9/114 TEVBE/BERÂE SÛRESİ
(Muhacirlerden ve Ensardan bazı kimselerin tevbelerinin Allah tarafından kabul edildiğinin bildirilmesine binaen; sûreye Tevbe Sûresi adı verilmiştir. Bunun yanında, ilk âyetteki Berâetüm minallâhü kelimesine atfen Berâe Sûresi diye de anılmaktadır. Medine döneminde nazil olmuştur. Mushafda 9ncu, inişte 114ncü yani son sıradadır ve 129 âyettir.)
E’ûzu bi’llâhi min’eş-şeytâni’r-racîm/kovulmuş şeytandan Allah’a sığınırım. Bismillahirrahmanirrahim/Rahmân ve Rahîm Allah’ın adıyla.
(NOT: Nahl 16.98: Fe izâ kara’tel kur’âne festeız billâhi mineş-şeytânir-racîm/Kur’an okumaya başlayacağın zaman kovulmuş şeytandan Allah’a sığınılması; “festeız billâhi mineş-şeytânir-racîm” denilmesi emredilmektedir ve bu Kur’an’ın kesin/âmir hükmüdür. Literatürde buna kısaca; “isti’âze/eûzü çekmek” denilmektedir.
Kur’an sûrelerin başlarında “isti’âze/eûzü çekmenin” bulunması gerekirken, meallerin çoğunluğunda: “Bismillahirrahmanirrahim”/ Rahmân ve Rahîm Allah’ın adıyla ifadesinin yani sadece “besmelenin” yer aldığı görülmektedir.
Ayrıca meallerin çoğunda; Tevbe Sûresinin başında “isti’âze’ye” de, “besmeleye” de yer verilmediği görülmektedir.
Ben, yazmakta olduğum Kur’an mealinde; Kur’an’ın âmir hükmüne uygun olarak bütün sûrelerin başlarında; “isti’âze’/e’ûzu çekme”ye ilave olarak “besmeleye” de yer verdim.
“İsti’âze/eûzü çekmek” ile ilgili olan âyetlerin başında Nahl 16.98 gelmektedir. Diğer âyetler de şunlardır: A’râf 7.200*İbrâhîm 14.22*Hicr 15.39-42*Mü’minûn 23.97-98* Fussilet 41.36* Nâs 114.1-6)
1.Allah ve Rasûlü tarafından, antlaşma yaptığınız müşriklere bir berâe’dir /uyarıdır/fesih bildirimidir!
2.Yeryüzünde dört ay daha serbestçe dolaşın. Ancak bilin ki siz Allah’ı âciz bırakamazsınız. Muhakkak ki Allah kâfirleri perişan edecektir!
3.Allah ve Rasûlü’nden Hacc-ı Ekber gününde bütün insanlara yapılmış bir duyurudur: Allah ve Rasûlü bu müşriklerden berîdir/bağı yoktur. Eğer Tevbe ederseniz bu sizin hayrınıza olur, eğer yüz çevirirseniz bilin ki Allah’ı âciz bırakamazsınız. Kâfirlere elem verici bir azâbı müjdele!
4.Kendileriyle yaptığınız antlaşmaya sadık kalan ve sizin aleyhinize düşmanlarınızla iş birliği yapmayan müşrikler (bundan) müstesnadır. Onlarla yaptığınız antlaşmanın süresini tamamlayın. Muhakkak ki Allah müttâkileri sever.
5.Bu haram aylar/dokunulmaz oldukları dört ay çıkınca, (Antlaşmayı bozan ve Mekke’yi terk etmeyen) faktülül müşrikine/o müşrikleri bulduğunuz yerde öldürün! Onları yakalayın, kuşatın ve çıkış yollarını tutun. Eğer tevbe ederler ve ekâmüs salâte/o namazı dosdoğru kılarlar ve zekâtı verirlerse yollarını serbest bırakın. Muhakkak ki Allah Gafûr’dur/bağışlayandır, Rahim’dir/merhametlidir. (Bak.9.11)
(NOT: Tevbe sûresinin 5nci âyetini tercüme ederken öncelikle 1-13ncü âyetleri birlikte ele almak gerekir. Daha sonra Kur’an’daki konuyla ilgili âyetlere de dikkat ederek tercüme yapmak gerekir. Aksi takdirde, 5nci âyetin seyf/kılıç âyeti olduğu hatasına düşüldüğü görülmektedir!)
7.Mescid-i Haram yanında yaptığınız antlaşmanın kapsamına girmeyen müşriklerin lehine Allah ve Rasûlü’nün verilmiş bir ahdi/sözü nasıl olabilir ki? Ancak, (Mescid-i Haram yanında) antlaşma yaptıklarınız sözlerinde sadık kaldıkları sürece, siz de onlara verdiğiniz sözlere sadık kalın. Çünkü Allah müttâkileri sever.
9.Onlar, Allah’ın âyetlerini az bir bedele sattılar ve insanları O’nun yolundan alıkoydular. Onların yaptıkları gerçekten çok kötüdür.
10.Onlar, mü’minlere karşı akrabalık bağlarını da antlaşmalardan doğan yükümlülüklerini de gözetmezler. Onlar, haddi aşan kimselerdir.
