2 Aralık 2023 Cumartesi
MENÜ
SON YAZILAR

YÛSUF SÛRESİ

12/71 YÛSUF SÛRESİ

(Bu sûrede baştan sona sadece Yûsuf’un (a.s.) kıssası anlatılmaktadır. Mekke döneminde nazil olmuştur. Mushaf’da 12nci, inişte 71nci sıradadır ve 111 âyettir.)

E’ûzu bi’llâhi min’eş-şeytâni’r-racîm/kovulmuş şeytandan Allah’a sığınırım.

Bismillahirrahmanirrahim/Rahmân ve Rahîm Allah’ın adıyla.

1.Elif, Lâm, Râ! Bunlar apaçık Kitab’ın (Kur’an’ın) âyetleridir.

2.Biz onu aklınızı kullanmanız için Arapça bir Kur’an olarak indirdik.

(NOT: Kur’an; Arapça konuşan Arap toplumuna indirildiği için Arapça bir Kur’an olarak indirilmiştir. Konuyla ilgili âyetler şöyledir:

Ra’d 13 37: İşte böyle, Biz onu (Kur’an’ı) Arapça bir hüküm olarak indirdik! İbrâhim 14.4: Biz her Rasûlü onlara açıklaması için ancak kendi kavminin lisanıyla/diliyle gönderdik! Fussilet 41.44: Eğer Biz bu Kur’an’ı (Arapça’dan) başka bir dilde indirseydik onlar: Âyetlerin açıklanması gerekmez miydi? Arab’a yabancı dilde/lisanda Kitap (olur mu)? derlerdi. Buradan: Arapça’nın kutsal bir dil/lisan olmadığı anlaşılmaktadır. Nitekim; Tevrat: İbrani dilinde/lisanında, İncil: Arami dilinde/lisanında indirilmiştir. H.S.)

3.Sana vahyettiğimiz bu Kur’an’la kıssaların en güzelini anlatıyoruz. Halbuki sen daha önce bunlardan habersizdin.

4.Bir gün Yûsuf babasına: Ey Babacığım! (Rüyamda) On bir yıldızla

Güneşi ve Ayı gördüm, hepsi bana secde ediyordu! dedi.

5.Babası da: Ey yavrum! Rüyanı kardeşlerine anlatma, onlar sana bir tuzak kurarlar. Çünkü şeytan insanın apaçık düşmanıdır! dedi.

6.İşte böylece Rabbin seni seçecek, sana rüyaların tevilini/yorumunu öğretecek, daha önce ataların İbrahim’e ve İshak’a nimetini tamamladığı gibi sana ve Yakûb soyuna da nimetini tamamlayacaktır. Şüphesiz ki Rabbin Alîm’dir/bilendir, Hakîm’dir/hikmet sahibidir. 

(NOT: Yakûb’un bir adı da İsrail’dir ve onun soyu Yakûboğulları olarak değil de İsrailoğulları olarak anılmaktadır. H.S.)

7.Andolsun ki Yusûf ile kardeşlerinin kıssasında ibret almak isteyenler için nice dersler vardır.

8.Bir gün kardeşleri: Yûsuf ve kardeşi (Bünyamin) babamıza bizden daha sevgili görünüyor. Halbuki biz güçlü bir aileyiz. Babamız gerçekten açık bir yanılgı içinde! dediler.  

9.(Biri): Yûsuf’u öldürün veya bir yere götürüp atın ki babanızın ilgisi size yönelsin. Ondan sonra da tevbe eder iyi kimseler olursunuz! dedi.

10.Onlardan biri de: Yûsuf’u öldürmeyin, onu bir kuyunun dibine atın da gelip geçen kervanlardan birisi onu bulup alsın! dedi.

11.Babalarına gelip: Ey Babamız! Neden bize güvenip de Yûsuf’u emanet etmiyorsun? Halbuki biz onun iyiliğini istiyoruz!

12.Onu yarın bizimle gönder de gezip oynasın, biz ona göz kulak oluruz! dediler.

13.Babaları: Onu alıp götürmeniz beni endişelendiriyor, farkında olmadığınız bir sırada onu bir kurdun kapmasından korkuyorum! dedi.

