18/69 KEHF SÛRESİ
(Sûre mağara anlamındaki adını, Ashab-ı Kehf (Mağara arkadaşları) kıssasından almaktadır. Kur’an’da “Elhamdülillâhi” ifadesiyle başlayan beş sûre vardır, bunlardan birisi de Kehf sûresidir. (Diğerleri: Fatiha, En’âm, Sebe ve Fatır sûreleridir.) Mekke döneminde nazil olmuştur ve 110 âyetten müteşekkildir.)
Rahmân ve Rahîm Allah’ın adıyla.
1.Hamd bütünüyle, kuluna Kitabı indiren ve onda hiçbir tutarsızlığa yer vermeyen Allah’a mahsustur.
2.Allah bu Kitabı; küfürde direnenleri Kendi katından gelecek (suçla orantılı) bir azap ile uyarmak, salih amel işleyen müminleri de cennetle müjdelemek için indirmiştir.
3.Onlar orada ebedi ve ölümsüz olarak kalacaklardır.
4.Bu Kitabın indirilişinin diğer bir amacı da “Allah çocuk edindi” diyenleri uyarmaktır.
5.Böyle diyenlerin; kendilerinin de atalarının da bu konuda hiçbir bilgileri (delilleri) yoktur. Ağızlarından ne çirkin sözler çıkıyor. Onların bu sözü düpedüz bir yalandır!
6.Rasulüm! Onlar bu söze (Kur’an’a) inanmıyorlar diye üzülüp kendini helak mı edeceksin?
7.Biz yeryüzünde bulunan şeyleri, insanlardan hangisinin daha güzel davranacağını sınamak için birer süs unsuru kıldık.
8.Halbuki orada olan her şeyi (günü gelince) kupkuru bir toprak haline çeviririz.
9.Yoksa sen, mağara arkadaşlarının ve onlar için yazılan kitabenin Bizim diğer delillerimizin yanında şaşılacak bir şey mi olduklarını sandın?
10.Bir gün o gençler mağaraya sığınarak şöyle demişlerdi: “Ey Rabbimiz! Bize katından bir rahmet ver ki içinde bulunduğumuz durumdan yüzümüzün akıyla çıkalım!”
11.Biz onları mağarada yıllarca süren derin bir uykuya daldırdık.
12.Sonra onları uykudan uyandırdık. Ardından da (kendi içlerinden) iki tarafın, mağarada ne kadar uyuduklarına dair yaptıkları tartışmalara şahit olduk.
13.Rasulüm! Onların hikayesini sana, bütün gerçekliğiyle anlatıyoruz. Onlar, Rablerine inanıp-güvenen gençlerdi. Biz de onların inançlarını güçlendirmiştik.
14.Kalplerine de cesaret vermiştik. Onlar (putlara tapmalarını emredenlere) isyan ederek şöyle demişlerdi: “Bizim Rabbimiz göklerin ve yerin Rabbidir. O’nunla aramıza bir ilah koyup yalvarmayız. Öyle olursa gerçeğe aykırı ve saçma-sapan sözler söylemiş oluruz.”
15.”Şu bizim halkımız var ya, tutup Allah ile aralarına ilahlar koymuşlar. Halbuki, onların ilah olduklarını ispatlayan deliller getirmeleri gerekmez mi? Uydurdukları yalanları Allah’a mal edenden daha zalim kim olabilir?”
16.(İçlerinden biri şöyle demişti:) Madem ki siz kavminizden ve onların Allah’tan başka taptıklarından uzaklaştınız, o halde hemen şu mağaraya sığının ki Rabbiniz size rahmetinden bol-bol ihsan etsin ve işinizde size kolaylıklar sağlasın.
17.(Onlar mağarada öyle bir konumdaydı ki) Güneş doğarken mağaranın sağından, batarken mağaranın solundan onları yalayıp (teğet) geçiyordu. Onlar mağaranın geniş bir kısmında uyudukları halde güneşten rahatsız olmuyorlardı. Bu olay Allah’ın mucizelerinden (âyetlerinden) biridir. Allah kimi yola gelmiş sayarsa doğru yolda olan odur. Kimi de (eyleminden dolayı) sapık sayarsa onu doğruya ulaştıracak bir dost (veli) bulamazsın.