11.Ama yine de onlar; tevbe ederler, ekâmüs salâte/o namazı dosdoğru kılarlar ve zekâtı verirlerse artık onlar sizin dinde kardeşleriniz olurlar. Bilen bir kavim için âyetlerimizi böyle açıklıyoruz. (Bak. 9.5)
12.Eğer antlaşma yaptıktan sonra yeminlerini bozar ve dininize saldırırlarsa o kâfirlerin elebaşlarıyla fe kâtilû/savaşın. Çünkü, artık onların yeminleri yok hükmündedir. Umulur ki yanlıştan vazgeçerler.
13.Etmiş oldukları yeminleri bozan ve Rasûlü yurdundan çıkarmaya çalışan, üstelik saldırıyı ilk başlatan bu kavimle savaşmayacak mısınız? Yoksa siz onlardan korkuyor musunuz? Eğer gerçekten mü’minler iseniz asıl korkmanız gereken Allah’tır. (Bak. 17.76-77)
14.Onlarla savaşın ki Allah sizin ellerinizle onları cezalandırsın, onları rezil etsin. Onlara karşı size yardım etsin ve mü’min kavmin gönüllerini ferahlatsın.
15.Ve onların kalplerindeki öfkeyi gidersin. Allah, dileyene/hak edene tevbe nasip eder. Allah Alîm’dir/bilendir, Hakîm’dir/hikmet sahibidir.
16.Yoksa siz cihat edip; Allah’tan, Rasûlü’nden ve mü’minlerden başkasını veli/destekçi edinmeyenleri Allah’ın tam olarak ortaya çıkarmadan bırakılacağınızı mı sandınız? Allah yaptıklarınızdan haberdardır.
17.Kâfir olduklarına kendileri tanıklık etmekteyken, o müşriklerin Allah’ın mescitlerini imar etmeye hakları yoktur. Onların bütün işleri boşa gitmiştir. Onlar ateşin içinde ebedî kalacaklardır.
18.Allah’ın mescidlerini ancak; Allah’a ve Âhiret Günü’ne iman eden, namazı dosdoğru kılan, zekâtı veren ve Allah’tan başkasından korkmayan (sadece Allah’tan korkan) kimseler imar edebilirler. İşte bunların umduklarına kavuşmaları umulur.
19.Hacılara su verme, Mescid-i Haram’ı imar etme gibi işleri yapanlarla, Allah’a ve Ahiret Günü’ne iman eden ve Allah yolunda cihat eden kimseleri bir mi tutuyorsunuz? Allah katında bunlar bir değildir. Allah zalim kavmi doğru yola iletmez.
20.İman edip hicret eden ve Allah yolunda mallarıyla canlarıyla cihat edenlerin Allah katında dereceleri daha üstündür. İşte onlar hümül fâizûn/kazananlardır.
(NOT: Kur’an ribâ yemeyi/tefeciliği haram kılmıştır. Ribâ ile ilgili âyetler şunlardır: 2.275,276,278,279*3.130*4.161*30.39 İnternet Sitemdeki RİBÂ TEFSİRİNİ lütfen okuyunuz. Buna mukabil Kur’an’da faiz tabiri olumsuz olarak hiç kullanılmaz. Hümül fâizûn olarak geçtiği yerlerde de Allah’ın razı olduğu kazanç olarak olumlu manada kullanılmaktadır.
*Tevbe 9.20: Allah katında dereceleri üstün olanlar: hümül fâizûn/ kazananlardır.
*Mü’minûn 23.111 Ben sabretmelerine karşılık bugün onları ödüllendirdim. Şüphesiz ki onlar hümül fâizûn/kazananlardır.
*Nûr 24.52 Allah’a ve Rasûlü’ne itaat eden, Allah’a Hûşu duyan ve Allah’a karşı takvâlı olanlar; işte onlar hümül fâizûn/kazananlardır.
*Haşr 59.20: Cennet ehli hümül fâizûn/kazananlardır.
Görüldüğü üzere; hümül fâizûn: Allah katında dereceleri üstün olanları, Sabredenleri, Allah’a karşı takvâlı olanları ve cennet ehlini tarif için olumlu bir terim olarak kullanılmaktadır.
(Kur’an’daki; fevzül azîm*fevzül kebir*fevzen azîm şeklindeki ve büyük kurtuluş anlamındaki farklı yazılışları buraya almadım.)
Allah’ın haram kılıp yerdiği ribâ tabirini kullanmak yerine Allah’ın övdüğü fâizûn tabirini faiz şeklinde olumsuz anlamda kullananların yapmak istediklerini anlamakta zorluk çekiyorum? H.S.)
21.Rableri onlara, Kendi rahmeti, rızası ve bitmeyen nimetlerle dolu cennetleri müjdelemektedir.
22.Onlar orada ebedî kalacaklardır. Muhakkak ki en büyük mükâfat Allah katındadır.
23.Yâ eyyühellezîne âmenû/Ey iman edenler! Eğer küfrü imana tercih ediyorlarsa, babalarınızı ve kardeşlerinizi evliya/destekçi edinmeyin. Onları veli/destekçi edinenler zalimlerin ta kendileridir.
