29 Mart 2024 Cuma
MENÜ
SON YAZILAR

HÛD SÛRESİ

11/69 HÛD SÛRESİ 

(Sûrenin 25-99ncu âyetlerinde Rasûllerin bir kısmının kıssasından bahsedilmektedir, bunlar: Nûh-Hûd-Sâlih-İbrâhim-Lût-Şuayib-Mûsa’dır. Sûre adını 50nci-60ncı âyetlerde geçen Hûd (a.s.)’ın kıssasından almıştır. Mekke döneminde nazil olmuştur. Mushaf’ta 11’nci sırada, inişte 69’ncu sıradadır ve 123 âyettir.)

E’ûzu bi’llâhi min’eş-şeytâni’r-racîm/kovulmuş şeytandan Allah’a sığınırım. Bismillahirrahmanirrahim/Rahmân ve Rahîm Allah’ın adıyla.

1.Elif! Lâm! Râ! Bu; âyetleri muhkem kılınmış, sonra Hakîm/hikmet sahibi ve Hâbir/her şeyden haberdar (Allah) tarafından âyetleri ayrıntılı olarak açıklanmış olan bir Kitaptır.

2.Ki, Allah’tan başkasına kulluk etmeyesiniz. (Rasûlüm de ki): Ben de O’nun tarafından size gönderilmiş bir uyarıcı ve haber vericiyim.

3.Rabbinizden mağfiret/bağışlanma dileyin sonra O’na tevbe edin ki ilâ ecelim müsemmev/belirlenmiş eceliniz gelinceye kadar, size güzel nimetler versin. Fazilet sahiplerine de mükafatlarını versin. Eğer yüz çevirirseniz, o büyük günün/Mahşer Günü’nün azabına uğramanızdan korkarım!

4.Dönüşünüz sadece Allah’adır. Ve O her şeye Kadîr’dir/gücü yetendir!

5.Dikkat edin! Onlar, O’ndan (vahiyden) gizlenmek için göğüslerini çeviriyorlar. Dikkat edin ki, onlar örtülerine büründüklerinde bile O, onların gizlediklerini de açığa vurduklarını da bilir. Şüphesiz ki O, gönüllerde olanı en iyi bilendir.

6. Rızkı Allah’a ait olmayan yeryüzünde yaşayan hiçbir canlı yoktur. O, onların karar kıldıkları yeri de geçici durdukları yeri de bilir. Bunların hepsi apaçık bir Kitapta kayıtlıdır.

(NOT: Yeryüzünde yaşayan bütün canlıların rızkını Allah vermektedir. O halde, gelecekte rızkımız nasıl olacak diye endişe etmeye gerek yoktur. Eğer mü’minseniz, Allah’a tevekkül edin/güvenin! H.S.)

7. Gökleri ve yeri altı günde/aşamada yaratan O’dur. Daha önce O’nun arşı/hükümranlığı suyun üzerindeydi. Bunu, hanginizin daha güzel amel işleyeceğini denemek/sınamak için yaptı. Eğer kâfirlere öldükten sonra tekrar dirileceksiniz deseniz, onlar: Bu apaçık bir büyüden başka bir şey değildir! derler. (Kâfirler yeniden dirilmeye ve hesaba çekilmeye iman etmezler. H.S.)

8.Ve eğer onlardan azabı belli bir süre ertelesek: Onu engelleyen ne ki? derler. Dikkat edin! Azap onlara geldiği gün ondan kurtulamazlar. Alay ettikleri şey (azap) onları çepeçevre kuşatacaktır.

9.Ve eğer insana tarafımızdan bir rahmet tattırsak ve sonra onu ondan geri alsak, şüphesiz ki o ümitsizliğe kapılır ve nankörlük/kâfirlik eder.

10.Ve eğer kendisine dokunan bir sıkıntıdan sonra ona bir nimet tattırsak: Musibetler benden gitti! der. Şüphesiz ki o kibirli ve şımarıktır.

11.Ancak sabredenler ve salih amel işleyenler böyle değildir. Onlar için bağışlanma ve büyük bir mükâfat vardır.

