24 Mart 2023 Cuma
MENÜ
SON YAZILAR

HÛD SÛRESİ

11/52. HÛD SÛRESİ

(Sûre adını 50.-60ncı Âyetlerde geçen “Hûd’un (a.s.) kıssasından almaktadır. Mushafda 11nci sırada, inişte ise 52nci sırada olup 123 âyetten müteşekkildir.)

Rahmân ve Rahîm Allah’ın adıyla.

1.Elif-Lâm-Râ! Bu Kitap, her şeyi yerli yerince yapan ve her şeyden haberdar olan Allah tarafından âyetleri muhkem kılınmış ve ayrıntılı olarak açıklanmıştır. 

2.Bu, Allah’tan başkasına kul olmamanız içindir. Ben de O’nun katından size gönderilmiş bir uyarıcı ve müjdeleyiciyim. 

3.Rabbinizden bağışlanma dileyin ve O’na tevbe edin ki belirlenmiş eceliniz gelinceye kadar sizi güzel bir şekilde yaşatsın ve iyilik yapanlara da onun karşılığını versin. Eğer yüz çevirecek olursanız o büyük günün (Mahşer Günü’nün) azabına uğramanızdan korkarım. 

4.Dönüşünüz yalnız Allah’adır. O, her şeye bir ölçü koyandır.

5.Baksanıza onlar (müşrikler), O’ndan gizlenmek için göğüslerini çeviriyorlar. Ama onlar örtülerine büründüklerinde bile, Allah onların neyi gizlediklerini ve neyi açığa vurduklarını bilir. Çünkü O, gönüllerde olan sırları da bilir. 

6.Yeryüzünde hiçbir canlı yoktur ki, rızık açısından Allah’a bağlı (ait) olmasın. Onların bir süre kalacakları yeri de, sürekli kalacakları yeri de O bilir. Bunların hepsi, apaçık bir kitapta kayıtlıdır. 

7.Allah’ın arşı suyun üzerindeyken gökleri ve yeri altı günde (aşamada) yarattı. Bunu, sizi zorlu bir imtihandan geçirmek ve hanginizin daha iyi davranacağınızı belirlemek için yaptı. Eğer onlara “Öldükten sonra tekrar dirileceksiniz” desen inkâr edenler: “Bu bizi büyüleme çabasından başka bir şey değil” derler.

8.Onlardan azabı belli bir süre ertelesek “O’nu tutan mı var?” derler. Şunu bilin ki, azabın geldiği gün ondan kurtulmaları mümkün değildir. Alay ettikleri şey başlarına gelecektir. 

9.İnsana bir ikramda bulunsak ve sonra onu geri alacak olsak karamsarlığa kapılır ve büsbütün nankör biri olup çıkar. 

10.Eğer, çektiği sıkıntıdan sonra onu rahatlatsak bu defa da: “Kötü günler artık geride kaldı” der. Artık o, şımarık ve kendini beğenmiş biri olur. 

11.Ancak, sabreden ve salih amel işleyenler böyle davranmazlar. Onlar için bağışlanma ve büyük bir mükâfat vardır. 

12. İnanmayanların: ”Ona bir hazine indirilseydi veya onunla birlikte bir de melek gelseydi ya!” demeleri senin göğsünü daraltıyor ve sana gelen vahiyden bir kısmını onlara okumayacakmış gibi oluyorsun. Unutma ki sen sadece bir uyarıcısın, her şeye vekil olan Allah’tır. 

13.Yoksa, “Kur’an’ı O (Muhammed) uydurdu” mu diyorlar? De ki: “Madem öyle, eğer samimiyseniz Allah’tan başka çağırabileceğiniz herkesi çağırın da onunkine benzer on sûre getirin de görelim!” 