18.Uyurken onları sağa-sola döndürdüğümüzde onların uyanık olduklarını sanırdın. Köpekleri de mağaranın girişinde ön ayaklarını uzatmış yatıyordu. Sen onların bu hallerini görseydin ürperip-korkarak kaçardın.
19.Nihayet onları uyandırdık (hayata döndürdük). İçlerinden biri: “Burada ne kadar uyuyup kaldık acaba?” diye sordu. Diğer biri de: “Bir gün veya bir günden de az kaldık herhalde” diye cevap verdi. Öbürleri de: “Ne kadar kaldığımızı Rabbimiz bilir dediler. Şimdi içimizden birini şu gümüş parayla şehre gönderelim, temiz yiyeceklerden alıp gelsin de karnımızı doyuralım. Çok dikkatli davransın, bizim burada olduğumuzu kimseye belli etmesin” dediler.
20.”Çünkü halk bizi ele geçirecek olursa, ya öldüresiye taşlarlar veya zorla kendi dinlerine döndürmeye çalışırlar, işte o zaman ebediyen umduğumuza kavuşamayız.”
21.Biz böylece, insanların onlardan haberdar olmasını sağladık ki; Allah’ın öldükten sonra dirilmeye dair vaadinin gerçek olduğunu ve Kıyamet saatinden şüphe edilmeyeceğini bilsinler. Sonra halktan bazıları: “Onların anısına bir anıt dikin, onların başına gelenleri en iyi Rableri bilir” dediler. Sözleri dinlenenler de: “Onların yattığı mağaranın önüne bir mescit yapalım” dediler.
22.(Asırlar) sonra bilemeyecekleri bir konuda tartışmaya başladılar: “Onlar üç kişiydiler, dördüncüleri köpekleriydi”, kimileri “Beş kişiydiler, altıncıları köpekleriydi”, kimileri de “Yedi kişiydiler, sekizincileri köpekleriydi” derler. De ki “Onların sayısını en iyi Rabbim bilir! Onları çok az kimse dışında bilen de yoktur.” Onun için bu hususta kimseyle tartışma ve kimseden bilgi almaya çalışma.
23.Hiçbir şey hakkında “Ben bu işi yarın mutlaka yapacağım!” deme.
24.Ancak, “İnşallah (Allah izin verirse)” de. Bunu da unutursan hatırladığın zaman Rabbini anarak de ki: “Rabbim, belki beni bu sıkıntıdan kurtarır ve daha iyiye ulaştırır” diye dua et.
25.Bazıları onların mağarada üçyüz yıl kaldığını söylüyor, bazıları da buna dokuz yıl daha ekliyorlar.
26.De ki: “Onların ne kadar kaldıklarını en iyi bilen Allah’tır. Göklerin ve yerin bilinmeyen bütün bilgileri (gayb) O’nun bilgisindedir. O, görendir ve işitendir. Onların, Allah ile aralarına koyabilecekleri bir velisi (dostu) da yoktur. Allah, hakimiyetine kimseyi ortak etmez.
27.Rabbinin Kitabından sana vahyedilenlere uy ve tebliğ et. O’nun sözlerinin yerine geçecek bir şey yoktur. O’ndan başka sığınacak bir yer de bulamazsın.
28.Rablerinin rızasını kazanmak isteyerek sabah-akşam O’na yalvaranlarla birlikte sen de dua et (sabret). Dünya hayatının çekiciliğine kapılarak onlardan yüz çevirme. Gönlünü zikrimize (Kur’an’a) karşı ilgisiz bulduğumuz, arzularına uyan ve işi-gücü aşırılık olan kimselere uyma.
29.De ki: “Doğrular (hak) Rabbinizden gelmiştir. Artık isteyen iman etsin, isteyen inkâr etsin! Bilsinler ki, (nefislerine uyan) zalimleri çepeçevre kuşatacak bir ateş hazırladık. Susuzluktan feryat ettiklerinde onlara, erimiş maden gibi yüzleri haşlayacak bir su verilecektir. Ne kötü içecektir o, ne kötü yerdir orası!”
30.İnanıp-güvenen ve iyi işler yapanlar bilsinler ki, güzel işler yapanların mükâfatını asla zayi etmeyiz.