12.(Kâfirlerin): Ona bir hazine indirilseydi veya onunla birlikte bir melek gelseydi! demeleri senin göğsünü daralttığı için sana gelen vahiyden bir kısmını tebliğ etmeyecek misin? Sen sadece bir uyarıcısın. Her şeye vekil olan Allah’tır.

13.Yoksa: Onu/Kur’an’ı kendisi uydurdu mu diyorlar? De ki: Eğer doğru söylüyorsanız Allah’ın peşi sıra çağırabileceklerizi çağırın da onun dengi olan on sûre getirin (de görelim)!

14.Eğer onlar size cevap veremezlerse, bilin ki bu yalnızca Allah’ın ilmiyle indirilmiştir. O’ndan başka ilâh yoktur. Artık müslüman olacaksınız değil mi?

15.Kim dünya hayatını ve onun ziynetini/zenginliğini isterse, onlara burada/dünyada amellerinin karşılığını tam olarak veririz. Onlara hiçbir haksızlık yapılmaz.

16.İşte ahirette onlara ateşten başka bir şey yoktur. Burada yaptıkları şeyler boşa gitmiştir. Zaten yaptıkları bütün işler bâtıldır/boştur.

17.Rabbinden apaçık bir belgeye/delile dayanan kimse ile böyle olmayan kimse bir olur mu? Rabbinden bir şahit ve daha önce rehber ve rahmet olan Musa’nın Kitabı bunu desteklemektedir. İşte bunlar ona (Kur’an’a) iman ederler. O’nu inkâr eden hiziplerin varacakları yer ateştir, bundan şüphen olmasın. Muhakkak ki Rabbinden gelen bir haktır/gerçektir bu! Ve lâkin insanların çoğu iman etmezler.

18.Allah’a yalan iftira edenden daha zâlim kim olabilir ki? Onlar (Mahşerde) Rablerinin huzuruna çıkarılacak ve şahitler: Rablerine iftira edenler işte bunlardır! diyecekler. İyi bilin ki: Allah’ın lâneti/dışlaması zâlimlerin üzerinedir.

19.Onlar, (insanları) Allah’ın yolundan alıkoyarlar ve o yolu eğri gösterirler. Onlar âhireti de inkâr ederler.

20.Onlar, yeryüzünde (Allah’ı) aciz bırakamazlar. Allah’ın peşi sıra onları evliyâ/koruyacak kimse de bulamazlar. Onlar, gerçeğe sağır ve kör kesildikleri için azapları kat kat katlanacaktır. 

21.İşte onlar kendilerine yazık edenlerdir. (İlâh diye) Uydurdukları şeyler de kaybolup gitmiştir.

22.Şüphesiz ki onlar âhirette en büyük ziyana/kayba uğrayanlardır.

23.Muhakkak ki iman edip sâlih amel işleyenler ve Rablerine gönülden boyun eğenlere gelince, işte onlar cennet ehlidir ve orada ebedî kalacaklardır.

24.Bu iki fırkanın/grubun durumu; kör ve sağır olanla, gören ve işitenin durumuna benzer. Bunlar hiç birbirlerine eşit/denk olabilir mi? Hâlâ düşünmeyecek misiniz? 

25.Andolsun ki Nûh’u kendi kavmine gönderdik: Ben sizin için apaçık bir uyarıcıyım!  

26.Allah’tan başkasına kulluk etmeyin. Ben, sizin için elem verici bir günün azabından korkuyorum! (dedi).

27.Kavminin kâfir olan meleleri/ileri gelenleri dedi ki: Bizden bir farkın yok, sen de bizim gibi bir beşersin/insansın. Sana tabi olanlar da, içimizdeki en zayıf ve sefil olanlardan başkası değil. Sizin bizden üstün bir yanınız da yok. Hatta sizin yalancı olduğunuzu düşünüyoruz!

28.Dedi ki: Ey kavmim! Ben Rabbimden gelen apaçık bir delile dayanıyorsam, O’nun katından bana bir rahmet verilmiş ve siz de bunu görmüyorsanız? İstemediğiniz halde ben sizi ona zorlayabilir miyim? Bunu bir düşünün?