14.Fakat, çağırdığınız kimseler size cevap veremezlerse (ki veremeyecekler) bilin ki Kur’an yalnızca Allah’ın ilmiyle indirilmiştir. (Yine bilin ki) O’ndan başka ilah yoktur, artık kayıtsız şartsız O’na teslim olmanız gerekmez mi? 

15.Sadece Dünya hayatını ve onun güzelliklerini isteyenlere, yaptıklarının karşılığını burada tamı tamına veririz. Üstelik onların (niyetlerine bakılarak) bir kesinti de yapılmaz. 

16.Fakat bu kimselerin ahirette payına düşen yalnızca ateştir. Zira onların oradaki sahte (mazeretleri) işe yaramayacak, dünyada yaptıkları da sadece batıldır. 

17.Şu halde; sadece Dünya hayatına önem veren birisiyle, Rabbinden gelen açık delile (Kur’an’a) uyanlar bir olur mu? Bunu da, Allah’tan gelen bir şahit (İncil) ve ondan önce Musa’ya yol gösterici ve rahmet olarak gelen Kitap (Tevrat) da doğruluyor. İşte bu gerçeği kavrayan kimseler Kur’an’a iman ederler. İnkârda direnen grupların varacağı yer ise ateştir. Bu Kitap’tan asla şüphe etme! O, senin Rabbinden gelen bir gerçektir ama insanların çoğu ona iman etmezler.  

18.Allah adına yalan uydurandan daha zâlim kim olabilir? Onlar Rablerinin huzuruna çıkarılacak ve şahitler: “Rablerine iftira edenler işte bunlardır” diyecekler. Şunu iyi bilin ki: Allah’ın lâneti (dışlaması) zâlimlerin üzerine olacaktır. 

19.O zâlimler, insanları Allah’ın yolundan uzaklaştırırlar ve Allah’ın yolunu kötü göstermeye çalışırlar, çünkü onlar âhirete de inanmazlar. 

20.Onlar, yeryüzünde (yaptıkları yanlarına kalsa bile) âhiretteki hesaptan yakalarını asla kurtaramayacaklar ve kendilerini Allah’a karşı koruyacak bir veli de bulamayacaklardır. (Hem kendileri saptığı hem de başkalarını saptırdıklarından) onlar için azap ikiye katlanacaktır. 

21.İşte kendilerine yazık edenler bunlardır, ilah diye uydurdukları da onları bırakıp gitmiştir. 

22.Kesinlikle âhirette en fazla ziyana uğrayanlar da bunlardır. 

23.İman edip sâlih amel işleyen ve derin bir tevazu ile Rablerine boyun eğenlere gelince, işte onlar cennetliktir ve orada ebedi kalacaklardır.

24.Bu iki toplumun durumu; görmeyen ve duymayan ile gören ve duyanın durumuna benzer. Bunlar hiç birbirlerine eşit olabilir mi? Hâlâ düşünüp ders almayacak mısınız? 

25.Biz Nuh’u kendi kavmine gönderdik: “Ben sizin için doğruları ortaya koyan bir uyarıcıyım” dedi. 

26. “Allah’tan başkasına kulluk etmeyin diye uyarıyorum ve bir gün size acıklı bir azabın gelmesinden korkuyorum.” 

27.Kavminin ileri gelenlerinden âyetleri inkâr etmekte direnenler dediler ki: “Biz seni bizden farklı bir insan olarak görmüyoruz. Sana, sadece en alt seviyede olanlarımızın düşünüp taşınmadan inandıklarını görüyoruz . Sizin bizden üstün bir yanınızı da görmüyoruz. Hatta sizin yalancı olduğunuza inanıyoruz.” 

28.Nuh dedi ki: “Ey kavmim, düşünsenize! Ben Rabbimden gelen açık bir delile dayanıyorsam, bana O’nun katından bir rahmet gelmiş ve siz bunu görmüyorsanız? İstemediğiniz halde size onu (imanı) kabule zorlayabilir miyim?” 