31.Onlar için altından ırmaklar akan Adn cennetleri vardır. Altın bilezikler takınıp süslenirler, ince ipekten ve atlastan yeşil elbiseler giyerler. Tahtlar üzerine kurulurlar. Ne güzel ödüldür o, ne hoş bir yerdir orası!
32.Onlara şu iki adamın hikayesini anlat: Onlardan birine, etrafı hurma ağaçlarıyla çevrili ve aralarında da ekin yetiştirilen iki üzüm bağı vermiştik.
33.Bağların ikisi de meyvesini vermiş ve meyveleri de kusursuz. Bağların arasından akıttığımız bir de ırmak var.
34.Adamlardan biri güzel bir servete sahipti. Bir gün arkadaşıyla konuşurken şöyle diyordu: “Benim malım-mülküm seninkinden daha çok, adamlarım da daha fazla”.
35.Bağına girince kibirlenerek arkadaşına şöyle dedi: “Bu bağın kuruyup yok olacağına hiç ihtimal vermiyorum.”
36.”Esasen ben Kıyametin kopacağına da inanmıyorum! Ama olur da Rabbimin huzuruna çıkarılırsam orada bundan daha iyisini bulacağımdan eminim” dedi.
37.Arkadaşı ona şöyle dedi: “Seni önce topraktan, sonra döllenmiş yumurtadan yaratan ve sonunda insan şekline sokan Allah’a nankörlük etmiş olmuyor musun?”
38.”Oysa ben, Rab olarak yalnız Allah’ı tanırım ve hiç kimseyi de O’na ortak koşmam.”
39.Beni, mal ve evlat yönünden senden daha yoksul görüp küçümseyeceğine, bağına girdiğinde keşke şöyle deseydin: “Maşallah! Allah ne güzel yapmış, Allah’tan başka kimsenin buna gücü yetmez!”
40.”Belki bir gün Rabbim bana senin bağından daha iyisini verir, senin bağına da gökten bir afet gönderir de orası yerle bir olur.”
41.”Ya da suyu çekilip-kurur da bir daha asla su bulamazsın.”
42.O bağı bir felaket sardı ve çardakların üzerinde boş bir yığın haline döndü. Adam boşa giden emeğine karşılık ellerini ovuşturarak şöyle demeye başladı: “Keşke ben Rabbime hiç kimseyi ortak koşmasaydım!”
43.Zaten Allah ile arasına koyduğu ve ona yardım edecek kimse çıkmadı, bir yerden de yardım görmedi.
44.Böyle kara bir günün dostu, gerçek ilah olan Allah’tır. En iyi mükâfatı da en hayırlı sonucu da verecek olan O’dur.
45.Onlara dünya hayatının örneğini ver. Bu dünya hayatı gökten indirdiğimiz su gibidir. O su sebebiyle yerin bitkisi sarmaş-dolaş olup boy atarlar, sonra kurur ve rüzgâr onları alıp-götürür. Allah her şeyi bir ölçüye (kadere) göre yapar.
46.Mal ve evlat, geçici dünya hayatının nimetleridir. Kalıcı olan iyi işler ise Rabbinin katında sevap olarak daha değerli ve ümit bağlamaya daha lâyıktır.
47.Dağları yürüteceğimiz o gün yeri çıplak (bitkisiz) ve dümdüz bir halde göreceksin. Bir tek eksik kişi bırakmadan onları (diriltip) bir araya toplamış olacağız.
48.İnsanlar Rabbinin huzuruna sıra-sıra çıkarılırlar. Onlara denir ki: “Karşımıza ilk yarattığımız gibi (tek-tek) geldiniz. Aslında sizin için buluşma yeri ve zamanı tespit etmeyeceğimizi sanmıştınız.”
49.Amel Defterleri herkesin önlerine konulur. Günahkârların, defterde yazılanlardan dehşete kapıldıklarını görürsün. Derler ki: “Eyvah! Bu nasıl bir defter ki küçük-büyük demeden hepsini yazmış.” Yaptıkları her şeyi kayda alınmış olarak hazır bulurlar. Zira, senin Rabbin kimseye haksızlık yapmaz.