29.Ve ey kavmim! Buna (tebliğe) karşılık sizden bir bedel istemiyorum. Benim ecrimi/ücretimi sadece Allah verir. Ben iman edenleri kovacak değilim. Muhakkak ki onlar Rablerine kavuşacaklardır. Fakat ben sizi cahillik eden bir kavim olarak görüyorum! 

30.Ve ey kavmim! Eğer ben onları yanımdan kovarsam, Allah’a karşı bana kim yardım edebilir? Hiç düşünmez misiniz?

31.Ve ben, Allah’ın hazineleri benim yanımdadır demiyorum. Ve ben gaybı da bilemem. Ve ben bir meleğim de demiyorum. Ve ben sizin hor gördüğünüz kimseler için: Allah onlara hiçbir hayır vermeyecek de demiyorum. Onların kalplerinde olanı en iyi bilen Allah’tır. (Onları kovarsam) o zaman zalimlerden olurum! 

32.Dediler ki: Ey Nûh! Bizimle mücadele ettin ve mücadeleyi de çok uzattın! Söylediklerine inanıyorsan, bizi tehdit ettiğin şeyi başımıza getir de görelim!

33.Dedi ki: Dilediği takdirde onu size sadece Allah getirir ve siz de O’na engel olamazsınız! 

34.Eğer Allah sizi azdırmayı dilerse, ben size nasihat etmek istesem de, bunun size bir faydası olmaz. Rabbiniz O’dur ve O’na döndürüleceksiniz! 

35.Yoksa: Onu kendisi uydurdu mu diyorlar? De ki: Eğer onu ben uydurduysam suçu/günahı bana aittir. Ben de sizin işlediğiniz suçlardan/ günahlardan sorumlu değilim!

36.Nûh’a şöyle vahyedildi: Şüphesiz kavminden iman etmiş olanlardan başka hiç kimse iman etmeyecek. Onların yaptıklarından dolayı üzülme!

37.Gözetimimiz altında ve vahye göre gemiyi yap. O zâlimler hakkında Ben’den bir şey/yardım isteme, muhakkak ki onlar boğulacaklar!

38.Gemiyi yaparken, kavminin meleleri/ileri gelenleri yanından her geçtiklerinde onunla alay ediyordu. Dedi ki: Bizimle alay edin bakalım! Sizin bizimle alay ettiğiniz gibi biz de sizinle alay edeceğiz! 

39.Alçaltıcı azâbın kime geleceğini ve kalıcı azâbın kime ineceğini yakında öğreneceksiniz!

40.Nihayet emrimiz gelip ve fârat-tennûr/sular kaynayınca-coşunca: Her türden birer çifti ve daha önce haklarında hüküm verilmiş olanlar dışında kalan aileni ve iman edenleri gemiye al/bindir! dedik. Zaten onunla birlikte iman edenler çok azdı.

(NOT:Bazı ilahiyatçılar: tennûr kelimesinin lügat manası olan tandır’a istinaden fârat tennûr tabirini tandır kaynayınca diye tercüme ederek, Nûh’un Gemisinin buharlı bir gemi olduğunu ısrarla söylemektedir. Halbuki, tennûr kelimesini müstakil ele almak yerine; fârat tennûr’u bir deyim olarak ele alarak; sular kaynayınca-coşunca anlamı vermenin daha uygun olacağı ve sûrenin bütünüyle uyumlu hale geleceği açıktır. Zira, geminin pusulası yoktur, rotası yoktur, buhar kazanını çalıştıracak tecrübeli bir elemanı da yoktur, kaptanı bile yoktur. Gemi Allah’ın gözetiminde yapıldığı gibi yine O’nun gözetiminde ve dağlar gibi dalgaların arasında akıp gitmiş ve sonunda: Ey yer, suyunu yut! Ey gök suyunu tut! denildi. Sular çekildi, iş tamamlandı ve gemi Cudi’nin/yüksek dağın üzerine oturdu. (Bunlar; geminin Allah’ın emriyle yüzdüğünün ve O’nun emriyle Cudi’nin üstünü oturduğunun apaçık delilleridir.)