24.De ki: Babalarınız, çocuklarınız, kardeşleriniz, eşleriniz, akrabalarınız, sahip olduğunuz mallarınız, bozulmasından korktuğunuz ticaretiniz, hoşlandığınız evleriniz; eğer size Allah’tan, Rasûlü’nden ve O’nun yolunda cihat etmekten daha sevimli geliyorsa Allah’ın emrinin gelmesini bekleyin. Bilin ki Allah, fâsık/yoldan sapmış kavme hidayet etmez/doğru yola iletmez.
25.Andolsun ki Allah size birçok yerde ve Huneyn Günü’nde yardım etmişti. Hani o gün sayınızın çokluğuna güvenmiştiniz, bunun size bir faydası olmamıştı. Onca genişliğine rağmen yeryüzü size dar gelmiş, sonunda geriye dönüp gitmiştiniz. (NOT:Huneyn, Mekke ile Taif arasındaki bir vadinin adıdır. Huneyn vadisinde düşmanla karşılaşan müslamanlar, düşmandan sayıca fazla olduklarına güvenmişler ama sayıca fazllalığın onlara bir yararı olmamıştı.)
26.Derken Allah, Rasûlü’nün ve mü’minlerin kalbine bir sükûnet vermiş, görmediğiniz ordular indirerek kâfirleri azaba uğratmıştı. Kâfirlerin cezası işte budur.
27.Bundan sonra, Allah dileyenin/hak edenin tevbesini kabul eder. Allah, Gafûr’dur/bağışlayandır, Rahîm’dir/merhametlidir.
28.Yâ eyyühellezîne âmenû/Ey iman edenler! Bilin ki bu müşrikler ancak necistir/pisliktir. Artık bu yıldan sonra Mescid-i Haram’a yaklaşmasınlar. Eğer geçim darlığına düşmekten korkarsanız, bilin ki Allah dilediği kimseleri lütfuyla zenginleştirir. Allah Alîm’dir/bilendir, Hakîm’dir/hikmet sahibidir.
29.Kendilerine Kitap verilenlerden Allah’a ve Âhiret Günü’ne inanmayan, Allah ve Rasûlü’nün haram kıldığını haram saymayan ve hak dini kendine din edinmeyen kimselerle, boyun büküp kendi elleriyle o cizyeyi/vergiyi verinceye kadar savaşın.
30.Bazı Yahudiler: Üzeyir Allah’ın oğludur! dediler. Bazı Hıristiyanlar da: Mesih Allah’ın oğludur! dediler. Bunlar, önceki kâfirlerin dillerine doladıkları sözlerdir. Allah onları kahretsin, nasıl oluyor da aldanıyorlar. (Bak. 2.116)
31.Onlar; Ahbârı (din bilginlerini), ruhbânı (rahiplerini) ve Meryem oğlu Mesih’i Allah’ın peşi sıra rabler edindiler. Oysa onlara, sadece tek bir ilâha kul olmaları emredilmişti. O’ndan başka ilâh yoktur, Allah onların şirk koştukları şeylerden uzaktır.
32.Onlar Allah’ın nurunu ağızlarıyla söndürmek istiyorlar. Kâfirler hoşlanmasa da Allah nurunu tamamlamaktan asla vazgeçmez.
33.Müşrikler hoşlanmasa da dinini bütün dinlere üstün kılmak için, Rasûlü’nü hidayet/doğru yol ve hak din ile gönderen O’dur.
34.Yâ eyyühellezîne âmenû/Ey iman edenler! Haberiniz olsun ki; ahbârın (din bilginlerinin) ve ruhbânın (din adamlarının) birçoğu insanların mallarını haksız yollarla yerler ve insanları Allah yolundan saptırırlar. Altını ve gümüşü biriktirip de onları Allah yolunda harcamayanlara acıklı bir azabı müjdele!
35.O Gün, alevli ateşte kızdırılacak o altın ve gümüşlerle böğürleri, yanları ve sırtları dağlanacak ve onlara: İşte kendiniz için biriktirdiğiniz altın ve gümüşler. Biriktirdiklerinizin acı azabını tadın bakalım! denecek.
36.Allah katında ayların sayısı gökleri ve yeri yarattığı gün koyduğu yasalara göre on ikidir. Bunlardan dördü haram aylardır, işte doğru hesap/yasa budur. Bunlar hakkında nefsinize zulmetmeyin. Müşriklerin sizinle topyekûn savaştıkları gibi, siz de kâtilül müşrikine/o müşriklerle topyekûn savaşın ve iyi bilin ki, Allah müttâkilerle beraberdir.
37.Nesî denilen ve aylara yapılan ilave sadece küfürde ileri gitmektir ve kâfirlerin uydurduğu bir çarpıtma yöntemidir. Allah’ın haram kıldığı ay sayısına denk getirmek için bu ilaveyi bir yıl serbest bir yıl yasak sayıyorlar. Böylece Allah’ın haram kıldığını helâl yapıyorlar. Bu kötü davranışları onlara çok cazip göründü. Allah, kâfir bir kavmi doğru yola iletmez.
38.Yâ eyyühellezîne âmenû/Ey iman edenler! Size ne oldu da: Allah yolunda sefere çıkın! denilince olduğunuz yere çakılıp kaldınız. Yoksa âhiretin yerine dünya hayatını mı tercih ettiniz? (Bilin ki) Dünya hayatının sefası âhirete nazaran çok değersizdir.
