolayı, kendilerine önceden helâl kılınan temiz ve güzel şeylerin birçoğunu onlara haram kıldık.
161.Kendilerine yasaklandığı halde; ve ahzihimü er ribâ/o ribâyı alıyorlar ve insanların malını bâtıl yolarla yiyorlardı. Onlardan inkâra gömülenler için şiddetli bir azâp hazırladık.
162.Lâkinir râsihûne fil ılmi minhüm vel mü’minûne/lakin onlardan ilimde derinleşmiş olanlar ve mü’minler; sana indirilene ve senden önce indirilenlere iman ederler; namazı dosdoğru kılarlar, zekâtı verirler, Allah’a ve Âhiret Günü’ne iman ederler. İşte onlara büyük bir mükafat vereceğiz.
163.Muhakkak ki Biz Nuh’a ve ondan sonra gelen Nebi’lere vahyettiğimiz gibi sana da vahyettik. İbrahim’e, İsmail’e, İshak’a, Yakup’a ve torunlarına, İsa’ya, Eyyub’a, Yunus’a, Harun’a ve Süleyman’a da vahyettik, Davud’a da Zebur’u verdik.
164.Kıssalarını sana anlattığımız Rasûl’leri ve anlatmadığımız Rasûl’leri de gönderdik. Allah Musa’ya kelamla konuştu.
165.Müjdeleyici ve uyarıcı olarak Rasûl’ler gönderdik ki, artık insanların Rasûl’ler geldikten sonra Allah’a karşı ileri sürecekleri bir bahaneleri kalmasın. Allah Azîz’dir/üstün olandır, Hâkîm’dir/hikmet sahibidir.
166.Lakin, Allah kendi ilminden sana indirdiğine bizzat şahitlik eder, melekler de şahitlik ederler. Şahit olarak Allah yeter.
167.Muhakkak ki kâfir olup (insanları) Allah’ın yolundan alıkoyanlar derin bir sapıklığa düşmüşlerdir.
168. Muhakkak ki Allah, kâfirleri ve zalimleri affetmeyecek ve onlara bir çıkış yolu göstermeyecektir.
169.Onlara sadece ebedi olarak kalacakları cehennemin yolunu gösterecektir, bu Allah için çok kolaydır.
170.Ey insanlar! Bu Rasûl Rabbinizden size hakkı/hakikatı getirdi, iman ederseniz bu sizin hayrınıza olur. Eğer inkâr ederseniz bilin ki göklerde ve yerde olan her şey Allah’a aittir Allah, Alîm’dir/her şeyi bilendir, Hakîm’dir/hikmet sahibidir.
171.Ey Ehl-i Kitap! Dininizde aşırılık etmeyin, Allah hakkında sadece hakkı/hakikati söyleyin. Meryem oğlu İsa Mesih, sadece Allah’ın Rasûlü ve ol emriyle
Meryem’e ulaştırdığı kelimesidir/hükmüdür ve O’ndan bir ruhtur. O halde Allah’a ve Rasûl’lerine iman edin. (O) üçtür demeyin, sizin için hayırlı olana yönelin. Şüphesiz ki Allah bir tek ilahtır, O’nun çocuğa ihtiyacı yoktur! Göklerde ve yerde ne varsa hepsi O’nundur. Vekil olarak Allah yeter.
172.Mesih Allah’a kul olmaktan kaçınmaz, mukarrebûn/yakın olan melekler de öyle. Kim O’na kul olmaktan kaçınırak büyüklük taslarsa, bilsin ki Allah onların hepsini Kendi huzurunda toplayacaktır.
173.İman edip salih amel işleyenlerin mükâfatını (Allah) eksiksiz verecek, hem de lütfundan ilave ikrâmda bulunacaktır. O’na kulluktan kaçınan ve kibirlenenleri ise elem verici bir azaba çarptıracaktır. Onlar, Allah’ın dûninde/peşi sıra bir veli/ destekçi ve yardımcı da bulamayacaklardır.
174.Ey insanlar! Rabbinizden size bir burhan/delil geldi, ap açık bir Nûr/Kur’an indirdik.
175.Allah’a iman eden ve O’na sımsıkı sarılanları bol ikramı ve nimeti ile mükafatlandıracak ve dosdoğru yola ulaştıracaktır.
176.(Rasulüm!) Sana soruyorlar. De ki: Kelâle (anası-babası ve çocukları olmayarak miras bırakanlar) hakkında size fetvayı Allah veriyor. Ölenin sadece bir kız kardeşi mirasçı oluyorsa, mirasın yarısı onundur, kız kardeşleri iki (veya daha fazla) iseler hepsi birden mirasın üçte ikisine ortak olurlar. Ölenin sadece bir erkek kardeşi mirasçı olursa mirasın tamamını alır, mirasçıları erkek kardeş ve kız kardeşlerden oluşuyorsa; bu halde erkek kardeşin payı iki kız kardeşin payı kadardır. Allah, yanılmayasınız diye size böyle açıklıyor. Allah Alîm’dir/her şeyi bilendir.
(NOT: Nisâ 176 ncı âyetteki kelâle; baba bir kardeşlerin miras hisselerini, Nisâ 12nci âyetteki kelâle ise ana bir kardeşlerin miras hisselerini bildirmektedir.)
(Harun Sorkun-Gözden Geçirme: Aralık 2022)