Türkçede de benzer bazı deyimler vardır: Bindik bir âlamete gidiyoruz Kıyamete! bunlardan birisidir. Burada binmek kelimesinin lügat anlamı bir vasıtaya binmeyi ifade ederken Kıyamet kelimesi de Kıyametin kopması demektir. Burada binmek ve Kıyamet kelimeleri var diye bu deyime Kıyamete gittiğimiz anlamını vermek yanlıştır. Zira burada söylenmek istenen şey: Biz yanlış bir şey/iş yapıyoruz, sonu iyi olmayacak! demektir.

Deyimlerin bir özelliği de olayın ve kişilerin gerçek değil hayali olmasıdır. Örneğimizde bindikleri bir âlamet olmadığı gibi gittikleri Kıyamet de yoktur, çünkü Kıyamet henüz kopmamıştır.

Hatasızlık Allah’a mahsustur ve kulların hepsi hata yapabilirler. Bu yüzden Kur’an’da açıkça belirtilmeyen konularda kesin hüküm vermek yerine, benim düşüncem budur ancak, doğrusunu Allah bilir! diyerek mütevazi olmak gerektiğine önemle işaret ediyorum. H.S.)  

41.Ve (Nûh) Dedi ki: Haydi binin. Onun gitmesi de durması da Allah’ın adıyladır. Muhakkak ki Rabbim Gafûr’dur/bağışlayandır, Rahîm’dir/ merhametlidir.

42.Gemi içindekilerle dağlar gibi dalgaların arasında akıp gidiyordu. Nûh bir kenarda duran oğluna: Ey yavrucuğum! Gel, bizimle beraber gemiye bin. Kâfirlerle beraber olma!

43.Dedi ki: Beni sudan koruyacak bir dağa sığınacağım! Dedi ki: Bugün, Allah’ın rahmet ettikleri dışında, Allah’ın emrinden koruyacak kimse yoktur! dedi. Derken aralarına bir dalga girdi ve o boğulanlardan oldu.

44.Nihayet: Ey yer, suyunu yut! Ey gök suyunu tut! denildi. Sular çekildi, iş tamamlandı ve gemi Cudi’nin/yüksek dağın üzerine oturdu. Ve o zâlim kavim uzak/yok olsun! denildi.

45.Nûh Rabbine yakardı ve dedi ki: Rabbim! Şüphesiz ki oğlum benim ailemdendir. Elbette Sen’in sözün haktır/gerçektir ve Sen hâkimler hâkimisin/en doğru hükmü verensin! 

46.Dedi ki:Ey Nûh! Kesinlikle o senin ailenden değildir, şüphesiz ki onun yaptığı salih olmayan bir şeydir. Hakkında bilğin olmayan şeyi Ben’den isteme! Cahillerden olmaktan seni sakındırıyorum! 

47.Dedi ki:Rabbim! Hakkında bilğim olmayan şeyi Sen’den istemekten yine Sana sığınırım. Ve eğer beni bağışlamaz ve merhamet etmezsen hüsrana uğrayanlardan olurum! 

48.Denildi ki:Ey Nûh! Sana ve seninle beraber olan ümmetlere selâmet ve bereketle (gemiden) in. Ama bazı ümmetlere önce nimet vereceğiz, sonra onlara elim bir azap dokunduracağız! 

49.İşte bunlar sana vahiyle bildirdiğimiz gayb haberlerindendir. Bundan önce bunları ne sen biliyordun ne de kavmin. Sabret, muhakkak ki âkibet/mutlu son muttâkilerindir. 

50.Ve Ad kavmine de kardeşleri Hûd’u gönderdik. Dedi ki:Ey kavmim! Allah’a kulluk edin, sizin O’ndan başka bir ilâhınız yoktur. Siz sadece iftira ediyorsunuz!

51.Ey kavmim! Bunun için sizden bir ücret istemiyorum. Benim mükâfatımı beni yaratan verecektir. Aklınızı kullanmayacak mısınız?

52.Ve ey kavmim! Rabbinizden mağfiret/bağışlanma dileyin, sonra O’na tevbe edin ki gökten size bol bol rahmet yağdırsın ve gücünüze güç katsın. Mücrimler/günahkârlar olarak yüz çevirmeyin!