39.Eğer sefere çıkmazsanız, Allah sizi acıklı bir azapla cezalandırır ve sizin yerinize başka bir topluluğu getirir, siz Allah’a hiçbir şekilde zarar veremezsiniz. Allah her şeye Kadîr’dir/güç yetirendir.
40.Eğer siz ona/Rasûl’e yardım etmezseniz bilin ki Allah ona/Rasûle yardım etmektedir. Kâfirler onu Mekke’den çıkmak zorunda bıraktığında, mağaradayken arkadaşına şöyle demişti: Üzülme, şüphesiz Allah bizimle beraberdir! Bunun üzerine Allah ona kendi katından bir sükûnet indirdi ve sizin görmediğiniz ordularla destekledi. Kâfirlerin sözünü boşa çıkardı, en yüce olan Allah’ın sözüdür. Allah Azîz’dir/üstündür, Hakîm’dir/hikmet sahibidir.
41.Hafif veya ağır (teçhizatla) sefere çıkın. Allah yolunda mallarınızla ve canlarınızla cihat edin, eğer bilirseniz bu sizin için daha hayırlıdır.
42.Eğer kolay bir kazanç ve zahmetsiz bir sefer olsaydı senin peşinden gelirlerdi. Ama bu zorlu yolculuk onlara uymadı. Üstelik: Eğer gücümüz yetseydi sizinle birlikte sefere çıkardık! diye Allah’a yemin ederler. Allah, onların yalan söylediklerini elbette bilmektedir.
43.(Rasûlüm!) Allah seni affetsin. Kimin doğru söyleyip, kimin yalan söylediğini iyice ortaya çıkarmadan niçin onlara izin verdin?
44.Allah’a ve Âhiret Günü’ne iman edenler, mallarıyla ve canlarıyla cihada (katılmamak) için senden izin istemezler. Allah müttâkileri bilir.
45.Ancak Allah’a ve Âhiret Günü’ne inanmayan, kalpleri şüphelerle dolu olan ve şüpheler içinde bocalayıp duranlar sefere çıkmamak için senden izin isterler.
46.Eğer seninle sefere çıkmak isteselerdi onun için bir hazırlık yaparlardı. Fakat Allah, onların katılmalarını uygun bulmadı ve onları alıkoydu. Onlara: Oturanlarla birlikte siz de oturun! denildi.
47.Eğer sizinle birlikte sefere çıkmış olsalardı, sorun çıkarmaktan başka size bir katkıları olmayacaktı. Aranıza sokularak fitne çıkarmaya çalışacaklardı, zira içinizde onlara kulak verecek olanlar da var. Ama Allah o zalimleri bilmektedir.
48.Şüphesiz onlar daha önce de sana karşı çeşitli işler çevirerek fitne çıkarmaya çalışmışlardı. Onların hoşuna gitmese de sonunda hak yerini buldu ve Allah’ın emri hâkim oldu.
49.Onlardan bazısı da: Bana izin ver de beni fitneye düşürme! der. Bil ki onlar zaten fitneye düşmüşlerdir. Cehennem elbette o kâfirleri kuşatacaktır.
50.Eğer sana bir iyilik isabet ederse bu onları üzer. Fakat sana bir kötülük dokunursa: Biz daha önceden tedbirimizi almıştık! derler ve sevinerek dönüp giderler.
51.De ki: Allah’ın bizim için yazdığından başkası bizim başımıza gelmez. O bizim Mevlâmızdır, mü’minler yalnız Allah’a tevekkül etsinler/ güvensinler!
(NOT: Bizim Mevlâmız sadece Allah’tır, başka hiç kimse bizim Mevlâmız değildir ve olamaz! Bak. 2.286 dip notu.)
52.De ki: Bizim için iki iyilikten biri (zafer veya şehadet) dışında bir şey mi bekliyorsunuz? Biz de Allah’ın Kendi katından veya bizim elimizle size bir azap vermesini bekliyoruz. Öyleyse bekleyin, biz de sizinle birlikte bekliyoruz!
53.De ki: İster gönüllü isterse zorla infâk edin; sizden asla kabul edilmeyecektir. Çünkü siz fâsık/yoldan çıkmış bir kavim oldunuz.
54.Onların infâklarının kabulüne engel olan; Allah’ı ve Rasûlü’nü inkâr etmeleri, es salâte/o namaza üşenerek gelmeleri ve infâkları ancak gönülsüz olarak yapmalarıdır.
55.Onların malları ve çocukları sakın seni etkilemesin! Allah onlara bu nimetlerle dünyada azap etmeyi ve canlarının kâfir olarak çıkmasını istiyor.
56.Sizden olduklarına dair Allah’a yemin ediyorlar. Halbuki onlar sizden değildir lakin onlar korkak bir kavimdir.
57.Eğer sizden kaçıp sığınacak bir yer, barınacak mağaralar veya başlarını sokacak bir delik bulsalardı süratle koşup oraya girerlerdi.
58.Onlardan sadakaların taksimi hususunda sende kusur arayanlar da var. Kendilerine verilse bundan hoşlanırlar, verilmeyince de hemen kızarlar.