14.Biz birbirimize kenetlenmiş kuvvetli bir topluluk iken onu kurt kapacaksa bize yazıklar olsun! dediler.

15.Yûsuf’u götürüp kuyunun dibine atmak için sözleştiler, bu sırada ona:           Bir gün gelecek ve hiç beklemedikleri bir anda bu yaptıklarını onların yüzüne vuracaksın! diye vahyettik.

16.Akşam olduğunda (yalandan) ağlayarak babalarına geldiler.

17.Ey Babamız! Biz yarışmak üzere uzağa girmiştik. Yûsuf’u da eşyalarımızın yanında bırakmıştık. Bir de baktık ki onu kurt yemiş. Biz ne kadar doğruyu söylesek de sen bize inanmayacaksın! dediler.

18.Yûsuf’un gömleğini de aldatıcı bir kana bulanmış olarak getirdiler. Yakûp: Hayır! Nefsiniz size kötü bir iş yaptırmış. Bana düşen güzelce sabretmektir. Anlattığınız karşısında yardımına sığınılacak olan yalnız Allah’tır! dedi.

19.Sonra bir kervan geldi, sucularını suya gönderdiler. Kovasını kuyuya sarkıtınca: Müjde, işte bir oğlan çocuğu! diye haykırdı. Kafiledekiler onu satmak üzere sakladılar. Oysa Allah onların ne yaptıklarını çok iyi biliyordu.

20.(Kafile Mısır’a varınca) Onu yanlarında istemedikleri için çok ucuz bir fiyata, birkaç dirheme sattılar.

21.Onu satın alan Mısır’lı adam karısına: Ona iyi bak belki işimize yarayabilir, belki de onu evlat ediniriz! dedi. Böylece olayları doğru yorumlamayı öğretmek için Yûsuf’u o ülkede iyi bir yere yerleştirdik.  Allah takdir ettiğini/dilediğini yapandır ancak insanların çoğu bunu bilmezler!

22.Yûsuf rüşt çağına ulaştığında, ona hikmet/doğru hüküm verme ve ilim verdik. Güzel davrananları işte böyle mükâfatlandırırız!

23.Derken, evin hanımı ondan yararlanmak istedi. Bütün kapıları sıkıca kapattı ve: Haydi gel! dedi. Yûsuf: Böyle bir şey yapmaktan Allah’a sığınırım. O benim Rabbimdir, bana iyi bir konum verdi. Muhakkak ki zalimler kurtuluşa eremezler! dedi.

24.Gerçekten kadın ona ilgi duymuştu, (Yûsuf da) ona. Ancak Rabbinin burhanı/rehberliği sayesinde kadına uymadı. Böylece kötülüğü ve fuhşu/ hayâsızlığı ondan uzak tuttuk ve kalbine sebat verdik. Şüphesiz ki o ihlâsa ermiş kullarımızdandı.

25.Her ikisi de kapıya doğru koştu. Kadın onun gömleğini arkadan yırttı. Kapıda kadının kocasıyla karşılaştılar. Kadın: Ailene kötülük yapmak isteyen birinin cezası zindana atılmak veya acıklı bir azaptan başka ne olabilir ki? dedi.

26.Yûsuf: Asıl o benden yararlanmak istedi! dedi. Kadının yakınlarından bir şahit/bilirkişi: Eğer gömleği önden yırtılmışsa kadın doğru, o yalan söylüyor demektir.

27.Eğer gömleği arkadan yırtılmışsa kadın yalan, o doğru söylüyor demektir! dedi.

28.Gömleğin arkadan yırtıldığını gören (kocası): Bu sizin komplonuzdan biridir. Sizin komplonuz gerçekten büyüktür! dedi.

29.Yûsuf, sen bundan bahsetme! Kadın sen de günahın için af dile. Çünkü sen günahkâr oldun! dedi.

30.Şehirdeki bazı kadınlar: Azizin karısı genç hizmetçisiyle birlikte olmak istiyormuş, onun sevgisi yüreğine işlemiş ve kadın iyice azıtmış! diye dedikodu yapmaya başladılar.