53.Dediler ki: Ey Hûd! Bize açık bir delil/belge getirmedin. Senin sözünle ilâhlarımızı terk edecek ve sana inanacak değiliz!

54.Sana diyoruz ki: İlâhlarımızdan biri seni fena çarpmış! Dedi ki: Ben Allah’ı şahit tutuyorum, siz de şahit olun ki ben ortak koştuklarınızdan uzağım!

55.O’nun peşi sıra hep birlikte bana tuzak kurun ve sonra hiç süre vermeyin! 

56.Ben, benim de Rabbim, sizin de Rabbiniz olan Allah’a tevekkül ettim/ güvendim. O’nun gözetiminde olmayan tek bir canlı yoktur. Şüphesiz ki Rabbimin yolu sırat-ı müstakim’dir/dosdoğru yoldur!

57.Eğer yüz çevirirseniz, bilin ki size gönderilenleri size tebliğ ettim. Rabbim sizin yerinize başka bir kavmi getirirse siz O’na asla zarar veremezsiniz. Muhakkak ki Rabbim her şeyi koruyup gözetendir!

58.Helâk emrimiz gelince Hûd’u ve beraberindeki iman edenleri rahmetimizle kurtardık ve onları ağır bir azaptan koruduk.

59.İşte Ad kavmi, Rablerinin âyetlerini inkâr ettiler, Rasûllerine isyan ettiler ve inatçı zorbanın her emrine uydular.

60.Onlar bu dünyada ve Kıyamet Gününde lânete uğrayacaklar/ dışlanacaklar. Bilin ki Ad kavmi Rablerini inkâr ettiler. Yine bilin ki Hûd’un kavmi olan Ad yok olup gitti.

61.Semûd kavmine de kardeşleri Salih’i gönderdik. Dedi ki: Ey kavmim! Allah’a kulluk edin. Sizin O’ndan başka ilâhınız yoktur. O sizi yerden/ topraktan yarattı ve orayı imar etmenizi istedi. O’ndan bağışlanma dileyin sonra O’na tevbe edin. Şüphesiz ki Rabbim kullarına yakındır ve dualara karşılık/cevap verendir! 

62.Dediler ki: Ey Salih! Sen daha önce aramızda ümit bağlanan biriydin. Sen şimdi atalarımızın taptıklarına tapmaktan bizi vaz geçirmek mi istiyorsun? Gerçek şu ki, bizi çağırdığın konuda şüphe ve kaygı içindeyiz!

63.(Salih) Dedi ki: Ey kavmim! Bir düşünsenize: Ya ben Rabbimden gelen açık bir delile dayanıyorsam ve bana O’nun tarafından bir rahmet verilmişse! O’na isyan edersem Allah’ın azabından beni kim kurtarabilir? Siz de benim zararımı artırmış olursunuz.                                                        

64.Ey kavmim! İşte bu Allah’ın dişi devesi sizin için bir âyetdir/mucizedir. Onu bırakın, Allah’ın arzında/yeryüzünde otlasın. Ona hiçbir kötülük yapmayın, yoksa yakın bir azap sizi yakalar!

65.Buna rağmen onu boğazladılar/kestiler. Dedi ki: Yurdunuzda üç gün daha yaşayın (sonra helak olacaksınız). Bu yalanlanmayacak bir vaattir/ uyarıdır!

66.Emrimiz geldiği zaman, Salih’i ve onunla birlikte iman etmiş olanları tarafımızdan bir rahmetle o günün zilletinden/rezilliğinden kurtardık. Muhakkak ki Rabbin Kavî’dir/güçlüdür, Azîz’dir/kudretlidir.

67.O zâlimleri ise o korkunç sayha/ses yakaladı, yurtlarında dizüstü çöküp kaldılar. (Bak. 7.84 Dip Notu H.S.)

68.Sanki orada hiç yaşamamışlardı. İyi bilin ki Semûd kavmi Rablerini inkâr etti. İyi bilin ki Semûd kavmi yok olup gitti.

69.Andolsun elçilerimiz/melekler İbrahim’e müjde vermek için geldiler: Dediler ki: Selam! O da: Selam! dedi ve hemen kızarmış bir buzağı eti getirdi.