59.Halbuki onlar, Allah’ın ve Rasûlü’nün kendilerine verdiğine razı olup: Allah bize yeter, Allah lütfundan bize verecektir, Rasûlü de (verecektir), biz Allah’a yöneldik! deselerdi.
60.Sadakalar Allah’tan bir farz olarak ancak: fakirlere/yoksullara, miskinlere/düşkünlere, sadaka/zekât toplayan memurlara, kalpleri kazanılacak kimselere, fir rikâbi/kölelerin özgürleşmesine, borçlulara, Allah’ın yolunda (savaş dahil kamu harcamalarına) ve ibnu’s-sebîl/yol oğluna (Allah yolunda olanlara) verilir. Allah Alîm’dir/bilendir, Hakîm’dir/ hikmet sahibidir.
61.Onların içinde: O her şeye kulak kesilir! diyerek Nebî’yi üzenler var. De ki: O sizin için hayırlı bir kulaktır. O Allah’a iman eder, mü’minlere inanır ve iman edenler için bir rahmettir! Allah’ın Rasûlü’nü üzenlere elem verici bir azap vardır. 62.Onlar sizi hoşnut etmek için Allah’a yemin ederler. Eğer onlar mü’min iseler (bilsin ki) razı edilmeye lâyık olanlar Allah ve Rasûlü’dür.
63.Onlar bilmiyorlar mı ki Allah’a ve Rasûlü’ne karşı çıkanların cezası, içinde ebedî kalacakları cehennem ateşidir, bu en büyük zillettir.
64.Münâfıklar kalplerinde olanı ortaya çıkaracak bir sûre indirilecek diye çekiniyorlar. De ki: Alay edip durun. Muhakkak ki Allah o korktuğunuz şeyi ortaya çıkaracaktır!
65.Eğer onlara soracak olsan: Biz kendi aramızda eğleniyorduk! derler. De ki: Allah ile, âyetleriyle ve Rasûlü’yle mi eğleniyordunuz?
66.Özür beyan etmeyin. Çünkü siz iman ettikten sonra kâfir oldunuz. İçinizden bazılarını/tevbe edenleri bağışlasak bile, günah işlemeye devam edenleri cezalandıracağız.
67.Münâfıkların erkeği de kadını da aynıdır, münkeri/kötülüğü tavsiye eder, ma’rûfa/iyiliğe engel olurlar ve cimridirler. Onlar Allah’ı unuttular, Allah da onları unuttu. Münâfıklar tam olarak fâsık/yoldan çıkmış kimselerdir.
68.Allah; münâfık erkeklere ve münâfık kadınlara ve kâfirlere içinde ebedî kalacakları cehennem ateşini vadetmiştir. O onlara yeter, Allah onları lânetlemiştir/rahmetinden dışlamıştır. Onlar için kalıcı bir azap vardır.
69.Siz de öncekiler gibisiniz. Onlar sizden daha güçlüydü, malları ve evlatları sizden daha fazlaydı. Onlar paylarına düşenden istifade ettiler. Siz de payınıza düşenden istifade ediyorsunuz. Onların (Dünya’ya) daldıkları gibi siz de dalıp gidiyorsunuz. Onların dünyaya ve âhirete yönelik yaptıkları boşa gitmiştir. Onlar hüsrana uğrayanlardır.
70.Kendilerinden öncekilerin haberi bunlara gelmedi mi? Nûh, Âd ve Semûd kavminin ve İbrahim kavminin, Medyen halkının ve memleketi altı üstüne getirilmiş olan (Lût’un)? Rasûller bunlara apaçık belgelerle gelmişlerdi. Allah onlara zulmetmedi ama onlar kendilerine zulmettiler.
71.Mü’min erkekler ve mü’min kadınlar birbirlerinin velisi/destekçisidir. Ma’rûfu/iyiliği tavsiye ederler, münkere/kötülüğe engel olurlar. O namazı dosdoğru kılarlar, o zekâtı verirler, Allah’a ve Rasûlü’ne itaat ederler. Allah bunlara rahmet edecektir. Şüphesiz Allah Azîz’dir/üstün olandır, Hakîm’dir/hikmet sahibidir.
72.Allah mü’min erkeklere ve mü’min kadınlara; içinde ırmaklar akan ebedî kalacakları cennetler vadetti. Adn cennetlerinde de köşkler vadetti. Allah’ın rızası ise en büyük nimettir. Büyük başarı işte budur.
73.Ey Nebi! Kâfirlerle ve münâfıklarla cihat et ve onlara taviz verme. Onların varacakları yer cehennemdir, orası ne kötü bir varış yeridir.
74.Onlar söylemediklerine dair Allah’a yemin ediyorlar, halbuki onlar (kendilerini) kâfir yapan sözü söylediler. İslama girdikten sonra kâfir oldular ve başaramayacakları bir işe yöneldiler. Allah ve Rasûlü mü’minleri Allah’ın lütfuyla zengin ettiği için onlar intikam almaya kalktılar. Artık tevbe ederlerse bu kendileri hakkında daha hayırlı olur; eğer yüz çevirirlerse Allah onları bu dünyada ve âhirette elem verici bir azaba uğratacaktır. Ve onlar yeryüzünde kendilerine ne bir veli/destakçi ne de bir yardımcı bulabilirler. (NOT: İslama girdikten sonra kâfir olanların katli vaciptir diyenlerin bu ve benzeri âyetlerden hiç haberleri yok mu? Onların cezasını Allah verecektir. H.S.)