31.Kadın dedikoduları duyunca davetçiler gönderdi. Onlara güzel bir ortam ve sofra hazırladı, her birinin eline bir bıçak verdi. Yûsuf’a: Çık karşılarına! dedi. Kadınlar gördükleri karşısında adeta büyülendiler ve şaşkınlıkla ellerini kestiler. Aman Allah’ım! Bu bir insan değil, olsa olsa yüce bir melek! dediler.

32.Hakkında beni kınadığınız işte budur! dedi. Andolsun ki onu elde etmeyi çok istedim, ama o hep karşı koydu. Ama benim isteğimi yapmazsa mutlaka zindana atılacak ve perişan olacaktır! dedi.

33.Yûsuf: Rabbim! Zindan bana onların istediği şeyden daha sevimlidir. Sen eğer onların tuzaklarından beni korumazsan onlara meylederek cahillerden olurum! dedi.

34.Rabbi onun duasına icabet etti ve kadınların tuzaklarından korudu. Muhakkak ki O, Semî’dir/işitendir, Alîm’dir/bilendir.

35.Sonunda, Yûsuf’un suçsuzluğunu ortaya koyan delilleri gördükleri halde, onu bir süre zindana atmaya karar verdiler.

36.Yûsuf’la birlikte zindana iki delikanlı da girmişti. Onlardan biri: Ben rüyamda şarap yapmak için üzüm sıktığımı gördüm! dedi. Diğeri de: Ben de rüyamda, başımın üstünde ekmek taşıdığımı ve kuşların ondan yediğini gördüm! dedi. Bize rüyamızı tabir et! Çünkü biz senin iyilik edenlerden olduğunu görüyoruz! dediler.

37.Yûsuf: Yiyeceğiniz yemek daha önünüze gelmeden ben rüyanızın tabirini size haber vereceğim. Bu Rabbimin bana öğrettiklerindendir. Ama önce şunu bilmenizi isterim: Ben, Allah’a iman etmeyen ve âhireti de inkâr eden bir kavmin dinini terk ettim! dedi.

38.Onun yerine ben atalarım İbrâhim, İshâk ve Yakûb’un dinine tâbi oldum. Allah’a herhangi bir şeyi ortak koşmak bize yakışmaz. Bu Allah’ın bize ve bütün insanlara olan büyük lütfudur. Fakat insanların çoğu yine de şükretmezler! dedi.

39.Ey benim zindan arkadaşlarım! Birbirinden farklı ilâhlara inanmak mı hayırlıdır, yoksa Kahhâr/eğemenliğin mutlak hâkimi olan Allah mı? dedi.

40.Allah’ın peşi sıra kulluk ettikleriniz, sizin ve atalarınızın uydurduğu boş şeylerdir. Allah onlara kulluk etmeniz hususunda hiçbir delil indirmemiştir. Hüküm sadece Allah’ındır. O başkalarına değil, sadece Kendisine kulluk etmenizi emretmiştir, Dosdoğru din işte budur. Ancak insanların çoğu bunu bilmezler.

41.Ey benim zindan arkadaşlarım! Biriniz efendisine şarap sunacak, diğeriniz de asılacak ve kuşlar onun başını didikleyerek yiyecek. Bana sorduğunuz rüyanızın kesin yorumu işte budur! dedi.

42.Yûsuf, o ikisinden kurtulacağını düşündüğü gence: Efendinin yanında benden bahset! dedi. Fakat şeytan ona efendisinin yanında Yûsuf’tan söz etmeyi unutturdu. Bu yüzden Yûsuf birkaç yıl daha zindanda kaldı.

43.Bir gün Melik: Rüyamda yedi zayıf ineğin yedi besili ineği yediğini görüyorum. Bir de yedi yeşil ve yedi kuru başak görüyorum. Ey ileri gelenler! Eğer rüya yorumlamayı biliyorsanız rüyamı doğru olarak bana yorumlayın! dedi.

44.Onlar: Bunlar çok karışık rüyalardır. Biz böyle karışık rüyaların yorumunu bilemeyiz! dediler.