70.Ona el sürmediklerini görünce onlardan kuşkulanıp korkuya kapıldı. Dediler ki: Korkma! Biz Lût kavmine (ceza için) gönderildik! 

71.Ayakta duran karısı (buna) tebessüm etti. Biz de ona İshâk adında bir oğul ve Yakûb adında bir torun müjdeledik!

72.(Sâre) Dedi ki: Vay başıma gelenler! Ben bir kocakarı, kocam da bir ihtiyarken çocuk mu doğuracağım? Doğrusu bu çok şaşılacak bir şey! 

73.Dediler ki: Allah’ın emrine/takdirine mi şaşıyorsun? Ey ev halkı, Allah’ın rahmeti ve bereketi sizin üzerinizedir! Muhakkak ki O Hamîd’dir/ hamde lâyıktır, Mecîd’dir/yücedir!  

74.İbrahim’in korkusu geçip müjdeyi de alınca Lût kavmi hakkında (Bizimle/meleklerle) tartışmaya başladı.

75.Çünkü İbrahim yufka yürekli, içli ve (Allah’a) gönülden bağlı biriydi.

76.(Dediler ki): Ey İbrahim! Sen bu işten vazgeç! Çünkü Rabbinin emri gelmiştir, onlara gelecek azap geri döndürülemez!

77.Elçilerimiz/meleklerimiz yanına vardıkları zaman, onlar yüzünden  Lût’un canı sıkıldı ve iyice bunaldı ve: Bu zorlu bir gün! dedi.

78.Çirkin işi yapmakta olan kavmi koşarak ona geldi. Dedi ki: Ey kavmim! İşte bunlar kızlarım. Sizin için temiz olan onlardır. Allah’a karşı takvâlı olun ve misafirlerime karşı beni rezil etmeyin. İçinizde aklı başında hiç kimse yok mu? 

79.Dediler ki: Senin kızlarınla hakkımız olmadığını iyi bilirsin. Elbette bizim ne istediğimizi de çok iyi biliyorsun! 

80.Dedi ki: Keşke sizinle baş edecek gücüm olsaydı veya sağlam bir kaleye sığınabilseydim! 

81.(Melekler) Dediler ki! Ey Lût! Biz Rabbinin elçileriyiz. Onlar sana dokunamazlar. Gecenin erken bir vaktinde, ailenle birlikte yola çık. Karın hariç (o kalsın), başka hiç kimse geride kalmasın. Kavmine gelecek olan azap muhakkak karına da gelecek. Azapla buluşacakları zaman sabah vaktidir. Sabah da yakın değil mi? 

82.Azap emrimiz gelince oranın altını üstüne getirdik. Üzerlerine pişmiş çamurdan taşları yağdırdık.

83.O taşlar Rabbin tarafından işaretlenmiştir (hangi taşın kimi vuracağı belirlenmiştir). O taşlar, zalimlerin başından hiç eksik olmaz.

(Bak. 7.84 Dip Notu H.S.)

84.Medyen’e de kardeşleri Şuayb’ı gönderdik. Dedi ki: Ey kavmim! Allah’a kulluk edin, sizin O’ndan başka bir ilahınız yoktur. Ölçüyü ve tartıyı eksik yapmayın. Ben sizin refah içinde yaşadığınız görüyorum. Ve: Sizi kuşatacak bir günün azabından korkuyorum! 

85.Ve Ey kavmim! Ölçü ve tartıda adil olun. İnsanların malını eksik vermeyin. Yeryüzünde bozgunculuk yaparak fesat çıkarmayın! dedi.

86.Eğer mü’min kimseler iseniz, Allah’ın bıraktığı sizin için hayırlı olandır. Ben sizin üzerinize bekçi/muhafız değilim!

87.Dediler ki: Ey Şuayb! Atalarımızın taptıklarına tapmaktan veya mallarımıza istediğimizi yapmaktan vaz geçmemizi sana e salâtüke/o dinin mi emrediyor? Halbuki sen hoşgörülü ve akıllı birisin!