75.Onlardan bir kısmı da: Allah eğer lütfundan bize verirse, mutlaka sadaka verip sâlihlerden/iyilerden olacağız! diye söz vermişti.
76.Ama Allah lütfundan onlara verdiğinde cimrilik ettiler ve yüz çevirdiler, zaten onlar dönektirler.
77.Allah’a verdikleri sözden dönmeleri ve yalan söylemeleri sebebiyle Allah, Kıyamete kadar münâfıklığı onların kalplerine yerleştirdi.
78.Onların sırlarını da fısıldaşmalarını da Allah’ın bildiğini onlar hâlâ öğrenemediler mi? Allah gaybı çok iyi bilmektedir.
79.Onlar; sadakalarını gönüllü olarak veren mü’minlere dil uzatırlar, güçleri ölçüsünde verenlerle de alay ederler. Allah da onlarla alay edecektir. Onlar için elem verici bir azap vardır!
80.Onların (münâfıkların) bağışlanmalarını istesen de istemesen de bir şey değişmez. Onlar için yetmiş defa af dilesen bile Allah onları affetmeyecektir. Çünkü onlar Allah’ı ve Rasûlü’nü inkâr etmişlerdir. Allah fâsık/yoldan sapmış kavme hidayet etmez.
81.Allah yolunda mallarıyla ve canlarıyla cihat etmekten hoşlanmayarak Allah’ın Rasûlü’ne muhalefet ederek evlerinde kalanlar sevindiler. Ayrıca: Bu sıcakta sefere çıkmayın! dediler. De ki: Cehennem ateşi daha sıcaktır! Keşke bunu kavrayabilselerdi.
82.Bunlar, işledikleri (günahlara) karşılık az gülüp çok ağlasınlar.
83.Eğer Allah, onlardan bir kısmının yanına seni döndürür de onlar senin yanında başka bir cihada katılmak için izin isterlerse de ki: Artık siz benimle birlikte asla sefere çıkamayacaksınız ve benimle birlikte düşmana karşı savaşamayacaksınız. Bundan önce evlerinizde oturmayı tercih ettiğiniz gibi bundan sonra da (kadınlar ve çocuklarla) birlikte oturun!
84.Onlardan ölen birinin asla namazını kılma ve kabirlerinde bulunma. Çünkü onlar Allah’ı ve Rasûlü’nü inkâr ettiler ve fâsık/yoldan çıkmış olarak öldüler. (Bak. 9.113)
85.Onların malları ve çocukları sakın seni imrendirmesin! Doğrusu Allah bunlarla dünya hayatında onlara azap etmeyi ve canlarını kâfir olarak vermelerini istiyor.
86.Allah’a iman edin ve Rasûlü ile birlikte cihada gidin! diye emreden bir sûre indirildiği zaman içlerinden servet sahibi olanlar bile: Bizi bırak da oturanlarla birlikte kalalım! derler.
87.Onlar geride kalanlarla birlikte olmayı tercih ettiler. Bu yüzden kalpleri mühürlendi, artık gerçeği kavrayamazlar.
88.Lâkin Rasûl ve onun yanında olan mü’minler mallarıyla ve canlarıyla cihat ederler. İşte bütün hayırlar onlarındır, kurtuluşa erenler de onlardır.
89.Allah onlara içinden ırmaklar akan cennetler hazırlamıştır. Onlar orada ebedi kalacaklardır. En büyük başarı işte budur.
90.Bedevilerden mazereti bulunanlar, kendilerine izin verilmesi için sana geldiler. Allah’a ve Rasûlü’ne yalan söyleyenler ise yerlerinde oturdular. Onlardan kâfir olanlara yakında can yakıcı bir azap gelecektir!
91.Allah’a ve Rasûlü’ne bağlı kaldıkları takdirde; zayıflara, hastalara ve infâk edecek imkânı olmayanlara bir sorumluluk yoktur. Güzel davrananları sorumlu tutmak için de sebep yoktur. Allah Gâfur’dur/ bağışlayandır, Rahîm’dir/merhametlidir.
92.Kendilerine binek temin etmeni isteyenlere: Size binek bulamıyorum! dediğin zaman üzüntüden gözyaşı dökerek evlerine geri dönenlere de sorumluluk yoktur.
93.İmkânları olduğu halde savaşa katılmamak için senden izin isteyenler ise sorumludurlar. Onlar geride kalanlarla birlikte kalmayı istediler. Allah da onların kalplerini mühürledi, artık onlar kavrayamazlar.
94.Seferden döndüğünüzde size mazeret uyduracaklar. De ki: Boşuna mazeret uydurmayın asla size inanmayız. Çünkü Allah durumunuzu bize bildirdi. Bundan sonra yapacaklarınıza Allah ve Rasûlü bakacaktır. Sonra gaybı/algılanamayanı ve şehadeti/görüneni de bilen Allah’ın huzuruna çıkarılacaksınız. O, bütün yaptıklarınızı size bildirecektir.