50. Bir gün meleklere: “Adem’e secde edin” dedik. İblis’in dışında hepsi secdeye kapandılar. Halbuki o da cinlerden biriydi ama Rabbinin emrini dinlememişti. Ey insanlar! Bu şeytan sizin düşmanınız olduğu halde, Benimle sizin aranıza onu ve soyunu, velileriniz (en yakınınız) olarak mı koyuyorsunuz? Zalimler için ne kötü bir tercihdir bu!
51.Ben onları (melekleri) göklerin ve yerin yaratılışına tanık etmediğim gibi, kendi yaratılışlarına da etmedim. Ayrıca yoldan çıkanları (iblisi) ve yoldan çıkaranları (şeytanı) hiçbir zaman yardımcı edinmedim.
52.O gün, “Bana ortak olduğunu iddia ettiğiniz şeyleri çağırın!” diyeceğiz, onlar çağıracaklar ama çağırdıkları onlara bir karşılık veremeyecekler. Çünkü aralarına aşılamaz bir uçurum koyacağız.
53.O gün günahkârlar cehennem ateşini görünce oraya atılacaklarını anlarlar ama oradan kaçıp kurtulma imkânı bulamazlar.
54.Biz bu Kur’an’da, insanlar için her örneği değişik şekillerde açıkladık. Fakat insanoğlu (gerçeği kabul etmek yerine) tartışmaya ne kadar da çok düşkün.
55.Kendilerine doğru yolu gösteren bir Rasul geldiğinde, insanları iman etmekten ve Rablerinden bağışlanma dilemekten alıkoyan şey nedir? Önceki (günahkâr) toplumların başına gelen musibetlerin kendilerine de gelmesini veya ahiret azabını karşılarında görmeyi mi bekliyorlar?
56.Biz Rasulleri, (cenneti) müjdeleyici ve (azaba karşı) uyarıcı olarak göndeririz. İnkârcılar ise âyetlerimizi eğlenceye alarak; hakkı (gerçeği) batılla (uydurma şeylerle) ortadan kaldırmaya çalışırlar.
57.Allah’ın âyetleri anlatıldığı halde, onlara yüz çevirenden ve işlediği kötülükleri görmezden gelenden daha zalim kim olabilir? Sanki onları anlamasınlar diye; kalplerinin üzerine örtüler, kulaklarına da tıkaç koymuşuz gibi. Sen onları doğru yola çağırsan da bu durumda onlar doğru yola gelmezler.
58.Ama senin Rabbin, çok bağışlayandır, çok merhamet edendir. Onları yaptıkları yüzünden hemen cezaya çarptırmadık, ama onlar için belirlenmiş bir gün vardır. O gün geldiğinde O’ndan başka sığınacak birini bulamayacaklardır.
59.Yaptıkları zulümler yüzünden yok ettiğimiz kentlerin kalıntıları işte. Onların helâk edilmeleri için belli bir zaman tayin etmiştik.
60.Musa bir gün genç arkadaşına şöyle demişti: “Bu benim yıllarımı alsa da, iki bilgin kişinin buluştuğu yere varıncaya kadar yoluma devam edeceğim!”
61.Onlar, iki bilgin kişinin buluştuğu yere vardıklarında sıkıntılarını unuttular, o esnada sıkıntıları da yok olup gitti.
62.Oradan biraz uzaklaştıktan sonra Musa genç arkadaşına: “Azığımızı çıkar yiyelim, bu yolculuk bizi bir hayli yordu” dedi.
63.Genç arkadaşı “Bak şu işe, hani dibinde dinlendiğimiz kaya vardı ya, işte orada sıkıntıdan kurtuldum. Onu bana unutturan şeytandan başkası olamaz” dedi.
64.Musa, “İşte aradığımız yer orasıydı” dedi ve hemen izlerini takip ederek gerisin-geriye döndüler.
65.Sonunda orada, kendisine katımızdan bir rahmet verdiğimiz ve bir ilim öğrettiğimiz kullarımızdan bir âlim kulu buldular.
66.Musa o âlim kula, “Doğruyu bulma konusunda sana öğretilen bilgilerden bana öğretmen için seninle birlikte gelebilir miyim?” diye sordu.
67.O âlim kul, “Sen benimle birlikte olmaya sabredemezsin” dedi.