45.O iki zindan arkadaşından hayatta kalanı, nice zaman sonra Yûsuf’u hatırlayarak: Ben size o rüyanın yorumunu haber vereceğim, beni hemen (zindana) gönderin! dedi.

46.Varınca: Ey doğru sözlü Yûsuf! (Rüyada görülen) Yedi zayıf ineğin yedi semiz ineği yemesini ve yedi yeşil başak ile bir o kadar kuru başağı bize yorumla. Umarım ki vereceğin bilgiyi götürünce onlar senin değerini anlarlar! dedi.

47.Yûsuf şöyle dedi: Yedi yıl boyunca her zamanki gibi ekip biçin. Ancak, yemek için ayıracağınız az bir miktar dışında kalanı, daneyi başağından ayırmadan muhafaza edin! dedi.

48.Sonra yedi yıl süren bir kıtlık dönemi gelecek. Bu kıtlık süresince yedi yıldır biriktirdiğiniz başakları -tohumlukları hariç olmak üzere- yersiniz! dedi.

49.Daha sonra yağmurlu ve bereketli bir yıl gelecek, insanlar sıkıntıdan kurtulacak. O yıl meyveleri sıkacaklar ve hayvanları sağacaklar! dedi.

50.Melik: Onu bana getirin! dedi. Melik’in elçisi gelince (Yûsuf): Efendine, dön/git ve ona: Ellerini kesen kadınların derdi neymiş? diye sor. Şüphesiz ki Rabbim onların hilesini bilendir! dedi.

51.(Melik): Yûsuf’un gönlünü çelmek istediğinizde ondan nasıl bir karşılık gördünüz? dedi. Onlar: Allah için biz onun en küçük bir kötülüğünü görmedik! dediler. Azizin karısı: Şimdi hakk/gerçek ortaya çıktı. Ondan ben murad almak istedim. Şüphesiz ki o doğru sözlü birisidir! dedi.

52.Yokluğunda ona/Yûsuf’a hainlik etmediğimi bilsin ki Allah hainlerin tuzağını başarıya ulaştırmaz!

53.Ben nefsimi temize çıkarmıyorum, çünkü nefis insana kötülüğü emreder, ancak Rabbimin rahmet ettikleri müstesna. Muhakkak ki Rabbim Gafûr’dur/bağışlayandır, Rahîm’dir/merhametlidir! dedi.

54.Melik: Onu bana getirin, özel danışmanım yapayım! dedi. Onunla konuştuğunda: Bundan sonra sen bizim için yüksek mevki sahibi ve güvenilir birisin! dedi. 

55.(Yûsuf:) Beni ülkenin hazinelerinin başına getir. Ben, işi iyi bilirim ve hazineyi iyi korurum! dedi.

56.İşte böyle, Yûsuf’a orada/Mısır’da makam verdik. Artık dilediği yerde konaklıyordu. Biz dilediğimiz/hak eden kimseye rahmet ederiz, iyilerin mükâfatını zâyi etmeyiz!

57.İman edenler ve takvâlı olanlar için âhiret mükâfatı elbette daha hayırlıdır.

58.Nihayet Yûsuf’un kardeşleri geldi ve onun huzuruna çıktılar. O onları tanıdı ama onlar onu tanımadılar.

59.Yüklerini hazırlatınca onlara: Bir dahaki gelişinizde baba bir erkek kardeşinizi (Bünyamin’i) de getirin. Gördüğünüz gibi ben ölçüyü tam yapıyorum ve misafirlerimi de güzel ağırlıyorum! dedi.

60.Eğer kardeşinizi getirmezseniz, benden bir ölçek buğday alamazsınız ve yanıma yaklaşamazsınız! dedi.

61.Onlar: Onu bizimle göndermesi için babasını razı etmeye çalışacak ve bunu sağlayacağız! dediler.

62.Adamlarına: Ödedikleri erzak bedellerini yüklerinin içine koyun, evlerine varınca onun farkına varırlar da belki geri gelirler! dedi.

63.Babalarının yanına döndüklerinde: Ey babamız! Kardeşimizi götürmezsek artık bize erzak verilmeyecek. Kardeşimizi (Bünyamin’i) bizimle gönder ki erzak alabilelim. Biz onu mutlaka koruruz! dediler.