95.Seferden döndüğünüzde kendilerini kınamayın diye Allah’a yeminler edecekler. Artık onlardan yüz çevirin, çünkü onlar pisliktir. Yaptıkları günâhların karşılığı olarak varacakları yer cehennemdir.
96.Kendilerinden razı olasınız diye yeminler edecekler. Siz onlardan razı olsanız bile o fâsık/yoldan sapmış kavimden Allah razı olmaz.
97.Bedevî Arapların kâfirliği de münâfıklığı da daha çetindir. Allah’ın Rasûlü’ne indirdiğinin sınırlarını tanımamaya daha meyillidirler. Allah Alîm’dir/bilendir, Hakîm’dir/doğru hüküm verendir.
98.Bedevî Araplardan bazısı da yaptıkları infâkı/hayra harcamayı kayıp sayarlar ve şartların sizin aleyhinize dönmesini beklerler. Onlar bekledikleri musibete kendileri uğrayacaktır. Zira Allah, Semî’dir/işitendir, Alîm’dir/bilendir.
99.Bedevî Araplardan bazısı da; Allah’a ve Ahiret Günü’ne iman eder, infâk ettiklerini/hayra harcadıklarını Allah’a yakınlık ve Rasûl’ün desteğini kazanma vesilesi sayanlar var. Bilin ki bu, onlar için Allah’a yakınlık sebebidir ve Allah onlara rahmet edecektir. Muhakkak ki Allah Gafûr’dur/ bağışlayandır, Rahîm’dir/merhametlidir.
100.Muhacir ve Ensâr’ın öncülerinden ve iyilikte onları takip edenlerden Allah razı olmuştur, onlar da O’ndan (ikramından) memnun olmuşlardır. Allah onlara içinden ırmaklar akan ve içinde ebedî kalacakları cennetler hazırlamıştır. En büyük başarı işte budur.
101.Çevrenizdeki Bedevî Araplardan münâfıklar var. Medine ahalisinden de münâfıklıkta uzmanlaşanlar var. Sen onları bilemezsin Biz çok iyi biliriz. Onlara kat kat azap edeceğiz, sonra da büyük bir azap vereceğiz.
102.Onlardan bir kısmı da iyi olanla kötüyü karıştırdılar ve günâhlarını itiraf ettiler. Umulur ki Allah onların tevbelerini kabul eder. Muhakkak ki Allah Gafûr’dur/affedicidir, Rahîm’dir/merhametlidir.
103.(Rasûlüm!) Onların mallarından sadaka al, bununla onları temizler, arındırırsın. Onlara destek ol, çünkü senin desteğin onları rahatlatır. Allah Semî’dir/işitendir, Alîm’dir/bilendir.
104.Kullarının tevbelerini kabul edenin de sadakalarını alanın da Allah olduğunu anlamadılar mı? Muhakkak ki Allah Tevvâb’dır/tevbeleri kabul edendir, Rahîm’dir/merhametlidir.
105.De ki: Ne yaparsanız yapın. Yaptıklarınızı Allah, Rasûlü ve mü’minler görecektir. En sonunda gaybı/idrak edilemeyeni ve şehâdeti/görüneni bilenin huzuruna çıkarılacaksınız. O, yaptıklarınızı size bildirecektir.
106.Diğer bir kısmının işi de Allah’ın takdirine kalmıştır, onlara ya azap eder veya tevbelerini kabul eder. Çünkü Allah Alîm’dir/bilendir, Hakîm’dir/ doğru hüküm verendir.
107.Bir de; zarar vermek, inkâr etmek, mü’minleri tefrikaya sokmak ve öteden beri Allah’a ve Rasûlü’ne karşı savaş açanlara bir üs olması için mescit inşa edenler var. Bunlar sana: İyi ve güzel işler yapmaktan başka bir niyetimiz yok! diye yemin ederler. Allah şahit ki onlar yalancıdırlar.
108.(Rasûlüm!) Orada asla namaza durma! Senin namaza durmana lâyık olan, ilk günden itibaren takvâ temeli üzerine kurulmuş olan mescit var. Orada günâhtan arınmak için can atan insanlar vardır. Allah arınmak isteyenleri sever.
109.Binasını takvâ ve Allah rızası için inşa eden kimse mi hayırlıdır, yoksa binasını kaymakta olan bir uçurumun kıyısına kurup da sonunda onunla birlikte cehennem ateşine yuvarlanan kimse mi? Allah zalim bir kavmi doğru yola ulaştırmaz.
110.Onların yaptıkları bina, ölüp gidecekleri vakte kadar onların yüreklerinde huzursuzluk kaynağı olacaktır. Allah Alîm’dir/bilendir, Hakîm’dir/hikmet sahibidir.
111.Muhakkak ki Allah mü’minlerin canlarını ve mallarını cennet karşılığında satın almıştır. Onlar Allah yolunda savaşırlar, öldürürler veya ölürler. Bu; Tevrat’ta, İncil’de ve Kur’an’da Allah’ın kesin vaadidir. Verdiği söze Allah’tan daha sadık kim olabilir ki? O’nunla böyle bir alışveriş yaptığınız için sevinin! En büyük başarı işte budur.