88.Dedi ki: Ey kavmim! Bana söyleyin! Eğer ben Rabbimden gelen açık bir delile dayanıyorsam ve O bana kendi katından güzel bir rızık vermişse! Size yasakladığım şeylerin aksini kendim yapmak istemem/ yapmam. Ben, gücümün yettiği kadar (hatanızı) düzeltmek istiyorum. Başarım ancak Allah’ın yardımıyladır. Ben yalnız O’na tevekkül ettim/ güvendim ve yalnız O’na yöneldim! 

89.Ve ey kavmim! Bana karşı çıkmanız: Nûh kavminin veya Hûd kavminin veya Salih kavminin başına gelen felâketin benzerini sizin başınıza da getirmesin? Lût kavmi de size hiç uzak değil!

90.Rabbinizden bağışlanma dileyin ve sonra O’na tevbe edin. Muhakkak ki Rabbim Rahîm’dir/merhametlidir, Vedût’tur/(mü’minleri) sevendir.

91.Dediler ki: Ey Şuayb! Dediklerinin çoğunu anlamıyoruz, biz senin içimizde güçsüz biri olduğunu düşünüyoruz. Akrabaların olmasaydı seni le racemnâk/recmederdik-taşlardık. Bizim yanımızda senin bir gücün yoktur! 

92.Dedi ki: Ey kavmim! Size göre benim akrabalarım Allah’tan daha mı güçlü ki O’na sırt çeviriyorsunuz? Kuşkusuz Rabbim yaptıklarınızı kuşatmaktadır! dedi.

93.Ve ey kavmim! Elinizden geleni yapın ben de (görevimi) yapacağım. Alçaltıcı azabın kime geleceğini ve kimin yalancı olduğunu yakında öğreneceksiniz. Gözetleyin, sizinle birlikte ben de gözetleyeceğim!

94.Emrimiz gelince Şuayb’ı ve onunla birlikte iman edenleri tarafımızdan bir rahmetle kurtardık. Zulmedenleri o korkunç ses yakaladı, yurtlarında dizüstü çöküp kaldılar. (Bak. 7.84 Dip Notu H.S.)

95.Sanki orada hiç yaşamamışlardı. Dikkat edin, Medyen (kavmi) de tıpkı Semûd (kavmi) gibi yok olup gitti.

96.Andolsun ki Musa’yı da âyetlerimizle/mucizelerimizle ve apaçık delillerle/belgelerle gönderdik.

97.Firavun’a ve melelerine/yöneticilerine. Ama onlar Firavun’un emrine tâbi oldular. Oysa Firavun’un emirleri doğru değildi.

98.(Firavun), Kıyamet Günü kavminin önüne düşecek ve onları ateşe götürecektir. Varacakları yer ne kötü bir yerdir.

99.Onlar hem burada/dünyada hem de Kıyamet Günü’nde lânete uğratıldılar. Paylarına düşen ne kötü bir paydır.

100.Bunlar, o beldelerin haberlerinden bir kısmıdır. Onlardan izleri kalanlar da var, yıkılıp gidenler de var.

101.Biz onlara zulmetmedik, lâkin onlar kendilerine zulmettiler. Rabbinin azap emri gelince, Allah’ın peşi sıra yalvardıkları ilâhları onlara hiçbir fayda sağlamadı, sadece onların zararlarını artırdı.

102.Rabbin, halkı zalim olan beldeleri yakaladığı zaman işte böyle yakalar. O’nun yakalaması çok acı ve çok şiddetlidir.

103.Muhakkak ki Ahiret azabından korkanlar için bunda âyetler/dersler vardır. O Gün/Mahşer Günü bütün insanların toplanacağı ve her şeyin ortaya döküleceği/görüleceği gündür.

104.Süresi belirlenmiş olduğu için, O Günü/Mahşer Günü’nü öne çekmiyoruz (ve geciktirmiyoruz).

105.O Gün/Mahşer Günü geldiğinde Allah’ın izni olmadan hiç kimse konuşamaz. Onlardan bir kısmı şakîy/bedbaht bir kısmı da sa’îd’dir/ mutludur/bahtiyardır.

106.Şakîy/bedbaht olanlar ateştedir. Onlar sıkıntı içinde inleyip dururlar.