64.Babaları: Onun için size nasıl güveneyim? Daha önce kardeşi (Yûsuf) için size güvendiğim gibi mi? En iyi koruyan Allah’tır. O, en fazla merhamet edendir! dedi.

65.Yüklerini açınca ödedikleri bedelin kendilerine iade edildiğini gördüler: Ey babamız! Daha ne isteriz ki! Bak ödediğimiz bedel geri verilmiş, bununla ailemize yiyecek getirelim. Bizimle gönderirsen hem kardeşimizi koruruz ve hem de bir deve yükü de fazla erzak alırız. Zaten bu erzak bize yetmez! dediler.

66.Babaları: Hepinizi kuşatan bir felaket olmadığı takdirde, onu geri getireceğinize dair Allah adına sağlam bir söz vermedikçe onu sizinle göndermem! dedi. Yemin edip söz vermeleri üzerine: Konuştuklarımıza Allah vekildir/şahittir! dedi.

67.Ve: Ey Oğullarım! Şehre (Mısır’a) hepiniz aynı kapıdan girmeyin, ayrı ayrı kapılardan girin. Gerçi, Allah’tan başınıza gelecek hiçbir şeyi ben önleyemem. Hüküm sadece Allah’a aittir. Ben yalnız O’na tevekkül ettim/ güvendim. Bütün tevekkül sahipleri yalnız O’na tevekkül etsinler/ güvensinler! dedi.

68.Babalarının istediği yerlerden şehre girerek onun arzusunu yerine getirdiler. Bu tedbir, Allah’tan gelecek hiçbir şeyi onlardan savamazdı. Yakûb bunu biliyordu, çünkü o kendisine öğrettiğimiz için ilim sahibiydi. Ancak insanların çoğu bilmezler.  

69.Yûsuf’un huzuruna çıktıklarında öz kardeşini (Bünyamin’i) yanına aldı: Ben senin öz kardeşinim, onların yaptıklarından dolayı artık üzülme! dedi.

70.Onların mallarını yükletirken su tasını öz kardeşinin yüküne koydurttu. Sonra bir tellâl bağırdı: Ey kervancılar durun, siz gerçekten hırsızsınız! dedi. 

71.Onlar: Neyi kaybettiğiniz? diye sordular.

72.Melik’in su tasını kaybettik. Onu getirene bir deve yükü bahşiş var, (Tellal) ve ben buna kefilim! dedi.

73.Onlar: Vallahi, siz de biliyorsunuz ki biz buraya fesat çıkarmaya gelmedik, hırsız da değiliz! dediler.

74.Peki, yalancı çıkarsanız bunun cezası sizce nedir? dediler.

75.Onlar: Kimin yükünde çıkarsa (cezayı) yük sahibi çeker (o tutulur)! Biz zalimleri böyle cezalandırırız! dediler.

76.(Yûsuf’un huzuruna getirildiler.) Önce öbürlerinin yüklerini aramaya başladı, sonunda su tasını öz kardeşinin yükünde bulup çıkardı. Biz Yûsuf’a böyle bir çâre öğrettik. Yoksa, Melikin kanunlarına göre öz kardeşini alıkoyması mümkün olamazdı. Biz, dilediğimiz kişiyi derecelerle yükseltiriz. Her bilenin üstünde bir alîm/bilen vardır!

77.Onlar: O çalmışsa, daha önce onun kardeşi de çalmıştı! dediler. Yûsuf içinden geçenleri onlara açmadı, kendi kendine: Kötü olan sizsiniz, anlattığınız şeyi Allah çok iyi bilmektedir! dedi.   

78.Onlar: Ey Aziz! Onun çok yaşlı bir babası var. Onun yerine içimizden birini alıkoy. Biz senin iyiliksever birisi olduğunu görüyoruz! dediler.

79.Meâzellâh/Allah’a sığınırım! Malımızı yanında bulduğumuzdan başkasını alıkoyarsak şüphesiz zalimlerden oluruz! dedi.