68.”Kavrayamadığın şeylere nasıl katlanacaksın?”
69.Musa, “İnşallah beni sabredenlerden bulacaksın ve senin yaptığın hiçbir işe karışmayacağım” dedi.
70.O âlim kul da, “Eğer benimle geleceksen, ben sebebini anlatıncaya kadar bana bir şey sormayacaksın” dedi.
71.Bunun üzerine ikisi birlikte yola koyuldular ve bir gemiye bindiler. O âlim kul gemiyi delince Musa dedi ki: “İçindekileri suda boğmak için mi gemiyi deldin? Doğrusu çok kötü bir şey yaptın.”
72. O âlim kul, “Sana, benimle birlikte olmaya dayanamazsın demedim mi?” dedi.
73.Musa: “Unuttuğum için beni azarlama ve sendeki bilgileri öğrenmem için bana güçlük çıkarma” dedi.
74.Sonra tekrar yola koyuldular ve bir delikanlıya rast geldiler. O âlim kul, hemen o delikanlıyı öldürdü. Musa: “Bir cana karşılık olmadan suçsuz birinin canına kıydın ha? Doğrusu sen çok kötü bir iş yaptın?” dedi. (5.32,33)
75. O âlim kul, “Sana, benimle birlikte olmaya dayanamazsın demedim mi?” diye cevap verdi.
76.Musa o âlim kula: “Bir daha bir şey soracak olursam benimle yol arkadaşlığını bitir, artık mazeret bildirme hakkım kalmaz” dedi.
77.Tekrar yola koyuldular. Bir beldeye varıp halkından yiyecek istediler, fakat oranın halkı bunları misafir etmek istemedi. Sonra orada yıkılmak üzere olan bir duvar gördüler, o âlim kul duvarı hemen doğrultuverdi. Musa “Eğer dileseydin doğrultman karşılığında bir ücret alabilirdin (onunla karnımızı doyururduk)” dedi.
78.O âlim kul: “İşte bu benimle senin ayrılmana yeterlidir. Ama ben, dayanamayıp sorduğun şeylerin içyüzünü (ilk anlamlarını) sana açıklayacağım” dedi.
79.”O gemi denizcilikten geçimini sağlayan fakirlere aitti. Yollarının üstünde sağlam gemilere el koyan zorba birisi vardı, onu delerek hasarlı hale getirdim ki gemiye el koymasın.”
80.”Delikanlıya gelince, onun ana-babası mümin kimselerdi. Fakat onun, ana-babasını küfre ve isyana sürüklemeye çalışmasını uygun görmedik.” (2.30,178*5.33*14.10,42*16.61*18.80*35.45)
81.”Sonra da Rablerinin, onun yerine ondan daha hayırlısını ve daha merhametlisini versin istedik.”
82.”Duvara gelince, şehirde oturan iki yetim oğlan çocuğa aitti ve altında onlara ait bir hazine saklıydı. Onu bırakan babaları da salih bir kuldu. Rabbin bir rahmet olarak, o yetimlerin ergenlik çağına geldiklerinde bu hazineyi bulup-çıkarmalarını diledi. Ben onu (duvarı doğrultmayı) kendi görüşümle yapmadım. İşte senin sabredemediğin işlerin içyüzü (arka planlanları) budur” dedi.
83.Sana Zülkarneyn’i soruyorlar, de ki: “Size onunla ilgili bazı bilgileri anlatacağım.”
84.Evet, ona yeryüzünde geniş imkânlar verdik ve ona her konuda maksadına ulaşacak yol ve yöntemleri öğrettik.
85.O da bu imkân ve bilgiyle bir yola koyuldu.
86.Güneşin battığı yere ulaştığında, güneşi kara balçığa benzeyen bir suda batarken gördü. Orada yerleşik bir topluluğa rastladı. Dedik ki: “Ey Zülkarneyn! İstersen onları cezalandırırsın veya onları doğruyu öğrenmeye davet ederek iyi davranırsın.”
87.Ama bil ki: “İnkârda ısrar ederek kendisine kötülük yapanı cezalandıracağız. Sonra Rabbinin huzuruna çıkarıldığında da onları azaba uğratacağız.”