29. ”Ey kavmim! Buna karşılık sizden bir bedel istemiyorum. Benim ücretimi sadece Allah verir. Ben iman edenleri de yanımdan kovacak değilim. Çünkü onlar Rablerine kavuşacaklarına inanıyorlar. Ben de sizi kendini bilmez bir kavim olarak görüyorum.” 

30. ”Ey kavmim!” Eğer onları kovarsam, Allah’tan gelecek cezadan beni kim kurtarabilir? Bunu da mı düşünemiyorsunuz?”  

31. “Size: Allah’ın hazineleri yanımdadır demiyorum. Gaybı da bilmem. Ben melek olduğumu da söylemiyorum. Sizin hor gördükleriniz için: Allah bunlara iyilik etmeyecek de demiyorum. Onların içlerinde olanı en iyi bilen Allah’tır.” Eğer ben bunların aksini yaparsam, o zaman zalimlerden olurum. 

32.Dediler ki: “Ey Nuh! Bizimle tartıştın ve tartışmayı da uzattın! Söylediklerine inanıyorsan, tehdit ettiğin şeyi başımıza getir de görelim!” 

33.Nuh dedi ki: “Şartların oluştuğuna karar verirse o azabı başınıza getirecek olan sadece Allah’tır ve siz O’na engel olamazsınız.” 

34. “Allah, inkârınız yüzünden sizin sapıklığınızı onaylamışsa, sizin iyiliğiniz için ben ne kadar gayret edersem edeyim bunun size hiçbir faydası dokunmaz. O, sizin de Rabbinizdir ve O’nun huzuruna çıkarılacaksınız.” 

35.Yoksa onlar: “Bunu Sen’in uydurduğunu mu iddia ediyorlar? Onlara de ki: “Eğer bunu Ben uyduruyorsam cezasını çekerim ama sizin işlediğiniz günahlardan hiçbir sorumluluğum yoktur!” 

36.Nuh’a şöyle vahyedildi: “Kavminden şimdiye kadar iman etmiş olanlardan başka artık kimse iman etmeyecek. Onların yaptıklarına artık üzülme!” 

37. ”Kontrolümüz altında ve vahyimize göre gemiyi inşa et. Zâlimler hakkında artık Bana başvurma, çünkü onlar suda boğulacaklar.”

38.Nuh gemiyi yapmaya başladı, kavminin ileri gelenleri ona her rastladıklarında onunla alay ediyorlardı. Nuh da onlara: “Bizimle alay edin bakalım! Biz de sizinle, tıpkı sizin alay ettiğiniz gibi alay edeceğiz.” 

39.”Dünyada rezil edici azâbın kimin başına geleceğini, ahiretteki sürekli azâbın da kime ineceğini yakında öğreneceksiniz.” 

40.Emrimiz gelip de tandır kaynamaya (sular coşup-taşmaya) başlayınca Nuh’a şöyle dedik: “Her türden birer çifti ve daha önce haklarında hüküm kesinleşmiş olanlar dışında kalan aileni ve iman edenleri gemiye al!” Zaten onunla birlikte iman eden pek az insan vardı. 

41.Nuh dedi ki: “Haydi, Allah’ın adını anarak (bismillah diyerek) ona binin. Geminin yol alması da, demir atması da Allah’ın adıyladır (izniyledir). Benim Rabbim tarifsiz bir bağışlayıcı ve engin bir merhamet sahibidir. 

42.Gemi dağlar gibi dalgaların arasında yol almaya başladı. Nuh, bir kenarda duran oğluna: “Yavrucuğum! Gel, bizimle beraber gemiye bin. Kâfirlerle beraber olma!” diye seslendi.

43.Oğlu: “Beni sulardan koruyacak bir dağa sığınacağım” deyince Nuh: “Bugün, merhametini hak edenlerden başka Allah’ın azabından kurtulacak kimse yok” dedi. Derken aralarına bir dalga giriverdi, artık o da boğulanlara karışıp gitti.