80.Ondan ümitlerini kesince, aralarında konuşmak üzere bir kenara çekildiler. Büyükleri: Babamızın Allah’a yemin ettirerek sizden söz aldığını, daha önce de Yûsuf hakkında işlediğiniz suçu bilmiyor musunuz? Babamın izni oluncaya kadar veya Allah benimle ilgili bir hüküm verinceye kadar ben buradan ayrılmayacağım. O, hüküm verenlerin en hayırlısıdır! dedi.

81.Babamıza dönün/gidin ve deyin ki: Ey babamız! İnan ki senin oğlun hırsızlık yaptı. Biz sadece bildiğimiz şeylere şâhitlik ediyoruz. Biz gayb’ın bilgisine sahip değiliz!

82.Gittiğimiz o şehrin halkına veya birlikte olduğumuz kervana sor. Biz kesinlikle doğru söylüyoruz!

83.(Yakûb): Hayır! Belli ki nefisleriniz sizi kötü bir işe sürüklemiş. Artık bana düşen güzelce sabretmektir. Umulur ki, Allah onların hepsini bana getirir. Muhakkak ki O, Alîm’dir/bilendir, Hakîm’dir/hikmet sahibidir! dedi.

84.Onlardan yüz çevirip: Vah Yûsuf’um vah! dedi. Hüzünden gözlerine ak düştü, yutkunup duruyordu.

85.Onlar: Vallahi Yûsuf diye diye ya kederinden eriyeceksin veya helâk olup gideceksin! dediler.

86.O: Ben kederimi ve hüznümü sadece Allah’a arz ediyorum. Ve a’lemü  minellâhi mâ lâ ta’lemûn/Ve ben Allah katından (gelenle) sizin bilmediklerinizi bilirim! dedi.

87.Oğullarım! Haydi gidip, Yûsuf ve kardeşini (Bünyamin’i) bilgi edinin. Allah’ın rahmetinden ümidinizi kesmeyin. Çünkü, kâfirlerden başkası Allah’ın rahmetinden ümit kesmez! dedi.

88.Sonra onun huzuruna vardıklarında: Ey saygıdeğer Aziz! Kıtlık yüzünden biz ve ailemiz sıkıntı içindeyiz. Bu defa erzak bedeli olarak çok az bir sermaye getirdik. Sen bize yine erzakımızı tam ver ki sadakan olsun. Muhakkak ki Allah sadaka verenlere ödülünü verir! dediler.

89.Onlara: Siz cahilken Yûsuf’a ve kardeşine ne yaptığınızı biliyorsunuz değil mi? dedi.

90.Onlar: Yoksa o sen misin? Sen Yûsuf musun? dediler. Ben Yûsuf’um, bu da kardeşim! Allah bize lütufta bulundu. Kim takvâlı olur ve sabrederse, muhakkak ki Allah muhsinîn/iyilerin ecrini zayi etmez! dedi.

91.Onlar: Allah’a yemin olsun: Allah seni bize üstün kıldı. Biz gerçekten yanlış yapmışız! dediler.

92.Bugün size kınama yok. Allah sizi affetsin. Ve O, erhamür-râhimîn/ merhametlilerin en merhametlisidir! dedi.

93.Benim şu gömleğimi götürün ve onu babamın yüzüne sürün, görmeye başlayacaktır. Sonra da bütün ailenizle birlikte bana gelin! dedi.

94.Kervan ayrıldığında babaları: Eğer bana bunak demezseniz, ben gerçekten Yûsuf’un kokusunu alıyorum! dedi.

(NOT: Kenan diyarının yakınındaki kuyuda olan Yûsuf’un kokusunu alamayan Yakûb’un, 400 km. uzaktaki Mısır’da olan Yûsuf’un kokusunu alması, olayların Allah’ın takdirine göre geliştiğinin delillerindendir. 86ncı ve 96ncı âyetlerde: Ve a’lemü minellâhi mâ lâ ta’lemûn/Ve ben Allah katından (gelenle) sizin bilmediklerinizi bilirim! dedi, ifadesi de bunu teyit etmektedir. H.S.)

95.(Yanındakiler): Vallahi sen hala o eski şaşkınlık içindesin! dediler.