107.Rabbin aksini dilemedikçe, gökler ve yer durdukça/ebediyyen onlar orada kalacaklardır. Şüphesiz Rabbin dilediği her şeyi yapandır.

108.Mutlu olanlar ise cennettedirler. Rabbin aksini dilemedikçe gökler ve yer durdukça/ebediyyen onlar orada kalacaklardır. Bu kesintisiz/bitmez tükenmez bir lütufdur.

109.Onların (müşriklerin) taptıkları şeyler hakkında şüpheye düşme. Onlar daha önce atalarının kulluk ettikleri gibi kulluk ediyorlar. Biz onların hak ettikleri (azabı) eksiksiz olarak vereceğiz!

110.Andolsun Mûsa’ya o Kitabı verdik, fakat (İsrailoğulları) onda anlaşmazlığa düştüler. Eğer Rabbi’nin önceden verilmiş sözü olmasaydı hemen aralarında hüküm verilirdi. Ve bu konuda onlar muhakkak ki kaygı verici bir şüphe içindeler. (Bak. 2.213*10.19*41.45)

111.Muhakkak ki Rabbin, onların yaptığı (iyi veya kötü) bütün amellerin karşılığını eksiksiz verecektir. Çünkü O, onların yaptıkları her şeyden haberdardır.

112.Sen ve tevbe ederek seninle beraber olanlar, emrolunduğunuz gibi dosdoğru olun! Aşırılık/taşkınlık yapmayın. Muhakkak ki O yaptığınız her şeyi görmektedir.

113.Zulmedenlere meyletmeyin, yoksa ateş size de dokunur. Allah’ın peşi sıra evliyânız/koruyucunuz da yoktur. Sonra yardım da göremezsiniz. 

114.Gündüzün iki tarafında, gecenin (gündüze) yakın saatlerinde ve ekımıs salâte/o namazı dosdoğru kıl. Çünkü iyilikler kötülükleri giderir. Bu, ibret alanlara bir öğüttür.

(NOT: Namaz vakitlerini bildiren âyetlerin başlıcaları şunlardır:

11.114*17.78-79*20.130*30.17-18*50.39-40*73.2-4*

Aşağıdaki âyetleri de bunlara dahil etmek mümkündür:

2.238*3.113**25.64*32.16*39.9*52.49*73.20*76.26 H.S.)

115.Sabret! Muhakkak ki Allah, iyilerin/iyiliklerin ecrini/ödülünü zayi etmez.

116.Sizden önceki nesillerde faziletli kimseler bulunsaydı ve yeryüzünde bozgunculuğu önleselerdi! Kendilerini kurtardığımız çok azı hariç bunu yapan olmadı. Zulmedenler ise sahip oldukları refaha dalıp mücrim kimseler oldular.

117.Rabbin, halkları ıslah edici olan beldeleri haksız yere helâk edecek değildir!

118.Eğer Rabbin dileseydi bütün insanları tek bir ümmet yapardı. Ve onlar ihtilaf etmezlerdi, (Rabbin bunu dilemedi, onların tercihine bıraktı.)

119.Ancak Rabbi’nin rahmet ettikleri hariçtir (onlar ihtilaf etmezler), onları bunun için yarattı. Rabbi’nin: Cehennemi cinlerle ve insanlarla tamamen dolduracağım! sözü gerçekleşecektir.

120.Rasûllerin haberlerinden kalbini pekiştirecek olan her şeyi sana anlatıyoruz. Bu hususta sana gelenler haktır/gerçektir, mü’minlere de bir öğüt ve ibrettir.

121.İman etmeyenlere de ki: Elinizden ne geliyorsa yapın. Şüphesiz ki biz de yapıyoruz!

122.Siz bekleyin! Şüphesiz biz de bekliyoruz!

123.Göklerin ve yerin gaybını/idraki aşanlarını bilmek Allah’a aittir. Bütün işler O’na döndürülür. Öyleyse O’na kulluk et ve O’na tevekkül et/güven. Rabbin yaptıklarınızdan habersiz değildir!

(Harun Sorkun-Gözden Geçirme: Aralık 2023)

 

 

 

 

 

X