44.Nihayet: “Ey yer, suyunu yut! Ey gök suyunu tut!” denildi. Sular çekildi, iş tamamlandı ve gemi Cudi’nin (yüksek dağın) üzerine oturdu. Ve “zâlimler topluluğu uzak olsun” denildi.

45.Nuh Rabbine yakardı: “Rabbim! O benim oğlumdu, ailemden biriydi. Anladım ki Senin sözün (herkes için) geçerlidir ve en doğru kararı veren Sen’sin.” 

46.Allah buyurdu: “Ey Nuh! O senin (kurtarmayı vâdettiğimiz) ailenden değildir, onun yaptığı salih olmayan bir ameldir (küfürdür).  Aslını bilmediğin şeyi Ben’den isteme! Cahillerden olmayasın diye sana öğüt veriyorum.” 

47.Nuh da: “Rabbim! Aslını bilmediğim şeyi Sen’den istemiş olmaktan yine Sana sığınırım. Eğer beni bağışlamaz ve bana merhamet etmezsen, her şeyi kaybedenlerden olurum” dedi. 

48. “Ey Nuh! Sana ve seninle beraber olanların soyundan gelecek ümmetlere vereceğimiz selâmet ve bereketlerle gemiden inip yerleş. Ama onların yoldan sapanlarına da önce nimet vereceğiz, sonra tarafımızdan acıklı bir azap dokunacaktır.”

49.İşte bütün bu gayb haberlerini, sana vahiy yoluyla bildiriyoruz. Daha önce bunları ne sen biliyordun, ne de kavmin. Öyleyse sabırla mücadele et. Unutma ki mutlu son, takva sahiplerinindir. 

50.Ad kavmine de kardeşleri Hûd’u elçi gönderdik. Dedi ki: “Ey kavmim! Yalnız Allah’a kulluk edin, sizin için O’ndan başka ilâh yoktur. Siz sadece ilâhlar uyduruyorsunuz.” 

51. ”Ey kavmim! Bunun için sizden bir ücret istemiyorum. Benim ödülümü beni yaratan verecektir. Bunu olsun akledemiyor musunuz?”

52. “Ey kavmim! Rabbinizden bağışlanma dileyin, sonra da O’na tevbe edin ki gökten size bol bol rahmet yağdırsın ve gücünüze güç katsın; amazulüm ve haksızlık ederek davetimden yüz çevirmeyin.” 

53.Dediler ki: “Ey Hûd! Bize açık bir mucize (delil) getirmedin. Senin sözünle ilâhlarımızı bırakacak ve sana da inanacak değiliz.”

54. “İlâhlarımızdan bazısı seni fena çarpmış demekten başka sana söyleyecek sözümüz yok.” Hûd: “Ben Allah’ı şahit tutuyorum, siz de şahit olun ki ben ortak koştuğunuz ilâhlarınızdan tamamen uzağım.” 

55. ”Haydi, Allah ile aranıza koyduğunuz ilâhlarınızla hep birlikte bana tuzak kurun ve hiç göz açtırmayın!” 

56. “Ben, benim de Rabbim, sizin de Rabbiniz olan Allah’a tevekkül ettim (güvenip dayandım). O’nun gözetimi altında olmayan tek canlı yoktur. Elbette benim Rabbimin yolu sırat-ı müstakim'dir (dosdoğru yoldur).”

57. “Eğer yine de yüz çevirirseniz, bilin ki size gönderilen bir elçi olarak bana vahyedilenleri size tebliğ ettim. Rabbim sizin yerinize başka bir kavmi getirirse (yokluğunuz nedeniyle) siz O’na asla zarar veremezsiniz. Çünkü benim Rabbim her şeyi görüp gözetendir.” 

58.Helâk emrimiz gelince Hûd’u ve onunla birlikte olan müminleri rahmetimizle kurtardık ve (âhirette) şiddetli bir azaptan koruduk. 