96.Müjdeci gelip gömleği yüzüne sürünce, yeniden görmeye başladı. Ve a’lemü minellâhi mâ lâ ta’lemûn/Ve ben Allah katından (gelenle) sizin bilmediklerinizi bilirim dememiş miydim! dedi.

97.(Oğulları:) Ey babamız! Günahlarımızın bağışlanmasını dile, çünkü biz günah işledik! dediler.

98.Babaları: Rabbimden sizi bağışlamasını dileyeceğim. Çünkü O, Gafûr’dur/bağışlayandır, Rahîm’dir/merhametlidir! dedi.

99.Hep birlikte Yûsuf’un yanına vardıklarında, anasını babasını bağrına bastı ve: Allah’ın izniyle güven içinde Mısır’a buyrun/girin! dedi.

100.Ana-babasını tahtına çıkardı. Hepsi onun önünde saygıyla eğildiler. Ey babacığım, daha önce gördüğüm rüyanın yorumu işte budur. Rabbim onu gerçekleştirdi. Beni zindandan çıkararak bana ihsanda bulundu. Şeytan benimle kardeşlerimin arasını açtıktan sonra O sizi çölden getirdi. Rabbim dilediğine lütufda bulunur. Şüphesiz ki O Alîm’dir/bilendir, Hakîm’dir/hikmet sahibidir.

101.Rabbim! Bana mülk/iktidar verdin. Ve allemtenî min te’vîlil ehâdîs/ olayların tevilini/yorumunu öğrettin. Ey gökleri ve yeri yoktan yaratan Allah’ım! Dünyada da âhirette de benim velimsin/koruyucumsun. Canımı müslüman olarak al ve beni sâlih kullarının arasına kat! dedi.

(Bak. Âl-i İmrân 3.7 dip notu.)

102.İşte bu gayb haberlerindendir, sana vahiy yoluyla bildiriyoruz. Yoksa kardeşleri hep birlikte Yûsuf’a tuzak kurarlarken sen yanlarında değildin.

103.Sen ne kadar çok istesen de insanların çoğu iman etmezler.

104.Üstelik buna karşılık onlardan bir ücret de istemiyorsun. Bu (Kur’an), âlemlere/insanlığa bir zikirdir/öğüttür.

105.Göklerde ve yerde nice âyetler/deliller var ama insanlar onları görürler fakat onlardan yüz çevirirler.  

106.Onların çoğu şirk koşmadan Allah’a iman etmezler. (Yani, insanların çoğu ancak şirk/aracı koşarak O’na iman ederler. H.S.)

107.Allah’ın azabının kendilerini kuşatmasına veya beklemedikleri bir anda başlarına son saatin/kıyametin kopmasına karşı, yoksa bir güvenceye mi sahip onlar?

108.De ki: Benim yolum işte budur. Ben insanları Allah’a basiret/delillere dayanarak davet ediyorum. Ben, bana uyanlarla birlikte bu yoldayım. Sübhânellâh/Allah noksandan uzaktır ve ben müşriklerden değilim!

109.Senden önce gönderdiğimiz ve kendilerine vahyettiğimiz erkekler de o beldenin halkından başkası değildi. İnsanlar, yeryüzünde dolaşıp kendilerinden öncekilerin sonunun ne olduğunu görmezler mi? Takvâ sahipleri için âhiret yurdu daha hayırlıdır. Halâ akletmeyecek misiniz?

110.Nihayet Rasûller, yalanlandıklarını anlayıp, umutlarını kaybedince onlara yardımımız ulaştı ve dilediğimiz kimseler kurtarıldı. Ancak kâfirler topluluğundan azabımız geri çevrilemez.

111.Andolsun ki onların (Rasûllerin) kıssalarında ıbratül li ülil elbâb/aklı selim sahipleri için ibretler vardır. Bu (Kur’an), uydurulmuş bir söz değildir. Lakin, kendinden öncekileri tasdik eden, her şeyi detaylıca açıklayan, iman eden kimselere hidayet/doğru yolu gösteren ve rahmettir.

(Harun Sorkun-Gözden Geçirme: Haziran 2023)

 

 

 

X