88.”Ama iman edip salih amel işleyenler için en güzel karşılık vardır. Bunlara her türlü kolaylığı göstereceğiz.”
89.(Zülkarneyn) Bir süre sonra sahip olduğu imkân ve bilgiyle başka bir yola daha koyuldu.
90.Güneşin doğduğu yere ulaştığında, kendilerini güneşe karşı bir örtüyle koruyamayan bir kavmin üzerine güneşin doğduğunu gördü.
91.Onların yaşam tarzları da işte böyleydi (onlara tebliğde bulundu), Biz, onun sahip olduğu imkân ve bilgileri bütün ayrıntılarıyla biliyorduk.
92.Zulkarneyn sonra yine başka bir yola daha yöneldi.
93.O iki dağ arasına ulaştığında, dağların eteğinde (yaşayan) ve söylenen sözü çok az anlayabilen (farklı bir dil konuşan) bir topluluğa rastladı.
94.Dediler ki: “Ey Zülkarneyn! Ye’cuc ile Me’cuc, buralarda bozgunculuk yapıyorlar. Sana ücretini versek de, onlarla bizim aramıza bir set yapsan olmaz mı?”
95.Dedi ki: “Rabbimin bana sağladığı imkân her şeyden daha hayırlıdır. Siz bana sadece iş gücünüzle yardımcı olun, onlarla sizin aranıza sağlam bir set yapayım.”
96.”Bana demir kütükleri getirin!” Demir kütükleri yığıp iki dağın arasını doldurunca “(Bir ateş yakın ve) Ateşi körükleyin” dedi. Nihayet demir iyice kor haline gelince, “Bana erimiş bakır getirin de bunun üzerine dökeyim” dedi.
97.(Seti inşa edince) ”Ye’cuc ve Me’cuc artık bu seti aşamazlar ve burada gedik de açamazlar!” dedi.
98.”Rabbimin bir rahmetidir bu. Rabbimin vaat ettiği gün gelince bu (seddi) de yerle bir edecektir. Zira Rabbimin vaadi mutlaka gerçekleşecektir!”
99.O gün (Mahşer Günü) insanları serbest bırakırız, daha sonra dalgalar halinde yürüyüp birbirlerine karışırlar. Sura üflenince de hepsini bir arada huzurumuzda toplayacağız.
100.O gün (Mahşer Günü), kâfirlerin karşısına cehennemi çıkarırız.
101.Onlar ki; âyetlerimi görmeye gözlerini kapayanlar ve âyetlerimi dinlemeye kulaklarını tıkayanlardır.
102.O kâfirler, Benimle kendi aralarına veliler (yakın dostlar) olarak kullarımı koyacaklarını mı sanıyorlar? Biz cehennemi o kâfirlerin konak yeri yaptık.
103.De ki: “İşledikleri ameller yüzünden hüsrana uğrayanları size haber vereyim mi?”
104.”Onlar, güzel iş yaptıklarını zannettikleri halde dünya hayatının peşinde koşarak hedeflerini şaşıranlardır.”
105.”Onlar, Rablerinin âyetlerini ve O’nun huzuruna çıkarılacakları gerçeğini inkâr etmekte direnen (kâfir) lerdir. Bu yüzden onların yaptıkları bütün işler boşa gitmektedir. Mahşer Gününde onlara hiçbir değer verilmeyecektir.”
106.Âyetlerimi inkârda ısrar etmeleri ve Rasullerimi alaya almalarına karşılık onların cezası cehennem olacaktır.
107.İman edip salih amel işleyenlere gelince, onların konaklayacakları yer Firdevs cennetleri olacaktır.
108.Onlar orada ebedi kalacaklar ve oradan hiç ayrılmak istemeyeceklerdir.
109.De ki: “Rabbimin sözlerini yazmak için denizler mürekkep olsaydı, ona bir o kadarını daha katsaydık Rabbimin sözleri bitmeden denizler tükenirdi.”
110.De ki: “Ben de tıpkı sizin gibi ölümlü bir insanım. Bana ilahınızın tek bir ilah olduğu vahyolundu. Kim Rabbine kavuşmayı umuyorsa; salih amel işlesin ve Rabbine kullukta hiçbir şeyi O’na ortak koşmasın!”
(Ocak 2019-Harun Sorkun)