59.İşte bu Ad kavmi, Rablerinin âyetlerini bile-bile inkâr ettiler. O’nun Rasullerine karşı çıktılar ve her inatçı zorbanın ardına düştüler.

60.Onlar bu dünyada lânete uğradılar (dışlandılar), Kıyamet Gününde de lânete uğrayacaklar (dışlanacaklar). Bilin ki Ad kavmi Rablerini inkâr ettiler. Yine bilin ki Hud’un kavmi Ad işte böyle yok olup gitti. 

61.Semûd kavmine de kardeşleri Salih’i Rasul olarak gönderdik. Şöyle dedi: “Ey kavmim! Yalnız Allah’a kulluk edin. O’ndan başka sizin kulluk edeceğiniz bir ilâh yoktur. O sizi yeryüzünde yarattı, orada yaşamanızı sağladı ve orayı imar etmenizi istedi. Öyleyse O’ndan sizi bağışlamasını dileyin ve tevbe ederek O’na dönün. Çünkü benim Rabbim kullarına yakındır ve onların dualarını kabul eder.” 

62.Dediler ki: “Ey Salih! Sen daha önce ümit bağladığımız biriydin. Şimdi ise atalarımızın kulluk ettiği şeylerden bizi vazgeçirmek mi istiyorsun? Bizi inanmaya çağırdığın konuda derin bir şüphe içindeyiz.”

63.Salih dedi ki: “Ey kavmim! Şöyle bir düşünün: Ya ben Rabbimden gelen açık bir delile dayanıyorsam ve O da bana lütfedip risalet vermişse! O’na karşı çıktığım takdirde O’nun azabından beni kim kurtarabilir? Size uyarsam bu benim zararımı artırmak olur.” 

64. “Ey kavmim! İşte size mucize olarak Allah’ın gönderdiği dişi deve. Onu kendi haline bırakın, Allah’ın yeryüzünde otlasın. Sakın ona bir kötülük yapmayın, yoksa pek yakında başınıza bir azap gelir.” 

65.Buna rağmen onlar deveyi boğazladılar. Salih onlara: “Yurdunuzda üç gün daha yaşayın (sonra helak olacaksınız). Bu, kimsenin yalanlayamayacağı ve mutlaka gerçekleşecek olan bir tehdittir!” dedi. 

66.Helâk emrimiz gelince, Salih’i ve onunla beraber iman edenleri rahmetimizle azaptan ve o günün rezilliğinden kurtardık. Senin Rabbin sonsuz kuvvet ve karşı konulamaz bir kudret sahibidir. 

67.Zâlimleri ise o korkunç ses yakaladı, oldukları yerde yüzüstü yığılıp kaldılar. 

68.Sanki orada bir zaman bolluk içinde hiç yaşamamışlardı. Şunu iyi bilin ki Semûd kavmi Rablerini inkâr etmişti. Neticede Semûd kavmi işte böyle yok olup gitti. 

69.Rasullerimiz (elçilerimiz) İbrahim’e müjde vermek için geldiler: “Sana selam olsun” dediler. İbrahim de “Size de selam olsun” dedi ve az sonra önlerine kızartılmış bir buzağı getirdi. 

70.Fakat ona el sürmediklerini görünce şaşırıp kaldı, onlardan korktuğunu saklayamadı. Onlar da: ”Korkma! Biz Lût kavmine gönderildik” dediler. 

71.İbrahim’in karısı ayakta onlara hizmet ederken meleklerin sözünü duyunca güldü. Biz de ona İshak adlı bir evlat ve Yakub adlı bir torun müjdeledik. 

72.İbrahim’in karısı: “Vay başıma gelenler! Ben bir kocakarı, şu kocam da ihtiyar bir adamken çocuk mu doğuracağım? Doğrusu bu şaşılacak bir şey!” dedi. 