112.Allah’ın hudutlarını/emir ve yasaklarını koruyan mü’minlere müjde ver, Onlar: Tevbe edenler, kulluk edenler, hamd edenler, oruç tutanlar, rükû edenler, secde edenler, mâ’rufu/iyiliği teşvik edip münkere/ kötülüğe engel olanlardır!
113.Cehennem ehli oldukları açıkça belli olan müşrikler için, akrabaları bile olsalar, Nebî’ye ve mü’minlere onların bağışlanmalarını dilemek yakışmaz. (Bak. 9.84)
114.İbrahim’in babasının bağışlanması için dua etmesi ise ona verdiği bir sözden dolayıdır. Fakat, babasının Allah’a düşman olduğunu anlayınca ondan hemen uzaklaşmıştır. Zaten İbrahim yufka yürekli ve yumuşak huylu biriydi.
115.Allah bir kavmi hidayete erdirdikten sonra sakınacakları şeyleri açıkça göstermeden onları sapık saymaz. Muhakkak ki Allah Alîm’dir/her şeyi bilendir.
116.Şüphesiz göklerin ve yerin hükümranlığı Allah’a aittir. Yaşatan da O’dur, öldüren de O’dur. Sizin Allah’ın peşi sıra bir veliniz/destekçiniz de bir yardımcınız da yoktur.
117.Andolsun ki: Allah, içlerinden bir kısmının kalplerinin kaymak üzere olduğu bir sırada; Nebî’nin tevbesini kabul ettiği gibi, zor zamanında ona uyan Muhacir’lerin ve Ensar’ın tevbelerini de kabul etmiştir. Muhakkak ki O, onlara karşı Raûf’dur/şevkatlidir, Rahîm’dir/merhametlidir.
118.Ve geri bırakılan üç kişinin de tevbesini kabul etti. Bütün genişliğine rağmen yeryüzü onlara dar gelmiş, vicdanları da onları sıkıştırmıştı. Allah’tan kaçanın sığınacağı yerin yine Allah olduğunu da anlamışlardı. Allah, tevbe etmeleri için onlara rahmetiyle yöneldi. Muhakkak ki Allah, Tevvâb’dır/tevbeleri kabul eder, Rahîm’dir/merhametlidir.
119.Yâ eyyühellezîne âmenû/Ey iman edenler! Allah’a karşı takvâlı olun ve sâdıklarla/doğru kimselerle birlikte olun!
120.Medine halkına ve etrafındaki Bedevî Araplara, Allah Rasûlü’nden geriye kalmaları ve ondan fazla kendi canlarını sakınmaları yakışmaz. Zira Allah yolunda katlanacakları; susuzluk, yorgunluk, açlık ve kâfirleri öfkelendirecek bir yere (ayak) basmaları, düşmana karşı kazanacakları başarılar sâlih amel olarak onların defterlerine yazılacaktır. Şüphesiz ki Allah muhsinîn/güzel davrananların ödülünü zayi etmez.
121.Allah yolunda yaptıkları küçük büyük her infâk/hayra harcama, vadileri ve tepeleri aşmak için katlandıkları sıkıntılar mutlaka kayda geçirilir. Sonunda Allah onları işledikleri amellerin en güzeliyle mükâfatlandıracaktır.
122.Mü’minlerin hepsinin birden sefere/yola çıkmaları uygun değildir. Dini bilgileri öğrenmeye her grubun içinden bazıları gitmeli ve geriye döndüklerinde kendi kavimlerini uyarmalıdır. Umulur ki bu yolla korunurlar/sakınırlar.
123.Yâ eyyühellezîne âmenû/Ey iman edenler! Size yakın tehdit olan kâfirlerle savaşın ki sizde bir güç/kararlılık olduğunu görsünler. Muhakkak ki Allah müttâkilerle beraberdir.
124.Bir sûre (âyet) indirildiği zaman onlardan bazısı: Bu sûre hanginizin imanını artırdı? diye sizinle alay ederler. Halbuki bu iman edenlerin imanını artırır, onlar bunu (birbirlerine) müjdelerler.
125.Kalplerinde hastalık bulunanların ise inkârlarını artırır, sonunda onlar kâfir olarak ölürler.
126.Onlar her yıl birkaç defa imtihan edildiklerini görmüyorlar mı? Buna rağmen ne tevbe ediyorlar ne de ibret alıyorlar.
127.Bir sûre indirildiği zaman: Bizi gören biri var mı? diye birbirlerine bakarlar, sonra da dönüp giderler. Onlar anlamayan bir kavim oldukları için Allah da onların kalplerini haktan döndürmüştür.
128.Andolsun ki size içinizden bir Rasûl geldi. Sizin sıkıntıya düşmeniz ona ağır gelir. O size çok düşkündür, mü’minlere karşı şefkatli ve merhametlidir.
129.Eğer onlar senden yüz çevirecek olurlarsa de ki: Hasbiyallâh/Allah bana yeter. O’ndan başka ilâh yoktur. Ben O’na tevekkül ettim/güvendim. O yüce arşın Rabbidir!
(Harun Sorkun-Gözden Geçirme: Mayıs 2023)