73.Melekler: “Allah’ın işine mi şaşıyorsun? Ey hane halkı! Allah’ın rahmeti ve bereketi üzerinize olsun. Elbette O çok övülmeye lâyıktır ve şanı yücedir.

74.İbrahim’in korkusu geçip müjdeyi de alınca, Lût kavmi hakkında (affedilmeleri için) Rasullerimizle tartışmaya başladı. 

75.Çünkü İbrahim yumuşak huylu, duygulu ve gönülden Allah’a yönelen biriydi. 

76.Ona şöyle dediler: “İbrahim sen bu işten vazgeç! Çünkü Rabbinin emri gelmiştir, onların başına gelecek azap artık geri çevrilemez.” 

77.Rasullerimiz (delikanlı suretinde) Lût’un yanına varınca (kavminin sapıklığını düşünerek) Lût’un canı sıkıldı ve iyice bunaldı ve “Bugün zor bir gün olacak” dedi. 

78.O çirkin işi yapmakta olan kavmi koşarak Lût’a geldi. Dedi ki: “Ey kavmim! İşte kızlarım. Sizin için temiz ve uygun olan onlardır (onlarla evlenin). Allah’tan korkun ve misafirlerime karşı rezil etmeyin. İçinizde aklı başında hiç kimse yok mu?” 

79.Onlar: “Senin kızlarınla ilgilenmediğimizi iyi bilirsin. Aslında bizim ne istediğimizi de çok iyi biliyorsun” dediler.

80.Lût: “keşke sizinle baş edecek gücüm olsaydı veya sığınacak sağlam bir yerim (kimsem) olsaydı” dedi. 

81.Misafirler: “Ey Lût! Biz Rabbinin Rasulleriyiz. Onlar sana asla el uzatamazlar. Ailenle birlikte gecenin bir vaktinde yola çık, karın hariç. İçinizden kimse arkasına dönüp bakmasın. Kavminin başına gelecek olan karına da gelecek. Azapla buluşacakları zaman sabah vaktidir. Zaten sabah da yakın değil mi?” dediler.

82.Azap emrimiz gelince oranın altını üstüne getirdik. Üzerlerine pişmiş çamurdan taşları yağdırdık. 

83.O taşlar (böyleleri için) Rabbin tarafından belirlenmişti. O taşlar, zalimlerin başından hiç eksik olmaz.  

84.Medyen’e de soydaşları Şuayb’ı gönderdik. “Ey kavmim! Allah’a kulluk edin, sizin O’ndan başka ilahınız yoktur. Ölçüyü ve tartıyı eksik yapmayın. Ben sizin bolluk içinde yaşadığınız görüyorum ancak, sizi kıskıvrak yakalayacak bir günün azabından korkuyorum” dedi. 

85. “Ey kavmim! Ölçüyü ve tartıyı adil bir şekilde hakka uygun yapın. İnsanların malını haksız yere yemeyin. Fitne fesat çıkararak yeryüzünde düzeni bozmayın” dedi. 

86.”Eğer iman ediyorsanız, Allah’ın helâl kıldığı (kâr) sizin için hayırlıdır. Bununla birlikte ben sizin bekçiniz değilim.” 

87.Onlar: “Ey Şuayb! Atalarımızın taptıklarını bir yana bırakmamızı ve mallarımız konusunda istediğimizi yapmayı terk etmemizi sana namazın mı emrediyor? Senden bunu beklemezdik, çünkü sen yumuşak huylu ve aklı başında birisin” dediler. 

88.Şuayb: “Ey kavmim! Eğer ben Rabbimden gelen açık bir delile dayanıyorsam ve O bana kendi rahmetiyle güzel bir nasip vermişse O’na nasıl karşı gelebilirim? Sizi bir şeyleri yapmaktan men etmekteki maksadım sizi elimden geldiği kadar iyiye ve güzele yöneltmek içindir. Başarılı olmam Allah’ın yardımıyla mümkündür. Ben yalnız O’na güveniyor ve sadece O’na yöneliyorum” dedi. 

89.”Ey kavmim! Bana karşı çıkmanız sakın sizi günaha sokmasın. Yoksa, Nuh kavminin veya Hûd kavminin yahut Salih kavminin başına gelen felâketin benzeri sizin de başınıza gelebilir. Zaten Lût kavmi de size pek uzak da değildir.”

90.”Rabbinizin sizi bağışlamasını isteyin ve günahlarınızdan tevbe edip O’na yönelin. Çünkü benim Rabbim (tevbekâr kullarına) karşı çok merhametli ve sevgi doludur. 

91.Onlar: “Ey Şuayb! Söylediklerinin çoğunu anlamıyoruz. Ayrıca senin güçsüz ve âciz biri olduğu düşünüyoruz. Kabilen olmasaydı seni taşa tutup öldürürdük. Bizim yanımızda senin bir değerin de yok” dediler. 

92.Şuayb: “Ey kavmim! Size göre benim yakınlarım Allah’tan daha mı güçlü ki O’nun (emirlerini) dikkate almıyorsunuz? Şunu bilin ki benim Rabbim yaptığınız her şeyi çepeçevre kuşatmaktadır.”

93. “Ey kavmim! Elinizden geleni yapın. Ben de görevimi yapacağım. Kişiyi rezil edecek olan azap kime gelecekmiş, yalancı kimmiş yakında öğreneceksiniz. Neler olacağını gözleyin, ben de sizinle birlikte gözleyeceğim.” 

94.Helâk emrimiz gelince Şuayb’ı ve onunla beraber inanıp güvenmiş olanları rahmetimizle kurtardık. Zulmedenleri ise o korkunç ses yakaladı da yurtlarında cansız yığılıp kaldılar. 

95.Sanki orada daha önce hiç yaşamamışlardı. Dikkat edin, Medyen halkı da tıpkı Semûd halkı gibi yok olup gitti. 

96.Şu gerçek ki Musa’yı da âyetlerimizle ve açık delillerle Rasul olarak gönderdik. 

97.Firavun’a ve onun önde gelen adamlarına gönderdik. Ama onların hepsi Firavun’un düzenine tâbi oldular. Oysa Firavun’un emirleri ve düzeni doğru yola götürmüyordu. 

98.Kıyamet gününde Firavun kavminin önüne düşecek ve onları cehenneme götürecektir. Götüreceği yer ne berbat bir yerdir.

99.Onlar dünyada da, ahirette de lânete uğradılar. Onların paylarına düşen ne kötü bir paydır.

100.Sana anlattığımız bu kıssalar, o beldelerin hikayelerinin bir kısmıdır. Onlardan bazısının izi kalmış, diğerleri ise yok olup gitmiştir. 

101.Biz onlara zulmetmedik, onlar (küfürde ısrar ederek) kendilerine zulmettiler. Rabbinin azap emri gelince, Allah ile aralarına koyarak yardım istedikleri ilahları onlara hiçbir fayda vermedi, sadece zararlarını daha çok artırdı. 

102.Rabbin, halkı zalim beldeleri tutup cezalandırdığı zaman işte böyle cezalandırır. O’nun verdiği ceza can yakıcı ve suçla orantılıdır.

103.Ahiretteki azaptan korkanlar için bunda ibretlik dersler vardır. O Gün bütün insanların toplanacağı gündür. O Gün şahitlerin getirileceği gündür. 

104.Süresi belirlenmiş olduğu için O Günü öne çekmiyoruz. 

105.O Gün geldiğinde Allah’ın izni olmadan hiç kimse konuşamaz. Onlardan kimi sıkıntılı, kimi de mutludur. 

106.Ateşte olanlar; sıkıntı içinde, nefesleri derinden ve hırıltılıdır.

107.Rabbin aksini dilemedikçe, gökler ve yer durdukça (ebediyen) onlar orada kalacaklardır. Şüphesiz Rabbin dilediği her şeyi yapandır.

108.Cennette olanlar ise mutludurlar. Rabbin aksini dilemedikçe gökler ve yer durdukça (ebediyen) onlar orada kalacaklardır, çünkü bitmeyen bir lütfun sonucu olarak oradadırlar.

109.Taptıkları şeylerin batıl olduğu konusunda onlarla tartışma. Onlar da daha önce atalarının taptıkları gibi tapıyorlar. Biz onların hak ettikleri azabı eksiksiz olarak tastamam veririz.

110.Musa’ya O Kitabı verdik, onda hemen ayrılığa düştüler. Eğer Rabbinin daha önceki  (mühlet verme) sözü olmasaydı, anlaşmazlığa düşenler hakkında hüküm hemen verilirdi. O Kitaptan (Kur’an’dan) dolayı onlar, içlerini kemiren derin bir şüphe içindedirler. 

111.Rabbin, onlara yaptıklarının karşılığını eksiksiz verecektir. Çünkü O, onların yaptığı her şeyden tamamen haberdardır. 

112.Sen sana verilen emre tam olarak uy, seninle beraber olup sana uyanlar da aynı şekilde uysunlar. Sakın taşkınlık yapmayın. Çünkü O, bütün yaptıklarınızı görmektedir. 

113.Zâlimlere sakın meyletmeyin, yoksa o ateş sizi de yakar. Sizin Allah ile aranıza girecek bir dostunuz yoktur, o halde O’ndan başka bir dost aramayın, aksi halde O’nun yardımından da mahrum kalırsınız. 

114.Gündüzün iki bölümünde (öğle ve ikindi), gecenin gündüze yakın zamanlarında (akşam, yatsı ve sabah) namazı dosdoğru kıl. Çünkü iyilikler kötülükleri giderir. Bu, öğüt almasını bilenlere bir hatırlatmadır. 

115.Sen sabırlı ol. Çünkü Allah, iyi davranan ve işini güzel yapanların emeğini boşa çıkarmaz. 

116.Keşke sizden önceki nesillerin içinde, yeryüzünde fitne-fesat çıkarılmasına engel olacak akıllı ve bilgili insanlar bulunsaydı. Ama içlerinden kendilerini kurtardıklarımız pek azı dışında bunu yapan olmadı. Zâlimler ise, kendilerine verilen refaha aldanıp yoldan çıktılar ve günahkâr oldular.

117.Halkının iyilikleri emredip kötülüklere engel olduğu beldeleri, senin Rabbin haksız yere helâk edecek değildir. 

118.Eğer Rabbin dilemiş olsaydı, bütün insanları (islam üzere) tek bir ümmet yapardı. Ama (O bunu tercih etmedi) onlar muhalif olmayı sürdüreceklerdir. 

119.Ancak Rabbinin rahmetini kazananlar (islama) muhalif olmazlar. O, insanları (iradeleriyle rahmete nail olmaları) için yaratmıştır. Rabbinin: “Cehennemi cinlerle ve insanlarla (isyankârlarla) dolduracağım” sözü gerçekleşecektir. 

120.Rasullerle ilgili olarak anlattıklarımızla senin yüreğini güçlendiriyoruz. Bu konuda sana gelenler bütünüyle gerçektir, iman edenler için de bir öğüt ve ibrettir. 

121.İman etmeyenlere de ki: “Elinizden ne geliyorsa yapın. Biz de (tebliğ) görevimizi yapacağız.” 

122.”Neler olacağını da gözleyin, biz de gözlüyoruz.” 

123.”Göklerin ve yerin gaybı Allah’a mahsustur. Sonunda bütün işler O’na döndürülür. O halde yalnız O’na kulluk et ve O’na güvenip dayan. Senin Rabbin yaptıklarınızdan asla habersiz değildir.” 

 

X